Genç delikanlı uzun koridoru acele ile geçtikten sonra, yaklaşık bir yıldır kaldığı küçük bölmenin kapısını açtı ve içeri girdi. Oda çok karanlıktı. El yordamıyla masanın üzerindeki mumu yaktı ve sandalyeye oturduktan sonra birkaç dakika boyunca hiçbir şey yapmadı. Gözlerini kapadı ve eskiden, mutluluk içinde geçirdiği anılarını anımsadı. Yanaklarından süzülen göz yaşları omuzlarına damlıyor, giydiği kırmızı kazağı ıslatıyordu. Sonra birdenbire hareketlendi ve masanın çekmecesini açarak, bir kağıt birde kalem çıkardı. Mumu, kağıdı aydınlatacak kadar yakınına çekti ve kelemini mürekkebinin içine daldırdıktan sonra yazmaya başladı.
Sevgili C…,
Seni son gördüğüm günden bu yana tam yüz elli takvim yaprağı kopardım. Hayatım boyunca hiç bu kadar yalnız kaldığımı anımsamıyorum. Burada, ne derdimi anlatabileceğim bir arkadaşım, ne de yemeğimi paylaşabileceğim bir tek dostum bile yok. Günlerdir de sıcak bir yemek yediğimi hatırlamıyorum. Soğuk odamın loş karanlığında senin hayalinle ısınıyor, hayat buluyorum. Bu mektubu sana yazmaktaki amacım; ömrümün en mutsuz, şu son saniyelerinde dahi seni ne kadar sevdiğimi anlamanı sağlamaktır. Sen hayatımı anlamlandıran tek şeydin. Hiç kimsede bulamadığım ve yaşayamadığım derin duygular yaşadım senin varlığın sayesinde. Karşıma çıktığın o soğuk kış gecesinde, karanlık hayatımı aydınlattın ve bana sevgi denen o yüce duyguyu tattırdın, dokunulamayan, anlatılamayan, görülemeyen, sadece yaşanabilen o duyguyu. O günden bu yana hiç mutsuz olmadım, sen olmasan bile hayalin vardı yanımda, bu illet yerde kafayı yemememi sağlayan tek şey. Ne zamanki üşümeye başlasam, ellerimin titrediğini hissetsem, ellerini hayal edip onları sıkıca tutuyordum. Tıpkı bir kış gecesinde, sabahlara kadar yağan kar tanelerinin üstünde yürüdükten sonra, bir sokak lambasının loş ışığında otururken tuttuğum gibi.
Her neyse göz yaşlarımla ıslattığım bu mektubu aldığın vakit ben zaten derin bir uykuya, hiç uyanmamak üzere dalmış olacağım. Ama seni hiç unutmayacağım, çünkü bir gün mutlaka yeniden karşılaşacağımızı çok iyi biliyorum ve seninde buna inanmanı istiyorum.
İnan vaktim olsa satırlarıma bu kadar çabuk son vermezdim. Ama artık vaktim geldi, senin anlamlandırdığın şu kısacık ömrüm, Azrailin canımı alması ile son bulacak ve tüm anlamını yitirecek. Evet, şimdi vaktimin geldiğini belirten çanlarda vurulmaya başladı, elveda…
Seni sonsuza dek sevecek olan H….
Delikanlı satırları bitirdiği zaman dışarıda vurulan çanların sesi kulakları sağır edecek kadar yüksek işitilmeye başlamıştı. Gözlerinden akan yaşları temizledi ve mektubu küçük bir zarfın içerisine yerleştirdikten sonra üzerine gideceği adresi yazdı ve masaya bıraktı. Bölmenin kapısı açıldı ve içeriye siyah elbiselere bürünmüş yaşlı bir adam girdi. İhtiyar yavaş adımlarla delikanlıya yaklaştı ve koluna girerek hadi oğlum dedi üzgünüm…
Bu sözler H…nin işittiği son kelimelerdi…