İnsan gelişimi ve normalden sapmaların anlaşılmasında psikonaliz, çeşitli katkılarda bulunmuştur. Çocuk analizinin gelişmesiyle birlikte, bakış açısı derinleşip, genişlemiş,katkılar giderek artmıştır. Yaşamın ilk çağlarındaki erken ruhsal gelişime ilişkin bilgiler başlıca iki kaynaktan gelmektedir. Bunlardan biri bebek ve çocuklardaki gizli ruhsal süreçlerin analitik olarak araştırılmasıdır. Diğeri ise görünen tepki ve davranış paternlerinin gözlenmesidir. Anna Freud’a göre; bunca çaba patolojinin kaynağını bulmak içindir. Çalışmalar ilerledikçe, başlangıçta fallik-oedipal döneme atfedilen patolojik süreçlerinin izini ısrarla süren araştırmacılar, daha da gerilere, ruhsal hatta fiziksel yaşamın başlangıcına kadar gitmişlerdir.
Psikanalitik düşünceye göre, bebekler doğdukları andan başlayarak kendilerini annelerinden ve çevredeki diğer insanlardan ayırt edemezler. Ana karnındaki bebeğin tam olarak neler yaşadığını bilmek olanaksızdır. Dış dünyadan gelen uyarıları, sözgelimi sesleri bir biçimde algıladığını biliyoruz. Ama kendisini, içinde yüzdüğü amnion sıvısından, göbek kordonuyla bağlı olduğu plasentadan ve plasentanın gömülü olduğu uterus duvarından ayrı bir varlık olarak algılayabileceğini düşünmek çok zordur. Doğumla birlikte bebeğin annesiyle içiçe olması sona erer. Öyle de olsa, bebeğin beyninin bu gerçeği birdenbire kavrayacak kadar gelişmiş olduğu kolayca söylenemez. Yani bebek, doğumdan sonra da bir süre kendisini annesinden ve genel olarak çevreden ayırdedemiyor olmalıdır. Bu sürenin ne kadar olduğunu tam olarak bilmek olanaksızdır. Ancak, bu konudaki çalışmalarıyla psikanalitik kurama önemli katkıları olan M. Mahler’in görüşleri burada aydınlatıcı olmaktadır.
Çocuk psikozlarını psikoanalitik çerçevede kuramsallaştıran, Mahler aynı zamanda normal çocuk gelişimi alanına önemli katkılarda bulunmuştur.Akhdar’a (1988) göre öz duygusunun (sense of self ) ortaya çıkmasında Mahler’in bedenin rolünü farketmesi , kızlarla erkek çocukların davranışlarındaki doğuştan gelen farklılıkları vurgulaması, davranış denkleminin dürtü ve nesne yanlarını birleştirmeye çalışması, egonun özerk işlevlerinin rolünü gözönünde bulundurması ve birincil nesnenin değişen işlevini vurgulaması küçümsenemez katkılardır. Goldstein’a göre; Mahler’in gelişim modeli, Kernberg’in nesne ilişkileri modelini kavramada son derece yararlıdır.
Mahler, şizofreniye benzer infantil psikoz sendromlarının ya otistik, ya da sembiyotik kökenli olduğu şeklindeki kuramını 1940’lı yıllarda geliştirmeye başladı. 1955’de ise Gosliner ile birlikte, insandaki sembiyotik kökenin evrenselliği hipotezini ortaya attı. Bu hipotez, birbiri ardına yapılan birçok çalışmanın başlangıcı oldu. Önceleri sembiyotik psikotik çocuklar ve annelerinin incelenmesiyle sınırlı olan araştırmalar giderek gereksinimler doğrultusunda genişledi ve hipotezin evrenselliğini doğrulamak üzere , normal bebekler ve annelerini kapsayan kaşılaştırmalı çalışmalar birbirini izledi. Yöntem geliştikçe ve daha sistemli psikoanalitik yönelimli gözlemler elde edildikçe, Mahler, Furer, Pine, Bergman ve başka birçok araştırmacının ortak çabaları sonucu ek bir hipotez daha ortaya çıktı. Böylece normal yada normale yakın ayrışma-bireyselleşme sürecinin dört dönemi açıklandı (Mahler ve ark.1975).
Bu gelişimsel kurama göre yeni doğanların ve küçük bebeklerin dış dünyaya göre ‘ayarlanmadan’ doğduğuna dikkati çekmekte ve bebeğin biyolojik doğumu ile psikolojik doğumunun birbiriyle çakışmadığını ve farklı olduğunu ileri sürmektedir (Mahler, 1974 . Psikolojik doğumu ayrı bir birey durumuna gelmek, ilkel de olsa ilk basamak düzeyinde kimliğini kazanmak olarak tanımlayan Mahler, küçük bebek ile psikotik çocuğu birbirine benzetir. Ona göre her ikisinin de psikolojik doğumları henüz gerçekleşmemiş; psikotik için ise engellemeye uğramış ve başarılamamıştır (Mahler, 1968.
M. Mahler’in dönem (faz) ve altdönemlerle (subfazlar) ile bölümlere ayırdığı “Gelişimsel kuramı”, bebeğin psikolojik doğum süreci, biyolojik doğumu ve doğum sonrası normal otizm dönemini takiben yaşanan ve hayatın ilk üç yılını içine alan bireyselleşmenin, nesne ve kendilik algısının inşa edildiği, süreklilik kazandığı bir süreçtir. Bu süreçte anne ile bebek arasında ikili ilişkiler vardır. Beynin gelişimi ile birlikte tekrarlayan, çok sayıda kendilik ve nesne izlenimleri (imajları) içe alınarak, kendilik ve nesne tasarımları oluşturulur.
İnsanda psikolojik doğum süreci normalde ayrışmış , bireyselleşmiş,’’ ben ‘’ ve ‘’ ben olmayan’ın, ‘’ iyi’’ ve ‘’ kötü ‘’ tasarımlarının tümüyle birlikte, bir bütün olarak görebilen,yaşayabilen bir birey olma düzeyine erişilerek tamamlanmaktadır.
Mahler ve arkadaşları normal gelişimin basamaklarını şöyle sıralamışlardır :
Normal Otizm Dönemi
Normal Sembiyozis Dönemi
Ayrışma-Bireyselleşme Dönemi
Farklılaşma altdönemi (Diferansiyasyon subfazı)
Uygulama altdönemi (Practis subfazı)
Erken uygulama altdönemi
Esas uygulama altdönemi
C. Yeniden Yaklaşma Altdönemi
Yeniden yaklaşmanın başlangıcı
Yeniden yaklaşma krizi
Yaklaşmanın bireysel çözümler
D. Emosyonel Nesne Kalıcılığı ve Bireyselleşmenin Pekişme Altdönemi
Mahler’in gelişimsel kuramını anlamada,bazı terimlerin tanımlarının yapılmasında yarar vardır.
Self (Kendilik, kendi): Dış dünyada varolan diğer nesnelerden ayrı olarak yaşanan ve algılanan fiziksel ve ruhsal bütün bir bireyi kapsar.
Object (Nesne): Kendiliğin dışında kalan, yaşanıp algılanan herşey, ötekiler.
Ego ( Ben ) : Selfin içindeki ruhsal aygıtın en organize olmuş bölümüdür.
Self İmage (Kendilik imaj): Herhangi bir anda bir kişinin egosunun algılamayı, düşünmeyi, duyumları ve diğer işlevleri kullanarak kendisi (hem vücudu, hem aklı) hakkında oluşturduğu bir yapıdır.
Object image (Nesne imajı): Belli bir durum ve anda, kendiliğin nesneyle olan ilişkisinde, bu özel ilişkiye bağlı olarak nesne hakkında egoda meydana gelen duyumlar, düşünceler ve duyguların algılanması ile oluşan ruhsal bir yapıdır.
Self reprezantasyonu (Kendilik tasarımı): Değişik durumlardaki self imajlarının biraraya gelmesiyle oluşan self hakkındaki daha tümleşmiş, özde pek değişmeyen ve sürekli kalan bir yapıdır.
Obje reprezantasyonu (Nesne tasarımı): Değişik durumlardaki nesne imajlarının biraraya gelmesi ile egoda oluşan daha bütünleşmiş, özde pek değişmeyen ve sürekli kalan bir yapıdır.