Çocuğumuzu Nasıl Atipik Otizmli Yaparız?

Bugüne kadar eğitim camiası tarafından televizyon ile ilgili birçok şey anlatılmıştır. Çoğunlukla da olumsuz taraflarından bahsedilmiş; herkes için zararlarından bolca konuşulmuştur. Ama bugün televizyonun, şu ana kadar konuşulmuş zararlarından daha farklı daha önemli olduğuna inandığım olumsuz etkisinden bahsedeceğiz. Şimdiye kadar ele alınan TV zararları maddelerinden hiçbiri, çocuğunuzu özel eğitim seviyesine indirmez, normal gelişim gösteren çocuk kategorisinden dışarıya çıkarmaz.

TV doğası gereği bir aygıttır. Yani bir araçtır. Bu araç bizi yayınlara bağlı olarak eğlendirmeye, güldürmeye, bilgilendirmeye, haberdar etmeye yarar.

Ağır Vaka!

Bugüne kadar ki bahsedilen olumsuz yanların büyük bir çoğunluğu aslında TV’nin kendisi ile ilgili değil yayınların içeriğiyle ilgiliydi. Bunun sebebi TV’de yapılan yayınlar agresyonu, şiddeti, kavgayı ve anlaşmazlığı anlatıyordu bize. Ağır TV izleyicisi olan çocuklarda; çocukluk obezitesinin yanı sıra aşırı alınganlık ve hatta cinsel bilgi tutum ve davranışları görülmüştür. Bütün bu bilgiler makalelerle desteklenmiş ve günümüzde artık herkesin az çok bildiği genel bilgiler haline gelmiştir.

Bütün bu bilince ve farkındalığa rağmen Türkiye hala TV izlemede ağır izleyici grubundadır. Ağır izleyici grubu TV’yi günde ortalama 4 saat ve daha fazla izleyen izleyici grubudur. Ağır izleyici gruplarının olduğu ülkelere bakarsanız bu ülkelerin ya az gelişmiş ya da bizim gibi gelişmekte olan ülkeler olduklarını görebilirsiniz.

Bu yazı TV’nin çocukta neden olabileceği saldırganlık, asabiyet, asosyal davranışlar ya da ders çalışma alışkanlığı eksikliği üzerine olmayacak. Bütün bu konular üzerine çokça yazı ve makale zaten mevcut günümüzde. Bu yazı bugüne kadar bizim kendimize zaman ayırmak için sıkça kullandığımız bir çarenin nelere yol açabileceğini anlatmak için yazıldı.

Herkesin farkında olduğu bir değişim var günümüzde. Aile dinamikleri, özellikle büyük şehirlerde değişmiş durumda. Yeni nesil eğitimin değerli olduğu bir ortamda yetişiyor. Klişe olacak ama “Eskiden eskiden eğitime böyle bir değer verilmiyordu.” Ve yine eskiden çocuklar sokakta kendi aralarında çocuk oyunları oynayabiliyorlardı. Ebeveynlerimiz bizi rahatça sokağa gönderirlerdi. Herkes bu durumun tek bir boyutu olduğunu düşünüyor şu anda. Çocuklar sokağa gitmek, oyun oynamak istiyorlardı ve sokakta oynamak eskiden güvenli olduğu için izin veriliyordu bize. Tam bu noktada benim eklemem gereken bir sebep daha var.



Ebeveynlerimizin bizden hariç bir hayatları vardı. Böyle bir hayata da ihtiyaçları vardı, dolayısıyla bütün günlerini bizimle geçirmek açıkçası onların da çok işine gelmiyordu. Büyükler büyük dünyasında küçükler küçük dünyasındaydı. Anne ve babalarla sohbetler ve beraber geçirilen vakitler kısa ve azdı.

Asıl Sebep…

Bu dünyalar ayrımına ilk karşı çıkan eğitim ve yanında en büyük yardımcısı psikoloji oldu. Anlayışlar yavaş yavaş değişti. Yıllar geçti. Sokaklar artık daha az güvenli oldu. İstanbul bolca trafiği olan, daha az oynama alanına sahip daha fazla kalabalık bir şehir haline geldi. Ama anne-babaların ve çocukların ihtiyaçlarında bir değişme olmadı. Çocukların ihtiyacı hala oyun oynamak, ilgi görmek ve öğrenmekti. Anne-babaların ihtiyacı ise gün içerisinde kendilerine ayırabilecekleri bir vakit, çocuklarına ayırdıkları zaman ve yoğun bir günün sonunda dinlenme ve huzurdu. Buradan da anlaşıldığı üzere problem zaten buradan doğdu.

Aynı evin içine tıkılan anne ve çocuk için zor günler başladı. Artık annelik mesaisi eskisinden daha uzun sürer hale geldi. Hatta bütün günü, geceyi doldurdu. Kendimize ayırdığımız vakit ve huzur bulduğumuz zaman böylece azaldı. Oluşan durum aslında bir olgu sonucudur. Suçlanacak birileri ya da bir sistem değişikliği yok. Ama çatışmalar eskisinden fazla. Burada bahsettiğimiz huzur ve kendine ayrılan vakit kısmı, çocuğun yaramazlığı ya da çocuğun istenmemesi olarak algılanmamalı.

Herkesin; çocukların, büyüklerin kendisine kalan bir zamanı olmalı. Çocuklar bunu oyun oynamak ve otokontrol denemeleri yaparak geçirirken, büyükler de kendi ihtiyaçları yönünde bu zamanı kullanır.

Ayrışma İhtiyacı

Psikolojik ihtiyaçlara ve insanın psikolojik yapısına bakıldığında ayrışma ve buluşma ihtiyaçları vardır. Zaten kendimize vakit ayırmak istememizin sebebi ayrışma ihtiyacımızdandır. Daha sonra sevdiklerimizi özlememizin sebebi ise buluşma ihtiyacımızdır. Bu iki dönem yeterli doyumda oldukları sürece biz hayatımıza dengeli bir şekilde devam ederiz. Yani özel bir durum olmadıkça, çok öfkeli, kızgın, bıkkın, yorgun, üzgün, bitkin olmayız. Bahsettiğimiz



buluşma/ayrışma dengesi hem ebeveyn çocuk hem de erkek ve kadın olarak çiftler için de geçerlidir. Her çiftin bireyi, çifti oluşturan diğer yarımdan ayrı vakit, sosyal ortam ve sosyal iletişim ihtiyacındadır. Bu tarz bir istek ayrılık isteği ya da kötü etkileşim anlamına gelmez. Yani ‘Biz çocuğumuzdan soğuduk artık onu istemiyoruz.’ demek değildir. İhtiyacımızı gideremediğimizden dolayı sinirlenebilir ve çocukları bizi rahatsız etmeyecekleri bir aktiviteye itebiliriz demektir.

İşte! Ekran Karşısındasınız!

İşte bizim kullanabildiğimiz yani, anne-babalar tarafından can simidi misali işlev gören iki ev içi aktivitesi vardır. Özellikle çocuk tek çocuksa ki, aktivitelerden biri televizyon diğeri ise tahmin edildiği üzere bilgisayardır. Bu iki aktiviteye yönlendirilen çocukların bulundukları evde aktivite dönemine özgü bir sessizleşme ve sakinleşme görülür. Bunun sebebi tek yönlü iletişim içerisinde canlı uyaranlarla sürekli uyarılan çocuk uyaran seline dalar ve ebeveyn de o sırada ayrışma ihtiyacını karşılar. Buradaki durum kötü anne-babalık değil ihtiyaç giderme dönemidir aslında. Zaten bu kadar zararlı olduğu bilinen bir şeyin hala evin içerisinde böyle yoğun kullanılmaya devam edilmesinin en önemli sebeplerinden biri budur. Bu ülkemizin genelinin resmi ve bizim iç içe yaşadığımız insanların bir yansımasıdır.

Küçük Yaşta Ekran Başında

Konunun bütün bu faktörlerle bağlandığı ve hatta düğüm olduğu nokta şudur; ebeveynler çocuklarını, çalışma hayatının sosyal zorunluluklarının da katkısıyla, daha çok erken yaşlarda televizyon önüne itmeye başladılar. Televizyon ise daha önce de belirttiğim gibi iki yönlü iletişime yer vermeyen, etkileşimin önünü kesen, sosyal beceri gelişimine katkı sağlamayan bir tek yönlü iletişim kanalıdır.

Uyaran seli yaratarak hipnozun 1. aşamasına bizi sokan bir yapıya sahiptir. Yetişkin bir insanda hipnozun 1. aşama etkisi gösteren televizyon 1-3 yaş arası bir çocukta ise sosyal gelişimi, dil gelişimi ve iletişim becerilerini durdurmakta ve hatta birçok iletişim dilinin de gelişmesine engel olmaktadır.

İletişim Gücünü Etkiliyor

İletişim ve dil sadece söz söylemek ya da söz duymak değildir. Mimik, tonlama, yüz ifadesi, uygun geri bildirimle ve doğru tepkilerle gelişir ve oturur.



Televizyonla iletişime geçmeye çalışan çocuk, kendi ifadelerine ve iletişimine uygun tepkilerle karşılaşmadığı için tepki vermeyi azaltmaya başlar. Daha sonraki süreçte ise karşıdan gelen tepkilerin ve iletişimlerin kendi benliğinden bağımsız geliştiğini ve devam ettiğini kabul eder. Ve zamanla iletişimini azaltır.

Dış dünyayla iletişim girişimi bitme noktasına geldiğinde ya da sadece kalıp davranışlar geriye kaldığında ve bu haliyle çocuğunuzu psikiyatri kliniğine götürdüğünüzde psikiyatrın ilk aklından geçen atipik otizm olacaktır. Çünkü atipik otizm belirtileri, iletişimi minimum düzeyde, sosyal iletişimi neredeyse olmayan, basmakalıp iletişimi kullanan ve kendini ifadesi söz ve mimikle çok az düzeyde olan çocuğu tarif eder. Hayatının ilk üç senesinin çoğunu televizyon karşısında geçiren bir çocuğun durumu da aynı böyle olacaktır.

İletişim İki Yönde Akar

Yazı başlığının yazıldığı şekliyle yazılmasının amacı siz velilerimizin dikkatini çekmekti. Bu konuya ilgi, alaka toplamak ve bilim dünyasında son dönemlerde örneklerini gördüğümüz bir durum hakkında farkındalık sağlamaktı. Çocuğunuz ilk üç senesi sonunda bu tanıyı alabilecek noktaya gelmişse bile hâlâ geç değildir. Yapılması gereken en baştan yapılmış olması gerektiği haliyle iki yönlü iletişime yer vermek ve tek yönlü iletişim araçlarından çocuğumuzu uzun bir süre uzak tutmaktır. Kısacası istesek bile çocuğumuzu atipik otizmli yapamayız. Ama onları dışarıdan öyleymiş gibi gösterecek duruma getirebiliriz. Buradan ebeveynlere sesleniyorum. Dil gelişimi ve sosyal gelişimin temeli ilk üç, 3 yaştır. Bu dönemde çocuklarınıza televizyon izletmeyin. Ayrışma ihtiyaçlarınızın biz de farkındayız. Bu ihtiyacı anlayışla karşılıyoruz. Ama ilk 3 yaş için çözüm televizyon veya bilgisayar olmamalıdır. Gelişim çağındaki çocuk atipik otizm seviyesine gelmese bile iletişim ve kendini çok yönlü ifade konusunda büyük sıkıntılar yaşayacaktır. Bu sıkıntılar sosyal ve dil gelişimini olumsuz etkileyecektir. Bu açılan yaraların tamiri gelişim hızını sekteye uğratabilir ya da sorunu ileriki dönemlere aktarabilir. İlk üç yaşın bu konuda ne kadar kritik olduğu umarım anlaşılmıştır.

Psikologlar olarak çocuklarımızın dil gelişimlerinin ve sosyal gelişimlerinin kendi seyirlerinde devam etmesinin ve dönemlerin doğru bir şekilde geçirilmesinin önemini anlatmaya sürekli çalışıyoruz. Ama bu örnek herhalde bizim çocuk üzerinde oluşturabileceğimiz etkiyi gözler önüne seriyordur. Bu yazıyı okudunuz ve çocuğunuzun gelişimi için önemli bir adım attınız.


.alıntı.