Çocuklarda Dil ve Konuşma Bozuklukları
Aileler kliniğe, genellikle çocuklarının konuşamaması ya da konuşma zorluğu çekmesinden yakındıkları için başvururlar. Çocuğun geç konuşması, konuşurken sesleri doğru söyleyememesi ya da takılması, ailenin dikkatini çekmekte ve onları endişelendirmektedir. Oysa, bu alanda çalışan uzmanlara göre, dil ve konuşma birbirinden ayrı iki olgudur; hatta her ikisi de iletişim kavramının bir parçasıdır. Bozukluklardan söz etmeden önce, bu kavramları tanımlamak gerekir.
İletişim, Dil ve Konuşma
İletişim, bilgi ve düşüncelerin değiş-tokuş sürecidir. İletişimin gerçekleşebilmesi için bilgilerin bir biçimde kodlanması (balinaların şarkıları, sözler, işaret dili, Mors Alfabesi, vb.), iletilmesi ve bu kodun da karşıdaki kişi tarafından çözülmesi, yani anlaşılması, gerekmektedir. Dil ve konuşma, iletişimin yalnızca bir parçasıdır. Yüz ifadeleri, jestler/mimikler, baş ve vücut hareketleri, göz teması gibi pek çok sözel olmayan iletişim biçimleri de vardır; bunlar çoğunlukla sözel iletişimi tamamlar ya da desteklerler. Çocukların çevreleriyle iletişimi, doğdukları andan itibaren, ağlama ve insan sesini tanıma davranışlarıyla başlar ve bir yaşam boyu değişerek, gelişerek sürer. Dil ve konuşmaysa ancak yaşamın birinci yılının sonuna doğru belirir.
Dil ise, sözel iletişimin kodlanmasının kuralları toplamıdır. Yani dil, bir kurallar bilgisidir. Kişi, öğrendiği bu kurallarla dil yapılarını üretir. Dilbilimciler bu kuralları beş ayrı grupta toplamaktadırlar:
Söz dizimi kuralları - Cümlelerin yapılarını ilgilendiren kurallar. Sözcüklerin sırası, ilişkileri, vb.
Biçim bilgisi kuralları - Sözcüklerin yapılarını ilgilendiren kurallar. Takıların kullanımı vb.
Ses bilgisi kuralları - Dildeki seslerin kullanımlarını ilgilendiren kurallar.
Anlam bilgisi - Kavram gelişimi ve sözcük dağarcığı.
Kullanım bilgisi - Dilin, farklı kişi ve durumlarda kullanım tarzını, yani sosyal uygunluğunu, belirleyen kurallar.
Kişiler bu kuralları biliyorlarsa, konuşamadıkları durumlarda da konuşulanları anlarlar ve okuma ve yazmayı öğrenirler. Yani kodu bilmektedirler, dolayısıyla duyunca ya da okuyunca, çözebilirler ve konuşma dışında yöntemlerle (okuma, yazma, işaret dili, vb.) sözel iletişimi sağlayabilirler.
Konuşma, dildeki seslerin, konuşma organlarının (dil, dudak, yumuşak damak, çene, ses telleri, vb.) hareketi sayesinde üretilmesine denir. Konuşma, organların, kasların, sinirlerin yapı ve işlevleriyle ilgili motor bir süreçtir. Dolayısıyla kişiler, dilin kuralları bilgisine sahip olup, duydukları ve okuduklarını anlayabildikleri halde, yapısal ve işlevsel yetersizlikler nedeniyle konuşmalarında sorun yaşayabilirler. Ancak, konuşma organlarında bir bozukluk olmadığı halde, dilin kuralları bilgisine sahip değillerse de, konuşmaları mümkün olmaz. Bu şekilde bir ayırım yapılınca, çocukluklardaki iletişim bozukluklarını da dil ve konuşma bozuklukları olarak ayrı ayrı incelemekteyiz.
Dil bozuklukları
Çocuklarda en yaygın olarak görülen, halk arasında gecikmiş konuşma olarak bilinen "Özgün Dil Bozukluğu"dur (ÖDB). Bu tanı, çocuklarda dil bozukluğuna neden olabilecek belirlenebilir bir neden olmadığı halde, dil performansında ciddi bir gecikme ya da bozukluk olduğu durumlarda konur. ÖDB gerçekten de çocukta dil gelişiminin gecikmesiyle kendini belli eder. Ancak geç konuşan ya da bazı sesleri doğru söyleyemeyen her çocukta ÖDB var demek yanlış olur. Bazı gecikmeler, hâlâ normal sınırlar içerisinde sayılmaktadır. Pek çok çocuk, konuşmaya geç başladığı halde, kısa zamanda yaşıtlarının düzeyine ulaşır. Bu konuda herhangi bir endişe varsa bir uzmana danışmakta yarar vardır.
ÖDB'li çocukların dili, yukarıda saydığımız dilin beş bileşkeniyle (söz dizimi, biçim bilgisi, vb.) incelenir. Bu incelemenin yapılması, hem dili anlama hem de ifade edebilme açısından gereklidir. Kimi çocuklar bu bileşkenlerden birkaçında, kimileriyse hepsinde bozukluk gösterebilirler. Özgün dil bozukluğu olan çocukların ileride okul sorunları ya da duygusal ve davranışsal sorunlarla karşı karşıya kaldıkları görülmektedir. Bu nedenle, bu çocukların mümkün olduğunca erken belirlenip yardım almalarında yarar vardır.
ÖDB dışında, çocukların dilin kurallarını öğrenmelerine engel olabilen başka bozukluklar söz konusu olabilir. Bunlardan biri işitme özürüdür. Çocuklar, çevrelerinde konuşulan dili işiterek öğrenirler. Zihinsel olarak ya da konuşma organları açısından normal oldukları halde, işitme engelli çocuklar, duyamadıkları için, dilin kurallarını öğrenmekte güçlük çekerler.
Zihinsel engelli çocuklar da dil öğrenmede zihinsel kapasiteleriyle sınırlıdırlar. Yani genellikle dilleri zihinsel durumlarından daha iyi olamaz. Zihinsel engelin sınırlılıklarına ek olarak, zihinsel engelli çocukların %50-60'ında ifade edici dil geriliği, %25'inde de dili anlama sorunları görülmektedir. Ayrıca bir dil sorunu söz konusuysa, zihinsel engelli çocuğun bu konuda yardım almasına gerek vardır.
Otistik çocukların da %50'sinde dil hemen hemen hiç gelişememektedir. Dil gelişimi sağlanabilenlerdeyse, engelin derecesine bağlı olarak, hafiften ağıra çeşitli dil sorunları görülmektedir. Otizmin sosyal etkileşimden kaçınma, aynılıkta ısrarcı olma, olayları karşıdakinin perspektifinden değerlendirememe gibi özelliklerine paralel olarak, otistik çocuklarda, "ekolali" olarak adlandırılan, karşıdakinin söylediğini tekrar davranışları, dilin kullanımında ve anlamlandırmada sorunlar yaratabilir.
Kazalar, düşme, hastalıklar, tümörler, vb. nedenlerle beyin travmasına uğramış çocuklardaysa, travmanın yeri ve şiddetine bağlı olarak, dil sorunları görülmesi olağandır. Bunlara ek olarak, kötü davranılmış ve örselenmiş çocuklarda, çevresel nedenlerden dolayı da olsa, dil gelişimleri açısından gerilik görülmektedir.
Konuşma bozuklukları
Konuşma bozuklukları, konuşma organlarının yapı ve hareketlerinin engellenmesinden dolayı da ortaya çıkar. Konuşma bozuklukları, konuşmadaki seslerin çıkarılmasında bozukluklar, konuşmanın akışında bozukluklar ve ses telleriyle ilgili bozukluklar gibi çeşitli biçimlerde kendini gösterebilir.
Gerek dil, yumuşak damak, çene vb. gibi organların yapılarında bozukluk, gerekse de hareketlerini sağlayan sinirlerdeki yetersizlik , kıvrak ve net hareketler gerektiren konuşmadaki seslerin çıkarılmasına engel oluşturacaktır. Biraz önce sözünü ettiğimiz beyin hasarı durumunda, dil bozukluğuna ek olarak konuşma bozukluğu da görülebilir. Bu durumda sesler çıkarılamayabilir ya da yanlış çıkarılır. Konuşmanın hızı normalden yavaş ve güçtür.
Kekemelik de konuşma akışındaki bozukluklara en yaygın örnektir. Kekemelikte, tekrarlar, duraklamalar ve ses uzatmalarıyla, konuşmanın akışı ve ritmi aksar. Ancak, bu davranışları her gösteren çocuk kekeme olacak diye bir kural yoktur. Okulöncesi dönemde, hece-sözcük tekrarları ve bazı uzatmalar, pek çok çocuğun normal olarak gösterdiği davranışlardır. Endişe duyulduğu zaman, bir dil ve konuşma pataloğuna başvurup bilgi almak en uygunudur.
Ses bozuklukları, gerek sinirsel, gerek yapısal, gerekse de ses telleri üzerinde oluşan patolojiler nedeniyle, konuşma için gırtlaktan çıkardığımız sesin tizliği, yüksekliği ve kalitesinde meydana gelen istenmedik değişikliklerdir. Beyin hasarı durumlarında, dil ve konuşma bozukluklarına ek olarak ses bozuklukları da görülebilir. Ancak çocuklarda en yaygın olarak görülen ses bozukluğu, çok bağırmak, gerilimli konuşma tarzı gibi sesin kötü kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan modüllerdir. Bunlar pek çok vakada rahatlıkla tedavi edilebilirler.
Dil ve konuşma bozukluğu olan çocuklar, uygun yöntemlerle değerlendirilip, içinde bulundukları özür grubunun niteliklerine göre, özel yöntemlerle tedavilerine başlanmalıdır. Erken müdahale, sorunların, içinden daha güç çıkılır bir durum almasını önleyecektir.
ALINTI
ANK.ÜNV.ÖĞRETİM GÖREVLİSİ
YÜCEL USU