SELANİK’TEN CUMHURİYET’E OROTORYO 3
— Yıl 1881
—Selanik’te Türk milletinin aydınlığı parlak bir güneş doğuyor.
Selanik pırıl pırıl o gece
Gökten iri bir yıldız kaydı
Sabaha karşı yüz yıl önce
Aktı Karadeniz’e doğru
Cihan tarihini süsledi adı
Ey büyük milletim övün ve sevin
Bir benzeri daha yaratılmadı
Dünyada bir tane senin Kemal’in
Işıklıydı yüzü al aydınlıktı
İlkbahar göklerinin pembe bulutları gibi
Maviydi gözleri, mavi
Akdeniz’in suları gibi…
Ak bir yol çizdi uzun uzun
Karanlıklar içinden.
Sildi karayazısını alnımızın
Daha o günden.
— Zaman ve günler geçer, Mustafa adı verilen çocuk serpildikçe serpilir, geliştikçe gelişir. Artık okul çağı gelmiştir.
Yavrum sen de olacaksın bir asker
Evet, asker, çünkü vatan er ister
Bilirsin ki çok sever seni baban
Fakat senden sevimlidir şu vatan.
— Mahalle mektebi
— 1893 Askeri Rüştiye
— 1895 Askeri İdadi
— 1902 Harp Akademisi
— ve 11 OCAK 1905 Mustafa Kemal Kurmay Yüzbaşı
— 1912 Balkan Savaşları
— Galiçya, Trablusgarp, Çanakkale Savaşları. Mustafa Kemal Osmanlı ordusunun en gözde subaylarındandır.
Gece karanlık ve soğuk
Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz
Gökte ay üşür,
Gökte yıldız üşür,
Dışarıda gece üşür,
Mustafa Kemal üşümez,
Düşünür.
— Anadolu, güzel Anadolu. Türk’ün kanla, irfanla yoğurduğu mukaddes Anadolu.
— O bile çok görülmüş Türk’e. Atılmak, koparılmak isteniyor canından.
Et kemikten ayrılır mı?
Göğüsten sökülür mü yürek?
Türk ayrılır mı Anadolu’dan
Onu öldürsek.
Ankara’nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Yetiş Kemal Paşa kolu
Kan ağlıyor Anadolu
— Bu sese kulak verdi Mustafa Kemal. Milletinin feryadı titredi kulaklarında.
— Yıl 1919, Mayıs’ın 19’u
— Millet suskun, aç, sefil
— Başlar eğik, gözler yaşlı
— İmanından başka milletin her şeyi alınmış.
“Ön düşüncem istiklaldi
Son düşüncem – Ya istiklal ya ölüm! –
Böylece halkımla birlikte oldum yürüdüm.”
Analar bacılar yola döküldü
Cephane taşıdı arkasından
Irmaklar suyundan faydalattı
Ağaçlar daldasından
Yer gök inledi: Bir yol daha
Kurtuluş Savaşı’nda.
— Anadolu içlerinde köyde bir anne “ ben nice çileler çektim. Bir oğlum var o da vatana feda olsun” diyerek oğlunu cepheye uğurlamaktadır.
“Durma, git evladım, açıktır yolun
Cenge sıvansın o bükülmez kolun
Silahını al, ön safa geçmiş bulun
Uğurun açık olsun uğurlar ola.”
Bir tehlike karşısında
Milletçe
Önce vatan
İşimizi bırakarak bir yana
Bir koşu geliriz köyden kente
Kara gözlü kızları yurdumun
Dağları, taşarlı, denizleri
Sen, ey Mehmet
Aslan yeleli ışığısın sınırlarımın
Tutun ellerinizden bir birinizin
“- İstiklale kavuşuncaya dek
—Bütün milletle birlikte
—Fedakârlıkla çalışacağım
—Kutsal inançlarım adına
—Yemin ediyorum
—Artık ben Anadolu’dan başka
—Hiçbir yere gidemem.” Böyle and içildi, yemin edildi, Mustafa Kemal’in ardından.
20 HAZİRAN 1919 Amasya’dan gürleyen bir ses
Kesildi gürültüler ruhu okşayan bir nefes
“İSTİKLALİ YİNE MİLLETİN KESİN KARARI KURTARACAKTIR.”
Vatan sürüklenirken bir uçurum ucuna
Dağılan kuvvetleri topladı avucuna
Kurşunlar gülle oldu, sopalar süngü oldu
Sınırlar baştanbaşa bir çelik örgü oldu
Bir kale heybeti var vatanın her taşında
Her işin başında o, her iş onun başında.
— Orada durmadı Mustafa Kemal
— Anadolu’ya Anadolu’nun bağrına iyice girmek istiyordu.
— Sivas illerine doğru yollandı.
Sivas illerinde sazım çalınır
Çamlı beller bölük bölük bölünür
Yardan ayrılmış bağrım delinir
Kâtip arzu halim yaz yâre böyle
— Şöyle haykırdı Mustafa Kemal Sivas’tan:
“MANDA VE HİMAYE KABUL OLUNMAZ. MİLLİ SINIRLAR İÇİNDE VATAN BİR BÜTÜNDÜR, BÖLÜNEMEZ. MİLLETİN İRADESİNİ HÂKİM KILMAK TEMEL ESASTIR.”
Ne yıldızlar kaynaşır gökyüzünde
Ne sevda ile taşar gönüller
Bir rüzgâr eser ki bıçak gibi
El ayak şişer
Erzurum yollarında geceleri
Ağır ağır kağnılar gider.
— Eylülde tekrar döndü Sivas’a
— Başladı Sivas Kongresi
— Subaylar, çiftçiler, din adamları, memurlar oturup şunları konuştular:
“ Vatanın dört bir yanını düşman sarmıştır.”
“ İstanbul hükümeti hiçbir şey yapmamaktadır.”
“ Anadolu’da uyanan sesi düşman boğmak istiyor.”
“ Nerede milli bir kıpırdanma varsa sindirmeye çalışıyor.”
Biz biliriz bizim işlerimizi
İşimiz kimseden sorulmamıştır
Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle
Başımız bir kere eğilmemiştir.
Bir selam gibi gitti Erzurum’a
Bir selam gibi geldi, Sivas’a Erzurum’dan
Dağlar alçaldı yol vermeye
Temizlendi iklimin karından
Yer gök inledi bir daha
İstiklal sevdasından.
— Mustafa Kemal ve arkadaşları 27 ARALIK 1919 günü, türküler ve bal verici çiçekler toprağı Ankara’ya ayakbastılar.
Ankara’nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu.
Kara bulut ne ki?
Kara gece ne ki?
Güneş şöyle bir vurunca
“Dağ başında duman” gibi
Dağılı dağılıverir
Evremizi saran sızı.
— İstanbul’un işgali, Mustafa Kemal tarafından şöyle protesto edildi. Ona göre “bu işgal 20. yüzyıl insanlık ve medeniyetine temel prensiplerine indirilmiş bir yumruktur.”
Gökyüzünde kara kara bulutlar
Başımıza neden geldiniz
Bizler konukseveriz ama
Düşmanları sevmeyiz.
Bu toprak bizim yurdumuzdur
Deli gönül yücesine çıkar
Bir üveyik olur uçar gider
Ardahan’dan Edirne’ye
Edirne’den Ardahan’a kadar.
Bir gün kara bulutlar göklerimizde konaklamış
Yaylılar gelip geçiyordu güneyden
Örtük kara perdeler sallanıyordu
Utanıyordu Anadolu’dan gelip geçenler
Milletin yüreği kan ağlıyordu.
—Biz haklarımızı ve istiklalimizi korumak için giriştiğimiz savaşın kutsallığına ve hiçbir gücün bir millete yaşama hakkından mahrum bırakmayacağına inanıyoruz.”
— 23 NİSAN 1920 Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı.
Bahar çiçekleri kanımız bizim
İnönü, Sakarya şanımız bizim
Kurumadı hala süngümüzde kan
Seni yabanlara vermeyiz vatan
— Milli savaşımızı yürütmek için Anadolu’nun bağrına toplanan bu meclisin görevi alınan haklarını geri almak idi.
“Tek gayem milletin istiklalini yeniden kazanmasıydı.”
“Egemenlik milletin olmalıydı.”
“ Milli bir ordu kurulmalıydı.”
“ Türk vatanından işgalci güçler atılmalıydı.”
Haince yurduma saldıran Yunan
Er olan evinde kalmasın anam
Kardeşler ocağı yıkılan yuvam
Toprağı düşmanlar almasın anam.
— Başlamıştı mukaddes savaş. Millet varlığını feda ediyordu. Kadın, kız, çocuk, genç, ihtiyar baş koymuştu istiklal savaşına.
— Türk milleti Mustafa Kemal’ini büyük bir göreve getirir. “ Türk Orduları Baş Komutanlığı…
Davranı da deli gönül davranı
Kemal Paşa dinlemiyor fermanı
Anası, bacısı, kızı, kızanı
Bizim gibi millet görülmemiştir.
Kuzumuz var yaylalarda meleşir
Çeşmemiz var gece gündüz söyleşir
Yazımız var pehlivanlar güreşir
Bu toprağa kimse girememiştir
Düşman koymuş meydanları kaçıyordu
Kattı Kemal Paşa’nın ordusu
Düşmanı önüne
Pişman etti anasından doğduğuna.
— Aydınlandı 26 AĞUSTOS şafağında memleketim Türkiye’m son sözü söylüyordu Mustafa Kemal.
“ ORDULAR, İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR, İLERİ’”
—Böyle bir imanla, böyle bir emirle savaşan bir millet, elbette ki muzaffer olacaktır. Ardından Batı Cephesi komutanına bir telyazısı:
“ SİZ ORADA DÜŞMANI DEĞİL TÜRK MİLLETİNİN MAKUZ TALİHİNİ YENDİNİZ.”
— 25 AĞUSTOS
— 26 AĞUSTOS
30 AĞUSTOS ve 9 EYLÜL güzel İzmir yeniden Türk’ün olmuştur.
Kattı Kemal Paşa’nın ordusu sürdü gitti
Yetiştikçe vurdu düşmana
Hain düşman sallana sallana
15 günde İzmir’i dar buldu
Ölen kurtuldu, sağ kalan teslim oldu.
İzmir’in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa.
Güzel İzmir kordon boyun şen olsun
Beni senden ayıranlar son olsun.
— Kemal Paşa bir an bile durmayacaktı, çünkü vakti çok azdı. Ona göre asıl savaş şimdi başlıyordu: Medeniyet savaşı…
10 KASIM 1938
O sabah
Gök karardı birden bire
Kuşlar kanat çırptı
Yaprakları döküldü ağaçların
Yıl 1938
KASIM 10
9.05 geçiyordu saat
Ve o, Kocatepe’de
Bir çadırdan bir çadıra geçer gibi
Rahat ve cesur
Ankara’dan gelir geçer trenim
Bir gün olur elbet ben de binerim
Varır toprağına yüzüm sürerim
Biz vatan çocukları Gazi Paşa’m
Dilimiz takılı kaldı: DİYEMEDİK
Boynumuz bükülü kaldı: DOYAMADIK
Gidiyor, rast gelmez bir daha tarih eşine
Gidiyor, milyonları takmış peşine.
Yağışın ince ince toprağa
Ya dağılışın, bereket
Bayrak bayrak dalgalanışın
Kan, ümit, kuvvet
Gelişin çiçek çiçek açmış bahara
Gidişin kızılca kıyamet.
Gidiyor, sulhun ufuklarda yanan meşalesi
Gidiyor, harbin en korkulu aslan yelesi.
Sana borçluyuz ta derinden
Çünkü yurdumuzu sen kurtardın
Hasta yorgun düşmüştük
Yaramızı iyice sardın
Gidiyor, sonsuz olan kudreti sığmaz akla
Gidiyor, göğsünü çepeçevre saran bayrakla
Yiğittin, inanç doluydun, yapıcıydın
Sanatkârdın denizler kadar engin
Kimsenin görmediğini görürdü
Sevgiye bakan gözlerin.
Dedin ki, bu millet, bu büyük millet
Yüzyıllar boyunca geri kalmış
Bu yurt, bu güzel yurt, bizim yurdumuz
Her yanından yaralar almış
Büyüyor, gökten inmiş toprağa yaklaştıkça
Büyüyor, git gide gözlerden uzaklaştıkça
Dedin ki, bir güzel savaşmalı
Kurmak için yeniden
Bilgiyle, inançla, coşkunlukla
“ ÖVÜN, ÇALIŞ, GÜVEN!”