Erkek ve Para!
Parasız erkek, gereksiz erkektir! Son yılların moda cümlelerinden birisi bu ama ne derece gerçek olduğu tartışılır. Yaşadığımız hayat şartları mı bizi bu hale getirdi?
Zaman geçtikçe daha maddiyatçı ve çıkarcı mı oluyoruz? Kadın olarak isteklerimiz değişti mi? Bir erkekte olmasını istediğimiz özellikler listesinde, para ilk sırayı mı alıyor?
Kadın için erkek, gücün sembolüdür. Para da gücün sembolüdür. Kendimize layık bir adamda istediğimiz kudret, paraya mı denktir? Elbette hayat çok zor! Ekmek aslanın ağzından, midesinden taşınalı çok oldu. Ancak bu durum bizim kadınsal zarafetimizi de kaybetmemize sebep olabilir mi?
Geçenlerde sohbet etiğim bir bayan arkadaşım şu cümleyi kullandı: “Artık birlikte olacağım erkeğin ne kadar parası olduğundan başka konu, beni ilgilendirmiyor. Bana rahat bir hayat yaşatsın, isterse hiç eve gelmesin, istediği gibi zamparalık yapsın. Umurumda değil. Hata onun yüzünü görmesem de olur. Banka hesabımda para olduğu ve ben dilediğimce alış veriş yaptığım sürece, gerisi boş! “
Bu cümleler beni şaşırtmadı ancak düşündürdü. Bu düşüncelere çok yakın duran pek çok kadın olduğunu biliyorum. Eski aşklardan veya ilişkilerden örnek vermeyeceğim çünkü onlar eskide kaldı. Hepimiz değiştik, dünya değişti. Artık yaşam şartları eskisi kadar kolay değil. Yine de aşkı elimizin tersiyle itip, mutluluğu parada aramak kısmı beni kaygılandırıyor.
Aklımıza bu tarz düşüncelerin gelmesinde, etrafta örnekleri olan ilişkiler var. Zengin bir erkek, eşine fazlasıyla para ve mücevher gibi maddi değeri yüksek şeyler vererek, özgürlüğünü satın alıyor. Kadın da, dışarıya çok mutlu gibi görünerek, eşinin yaptıklarını parasını harcayarak ödetiyor. Kadın yaşadığı hayatı bırakıp gitmemek için, mutsuz bir evliliği devam ettiriyor. Üstelik bahanesi de hazır; çocuklar var!
Aynı örnek, çok zengin olmayan ve standart hayat yaşayan çiftlerde de oldukça sık görülüyor. Kadın, dışarıda daha iyi bir erkek olmadığına, bundan ayrılsa gelecek olanda başka sıkıntılar olacağına, boşuna düzenini bozmaya değmeyeceğine inanıyor. Bu tarz ilişkilerde cinsel hayat da tükenmiş oluyor. Ya iki taraf da sadece görev olarak cinselliği yaşıyor, ya kimse birbirine dokunmuyor. Kadın, erkeğin çapkınlıklarına göz yumuyor. Bu arada gözünün ucuyla, etrafta kendini mutlu edecek başka bir erkek var mı diye bakınıyor. Bulursa, o da kısasa kısas yapıyor.
Ekmek elden, su gölden yaşayan pek çok kadın, bu hayatı devam ettirmek için kendine bahaneler yaratıyor. Sokakta zor ve çetin bir savaş olduğunun farkında. Gidip orada mücadele etmeye cesareti yoksa, bulunduğu düzeni yıkmayı aptallık sayıyor. Böyle zamanlarda, aklıma şu meşhur müzikal geliyor: “Lüküs hayat, lüküs hayat, bak keyfine yan gel de yat….”
.ALINTIDIR.