Bugün (12.07.2011) kinder garden a gittim. Okulda beni candan kaşılayan öğretmenlere ve beni okula götüren Filiz hanıma teşekkür ederim.
İşte okulun adı ve okula giriş kapısı. İki katlı, u biçiminde planlanmış uzun bir bina.
Okula birlikte gidip, bana tercümanklık yapan Filiz hanım okula çocuğu ile girdi. Önce çocuğunun yemek listesine baktı,
Bugün yiyeceği yiyecekleri resimlerinden tanıttı.
Sınıf girişlerinin önünde çizmeler ve yağmurluklar var.yağmurlu günlerde çocuklar bahçeye bunları giyerek çıkıyormuş. Sınıfa girişte bizim gibi panduf giyme, ayakkabı değiştirme yok.
Bu ayaklı masa da ( servis masası gibi bir şey ) çok ilginç geldi. Yanlarda giysi asma yeri var. Çocuklar masanın üstüne de şapkalarını koymuşlar.
Sınıfa geçerken beslenme odasının önünden geçtik. Bir çocuk burada kahvaltıya başlamıştı bile. Bir masa servis masası olarak düzenlenmişti. Üstünde
süt, fincanlar, tabaklar, çatallar ve domates, salatalık, jambonlar vardı. Her bir çeşit jambonun üstünde tavuk, domuz, inak resmi vardı. çocuk buradan istediğini alıyor. Telif hakkı nedeni ile buraya ait resim çekmedim.
Uygulama: Okula gelen çocuk isterse hemen beslenme yapmak için buraya geçiyor, istediğini kendisi alıyor, yiyor. Sınıfta acıkıp beslenmeye geçmek isteyen ise kendi fotoğrafını mutfak resminin olduğu grafiğin altına yapıştırıp, ''Ben mutfaktayım'' diye belirtmesi yeterli. Öğretmeninden izin istemiyor.Bu işlemi tuvalete giderken de, bahçeye çıkarken de yapıyor. özgür.
Burası da bahçe.
Her sınıfın kapısının önündeki duvarda veli mesaj kutusu var. ( Aile postası adını vermişler.)
Rulo yapıştırıp üstüne çocuğun resmini koymuşlar. rulonun içine akşam veli mesajı varsa bırakıyorlar, veli buradan mesafı alıp çocuğu hakkındaki kısa notu okuyormuş.
Beni gökkuşağı grubu misafir etti. Bu sınıf müzik sınıfıydı.
Okula gelen çocuklar Her çocuk eline bir tane holi hop aldı. Yokuş olarak düzenlenmiş bölüme üst üste konmuş bloklara doğru holihopları yerde tekerlek biçiminde yuvarlayıp bu blokların üstüne geçirmeye çalıştılar. Sınıfta iki piyano var. Gitar ve vurmalı çalgılar da... Ama hepsi gerçek. oyuncak değil. elle yapılmış bir tane marakas görmedim.
Kukla köşesi görmedim.
Kukla görmedim. Belki de vardı, ben öğretmene soru sorarken gözümden de kaçmış olabilir.
Sadece dinlenme odası dedikleri bölümde rulo biçiminde sardıkları ve yemekten sonra açıp yere serdikleri üstünde uzandıkları 1cm kalınlığında bir çeşit strafor malzemenin üstüne uzanıp, dinleniyorlarmış. Bu arada bilgisayardan kendileri istedikleri filmi seçip izliyorlarmış. Projeksiyon yok.
Bu odanın tavanında mavi şifon hoşuma gitti. Gökyüzü oluşturmuşlar. Hiç bir sınıfta bir tane bile mobil görmedim.
Sanat sınıfında duvara monte edilmiş rulo biçiminde kraft kağıt vardı. Sınıf mevcudu ya da doğum günlerini gösteren grafik paletin üstüne çalışılmıştı. Bu sınıfa ait hiç resim çekmedim. Çocuklar kuru boyaları ile resim çalışıyorlardı. Burada en ilginç köşe:
Büyük rulolar renkli kağıtlarla kaplanmış, alt alta duvara monte edilmiş. İçine rulonun rengine uygun krepon kağıtları konmuştu. Buna bayıldım. onun haricinde sanat sınıfı olmasına rağmen karanlık, dağınık bir sınıftı. Kapıdan inceledim. Fotoğraf çekemedim.
Ancak sınıflarının giriş kapısındaki duvarda yaş grubunu belirten bu grafik var.
Sanat grubu, spor grubu ve meslek grubu olarak ayrılmış sınıflar vardı. Her sınıfta bir tane de yardımcı öğretmen var.
En işlevsel özelliği olan sınıf ise bütün köşelerin içinde yer aldığı meslekler sınıfıydı. Bu ismi ben verdim.
Sormayı unuttum, bu sınıfın adı ne diye. Burada bütün köşeler var. Bizim sınıflar gibi. Ama müzik aleti yok, sanat etkinliği ile ilgili malzeme yoktu.
Şimdi sırada yanaklarına öpücük kondurduğum kızlar var. Fotoğraflarını yüzleri görünmeyecek biçimde çekmeye çalıştım.
Bunlar kesin kuaför olacak.
Önce kuaför önlüğünü arkadaşına taktı. Saçı yapılan çocuk Türk.
Ben ''benim de saçımı yapar mısın, diye sordum, benim söylediklerimi anladı, kuaförlük rolü üstlenen kıza dediklerimi anlattı. İkisine de sarıldım. Çok tatlılardı. Burada bir sürü Türk ailesi yaşıyor. Bizim ülkemizde Antalya gibi turistik yörelere gittiğimizde kendimizi yabancılardan ülkemizde yabancı gibi hissediyoruz. Ben iki gündür burada turist olduğumu hissetmiyorum.
Tuvaletler:
Tuvaletin tavanında ağ ve ağın üstünde balıklar var. fayansların üzerinde de balıklar var. Yerdeki fayanslarda okul koridoru boyunca ayak izleri var. Yağlı boya ile çocukların kendi ayak izleri olduğnu düşündüğüm izlerdi bunlar. Onun fotoğrafını da çekemedim. Çünküüüüüüüü son sınıfların mezuniyet günü varmış. yani biraz telaşlıydılar.
Ayak izleri fayans üzerinde hoş görünüyordu. Yapabiliriz.
Asıl konuyu açmamdaki amaca gelmek istiyorum.
Son yıllarda Montessori yaklaşımı özellikle özel okullarda gündeme geldi.
Şimdi size fayda ve zararlarından söz etmek istiyorum.
1. Çocuk seçim hakkına sahip.
2.Çocuk liderlik özelliğine sahip.
3. Yaş grubu karma olduğu için küçük büyük tarafında eğitiliyor. ya büyük? Büyük ne kadar eğitim alıyor? onun da liderlik özelliği gelişiyor. bütün bunlar güzel. Ancak amaç büyüyünce iyi mesleklere sahip olmaksa...
İşte bu yöntemle yetişen çocuklar kalifiye eleman olabiliyor. Neden mi?
Bilgi eksikliği var. Öğretmen sadece rehber. Plan yok. Portfolyolar süslü püslü. İçinde fotoğraflar var. Çocuğun yaptıkları bilgisayar ortamında hazırlanıp dosyalanmış. Kısa notlar düzenli hazırlanmış. Sanki gelişim raporu gibi.
Veli istediği zaman eve götürüp portfolyoyu inceliyor.
Çünkü deneme yanılma yöntemi ile eğitim alıyor. ilgi duyduğunu öğreniyor.
Üniversite çağına geldiklerinde tekniker gibi mesleklere sahip olabiliyorlarmış.
Bu okullardan mezun olup 1. sınıfa başlamaya hazır çocukar isimlerini yazmayı bilmelerinin dışında harfleri de tanıyorlarmış.(Bildiğimiz gibi) Ama matematik alanında zayıf bir eğitim var. Sayılarla nesneler eşleştirme yapma, sayıları tanıma, sayıları sıralama gibi bilgilere sahip oluyorlarmış.
Kim ne derse desin bizim eğitimimiz 4 /4 lük. Biz her bir bilim adamının beğendiğimiz yönünü ele alıp kendimize uyarlıyoruz.