Tahılları öğüterek un haline getiren yel değirmenleri rüzgârlı tepeleri mekân edinirler. Deli esen rüzgârlar, o koca çarkı döndürmeye başlayınca, içerideki değirmen taşı çevrilir usul usul.
Dönen değirmen taşının içine dökülen tahıl taneleri öğütülür, sofralara-pazarlara bereket gelir. Anadolu'da asırlarca yaşayan bu gelenek, günümüzde yerini modern yöntemlere bıraktıysa da, yel değirmenleri hâlâ varlığını koruyor. Gelin, Türkiye'deki yel değirmenlerinin izini süreceğimiz yolculuğa birlikte çıkalım.
RÜZGÂRLI TEPELERDE
Ülkemizde yel değirmenlerinin en çok bulunduğu yöre kuşkusuz Bodrum. İlçeye bağlı hemen her köyde kaderine terk edilmiş bu tarihi anıtlara rastlayabilirsiniz. Bodrum Yarımadası'nın rüzgârlı tepelerinde çeşitli büyüklüklerde, en eskisi yaklaşık dört yüz yaşına ulaşmış seksene yakın yel değirmeni var. Gümüşlük Sahili'ni tepeden seyreden değirmenler, kuyruğu kesilmiş aslanlar gibi heybetli ama mahzun dururlar öylece. Ucundan bir bez parçası sarkan çarkları kırılmış, içleri viran haldedir. Gümbet Köyü'ndeki değirmenlerin çarklarıyla birlikte çatıları da yok olmuş. Sanırsınız ki o güzelim silindirik gövdeleri de birazdan yıkılıp dağılacak. Bir zamanlar inci bir gerdanlık gibi tepeleri süsleyen değirmenlerin bazıları ahır, bazılarıysa samanlık olarak kullanılmakta şimdi. Bodrum'un turistik çarşısında satılan her tür hediyelik eşyada suretlerini gördüğümüz değirmenlerin asıllarının böyle harap bir halde olması ne ironik değil mi? Ancak Yalıkavak'taki Yel Değirmeni Müzesi insanın içini açacak güzellikte. Yalıkavak'ın simgesi haline gelmiş yel değirmeni, özel bir işletmeci tarafından onarılıp kafe olarak turizme kazandırılmış. Yazın yakıcı sıcağında her daim esen rüzgârlı bir tepedeki eski yel değirmeninin gölgesinde oturup çay içmenin keyfine doyum olmaz. Umut verici gelişmeler de var elbette. Bodrum Yarımadası'nı Tanıtma Vakfı, ilçedeki tüm yel değirmenlerinin restore edilmesi ve kültür turizmine kazandırılması için uğraş veriyor.
ALAÇATI'DAN DATÇA'YA
Değirmenlerin peşinde dolaşıyorsanız, yolunuz rüzgârıyla ünlü Alaçatı'ya da düşer mutlaka. Alaçatı'nın bereket sembolü taş gövdeli değirmenleri şimdi restoran olarak hizmet vermekte. Modern yel değirmenleri sayılan elektrik üreten rüzgâr türbinleri ise, Alaçatı kıyılarında sörf yapanlara güzel bir fon oluşturur arka tepelerde uzanan bembeyaz siluetleriyle. Onlarcası bir arada rüzgârı bekleyerek sessizce çalışıp dururlar gün boyu. Rüzgâr kesilince sanki hayat durur Alaçatı'da, değirmenler de durur. Sonra bir de Datça'nın yel değirmenleri var. Sayıları 19'u bulan değirmenlerin aslına uygun olarak restore edilmeleri için Datça Kaymakamlığı tarafından çalışmalar başlatılmış. Onarılarak turizme kazandırılacak değirmenlerin girişinde, köylülerin ürettiği el sanatları ürünleri ve dünyaca ünlü Datça bademi de satışa sunulacak. Datça değirmenleri ise üç katlı. En üst katta tahıl öğütülürken, orta kat depolama amacıyla, en alt kat ise ağırlama ve teslimat için kullanılırmış. Eşeklerle değirmenlere taşınan tahıllar sırayla öğütülüp çuvallara doldurulurmuş. Balıkçı nasıl denize dönerse, değirmenci de rüzgâra dönermiş yüzünü. Rüzgârın değirmenden yana esmediği zamanlarda beklemek sıkıcı bir hal almasın diye sabahlara kadar türküler söylenirmiş. Kuşaktan kuşağa miras kalarak yüzlerce yıl boyunca dönüp durmuş pervaneleri, değirmenlerin...
GEÇMİŞİN TANIKLARI
İstanbul'un bir semt adını onlardan almış: Yeldeğirmeni. Evlerin arasına sıkışıp kalmış yel değirmenleri zamanla çok katlı apartmanlara yenik düşmüşler. Rengârenk çiçeklerle birlikte baharı karşılayan bembeyaz gövdeleri, şimdi ne olduğu bile anlaşılamayan harabelere dönüşmüş. Ülkemizdeki yel değirmenlerini sayarken Bozcaada, Göynük, Ayvalık ve Balıkesir-Şamlı'dakileri de anmadan geçmeyelim dilerseniz. Şamlı'daki yel değirmenleri, kulübe biçimindeki gövdesiyle geleneksel silindirik yapılı yel değirmenlerinden ayrılır. Tahta kanatları kırık, duvarları yıkık dökük hale gelmiş ve artık sadece yalnızlığı çağrıştıran bu taş kuleler insanoğlunun duyarsız ellerinde yok olacakları günü bekliyorlar. Şehre yukarıdan bakan tepelerde esen rüzgâra dönük yüzleri gülmüyor uzun süredir. Bir zamanlar neşeli ama bir o kadar da yorucu geçen günlerin ardından, kapanan kocaman ahşap kapılarını artık kimseler çalmıyor. Nice aşklara ve ayrılıklara tanık olan soluk duvarlarında, kanatlarından yüzyıllardır geçmekte olan rüzgârın fısıltısından başka hiçbir şey duyulmuyor şimdi...
YEL DEĞİRMENLERİNİN TARİHİ
Tarihteki ilk yel değirmenlerine, MÖ 2800 yıllarında Mısır ve Çin'de rastlıyoruz. Yazılı belgelerde rastlanan ilk yel değirmeni, MS 644 yılında İran-Afganistan sınırında yer alan Seistan'da inşa edilmiş. Modern yel değirmeni olarak nitelendirebileceğimiz ilk rüzgâr türbini, 1890 yılında Danimarka'da üretilerek rüzgâr gücünün elektrik enerjisine çevrilmesinde kullanılmış. 20. yüzyılla birlikte buhar gücünün ortaya çıkması ve kentlerin elektriğe kavuşması, klasik yel değirmenlerine zamanın tozlu raflarındaki yerlerini de hazırlamış.
OYA BERK - AHMET ESMER
Alıntıdır