NEVŞEHİR Rehberlik ve Araştırma Merkezi (NEVRAM) Müdürü Şahin Gürlek, çocukta kardeş kıskançlığının zaman içinde giderilmemesi halinde, kalıcı kişilik ve karakter bozukluklarına neden olacağını bildirdi.
Kıskançlığın doğal ve evrensel bir duygu olduğunu belirten NEVRAM Müdürü Şahin Gürlek, kökeninde, anne sevgisinin yeni doğan kardeşle paylaşılması sürecine dayandığını söyledi. Aşırı kardeş kıskançlığının sorun olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Gürlek, ''Çocuklukta başlayan bu duygu, ileriki yıllarda başka kişilere ve durumlara yansıtılarak gelişir. Bu duygunun normal düzeyde tutulabilmesi, yaşamın anlamlı ve zevkli olması için önemlidir. Böyle insanların yaşam tarzları yarışma, yaşam amaçları da başkalarını geçme haline gelir. Amaçlarına ulaşmak için olumsuz yolları da benimseyebilirler. Kardeş kıskançlığı çocuğun hayatını düşünülenden daha fazla etkiler. Kişiliğini izi geçmeyecek şekilde damgalar ve karakterde bozulmalar meydana gelir'' diye konuştu.
Gürlek, çocuklarda 1-2 yaşlarından itibaren başlayan ve 3-5 yaşlarından itibaren de daha belirgin hal alan kıskançlığın ortaya çıkmasında bir çok duyguların rol oynadığını kaydetti. Gürlek, ''Kıskançlık, öfke, nefret hisleri, intikam alma düşünceleri, kendine acıma, üzüntü, can sıkıntısı, keder, küçük düşme, korku ve bunalım gibi karmaşık duyguların birleşmesinden meydana gelmiştir. Bunlardan en etkili olanları; öfke, kendine acıma ve üzüntüdür. Kıskançlığın şiddetini, tutum ve davranışlar üzerindeki olumsuz etkisini saptayan çevredir. Özellikle de aile içindeki ilişkiler ve anne-baba tutumlarıdır'' dedi.
ÇOCUK, ANNEYİ PAYLAŞAMAZ
Kıskançlığın, çocuğun annesini tek sevgili varlığı olma isteğinden doğduğunu söyleyen Gürlek, bencil ve hiçbir rakibe karşı hoşgörü tanımayan bu arzunun bir başkası ile paylaşımının çocukta tedirginliğe yol açacağını belirtti. Gürlek, şunları söyledi:
''Çocuk için böylesine önemli bir varlık olan annenin sevgisini paylaşmak acıdır. O zamana kadar hep kendisine ait olan bir şeyin başkasına verilmesi veya kısmen kısıtlanarak başka biri ile paylaşılmak durumunda bırakılması, çocuğu üzer ve kıskançlığa sevk eder. Çocukta, bir şeyin başkasıyla paylaşılması gelişmemiştir. Sahip olduğu şeylerin başkalarıyla paylaşılmasını kabul edecek duygusal olgunluğa erişmemiştir. Çocuğun anlayışına ve tecrübesine göre paylaşmak, daha azla yetinmek demektir. Bir bakıma göründüğü kadarıyla annenin sevgisini ve babanın ilgisini paylaşmak endişe vericidir. Çocuğun bundan ayrıca mutluluk duymasını beklemek, onun mantığına sığmaz. Çünkü çocukluk çağında, sevgi daha çok somut bir durum olarak algılanır. Sevgi sahip olma şeklindedir. Bir kardeş geldiğinde, kendi hakkı olan sevginin başkasına verildiğini düşünüp kızar, tedirgin olur. Bu sevgiyi yitirmek ve yeniden elde edememekten kaygılanır. Kardeşini kendisiyle ana-babası arasında engel olarak görüp kızar. Ailesine ve kendisini sevenlere karşı duyduğu güven sarsılır.''
alıntı