“İnsanoğlunun şimdiye kadar karşılaştığı en büyük ve en önemli güçlük, çocukların nasıl yetiştirilmesi ve eğitilmesi gerektiği meselesidir.“ Montaigne (1533-1592)
Mayıs Ayı’nda ‘Anneler Günü’, Haziran’da ‘Babalar Günü’ kutlandı. Annelere, babalara hediyeler alındı, hiç değilse bir buket çiçekle de gönüller… Yazmak istemedim, ne Mayıs ne Haziran aylarında. Annelik-babalık öyle bir günde anılacak kadar daraltılmamalı diye düşünüyorum. Bu konu tartışılabilir ama böyle günler, o kutsal insanların değerini maddeleştiriyor, bir çeşit alışveriş canlılığı için kullanılıyor gibi geliyor bana. Annebabasından uzak, ayrı olanların bu günlerde neler hissettikleri... Ve benim gibi onları kaybedeli yıllar olmasına karşın, soğuk mermerlerine bir çiçek bile koyamayanların acıları… Hakkınız var mı böyle günler yaratarak o insanlara acılarını hatırlatmaya? Bu ay Temmuz ayı, bu ayda ne Anneler Günü var ne Babalar Günü ve ben onları yazacağım: Anneliği babalığı… Rahmetli babamın çok sık söylediği birsöz vardı: ‘’Anne-baba olmak kolay, annelik- babalık zor’’
Çocukları yetiştirirken kullanılan kalıplar
Günümüzde anne-babalar çocuklarını yetiştirirken daha sıklıkla uzmanlara gidiyorlar. Öyle olmasa bile bu konuda bilgi sahibi olmak için değişik kitaplara, kaynaklara başvuruyorlar. Bir yandan kendi anne babalarından aktarılan, gelenek ve göreneklere dayanan eğitim şekli, bir yandan bilimin öne sürdükleri arasında gidip geliyorlar. Bu ikisi de çoğu zaman çelişiyor. Bu konuda verdiğim birçok bilgilendirici konferansta vurguladığım çocuk yetiştirmedeki başlıca kalıplardan örnekler vermek istiyorum: Acıktın ye! Üşüdün giy! Koca adam( kız) oldun, ne bu halin? Sus konuşma, daha çocuksun! Ne istediysen aldık. Bizim zamanımızda… Şimdiki çocuklar çok şanslı vallahi!
Okuyacaksan iyi bir okulda oku! Bu kız (oğlan) sana göre değil. Babana (annene) senin için katlandım Sağ olsun babamız... Bu listeyi uzatabilirim. Yukarda yazdıklarımı irdeleyecek olduğumuzda;
1-Acıkma, üşüme gibi kişiye özel en temel fizyolojik farkındalığı bile anne-babanın daha iyi bilmesi bağımlı- pasif alıcı kişiliğin temelini oluşturur
2-şıklarda verilen mesajlar birbirine zıt ve tutarsızlıklar içermektedir. İlerde inisiyatif alma, karar verme becerilerini olumsuz etkileyecek mesajlardır.
3-Çocuğun ne istediğini anlamak yerine, aldıklarınızın gerekliliği ve onunla paylaşmamız önemli. Bir hocamızın söylediği gibi “Çocuğun oyuncağını beraber bozun.” Onunla kaliteli vakit geçirip bir şeyleri paylaşmamız, her istediğini almamızdan çok daha önemli.
4- Beraber olacağı veya evleneceği birisi için fikriniz tabii önemli ama ön fikirli olup karşı çıktığımızda dirençle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.
5- Çocukları bir yarış atı gibi görüp sürekli sınavlarla boğuşmaları, düzenin bir parçası. “İyi bir okul: Neye göre?’’ Ruh bilinci olarak ülkenin içinde bulunduğu bu durum için maalesef çok can sıkıcı ve bir an önce değiştirilmesi gereken bir durum demekten başka elimden bir şey gelmiyor.
6- Yıllar sonra çocuğumuza, eşimize onun için katlandığımızı söylediğimizde tek bir kelimelik cevapla karşılaşacaksınız: “Katlanmasaydın!” Anne – babaya karşı güvensizlik ve sevgisizlik, saygısızlık doğuracak bu tip mesajlardan kaçının.
7-Özellikle annelerin eşlerinden bahsederken cümleye ‘Babanız’ şeklinde başlamaları, aile içinde cepheleşme olduğu, çocuklar ve annesi bir taraf, karşı tarafın da baba olduğu mesajını verir ki, annelerin bu tip yaklaşımlardan uzak olmaları gerekir. ‘Anne-baba -çocuk ilişkileri’ üzerine ciltler dolusu kitap yazılacak kadar geniş bir konu. Ben kısaca değinmeye çalıştım. Öyle görünüyor ki, bu konuya zaman zaman yer vermem gerekiyor. Unutulmaması gereken şey; her çocuk kendine özgü, ayrı, bağımsız, anlamlı saygı duyulacak biridir. Geleneği, bilimi takip ederken ne olur çocuğunuzu da takip edin. Anne-baba olarak da eğitimciler olarak da öncelikle yapmamız gereken budur.
alınrtıdır