16. Yüzyıl Türk Edebiyatı
Bu dönem Osmanlı Devleti içerisinde II. Bayezid dönemine denk gelir. Bu dönemde Osmanlı her alanda şaşalı bir durum içindeydi. Edebiyatta da kendini gösteren bu şaşa özellikle de düz yazı yani nesir alanında boy göstermiştir.
Bu dönemde nesir alanında Lâtîfî, Gelibolulu Ali, Aşık Paşa dikkat çekmektedir.
16. yüzyılda İran edebiyatının takip edilmesi süreci geride bırakılmış ve yüzyıllardır süre gelen klasik şiir halkın da anlayabileceği bir boyut kazanmıştır. İran’ın etkisinden çıkarak klasik şiir Türk duyuş ve fikir tarzı ile yoğrulmuştur.
Klasik şiir artık bu yüzyılda Anadolu halkına kadar inmiş ve bu coğrafyanın bir parçası haline gelmiştir. Bu dönemde şiire girmeye başlayan yerli unsurlar işle yeni bir şiir dili doğmuştur. Türkçe, edebi bir dil olarak yaygınlık kazanmıştır.
Türk-i Basit akımı bu dönemde ortaya çıkmıştır. Söz konusu akım, halkın anlayabileceği şekilde yazma esasına dayanır ve en önemli temsileri Edirneli Nazmi, Mahremî’dir.
İlk tezkirelerin de yazıldığı bu dönemde ilk tezkire örneklerini Lâtifi ve Sehi Bey vermiştir.
16. yüzyılın sanatçıları, en önemli eserleri ve eserlerinin bilinmesi gereken belli başlı özellikleri aşağıda verilmiştir.
Bu yüzyılın hem en önemli isimlerinden olan hem de birçok kişiyi edebiyat dünyamıza kazandıran Zâtî, doğuştan işitme engellidir. Esnaflık yapan Zâtî, pek çok şaire hocalık yapmıştır.
Düzenli bir eğitim almamasına rağmen oldukça usta bir sanatçı olarak üretkenliği ile dikkat çekmektedir. Zâtî, edebiyatımızda klasik şiir çerçevesinde en fazla şiir söyleyen ikinci kişidir. (Birinci kişi Edirneli Nazmi’dir. )
Zâtî, aynı zamanda Anadolu’da şehrengiz türünün ilk örneğini vermiştir.
Onun şiirinde halk söyleyişleri ve yerli unsurlar da bulunmaktadır. Anadolu’da bir önceki yüzyılda Necati ile başlayan Yerlileşme akımı Zâtî ile sürmüştür.
Eserleri:
1. Dîvan
2. Şem ü Pervâne: Mesnevidir.
3. Ahmed u Mahmud: Mesnevidir.
4. Ferruh-nâme
5. Siyer-i Nebi
6. Edirne Şehrengizi
7. Mecmua-i Letâif
Hayâli
Hayâli, özellikle de Kanuni Sultan Süleyman dönemi ile anılmaktadır. Şiirleri Kanuni’ye ulaşmış ve büyük takdir kazanmıştır. Hatta Hayâlî, Kanuni ile savaşa bile gitmiştir.
Eserlerinde atasözleri, deyimler ve halk söyleyişleri kullanan Hayâlî, kaside ve gazelleri ile meşhur olmuştur.
Onun şiirinde içten bir tasavvuf vardır. İyi bir eğitimi yoktur ancak İran şairlerinin etkisini onun şiirinde görmek mümkündür. Kendisinin sadece bir adet Dîvan’ı mevcuttur.
Bâkî
Aruz ölçüsünü ve dili kusursuz kullanan Bâkî her yönü ile bir okul gibidir. Türkçenin ses gücünü tüm gücüyle kullanan Bâkî’nin yaklaşık 619 adet gazali vardır.
Bu yüzyılın “Şairler Sultanı” olarak adlandırılan Bâkî, şiirlerinde aşk, doğa, neşe, şarap gibi klasik şiirinde temel taşlarına yer vermiştir. Tabiat ilk defa onun şiirinde gerçek görüntüsü ile yer bulmuştur.
İstanbul Türkçesi’nin en önemli isimlerinde olan Bâkî, rindâne bir şiir tarzı ile sanatını oluşturmuştur. Bâki, denilince akla kuşkusuz Kanuni dönemi gelmektedir. Kanuni’nin ölümünden duyduğu derin acıyı bir mersiyesinde işlemesinin yanı sıra Bâkî, Kanuni döneminin şaşasını şiirine yansıtmıştır.
Onun şiirinde yaşamın zevki, neşesi, eğlencesi fazlasıyla dikkat çeker. Buna edebiyat dünyasında rintlik denir ve Bâkî rindâne şiirin en önemli şairidir.
Eserleri:
1. Dîvân
2. Fezâil-i Cihâd
3. Fezail-i Mekke
4. Tercüme-i Hadis-i Erbain ( 40 Hadis Tercümesi)
Nevî
Gülşenilik tarikatına başlı olan Nevî’nin asıl adı Yahya’dır. Medrese eğitiminin yanı sıra Nevî, tasavvuf konusunda da eğitim almıştır. Müderrislik yapan Nevî, III. Murat döneminde şehzade hocası olarak saraya girer. Şiirleri yalın, sade ancak usta bir havaya sahiptir.
Eserleri:
1. Suriyye: Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü anlatılır.
2. Mersiyeler: Nevî, hocalığını yaptığı şehzadelerin katli üzerine yazdığı şiirlerden oluşur.
3. Dîvân
4. Netayicü’l Fünûn: Bu eserde Nevî bilim adamlarından bahseder ve eser ansiklobedik bir özelliğe sahiptir.
5. Manzum Kırk Hadis Tercümesi
6. Hasb-ı Hâl
Bağdatlı Rûhî, genç yaşta şiir yazmaya başlar ve özellikle de rindâne şiirler kaleme alır. Bağdatlı Rûhî, denilince akla ilk gelen Terkib-i Bend’dir. Bu şiirinde Rûhî, toplumun farklı kesimlerinden seçtiği tiplere eleştiriler yönelterek devrinin özelliklerini realist bir bakış açısı ile ele almıştır. Ziya Paşa, Tanzimat Edebiyatı çerçevesinde bu şiire nazire yazmıştır.
Akılcı ve yalın bir tavrı vardır. Bazen konuşma dili ile yazdığı da görülür.
Tek eseri Dîvânı’dır.
Lâmiî Çelebi
Bursalı Lamiî olarak da bilinir ve Yavuz Sultan Selim döneminde büyük bir ün kazanır. Özellikle de Yavuz Sultan Selim’e sunduğu Hüsn ü Dil mesnevisi büyük takdir toplar. Fıkıh, kelâm, tasavvuf konusunda oldukça başarılıdır. İki hamse oluşturacak kadar mesnevi kaleme alan Lâmiî Çelebi, şiir ve düz yazı karışık 40’a yakın eser kaleme almıştır. İranlı şair, Camî’den çok fazla etkilenmiştir ve onun eserlerini Türkçe’ye çevirmiştir. Bu nedenle Camî’-i Rûm olarak anılmaktadır.
Türk Edebiyatı’nda ilk kez Vis ü Ramın ve Vamık u Azra adlı mesnevileri kaleme almıştır.
Eserleri:
1. Vamık u Azra
2. Vis ü Ramın
3. Şem ü Pervâne
4. Bursa Şehrengizi
5. Fal Risalesi
6. Tasavvuf Risalesi
7. Heft Peyker
8. İbretnâme
9. Hüsn ü Dil
10. Hayretname
11. Gûy u Çevgân
12. Edhem ü Hümâ
Taşlıcalı Yahya
Taşlıcalı Yahya, edebiyatımızda gazi-şair tipinin en bilinen örneğidir. Şairliğinin yanında asker olarak da bilinen Taşlıcalı Yahya, Yavuz ve Kanuni dönemlerinde birçok sefere katılmıştır. Bu durumu şiirlerine de yansıtan Taşlıcalı Yahya, eserlerinde yaşadığı dönemin toplumsal, siyasi ve askeri özelliklerini de ele almıştır.
Mesnevilerinde daha çok özgün ve mahalli konulara değinen Taşlıcalı Yahya, bu özelliği dolayısıyla dikkat çekmektedir. Sarayda şehzade eğitmenliği de yapan Taşlıcalı Yahya, Şehzade Mustafa’nın katli üzerine bir mersiye de kaleme almıştır. Bu mersiyede Taşlıcalı Yahya, dönemin sadrazamı Rüstem Paşa’yı suçlar ve onu eleştirir.
Taşlıcalı Yahya, edebiyatımızda hamse sahibi olarak bilinir.
Eserleri:
1. Gencine-i Raz
2. Gülşen-i Envâr
3. Kitâb-ı Usûl
4. Şah u Geda
5. Edirne Şehrengizi
6. İstanbul Şehrengizi
7. Yusuf u Züleyha
Bu eserlerin tamamı mesnevidir.
Sanatçılığının yanı sıra Gelibolulu Mustafa Ali, devlet adamı ve tarihçidir. Müderrislik ve idarecilik yapan Ali, Osmanlı coğrafyasının karış karış gezmiştir. O’nun şiirlerinde günlük yaşam vardır. Av sahneleri, bayramlar, toplantılar, düğünler, zaferler eserlerine yansımıştır. Gelibolulu Mustafa Ali’nin eserleri adeta bir kültür mozaiğidir. Konu yelpazesi ile dikkat çeken Ali, eserlerinin niceliğiyle de edebiyatımızda ciddi bir yer tutmaktadır.
Eserleri:
1. Tarih ve biyografi alanındaki eserleri
Künhü’l Ahbar
Nusretname
Menakıb-ı Hünerrevan
Münşeat
Mirkatü’l Cihad
Menşeü’l İnşa
2. Dört adet Dîvânı vardır.
3. Mesnevileri:
Mihr ü Mah
Riyazü’l Salikin
Mihr ü Vefa
Der Mecalis-i Sûr
Fuzûlî
Bağdat’ta yaşamış olan Fuzûlî, bir ilahi aşk şairidir. “İlimsiz şiir, temelsiz duvara benzer.” görüşü ile önemli hocalardan eğitim almış ve yeteneğinin geliştirmeye çalışmıştır. Tasavvuf onun şiirinin odak noktasıdır. Onun şiirleri ilk okunduğunda kolay anlaşılır gibi görünmekte ancak derin bir anlamı içinde barındırmaktadır.
Fuzûlî, tam bir acı, ıstırap şairidir.
Hz. Muhammed için yazdığı “Su Kasidesi” ile edebiyatımızda büyük yer eder. Bunun yanı sıra Fuzûlî, Yedi Ulu Ozan arasında sayılmaktadır.
Oldukça fazla eseri vardır. Aşağıda bunların en önemlileri türleri ile verilmiştir.
Eserleri:
1. Arapça, Farsça ve Türkçe Dîvânı vardır.
2. Leyla vü Mecnun: Mesnevidir
3. Şikâyet-nâme: Maaşını alamaması üzerine yazdığı mektuplardan oluşur.
4. Tercüme-i Hadis-i Erbain
5. Sohbetü’l Esmâr: Bu eserde meyveler konuşturulur. 200 beyitlik bir mesnevidir.
6. Hadikatü’s Süedâ: Kerbela olayı anlatılır.
7. Sakinâme
8. Beng ü Bâde
9. Hüsn ü Aşk
10. Ründ ü Zahid
11. Sıhhat ü Maraz
12. Enisü’l Kalb
13. Risale-i Muamma
Lâtifi
Kastamonu doğumlu Lâtifî, Anadolu’da Sehi Bey’in yazdığı tezkireden sonra yazılan ikinci tezkireyi kaleme almıştır. Anadolu’yu Mısır’ı Rodos’u görevi nedeniyle dolaşan Lâtifî, nesir alanında üne kavuşmuştur.
Eserleri:
1. Esâf-ı İstanbul
2. Tezkiretü’ş Şuarâ
Yazar: Canan Yıldırım