Merhaba, uzun bir aradan sonra yeniden... Yaşama, dostluğa, kalemime en içten pırıltılarımla merhaba! Gerçekten böyle bir yazı girişi mi yapmak istiyordum acaba? Belki de coşkulu olmaya çalışıyorum kafeslediğim mutsuzluğumla. Ne karmaşık bir durumdayım. Aslında karantinaya aldım içimdeki tüm olumsuzlukları. Ama 'mutlu' olamadım yine de. Fırlamak için en güçsüz anımı kollarcasına susturuyorlar sahte coşkumu! Yorgunum. Yıllara rağmen, yıldıranlara rağmen cesur olmalıyım aslında. Hani öldürmeyen şey beni güçlendirir demiş ya evrensel atalarımız…

Dünya mirasımızdan payımıza düşen bu miras gibi olmak isterdim, matematik olarak da öyle olmalıydım, biliyorum; ama değilim. Belki de sadece şu 'an' için zayıfım. Kendimi olmayan bir savaşta kaybetmiş gibi hissediyorum. Ortada bir savaş yoksa kaybedilmiş bir zafer de yoktur değil mi? Tamam, ben de biliyorum mantık kurallarını; ama diyorum ya işte bir şeyler olması gerektiği gibi değil. Kazınan acılarım var sanki. Eksiğim. Ne eksik bir bilsem bitecek bu ızdırap. Ama çabaladıkça tırnaklarını geçiriyor zaman ruhuma. 'İçim daralıyor' denir ya, benim ki bir daralıyor bir genişliyor. Resmen dalga geçiyor, gizlice tiye alıyor beni duygularım! Problem ne? diyorum defalarca yüreğime ayrı, beynime ayrı. Beynim bende bir sorun yok, sanırım sorun kalbinde diyor. Evet, yaşamak için bukalemun gibi duygu rengi değiştirmek gereken şu dünyada mutsuz sanki yüreğim! Yılların bıraktığı çizgi oyunundaki noktaları birleştiriyorum ama geçen zamanın numaraları verilmemiş anılarının neler ifade eden şekiller çıkaracağından habersizim.

Zamanın yerine koyamadığı geride kalanlara mı üzülüyorum acaba? Unutulmayan ne var ki? Yoksa unutulmayacak kadar unutulmak istenen bir anı, iz bile yok mu sır odalarımda.. Ne acı! Bir insanın unutulmaya zorlanacak kadar bile bir aşk mirasının olmaması..Aşk kırıntılarıyla gezilmiş yollarında. Yoksa Hansel ve Gratel'in kuşları anıların kırıntılarını da mı tüketmişti usulca. Ne talihsizlik! Ufacık olanlar unutuluyor, siliniveriyor, eriyor... Ne şanslı büyük yaşayanlar hayatı! Devlerin aşkı misali yani. Korunmak için mi bu kadar gizlenir aşk? Aşk kırıntısı da olsa gerçeğini yaşamak, yalan aşklardan daha merttir her zaman. Aşka mühürlü kalplerin bedeli budur çağ düzenimizde belki de.' Eyvallah' deyip yaşasak, günümüz insanı oluveririz rahat oluruz bir anda. Buna rağmen illaki bazılarımız göze batmayı göze alıp, sivriliveriyor ve başkaldırıyoruz biçilen senaryolarına hayatın. O da lazım tabiki. Duygularıyla kolaj yapılmış beyinler olmamalı, zenginlik katmalıyız farklılığımızla evrenimize.

Yalnız unutmayalım ruh evrenimizin ozon tabakası 'yüreğimiz' bizim. Onu da negatif duygularla 'delmemek' üzere olmalı katkılarımız. Hani on cümle öncesinde 'aşk 'diyorduk ya. Aslında her şeyin temeli 'aşk'! Nasıl Gardner'ın çoklu zeka teoremi varsa, kalplerimizin de çoklu aşk teoremi olmalı. Her insanın nasıl zeka türü farklıysa, her insanında aşkı yaşama türü farklı..Kimi Yaradan'a, kimi annesine, kimi yarine, kimi kızına, kimi dostuna, kimi işine, kimi sanata...aşık..Aslında bir bütündür bunlar ayrıca. Tıpkı tüm zeka türlerinin bir bireyde bütünlük oluşturduğu gibi..Demek ki neymiş, unutulmaya çalışılan aşk yetersizmiş. Önemli olan yüreklerimizdeki doluluğun yoğunluğundaki aşkların kalitesiymiş. Bir aşk taşımak bencilce olabiliyormuş. Bu kadar büyük bir yürek evrenine , haksızlık bir aşkı sığdırmak. İnsan kalbinin doluluğunca insansa, daha bir aşkla bakmalı yaşam sanatına... Ta ki dolduruncaya dek…

Tuba KAYSERİLİ

.ALINTIDIR.