DERVİŞ
Bir derviş Varmış
yıllar önce
hakikati aramak uğruna
Uzak düşmüş yerinden yurdundan
terk-i diyar etmiş derviş
ulaşmış bir dergaha sonunda
varıp diz çökmüş el bağlamış
gönül vermiş bir ulu şaha
Yıllarca hakikat çarşılarında hikmet alıp
hikmet satmış
diz çürütmüş, gönül eskitmiş divanlarda
yolun sonuna geldik diye düşünürken/birgün
Yıkılmış bir şehla bakışla
dünyası...
Ve yanmış yakılmış bir zaman / derviş
Sarığı seccadeyi sele verip
sonunda açmış başını, çözmüş saçını
olmuş deli divane
tüketmiş tüm sermayesini sevda çarşılarında
ve uğruna
sermayesini tükettiğinden ayrılırken birgün
yokluğunda
hatırlasın ve onu unutmasın diye
sadakatinin bir nişanesi olsun diye
Çok sevdiğini bilsin diye
söküp ağzından vermiş bir dişini
ve ayrılmış gönül huzuruyla huzurundan derviş...
Gel zaman git zaman
alev almış yine gönüldeki sevda ateşi
ve düşmüş yollara yeniden/ derviş
ulaşmış ona
haber göndermiş,geldiğini bildirmiş
kabül görmemiş,hatırlanmamış derviş
sonra ''dişi'' gelmiş hatırına birden
''hani giderken bir diş bırakmıştım ya!'' demiş
''unutmayasın diye...''
''öyle mi'' deyip bir avuç diş getirmiş
ve sermiş dervişin önüne o şuh
ardından sormuş:
''bunlardan hangisi senin? ''diye...
çökmüş oracığa derviş / yıkılmış
yüreğinde bir yığın yangınla beraber
bu yanlış şehrin yanlış sokaklarında
yürümüş yitik bir hakikatin peşinden
ardına bakmadan / bakmaya mecal bulamadan
kaybolup gitmiş derviş...
alıntı..........