İyi ve güvenli bir anne-çocuk veya ebeveyn-çocuk ilişkisi, çocuğu yalnız güvende hissettirmez aynı zamanda çocuğa yeni olguları keşfetmek için alan açar.
İnsanın hayatı keşfetmesinde, hayatının ilk senelerini güvende hissetmesi çok önemlidir. Yine kendinin ihtiyaçlarını duyması için de kendini kıymetli hissetmesi gerekir. Bebeklere bunu sağlayan annesi veya onu büyüten kişidir. Bebeğin veya çocuğun ne kadar güvenli bir ilişkisi olursa, düşünceleri o kadar organize olur ve öğrenmesi kolaylaşır. Hayatta daha sağlam adımlarla ilerler.
İnsanoğlunun birinci ihtiyacı; hayatta kalmaktır. Bunun için de büyüyene kadar (en az iki sene) annesine veya onu büyütecek, kendisini besleyecek ve tehlikelerden koruyacak birisine ihtiyacı vardır. Çok eski zamanlarda bu duruma onları tehlikeli yaratıklardan korumak da ekleniyordu. Günümüzde, buna ihtiyaç duyulmasa da yine de insanoğlunun genetik kodlarına işlenmiştir. İyi ve güvenli bir anne-çocuk veya ebeveyn-çocuk ilişkisi, çocuğu yalnız güvende hissettirmez aynı zamanda çocuğa yeni olguları keşfetmek için alan açar.
Bir yaşında küçük çocuğu odada annesiyle bıraktığınızda, çocuğun annesi ile iyi bir ilişkisi varsa etrafındakileri keşfetmeye başlayacaktır. Onlar, küçük bir bilim insanı gibi değişik şeyler dener ve her deneyimden yeni dersler öğrenir. Beyninde sakin bir şekilde düşüncelerini organize edebilir ve bunları hafızasına kayıt edebilir.
Odaya yeni yabancı bir kişi girdiğinde ise çocuk annesinin suratına bakarak gelen kişinin kendisi için bir tehlike olup olmadığını anlar.
Eğer çocuk ile anne arasında güvenli bir ilişki yoksa çocuk yine de dış dünyayla meşgul olur, ancak yaptığına yüzde yüz kendini veremez. “Ya annem beni bırakırsa, ya yalnız kalırsam” korkusuyla, aklının bir tarafı annesinde kalır. Devamlı annesini kontrol etmekten, yaptığına konsantre olamaz, kafasında bin bir düşünce olur. Kaygılı çocuğun beyin bağlantıları organize değildir, dolayısıyla yaptığı işe odaklanamaz.
Anne-çocuk veya bakıcı-çocuk ilişkisi deyip geçmeyin, güvenli ilişkiyi ve ilişkileri deneyimleyene kadar çocuk, tüm ilişkilerine kaygı ile yaklaşır.
Anne veya bakıcı, kaygılı ise, annelik veya bakıcılık ile ilgili kendine hiç güvenmiyor ve çocukla yeterince iyi bir bağ kuramıyorsa kabahat annede veya bakıcının kendisinde midir, yoksa çocukta mıdır? İkisinin de cevabı “hayır”. İlişkilerimizde anne, babalarımızı model alır ve tüm ilişkilerimize de o ilişkinin penceresinden bakarız.
Alt yapımızda yeterince iyi bir anne veya bakıcı modeli yoksa ne yapabiliriz? Madem çocuklarımız verdiğimiz güven sayesinde çocuk hayatını canlı, farkında, odaklanmış yaşıyor, kendi hatalarını tolere edebilmeyi öğreniyor, kendi ihtiyaçlarının farkına varabiliyor ve öğrenme sayesinde hayatını ve ilişkilerini daha huzurlu ve etkin yaşayabiliyor ise o halde ilk işimiz kendimiz ile ilgili olan gerçekleri, yaşantıları, hisleri kendimize itiraf etmek ve sonra bize sağlıklı bir anne veya bakıcı ilişkisini yaşatacak birileriyle, yani bir terapistle çalışmak. Kendimizi kabul etmek, düşündüklerimizi, hissettiklerimizi kendimize itiraf etmemiz ve kendiniz gibi olmaktan korkmamamız gerekir. Yoldan biraz çıktığımızı da ancak kabul ettikten, sonra da düzeltebiliriz.
Bütün bunları dikkat eksikliğine bağlamak istiyorum. Dikkat eksikliği biyolojik bir durumdur. Dikkat eksikliği olan insanlarda, beyin değişik şekillerde bağlantı kurar, farklı düşünür, büyük resmi görür, diğer insanların fark etmediklerini fark eder. Kimi dikkat eksikliği olanlar içe dönük, kimisi de dışa dönüktür. İçe dönük olanlar, biraz daha fazla kaygılıdırlar. Esasında “kaygı” kötü değildir, risk aldığınızı gösterir. Zira risk alırsanız büyürsünüz.
Çocuklarında dikkat eksikliği olan anneler veya bakıcılarının çocuklarına yeterince güven verdiklerinde çocukları risk alıp kendileri için zor olan yeni şeyleri deneyimleyebileceklerdir. Aksi halde tüm bu kaygılar, fazla gelip çocuk kendini kapayacaktır.
Siz de anne veya ebeveyn olarak sakin ve güvenli bir ortam yaratabilmek için risk alın ve kendiniz olmaktan korkmayın, eğlenin, hayatınızı “ya hep, ya hiç” şeklinde yaşamayın. Hayat, sadece yapacaklar listenizle ilgili değildir. Sosyal ortamlara girin, kendiniz olun. Rüyalarınızı gözünüzün önüne getirin ve onlardan hedefler yaratın. Kişisel deneyimleriniz size çok şey öğretecektir. Deneyimlerinizi kendi kendinize itiraf edin, onları düşünecek zaman ayırın. Sisteminiz birçok insanın sistemine uymayabilir. Ne fark eder, işinize yarıyorsa kendi sisteminizi yaratın. Kurallara körü körüne uymak yerine, elinizden geleni yapın. Her zaman “şu anda ne mümkün? Bir küçük adım atsam ne yaparım…”ı sorgulayın. Mükemmeliyetçi olmayı bırakın, kendinize ve tecrübelerinize inanın. İhtiyacınızda kalın.
İnsanların bizi yargılayacaklarından o kadar korkuyoruz ki, ihtiyaçlarımızı karşılamıyoruz. İyi, kötü herkese göre ve duruma göre değişir, sadece kim olduğunuzu kabul edin ve tavırlarınız buna göre ayarlayın… Hedef koyun ve ihtiyacınıza göre onları değiştirin. Unutmayın çocuklarınız sizden etkilenecektir.
Tana Eskinazi ALALU / Şalom Gazetesi