Dr. Özgür YORBIK
Basitçe, biliş (kognition) bilme becerisidir; bilgi edinme ve bilgiyi kullanma becerisidir. Dikkat, bilgi işleme, sezgi, bellek, beceriler ve diğer bir çok yetiyi içerir. Kognitive gelişimsel psikoloji yaşam boyunca aklın, tecrübeleri yapılandırılmış bilgiye nasıl dönüştürdüğünü-organize etttiğini- ve bilgi yapılarının, aklı sırasıyla nasıl organize ve reorganize ettiğini araştırır.
Bazı yazarlar bilişi “yüksek mental işlevler” olarak düşünür. Buradaki odaklanma, mental içerikten (bilgi) çok mental işlevlerdir (düşünme). Bazı filozof ve yazarlar ise bilişi niyet (intentionality) gösteren herhangi bir mental işlem olarak tanımlarlar. Niyet, akılların özgül özelliğidir. İnançlar, hatıralar, amaçlar, arzular, beklentiler v.b.’nin tümü niyet içerir. Bilgi işleme sistemine dahil edilen bilgi ya da işlenen bilgi herhangi bir şey olabilir. Bu sistem tasarımsal (representationally) olarak işlev görür; bu sistemdeki işlemler ve durumlar (states) niyetle ilgilidir (amaçlıdır, intentionality). Oysa ne hissettiklerimizin ne de aksiyonlarımızın niyetle ilgili olması gerekmez. Piaget’e göre biliş yapıdır, affekt ise enerjidir. (dümen/yapı biliş; enerjisi ise affekt). Biliş algıdan işlemleme zamanı ile ayırt edilebilir; duyu (sensation) ve affekten niyet ile ayırt edilir.
Öğrenmenin üç şekli (davranış değişikliğinin temelleri) bir davranışın nasıl geliştiğini anlamamıza yardımcı olur. Üç öğrenme tipi: 1-Klasik şartlanma (Classical Conditioning); 2- Açık Şartlanma (Operant Conditioning); Gözlemsel Öğrenme (Observational Learning)’tir.
Klasik Şartlanma (Classical Conditioning)
Rus psikolog Ivan Pavlov (1849-1936)’un etkisiyle oluşmuş bir teoridir. Pavlov köpeklerin yemeği görmeden, sadece yiyeceğin hazırlanması duyması ile salya artışını fark etmiş ve bundan yola çıkarak, ses ya da görüntü gibi uyaranlarla, laboratuar koşullarda salya artışı gibi refleks tepkilerin oluşturulabileceğini göstermiştir. Pavlov, birkaç kez zilin çalmasından sonra köpeğe yiyeceğin verilmesi durumunda, sadece zilin çalınmasıyla köpeğin salyasının aktığını göstermiştir. Burada, salya akması yiyeceğe bağlı olarak çıkan şartsız/koşulsuz yanıt (unconditioned response) ‘dir. Yiyecek ise şartsız/koşulsuz uyaran (Unconditioned Stimulus)’dır. Zilin çalmasının başlangıçta salivasyon üzerine etkisi yoktur ve nötral stimulus olarak adlandırılır. Bununla beraber zil sesi birkaç kez yiyecekten önce verilirse, ses kendi başına salivasyon meydana getirebilir. Bu durumda zil şartlı stimulus (conditioned stimulus) ve salya şartlı/koşullu yanıt (conditioned response) adını alır.
Klasik koşullanma organizmanın açıkça çok az kontrol edebildiği, refleks ve otonomik yanıtlarla uğraşır. Günümüzde çok az kişi klasik koşullanmanın düşünce ve dil gelişiminde merkezi rol oynadığını düşünmektedir. Bununla birlikte özgül emosyonların özgül bir durumla nasıl meydana gelebileceğini açıklayabilir (fobilerin gelişiminde olduğu gibi).
Gerçek bir tehlike öncesinde öğrenme ya da şartlanma olmaksızın korku yaratabilir. Bu korku öğrenme ve şartlanma olmaksızın oluştuğundan, bu tehlikeli durum şartsız stimulus (unconditioned stimulus, UCS), reaksiyona (ya da korkuya) ise şartsız korku (unkonditioned fear) adı verilir. Bunlar doğal olarak oluşurlar. Bir nötral stimulus kendiliğinden yanıt oluşturmaz, ancak bir tehlikeli durumla tekrar edici bir tarzda birlikte ise şartlı stimulus (conditioned stimulus, CS) olur ve tek başına UCR’ ye, korkuya, neden olur. Nötral bir durum korku üretme kapasitesine eriştiğinde buna şartlı yanıt (conditioned response, CR) adı verilir. Nötral stimulus (Jaws’ın müziği), tehlikeli durumlarla izletilir ve bu müzik korku üretme kapasitesine erişebilir. Klasik koşullanmada nötral bir stimulus, koşullanma ile refleks ya da korku davranışıma neden olmaktadır.
Jones (1924)’te CS ve CR oluştuktan sonra, tedrici olarak olumlu reaksiyonlarla korku objesi birlikte verilirse, sistematik olarak koşulsuzlanmanın (deconditioned) meydana gelebileceğini göstermiştir.
Joseph Wolpe (1958) kedilerde, deneysel nörosis adını verdiği, davranışlarda değişiklik, irriabilite, ajitasyon gibi insandaki anksiyete benzeri belirtilerin, kedilerin tedrici olarak söz konusu duruma maruz bırakıldıklarında ve bu hayvanların diğer aktivitelere cesaretlendirildiklerinde (ör. oyun, yemek yeme gibi) uyarılma durumunun azaldığını gözlemiştir. Buradan anksiyetenin tedrici olarak sistematik desensitizasyonla ortadan kaldırılabileceğini ileri sürmüştür. Wolpe, hastalarında ayrıca korku yaratıcı durumlarda relaksasyonu da önermiştir.
Edimsel Şartlanma (Operant Conditioning)
Öğrenmenin diğer bir teorisi, refleks yanıtların değil, gelişen yeni davranışın sonuçlarının etkisi üzerinde durur. Yani ödül ya da ceza ile davranışın pekişmesi ya da azalması. Açık şartlanmaya göre ödüllendirilen yanıtlar, doyurucu sonuçlarla birlikte ise, gelecekte tekrar etme olasılığı artar. Ödüllendirilmeyen yanıtlar, doyurucu sonuçlarla birlikte değilse, gelecekte tekrar etme olasılığı azalır. Edward Thorndike (1874-1949) kedilerle yaptığı çalışmalarda davranışlarının ödüllendirilmesi ile kedilerin puzzle kutusundan daha çabuk çıktığını, öğrenmenin arttığını göstermiştir. Thorndike, yaptığı çalışmalarla davranışların yasalarını, prensiplerini formüle etmeye çalışmıştır, en önemlisi Etki Yasasıdır (Law of Effect), buna göre bir davranışı izleyen sonuçlar öğrenmeye yardım eder.
BF Skinner, bir çok davranışın, refleks yanıtlarla değil spontan olarak oluştuğunu ve birincil olarak sonuçları tarafından kontrol edildiğini ileri sürmüştür. Skinner sonuçları tarafından kontrol edilen bu davranışları, edimler (operants) olarak tanımlamıştır. Günlük edimlerimiz, gülme, yürüme, konuşma gibi bir çok davranışımızın sonuçlarından etkilenir.
Skinner (1938), edimsel davranışın nasıl geliştiğini ya da değişikliğe uğradığını göstermek için dört prensip ileri sürmüştür:
(a) Ödüllendirme/Pekiştirme (Reinforcement)
(b) Cezalandırma (Punishment)
(c) Söndürme (Extinction)
(d) Uyaran kontrolü (Stimulus Control)
Ödüllendirme ile gelecekte aynı davranışın tekrarlanma olasılığı artar. İnsan davranışları çok çeşitlidir ve sonuçları da çok çeşitli olabilir. Söz konusu davranış uzun bir sürenin birikimi sonucunda şekillenmiş (shaping) olabilir.
Olumsuz ödüllendirme (negative reinforcement), cezalandırma ile aynı anlamda kullanılmaz, olumsuz, hoş olmayan bir davranış ortadan kaldırılırsa, davranışın gelecekte artma olasılığını tanımlar. Örneğin ders çalışmak için, kibarca, arkadaşınıza TV’nin sesini (olumsuz (aversive) uyaran) kısmasını istediniz ve o da sesini kıstı; istediğiniz bir şey olduğu için gelecekte kibar şekilde isteme olasılığınız artacaktır. Olumsuz ödüllendirme ile ilişkili olan ancak farklı anlamları olan iki kavram vardır: çekinme/kaçınma (avoidance) yanıtı; kaçama (escape) yanıtı. Örneğin sınıf arkadaşları tarafından sürekli alay edilen bir çocuk, arkadaşlarıyla iletişime girmekten kaçınabilir ve kendisi için hoş olmayan böyle durumlardan kaçar. Gerçekte, arkadaş iletişimine girmeme, anksiyetenin azalması ile birlikte olabilir; kaçınma yanıtı istenmeyen ya da olumsuz (aversive) emosyonları önler, ancak sosyalizasyondaki azalma ise istenmeyen bir etkidir.
Cezalandırma ile istenmeyen davranışın tekrarlama olasılığı azalır.
Söndürme (extinction), daha önce ödüllendirilen bir olayın artık ödül almamasıyla, tekrar etme olasılığının azalmasıdır. Örneğin anne daha önce çocuğunun susması için verdiği kurabiyeyi (bir yerde çocuğunu ödüllendirme amacıyla kullandığı kurabiyeyi) çocuğa verilmemesi ile öfke patlamalarında azalmanın olması. Pekiştirici/ödüllendirici eylemin ortadan kalkması, istenmeyen davranışı azaltabilir.
Uyaran kontrolü (stimulus control), bir uyaranın varlığında yanıtın ödüllendirilmesi (pekiştirilmesi), ancak başka bir uyaranın varlığında ise ödüllendirilme (pekiştirilmenin) olmamasıdır. Böyle durumda ilk uyaran olduğunda gelecekte yanıt sıklığı artar, ancak ikinci uyaran olduğunda ise azalır.
Model Alarak (Gözlemleyerek) Öğrenme (Observational Learning)
Gözlemleyerek öğrenme, yada model alma (modelling), davranışların, başkaların davranışlarını gözleyerek öğrenilmesinin tanımlar. Sosyal öğrenme teorisinde (sosyal bilişsel teori olarak da adlandırılır) model alma en önemli etkendir. Bu teori, davranışın hem dışsal uyaranlardan hem de içsel bilişsel süreçlerden etkilendiğini ileri sürer. Sosyal öğrenme teorisi neden sonuç tipi ilişkiyi biraz daha genişletir. Bandura’ya (1977) göre öğrenme davranışını üç tip düzenleyici süreç yönetmektedir:
(a) Uyaran-yanıt olayının çiftleşmesi/birlikte olması (paired stimulus-response events) (klasik koşullanmada olduğu gibi)
(b) Çevresel sonuçlar (edimsel koşullanmada olduğu gibi)
(c) Sembolik bilişsel işlemler
Üç bileşenden en önemlisi sembolik bilişsel işlemlerdir, özellikle de gözlemleyerek öğrenmeyi içerenidir, sosyal öğrenme teorisinin de en önemli özelliği budur. Örneğin arkadaşının güzel konuştuğu için ödüllendirildiğini gören çocukta bu şekilde konuşmaya çalışır. Sosyal ortam davranışın gözlenmesi ve taklit edilmesi için uygun ortam meydana getirir.