Aşık Olmak Elimizdedir
Aşkta büyülü bir hava vardır, ancak aşk büyü değildir. Bir bakışla, bir görüşle, karşılıklı üç beş konuşmayla aşk başlamaz, âşık olunmaz. Aşk, bir saat veya bir gün içinde oluşabilecek kadar basit bir duygu değildir.
Yıldırım evliliği vardır, gerçektir, yaşanır; fakat yıldırım aşk yoktur, yaşanmaz. “Bir görüşte âşık oldum, yıldırım aşkıyla ona tutuldum,” diyenler ya duygularını yeterince tanımıyorlar ya da aşkın ne olduğunu bilmiyorlar. Kimi de hoşlandığı kişiyi ve ona olan hayranlığını abartmak için, ilk görüşte âşık olduğunu söyler. Yani mübalağa sanatı yapar.
Aşk oluşmadan önce bir başlangıç süreci başlar. Âşık olacak kişi veya kişiler birbirlerini gördükleri zaman, biri diğerinden veya her ikisi birbirinden etkilenirse/hoşlanırsa veya birbirilerine pozitif elektrik verirlerse aşk süreci başlar. Eğer bu süreçte karşılıklı bakışma, görüşme, yakınlaşma gibi olumlu etkileşimler olursa ve düşünceyle, hayalle desteklenirse aşkın oluşum süreci hızlanır ve aşk başlar. Gerçek bir aşktan bahsetmek için en az iki üç haftanın geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Zamanla aşk, birinin veya her ikisinin yüreğinde, zihninde kökleşir ve bütün bedeni sarar.
Her insan yaşamının birçok döneminde, karşı cinsten birilerinden etkilenmiştir; ama ya kendisi istememiştir veya karşı taraftan olumlu bir tepki alamamıştır, dolayısıyla aşk süreci başlamamıştır. Birçoğumuz birilerinden ilk bakışta etkilenmişiz ve hoşlanmışız, belki de aşk sürecini başlatmak istemişizdir; ama olumlu bir karşılık alamayınca, ona olan ilgimizi yitirmişizdir. Yani istediğimiz karşılık gelmeyince, âşık olmak istemediğimiz için âşık olamamışızdır. Şu da gerçektir ki, insan her istediğine de âşık olamaz; ama şu daha gerçektir ki, insan iradesi veya inisiyatifi dışında asla birine âşık olamaz.
Dini inançları ve siyasi bağlılıkları güçlü olan insanların kendi grupları dışında birine âşık olduğuna tanık olmadım ve olana da rastlamadım. Aşk irademiz dışında gelişen bir olgu olsaydı, evli insanların büyük bir çoğunluğu yeniden birilerine âşık olurdu. “O, zaten eşine âşık,” denilebilir; ancak en büyük aşklar bile iki üç yıl içinde alışkanlığa veya sevgiye dönüşür, dolayısıyla sevgi başka birine âşık olmayı engellemez. Nitekim eşini çok sevdiği halde, daha genç bir kızla birlikte olmaya çalışan birçok erkek, zamanla beraber olduğu kıza âşık olabilmektedir. Sonra hem sevdiği eşinden ayrılmak istemez, hem de âşık olduğu kızı bırakmak istemez.
Bu tür ilişkilerde de erkek âşık olacağını tahmin etmez ve âşık olmak da istemez. Olaya sadece bir gönül macerası gözüyle bakar ve kendi söyleyişleriyle “istemeden âşık” olurlar. Oysa kadın erkek beraberliklerinde amaç ister vakit geçirmek olsun ister, ister cinsel dürtüleri tatmin etmek olsun, her durumda da kişiler, kendi iradeleriyle aşk sürecini başlatmış olurlar, kimi âşık olur kimi de olmaz.
Aşk, her şeyden önce beyinde başlar; fakat yüreğe yerleşince hiçbir beyin gücü onu oradan söküp atamaz, ta ki gerekli zaman geçene ve gerekli koşullar oluşana dek.
Bir kısım aşklar da uzun süre birbirlerini tanıyan ve aynı ortamda yaşayan insanların, daha sonra arkadaş olmasıyla başlar. Birçok çift aynı işyerinde aylarca hatta yıllarca çalıştıkları halde aralarında (tek taraflı da olsa) aşk başlamaz. Başka bir arkadaşlarının araya girmesiyle veya başka bir sebepten dolayı kendilerini birbirilerine yakın görmeleri sonucu bir arkadaşlık ilişkisi başlar ve bu ilişkinin ileriki zamanlarında aşk yavaş yavaş ortaya çıkar.
İlk bakışta birbirlerinden hoşlandıklarını söyleyip bir ilişki başlatan çiftlerin birçoğunda aşk ya başlamaz veya tek taraflı başlar. Kimi çiftler de farklılık veya boş kalmama adına bir beraberlik başlatırlar, bu beraberliğin amacı kısa süreli olur; ama belli bir süre sonra her ikisi de birbirine delice âşık olur. Sadece macera olsun diye biriyle çıkan birçok kişi tanırız ki, sonradan çıktığı kişinin aşkı için kendini ölümlere atar. Böyle aşklar başlamadan önce kişilerin amacı aşk değildir; fakat birbirilerini tanıdıkça, birbirilerini görme isteği artar, birbirlerini düşünmeye, geleceğe dönük hayaller kurmaya başlarlar. Farkına varmadan ama zihinlerinde isteyerek aşka evet çağrısında bulunurlar. Neticede ise, aşk kaçınılmaz olur.
Bazı aşklar ise, arkadaşlık ilişkisi olmadan doğar. Aynı ortamda bulunan veya belli aralıklarla birbirilerini gören kişiler, karşılaştıkları an birbirlerine anlamlı gözlerle bakar, ardından birbirlerini düşünür ve bütün zamanlarını hayaller kurarak doldururlar. Aynı şey tek taraflı aşklarda da görülür. Genç kız, karşı apartmana taşınan genci, her sabah evden çıkarken penceresinden görür. Genç hoşuna gider; ama genç onu görmez. Genç kız, komşusunun evden çıkış ve eve geliş saatlerini öğrenir ve o saatlerde onu görmek için pencerede bekler. Daha onu gördüğü ilk gün, ona âşık olduğunu sanır. Bütün zamanını onu düşünerek geçirir. Aradan iki hafta geçer ve komşusu bilinmeyen bir sebepten dolayı taşınıp gider. Kız birkaç hafta umutsuz umutsuz bekler ve sonra da unutup gider; çünkü aşk gerçek anlamda oluşmamıştır, sadece yeni yeni başlıyordur. Eğer genç taşınmamış olsa, bir iki ay içerisinde kız sırılsıklam âşık olabilir.
Aşkın oluşum süresinin kısa veya uzun olması ve aşk duygusunun çok veya az hissedilmesi kişilerin birbirini etkileme durumuna, kişilerin kişilik yapısına ve çevresel koşullara bağlıdır. Bu nedenle hiçbir aşığın aşkı, diğerinin aynısı veya diğeriyle aynı düzeyde olamaz. Kimi iki haftada âşık olduğunu hissederken ve aşkı daha yoğun yaşarken, kimi de bir ay sonra âşık olduğunu düşünür ve aşkı daha az yaşar.
Çocukluk aşkları da aslında iradeyle olur; ancak çocuklar iradelerini doğru ve yerinde kullanamadıkları için, iradeleri dışında âşık olurlar gibi bir izlenim ortaya çıkar. Öyle olmasa rüşt yaşı diye bir sınır belirlenmezdi.
Âşık olmak insanın elindedir; fakat insan her istediğine de âşık olamaz.
Çetin ÖZBEY
.ALINTIDIR.