YAKIN AKRABA ÖLÜMÜNDE ÇOCUK OLUMSUZ PSİKOLOJİK DURUMDAN NASIL KURTULUR?
Çocuğun içinde bulunduğu kapalı dünya gerçeği, her zaman araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Çocuğu anlamak için soru-cevap yöntemi belli bir noktaya kadar yararlı olabilmektedir; ancak yeterli olmamaktadır. Çocuğun kelime kapasitesi, soyut düşünme becerisi anlamayı olumsuz etkilemektedir. Bundan dolayı, araştırmacılar, çocuğun ölüm hakkındaki bilgisini, çeşitli varsayımlardan hareket ederek açıklamaya çalışmışlardır.(Yalom,1999)Fakat varsayımlar da çocuğu anlamada yetersiz kalmaktadır; çünkü varsayımlar, kişinin anlayışına, inancına, hayata ve ölüme bakışına göre değişmektedir. Varsayımlar üzerindeki bu spekülasyonlar, çocuğu anlamanın en iyi yolunun anket yöntemi olduğunu ortaya çıkarmaktadır.(Bilgin,1998)
Ailenin bir üyesi öldüğünde, tüm çocuklar şöyle ya da böyle bundan etkilenir ve yetişkinlerden farklı davranırlar. Yaşı çok küçük olan çocuklar ölümü anlamakta zorlanabilirler. Sevdiği birini kaybeden bir çocuğun kendini güvende hissetmesi ancak ailedeki en yakın üyelerden gelecek sevgi ve şefkatle mümkündür.
Ölüm acısının ve yaşanan karmaşık duyguların üstesinden gelmek çok güçtür. Küçük çocuklar aileden birinin ölümüyle ilgili duygularını dile getiremezler. Bu yüzden çocuklar, ölüm hiç olmamış ve kendileri bundan hiç etkilenmemiş gibi davranabilirler. Ölümle ilgili duygularını anlaşılması zor, farklı davranışlarla ve oyunlarıyla belli ederler. Çok küçük çocuklar bile, ifade edememelerine rağmen derin bir yas duygusu yaşarlar.
Okul öncesi yaştaki çocuklar ölümü genellikle geçici bir durum sanırlar. Ölenin geri gelmesinin mümkün olduğuna inanırlar. Çizgi filmlerde ölen ve tekrar yaşama dönen kahramanları gördükleri için bu inancı taşımaktadırlar. Yaşları 5 ila 9 arasında olan çocuklar, ölümü yetişkinler gibi algılamaya daha hazırdırlar ama yine de kendilerinin veya yakınlarının ölebileceğine inanmazlar.
Çocuklar Sevdikleri Birinin Ölümü Karşısında Nasıl Davranırlar?
Yas tepkisi beş aşamadan oluşur. Bunlar şok, korku, öfke, suçluluk ve kederdir. Bu aşamalar, aslında ister çocuk, ister yetişkin olsun, ölümü yaşayan herkes için geçerlidir. Ancak herkesin bu aşamalardan geçerken gösterdiği davranışlar farklılaşabilir.
Kardeşi ya da anne-babasından biri ölen bir çocuk, çok büyük bir şok yaşayabileceği için bu ölümün gerçek olduğuna inanmaz. Sanki olmamış gibi davranabilir. Aile üyeleri ya da akrabalar, kendileri olayın şokunu üzerlerinden atamadıkları için, çocuğu istemeden ihmal edebilirler. “Çocuktur” diye onun neler hissettiği ile ilgilenmeyebilirler. Bu da durumu daha karmaşık hale getirir.
Anne ya da babasının ölümünden sonra çocuk kendisine şimdi kimin bakacağını merak eder, endişe duyabilir. Sevdiği diğer insanları da kaybedeceğini düşündüğü için yoğun bir korku içinde olabilir. Yakınlarının eteğine yapışır ve sıklıkla kendisini sevip sevmediklerini ya da ne kadar sevdiklerini sorabilir.
Ölen kişi, çocuğun dünyasında çok önemli bir yer tuttuğu ve çocuk kendini onun yanında güvende hissettiği ve o kişinin ölümü ile birlikte bu güven duygusunu yitirdiği için çocuk öfkelenebilir, kızabilir ve saldırganlaşabilir. Bunlar normaldir.
Bu öfke onun itiş-kakışmalı oyunlarında, kâbuslarında, gergin ve sinirli davranışlarında kendini gösterebilir. Çocuğun öfkesini, ailenin sağ kalan bireylerine yöneltmesi de epey sık görülür.
Annesi ya da babası ölen bir çocuk genellikle, daha küçük bir çocukmuş gibi davranabilir. Bebeksi tavırlarla, sürekli beslenmeyi, kucaklanmayı ve altının bağlanmasını isteyebilir. Konuşması bebek gibi olur parmağını emmeye, kekelemeye ve gece altını ıslatmaya başlayabilir. Bunlar çok doğal davranışlardır. Endişe etmeye gerek yok. Çünkü çocuk belli bir zamandan sonra bunları bırakacaktır.
Küçük çocuklar yakınlarının ölümüne kendilerinin sebep olduğuna inanırlar. Ölen kişinin ölümünden çok daha önce ölen kişiye kızdığı için, yaşının gereği çok doğal bir tepki olarak, “keşke ölse” diye düşünmüşse bu dileğinin gerçekleştiğini sanır ve bundan büyük bir suçluluk duyabilir. Çocuk baş ve mide ağrısı çekebilir, kendisinin de öleceğinden korkabilir. Daha büyük çocuklar ölen kişiyi taklit edici davranışlar içine girebilir. Çocuğun ölüm olayı karşısında gösterebileceği bu davranışların hepsi normaldir. Bu tür bir yas sürecinden geçen kişi için zaman önemli bir faktördür.
Çocuğun önemli bir ölüm olayının ardından 6 ay sonra, artık yavaş normal davranışlarına dönmesi ve günlük yaşantısını sürdürmesi beklenir. Ancak aileler, bu davranışların yanında, normal olmayan belirtilerin de farkında olmalıdırlar. Ölümü izleyen haftalarda, bazı çocukların ölen yakınının sağ olduğu konusunda ısrar etmesi doğaldır. Ama ölümün uzunca bir süre inkâr edilmesi veya ölenin arkasından ağlayıp üzülmekten kaçınma, üzüntüyü uzun bir süre bastırmak, sağlıklı tepkiler değildir. Bu davranışlar, daha ileride kendini ciddi sorunlar halinde gösterebilir. Eğer bu altı aylık süre sonunda, söz konusu tepkiler devam ediyorsa ve aşağıdaki türden belirtiler varsa, çocukla ilgilenen kişilerin bir öğretmen, çocuk doktoru ya da bir ruh sağlığı uzmanından yardım istemeleri yararlı olacaktır.
· Çocuğun altı aydan daha uzun sürecek şekilde, gündelik olaylar ve faaliyetlerle ilgilenmemesi, her şeye karşı ilgisiz olması; Altı aydan daha uzun bir süre, “bebeksi” davranışlarını sürdürmesi; Ölen kişinin davranışlarını aşırı şekilde taklit etmesi, sürekli onunla beraber olmak istediğini tekrarlaması; Arkadaşlarından uzaklaşması;
· Okul başarısının çok önemli bir şekilde gerilemesi; okula gitmek istememesi;
· Ölüm Olayının Çocuğa Söylenmesi: Sevilen birinin ölümünün ardından geride kalanlar için en zor işlerden biri, bu konuyu çocuğa söylemektir. Aile üyeleri zaten kendileri kederliyken, bu sorun katmerlenmektedir. Ölümü kabul etmek ve bu üzüntünün üstesinden gelmek, pek çok yetişkin için bile çözülmesi zor bir sorun olduğundan, onlar çocukların da bu konuyla başedemeyeceğine inanırlar. Ölümle ilgili konuşmalardan, törenlerden çocuğu uzak tutmaya çalışarak, onu koruyacaklarını sanırlar. Asıl bu durum çocukları endişelendirir, şaşkınlık yaşamalarına ve kendilerini yalnız hissetmelerine yol açar. Çevrelerindeki insanlardan en çok destek ve güvence istedikleri bir zamanda, zihinlerini kurcalayan pek çok soruyla başbaşa kalırlar. Bu sorulardan bazıları arasında: “Bana şimdi kim bakacak?”, “Babam/annem/kardeşim/dedem, vb. neden öldü?”, “Ne zaman gelecek?” gibi sorular bulunmaktadır. Çocukların bu sorularına, onların anlayabileceği tatlı bir dille, olabildiğince gerçek ama basit cevaplar verin. Örneğin, 5 yaşından küçük bir çocuğa, ölen kişinin, uzun bir yolculuğa çıktığını, bu yolculuğun bildiğimiz yolculuklardan farklı olduğunu, o yüzden kendisine veda edemediğini ama her zaman bizi sevmeye devam edeceğini, bizi düşüneceğini söyleyebilirsiniz. Eğer çocuk 6 yaşında ya da daha büyük ise, ölümü, diğer canlıların (bir çiçek veya bir hayvan gibi) ölümü ile ilgili bir örnek vererek açıklayabilirsiniz.
Çocukta Konuşma Gereksinimi Nasıl Yaratılır?
Çocuk konuşma gereksinimi duymadan konuşamaya yeltenmez. Konuşmaya onu yönlendirmek için, günlük yaşamda duygu, düşünce ve istemlerini ortaya koyarken kullandığı sessiz jest, mimik ve işaretleri ödüllendirmeden kaçınılmalıdır. Bu tür devinimleri karşılıksız bırakmalı, anlamıyormuş gibi davranmalıdır. Böylece çocuk, sözel olarak duygularını anlatmaya girişim yapma gereği duyacaktır. Bu süreçte çıkardığı ses ve kelimeler anında ödüllendirilerek daha sonra tekrar yapması için motive edilmeli ve sabırlı olunmalıdır.
Çocuğun ilk iletişimde bulunduğu kişiler anne ve babasıdır. Bu nedenle onların kullandığı dilin kalitesi ve içeriği çocuğa yansır. Çocuk sürekli çevresindeki kişilerin kullandığı dili taklit eder, onlar gibi konuşmak ister. Bu nedenle çocuğun yakın çevresinde olan anne, baba ve kardeşlerin ev ortamında yapılan bir işi ya da durumu yüksek sesle tane tane anlatmaları çok yarar sağlar.
Anne ve babalardan sonra konuşma gereksinimi yaratmada en önemli kişi öğretmen ya da konuşma sağaltımcısıdır. Hem anne-baba hem de terapist çocukla iletişim kurarken, kısaltılmış ve basitleştirilmiş konu örneklerini getirmeye özen gösterilmelidir. Şu unutmamalıdır ki; konuşma dilindeki bütün sesleri çıkarabilir duruma gelmeden konuşmayı kazanmak olanaksızdır. Bu nedenle sağaltıma alınan çocuğun çıkarabildiği ve çıkaramadığı sesler belirlenmeli, çıkaramadığı sesler tek tek sabırla öğretilmelidir. Bu çalışmaları yaparken çocuğun ilgi ve dikkatini çeken oyun yöntemlerinin uygulanması çok yarar sağlayacaktır. Her şeyden önce çocukta ses algısı yaratmak ve kazandırılan sesleri artikülasyon durumuna göre ele almak, konuşma sağaltımcısının vazgeçemeyeceği tekniklerdir. (Özgür,2003)
Çocuğun konuşma ve iletişim yönünde gelişimini hızlandırmak için yapılabilecekler:
· Çocuğa sevgi ve huzur dolu bir aile ortamı hazırlamak
· Çocuk ile ilgilenmek ve sevildiğini hissettirmek.
· Çocuğun bedensel ihtiyaçlarına ( yemek,uyku, koruma vb.) cevap vermek.
· Çocuk ile yaşı ne olursa olsun sık konuşmaya çalışmak.
· Yaşına uygun şekilde onunla oyun oynamak.
· Çocuk ile birlikte vakit geçirmek.
· Çocuğun dengeli ve düzenli beslenmesini sağlamak.
· Çocuğun kendi halinde kalmasına izin vermemek.
· Mümkün olduğunca yaşıtlarıyla birlikte oyun oynamasını sağlamak.
· İnsanlar arasında sık sık bulundurmak.
· Çocuğa hikâye, masal anlatmak, ninni söylemek.
· Onun size gönderdiği ses ve mesajlara cevap vermek.
· Bir nesneyi eline aldığında bu nesneyle ilgili ona bir şeyler anlatmak.
· Televizyon karşısında çok uzun süre kalmasını engellemek.
· Onunla konuşurken ses tonunu iyi ayarlamak.
· Onun işaret ile gösterdiği istekleri onunla konuşarak yönlendirmek, anlatmasını sağlamak.
· Onun fikirlerine değer vermek, onunla sık sık dertleşmek.
· Onun kendine güvenini arttırmak.
· Onun sık sık sosyal ortamlarda bulunmasını sağlamak.
· Kalabalık içinde onun konuşmasını teşvik etmek.
· Onun yaşına uygun bir eğitim almasını sağlamak.
· Günlük belli bir zaman ayırarak onunla resimler üzerinde bol bol konuşmak.
· Ondan yaşına uygun olarak hikâye ve masal anlatmasını istemek.
· Konuşma zorlukları gördüğünüzde onun dikkatini konuşma zorlukları üzerine çekmemek. (Aydınlı,2003)
ALINTI::::::::::