Uzman Psikolog Nilüfer Devecigil'den çocuklara paylaşmayı aşılamak ve sosyal ilişkilerini geliştirmelerini sağlamak adına öneriler...
Ebeveyn olarak ne çok söyleriz şu sözü: “Hadi yavrum, paylaş oyuncağını arkadaşınla”. Eğer olur da o an bizim ufaklık verirse o oyuncağı arkadaşına, göğsümüz kabarır gururla. Hele bir de diğer çocuk ben paylaşmayacağım diye bağırıyorsa, hemen annesine döner “önemli değil çocuktur” der, ama iyi ki benimki böyle değil diye içten içe seviniriz. Diğer anne ise biraz utanç, biraz ne yapacağını bilmez şekilde, ağlayan çocuğuna kızmaya, paylaş diye nasihat vermeye devam eder. Bize gelince; “aferin bak ne güzel paylaştın” gibi sözlerle destekleriz ki bizimkini, ilerde böyle bir şey olduğunda yine paylaşsın oyuncağını. Ama bu senaryo hep böyle gelişmez. Kimi zaman da diğer annenin yerinde buluveririz kendimizi.
Kızımın 3.5 yaşına bastığı bu günlerde henüz bir yuva deneyimi olmamasının rahatlığını yaşıyorum. Çünkü ona “hadi paylaş oyuncağını” diyen bir yuva öğretmeni olmadı. Tabii park ya da oyun gruplarına katıldığımızda ve Irmak elindeki oyuncağını vermek istemediğinde, benim içimdeki annenin de “hadi bak ağlıyor kardeş, ver şu oyuncağı” demek için yanıp tutuştuğu anlar olmuyor değil. Ancak biliyorum ki o oyuncak ona ait ve paylaşıp paylaşmamak ta onun kendi seçimi. O yüzden tüm utanç ve ezilmelerimi bir rafa koyup ağlayan diğer çocuğa “Biliyorum bu oyuncağı çok sevdin. Onunla oynamak çok eğlenceli görünüyor. Oysa Irmak oyuncağını sana vermek istemedi. Sende kızdın Irmağa”, gibi aynalamalar yapmaya koyuluyorum. Bu arada eğer annesi yanında ve hele de beni tanımıyorsa şaşkın yüz ifadesi ile ya çocuğunu oradan uzaklaştırmaya ya da çocuğunun ağlamasını kesmek adına kendi yöntemlerini kullanmaya başlayıveriyor. Anne gelmediyse, zaten sorunu hemen oracıkta hallediveriyoruz çoğu zaman. Çocuk aynalama sonucu duygusunun anlaşıldığı hissi ile rahatlamaya, Irmak ise onun kendi oyuncağını paylaşmama hakkına saygı duyduğum için sakinleşmeye ve oyun da doğal sürecinde gelişmeye devam ediyor.
Eve arkadaşları ya da kuzenlerinin geleceği günler ise önceden Irmağa şöyle bir soru soruyorum; “Arkadaşların bugün senle oynamaya gelecek, paylaşmak istemediğin oyuncakların var mı?”. Bu kontrolde olma durumu Irmağı çok rahatlatıyor tabii. Bir iki oyuncağını gözden uzakta bir yerlere saklıyoruz. Böylece arkadaşları geldiğinde çok daha sakin bir şekilde başlıyor oyun. Tabii ki ilerleyen saatlerde birkaç kriz yaşıyoruz. Bu anlarda aynalama yapıp, onların aralarındaki sorunu çözme adına fikir üretmelerine yardımcı olmanın biz ebeveynlerin görevi olduğunu farkındayım. Çünkü amaç sakin, sorunsuz bir gün geçirme niyetinden çok, yaşanan sorunları öğrenme adına bir fırsat olarak görmek.
Bir de şu “hadi çocuğum teşekkür et” lafı var. Biliyorum bunu çocuğumuza kibar olmayı öğretme adına yapıyoruz. Ancak teşekkür etmek, şükran duymak, özür dilemek bunlar hep içten gelen ve gerçekten duygusu hissedildiğinde işe yarayan söylemler. Eğer ebeveyn olarak biz çocuğumuza teşekkür ediyor, yanlış yaptığımızda özür diliyorsak, işte öğrenme burada başlıyor. O zaman hiç ummadığınız bir anda sizin ufaklığın size teşekkür ettiğini, ya da özür dilediğini duyabilirsiniz. Sadece ilişkilerimizde teşekkür edip etmediğimize, lütfen deyip demediğimize, geri dönüp yaptığımız bir yanlış için özür dileyip dilemediğimize biraz daha dikkat edelim bu günlerde.
Unutmayın siz iyi bir annesiniz!
alıntı