OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE OKUL ÖĞRETMEN VE AİLE İŞBİRLİĞİ NASIL OLMALI?
Çocukların geleceğini belirleyecek olan toplumsal ve ahlaki değerlerin akta¬rılması, yaşamın ilk yıllarında başlar . Temel bilgi ve beceriler bu dönemde ka¬zanılır. 3-6 yaş çocuklarının eğitimin gerçekleştiren okul öncesi eğitim kurumu¬nu, annenin yokluğunu giderecek bir kurum olarak değil, annenin tek başına ço¬cuğun üzerindeki ilk yıllardaki rolüne katkıda bulunan ve bu rolü yaygınlaştıran bir kurum olarak değerlendirmek gerekir. Anaokulu kurum olarak ailenin dışına atılan ilk adım olarak düşünülmelidir. Anaokulu, çocuğa bilgi aktarmaktan çok, çocuğun içinde var olan yeteneklerin serpilip gelişmesine yardımcı olur. Çocuk anaokulunda en iyi oyun ortamını bulur, işbirliğini geliştirir, yaşıtlarıyla ilişkiye girerek birlikte yaşamayı öğrenir. Ayrıca çocukları ilkokula hazırlayan birer ku¬ruluş niteliğinde olmaları anaokullarmm önemini daha da artırmaktadır. Araştır¬malar, okulöncesi kurumda eğitim görerek ilkokula başlayan çocukların, diğer¬lerine göre daha katılımcı, girişken ve uyumlu olduğunu göstermektedir. İşte bu nedenlerden dolayi, annesi çalışsın ya da çalışmasın her çocuğun okulöncesi eği¬time ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir gelişim için, 3 - 6 yaş arası, bir okul öncesi eği¬tim kurumunda eğitim gereklidir. (Yavuzer, 1996; Oğuzkan ve Oral, 1992).
Evet eğitim gereklidir, ancak nasıl bir eğitim? Salt çocuğu içine alan bir eğitim? Okul öncesi eğitimi; planlı ve programlı yapıldığında bir eğitim sürecidir Eğer verilen eğitimin evde de devam etmesi amaçlanıyor ise; okulöncesi eğitim programı hazırlanırken sadece çocuk değil, çocuğun ailesi de bu programın içinde düşünülmelidir. Son yıllarda okulöncesi eğitim hedefleri saptanırken sadece çocuğu değil aiIeyi de hedef alınanın gerekliliği vurgulanmaya bağlanmıştır. Za¬ten bu durum 15. Milli Eğitim Şura'sında alınan 'Aile Katılım Programları' ve 'Ana Baba Okulları' yaygınlaştırılmalı kararı ile de belirtilmiştir. Çünkü aile ço¬cuğun hayalının her alanında ayrıcalıklı bir yere sahiptir.
Küçük çocuklar bütünsel olarak ailelerine bağlıdırlar. Çocuğun ailesinin öne¬mi kavranmadıkça ve ailelerle verimli çalışılacak stratejiler geliştirmedikçe programlar çocukların gereksinimlerini karşılayamaz. Kurumlarla aileler arasın¬daki bütün bilgi alışverişi, ebeveynlerin çocuklarının yaşamlarındaki en önemli etki olduğu kavramına dayanmalıdır (Bredekamp, 1987). Nitelikli bir kurum,. çocuğun yaşamında ailenin ne denli önemli yer tuttuğunu bilir. Programını aileye sadece çocuğu ile ilgili bilgilerin anlatıldığı değil, ailenin de içinde olduğu ve katkıda bulunabileceği bir biçimde düzenler (NAEYC, 1983).
Ancak böyle bir düzenleme ile çocukların dünyaları 'ev' ve 'okul' diye adlan¬dırılan birbiriyle ilişkisiz ikiye bölünmüş mekanlar olmaktan çıkarak, uyumlu ve tutarlı bir bütünlük hissetmelerine olanak sağlayacaktır (Hendrick, 1991). Bu du¬rum çocuk için okul ile ailenin hatta çevrenin işbirliği ve ortaklık içerisine gir¬melerini zorunlu kılmaktadır.
Eğer eğitimciler çocukları sadece bir öğrenci gibi görür ise, aileyi de okuldan ayrı bir birey olarak görebilirler. Bu durum, aileden bekleneni yapması yani oku¬la giden çocuğun eğitimini okula bırakması demektir. Eğer eğitimciler öğrenci¬lerini çocuk olarak görür ise, hem ailesini hem çevreyi okul ile birlikte çocukla¬rın gelişimi ve eğitimi için ortak, işbirlikçi olarak görürler. Ortaklar sorumluluk alarak, ilgi göstererek ve paylaşarak, çocuklar için birlikte çalışıp daha iyi prog¬ram ve fırsatlar yaratabilirler. Okul-aile ve çevre işbirliğini geliştirmek için bir¬çok sebep vardır. Bunlar; okul programını ve havasını geliştirmek, aile desteği ve hizmetini sağlamak, ebeveyn liderliğini ve becerilerini artırmak, çevrede ve okulda diğer ailelerle iletişim sağlamak ve öğretmenlere çalışmalarında yardım¬da bulunmaktadır. Bütün bunlardan amaçlanan, işbirliği yaratılmasının ana sebe¬bi; çocukların okulda ve ilerki yaşamlarında başarılı olmaların sağlamaktır (Epstein, 1995). Bazı okullarda hala, 'aileler yapması gereken işleri yaparsa biz de kendi işimizi yaparız' diyen bazı aileler vardır. Bu sözler işbirliği kurmayı red¬deden sözcüklerdir. Diğer taraftan bazı eğitimciler 'aile ve çevre desteği olmak¬sızın çalışmalarımı yapamam', bazı ebeveynler ise 'çocuğuma yardımcı olmam için okulda neler yapıldığını bilmeye gerçekten gereksinim duyuyorum' demek¬tedirler. Bu sözler ise katılımcı olacak, işbirliğine davet edici sözcüklerdir. Tüm bu söylenenler okul ve aile için eğitimsel gelişmenin -yükselmesindeki etkenlerdir (Epstein, 1995). Akademik olarak çocuğa mükemmel fırsatlar veren ancak ai¬leleri önemsemeyen okulların olabileceği gibi, aileleri önemseyen, onları prog¬ramına dahil eden ancak akademik becerileri mükemmel olarak sunamayan okullar da olabilir. Okulda verilecek eğitimin yararlı olabilmesi için öncelikle ai¬leleri önemseyerek onlarla olumlu iletişim içine girilmesi gerekmektedir. Aile¬lerle olumlu iletişim sağlama biranda gerçekleşmeyip, her ailede farklı sürede gerçekleşebilir.
Okulöncesi eğitime anne-babanın katılabilmesi için öncelikli olarak, okul ta¬rafından onların program hakkında bilgilendirilmeleri, hatta yazılı olarak prog¬ramın verilmesi gerekmektedir. Bu tip bilgiler çocuklar için mümkün olan en iyi düzenleme ve uygulama hakkında bilinçli bir karar vermede aileleri güçlendire¬cektir. Program hakkında verilen yazılı bilgiler aile ve okul arasında iyi bir ileti¬şim ve anlaşma için sağlam bir temel oluşturur.
Okul ve aileler karşılıklı olarak zorlukları en aza indirmek için hem evde hem de okulda çocuk yetiştirme uygulamaları hakkında bilgi alışverişinde bulunma¬lıdırlar. Çocuk anaokulundaki programa başlar başlamaz artık anne-babada ister istemez içindedir. Bu noktada öğretmenler anne-baba ile bilgilerini paylaşırlarsa, okulda sağlanan uygun eğitim ortamının evde de sönmeye uğramadan devamını sağlamış olurlar. Diğer yandan da anne-babanın çocuk eğitimi konusunda karşı¬laştıkları zorluklara ve onların kaygılarına birlikte çözüm ararlar. Uzun vadede bakıldığında çocuk eğitiminin sorumluluğunu daha yoğun olarak anne-baba ta¬şımaktadır. Onların daha okulöncesi dönemden başlayarak eğitim programına ak¬tif olarak katılımı, çocuğun çeşitli öğrenmeleri üzerinde de çok olumlu ve kalıcı etkiler yaratmaktadır.(Bredekamp, 1987; Kurşin,1991).
Nitelikli bir okul; ailenin her isteğine teslim olmamalı, ancak çocuğun yaşa¬mındaki en önemli olgu olan aileyi anlamalı, saygı duymalı ve iyi bir iletişim kurmak için çaba sarfetmelidir.
Aileler, okullarda her zaman kibarca karşılanmalıdır. Ebeveynler ve diğer ai¬le üyeleri, çalışan ve çok az boş zamanı olanları dikkate alınmak suretiyle çeşit¬li şekillerde programda aktif görev almaya teşvik edilmelidir.
Çocukları etkileyen günlük_olayları paylaşmak için yazılı veya sözlü iletişim sistemi kurularak uygulanmalıdır. Çocuğun fiziksel ve duygusal durumundaki değişiklikler düzenli bir şekilde rapor edilmelidir. Bu tip bilgi alışveriş sistemle¬ri çocuklar hakkındaki önemli bilgileri ailelerine bildirmeye yardım eder. Ailele¬ri de çocukları hakkında bilgi vermek için olumlu bir iletişim kurmaya teşvik eder.
Yılda en az bir kez, evde ve okulda çocukların gelişimlerini, başarılarını ve¬ya karşılaştıkları zorlukları tartışmak için konferanslar düzenlenmelidir. Konferanslar günlük bilgi alışverişinin yerini tutmaz ancak, çocukların gelişimini de¬rinlemesine tartışma, ailelere soru sorma, düşüncelerini açıklama ya da program hakkında önerilerini anlatma olanakları sağlar. Ayrıca aileler okulun uyguladığı program hakkında; telefon, bülten, mektup, düzenli bilgi notları ile bilgilendirilmelidirler (Bredekamp, 1987; NAEYC, 1983).