Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in 14.03.2012 Tarihinde A HABER Memleket Meselesi Programında ERDOĞAN AKTAŞ'a verdiği Röportajın Deşifresi:
ERDOĞAN AKTAŞ- İyi akşamlar, Memleket Meselesi'yle karşınızdayız.
Hiç kuşkusuz memlekette, sokakta, okulda ve iş yerlerinde, hatta evlerde en çok konuşulan konuyu bugün masaya yatırmaya çalışacağız, o da yeni eğitim meselesi, bir başka deyişle 4+4+4 meselesi. Çok konuşuluyor, çok tartışılıyor. Biz de sorularımızı birinci ağızdan bir isme, Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ömer Dinçer'e soracağız. Sayın Bakan, hoş geldiniz yayına.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Teşekkür ediyorum, sağ olun.
ERDOĞAN AKTAŞ- İzninizle şu hatırlatmayı da yapayım: Sizlerden gelen soruları da yine muhatabına yöneltmeye çalışacağım. Biraz sonra ekranda görülecek Twitter adresine de sorularınız varsa gönderin, ben de o soruları Sayın Bakana ileteyim.
Sayın Bakan, çok konuşuldu konuşulacak, çok tartışıldı tartışılacak, hatta çok kavga edildi kavga da edilecek. Ama ben işin bu kısımlarını bırakıyorum, en azından belki ileride bir iki sorum olacak. Direkt konuya girmek istiyorum. Mesela, aynı soruları sorduk, siz anlattınız, ama belli ki çok konuşulması veya çok bilgilendirilmesi gereken bir süreç. Geçtiğimiz günlerde Grup Toplantısında Sayın Başbakan da ifade etti, fakat netleşmesi açısından okula başlama yaşıyla ilgili netleşildi mi, şu kadar diyebiliyor muyuz, yoksa benim anladığım gibi bir aralıktan mı söz ediyoruz?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Okuma başlama yaşıyla ilgili aslında çok basit bir izah var, o da şu: Bugüne kadar 72 ay çocuğumuzun okula başlaması için alt sınır olarak görünürken, bugün veya kanunda değişiklik yasalaşırsa ve uygulamaya geçerse 72 aylık sınır üst limit olarak ele alınacak. Yani, gayet basit, şimdiye kadarki uygulamalarımızda 6 yaşını doldurmuş, 7 yaşından gün almaya başlamış çocuklarımız eğitime gidiyorlarken, şimdi 5 yaşını doldurmuş 6 yaşından gün almaya başlayan çocuklarımız okula kaydedilebilecekler. Tabii bunun uygulamasını nasıl yapacağımızı daha sonra yönetmeliklerle ayrıntılı bir şekilde belirleyeceğiz. Ama şu anda vatandaşlarımızın bilmesi gereken, belki sizin bir ölçü olarak görebileceği alan, 72 ayın üst limit olacağı.
ERDOĞAN AKTAŞ- Yani, bu arada veliler istedikleri süre içerisinde çocukları okula kaydedecekler şeklinde anlıyorum ben, doğru mu? Mesela, benim çocuğumu beş yaşını bitirdi ya da 6 yaşını bitirdi. Ya 5 yaşını bitirdiğinde okula götüreceğim ya da 6 yaşında?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Normal şartlarda 60 ay ila 72 ay bizim bugünkü hesaplamalarımız içerisinde, vatandaşların hesaplamaları içinde 5 yaşın doldurulduğu, 6 yaştan gün almaya başladığımız dilimdir. Bu dilim içerisinde çocuklarımızın biz kaydını yapabileceğiz. Dolayısıyla, 72 ay üstünde bir öğrencimizin okula gitmemesi söz konusu olmayacak. Başka bir ifadeyle şunu söyleyeyim: Bu niçin bu kadar tartışılıyor diye baktığımızda, normalde çocuklarımızın hepsi Eylül ayı başında doğmuyorlar. Yıl içerisinde 365 gün çocuklarımızın doğduğunu eğer görecek olursanız, bu süreç içerisinde Eylül ayına geldiği zaman 72 ayı geçmemiş bütün çocuklar, 60 ila 72 arasındaki çocuklar okula kayıt zorunluluğuna tabi tutulacaklar. Ama bunun uygulamasını gerçek anlamda nasıl yapacağız diye bir soru tekrar akla geliyorsa, zaman içerisinde bunu yönetmelikle ayrıntılı hale getireceğiz. Şöyle ifade edeyim: Mesela Avrupa Birliği ülkelerinde 27 ülkenin uygulamalarına baktığımızda şunu söylemek mümkün: Mesela, bazı ülkeler 48 aydan sonra çocukları zorunlu eğitime tabi tutmaya başlıyorlar, bazı ülkeler 60 aydan sonra zorunlu eğitime tabi tutmaya başlıyorlar, bazı ülkeler 72 aydan sonra eğitime tabi tutuyorlar. Genel olarak bir oran vermek gerekirse şayet, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde yaklaşık olarak 15 civarındaki ülke 72 ayı üst sınır olarak kabul ederken, 11 civarında ülke de, 10-11 ülkede 72 ayı alt sınır olarak değerlendiriyorlar. Ama mesela bazı ülkeler şöyle bir esneklik de uygulamaya koymuş görünüyorlar. 66 ay veya 68 ayı, 66 veya 68 ayla 72 ay arasında kesinlikle çocuğun kaydını yapıyorlar. 60 ila 66 ay arasında ise ebeveynin iznine tabi tutuyorlar. Şimdi biz Türkiye'de uygulamaya geldiğimizde mevcut kanunda 72 ayı üst sınır olarak gördüğümüzde 60'la 72 arasındaki çocukları kaydedebileceğiz okula. Peki, buna niçin ihtiyaç duyduk diye bakıldığında, ülkemizde nüfusumuz çok genç ve çok sayıda çocuğumuz var ve bu kadar çocuğumuza genel hayatlarında 1 yıl kazandırmak ülkemiz açısından da çok ciddi anlamda bir kazanç niteliği taşıyacak. Pek çok ülke daha erken yaşlarda çocuklarını eğitime aldıklarına göre, biz de çocuklarımızı daha erken yaşlarda eğitime alma şansını bu vesileyle yakalamış olacağız. Aslında çocuklarımızın bu yaşlarda eğitime alınmasıyla ilgili 1981 yılında yapılan şûrada karar alınmış, tavsiye kararı alınmış. Çocukları daha erken yaşta eğitime başlatalım tavsiyeleri var. Daha sonraki kararlarda ise, belki ilköğretimde yaşı 1 yıl öne çekelim diye bir talepte bulunulmamış ama. Okul öncesi eğitimin önemi konusunda çok ciddi tavsiyelerde bulunulmuş. Nitekim bugüne kadar Milli Eğitim Bakanlığı, okul öncesi eğitimde çok önemli mesafeler kaydetti, bundan sonra da devam edeceğiz. Sanki kamuoyunda şöyle bir algı ortaya çıktı: Biz, çocuklarımızın zorunlu eğitime başlama yaşını 1 yıl öne çektiğimizde okul öncesi eğitimden vazgeçecekmişiz gibi bir algı ortaya çıktı. Bu algı doğrusu hiç düşünülmeyen, düşünülmemesi gereken bir algıdır. Biz okul öncesi eğitimden hiçbir suretle vazgeçmeyi düşünmedik. Ve dolayısıyla da şayet biz 60 ayı dolduran çocuklarımızı ilköğretime almaya başlarsak, bu kez de 48 ayla 60 ay arasındaki çocuklarımızda yüzde 100 okul öncesi eğitime yönelik stratejilerimizi gözden geçireceğiz. Öyleyse şunu söylemek mümkün: 48 ila 60 ay arasındaki çocuğumuz okul öncesi eğitime gidecek, 60 ila 72 ay arasındaki çocuğumuz ilköğretime başlayacak. Ama bu kez ilköğretimde ilk 4 yılın müfredatını çocuklarımızın pedagojik şartlarına, özelliklerine göre yeniden gözden geçireceğiz. Şimdi tabi bu perspektiften bakıldığında çocuklarımızın erken yaşta okula başlamaları bazı velilerimizin kafasında soru işareti bırakıyor. Hakikaten acaba çocuk çok mu küçük olarak eğitime başlamış olacak diye. Halbuki dünyanın pek çok ülkesinde artık 2,5-3 yaşından sonra çocuklar eğitime alınmaya başladılar. Orada...
ERDOĞAN AKTAŞ- Ben bu arada sözünüzü kesip bir iki soru sorayım ve bununla bağlantılı devam edelim mi Sayın Bakan?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayhay, buyurun.
ERDOĞAN AKTAŞ- Şimdi okul öncesi eğitimde Türkiye'de okullaşma oranı yüzde 19, yani burada bir sorunumuz var gibi görünüyor ya da ben öyle adlandırıyorum. Bunu geriye çektiğimiz zaman ve 5 yaş uygulamasına çektiğimiz zaman buradaki okullaşma oranında bir sorun olmayacak mı? İlk sorum bu, isterseniz sırayla devam edelim.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- O yüzde 19 oranı, okul
öncesi eğitimdeki içinde bulunduğumuz durumu tam yansıtmıyor.(BAKANIN BU SÖYLEDİĞİNE İNANAN OLURSA SİTE İÇERİSİNDE PAYLAŞIMIN VAR SPİKERİN DEDİĞİ DOĞRU)
ERDOĞAN AKTAŞ- Zorunlu olmadığı için mi?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, o bahsettiğiniz yaş, 48 ila 60 ay arasındaki yaşta yüzde 19 olarak ortaya çıkıyor. Halbuki şu anda okul öncesi 60 ila 72 ay arasında. Şu andaki okul öncesindeki çocuklarımızda 5 yaş grubu diye tarif ediyoruz biz. O çocuklarımız 60 ila 72 ay arasındaki çocuklarımızdır, onların oranı yüzde 67'dir. 2012 yılında biz yüzde 70'e ulaşmayı veya yüzde 70'i biraz geçmeyi ümit ediyoruz, henüz rakamları elimizde değil. Dolayısıyla şu anda biz 36 ay ila 72 ay arasındaki çocuklarımızı zaten okul öncesi eğitime kabul ediyoruz. Bunu tekrarlıyorum, 36 ay ila 72 ay arasındaki çocuklarımızı okul öncesi eğitime zaten kabul ediyoruz şu anda. Sizin bahsettiğiniz oran, yüzde 19'luk oran, 48 ay ila 60 ay arasındaki çocuğun oranı. 60 ila 72 ay arasındaki çocuğun okullaşma oranı yüzde 67. Ve hepsinin ortaklaşa değerlendirildiğinde okullaşma oranları yüzde 43. Bu açıdan bakıldığında şimdi biz şayet 60 ila 72 ay arasındaki çocuğumuzu ilköğretime aldığımızda, 48 ila 60 ay arasındaki çocuklarımızı okul öncesi eğitimde yüzde 100 hedefine ulaştırmaya çalışacağız. Bu açıdan bakıldığında burada şunu vurgulamak istiyorum. Aslında önemli olan bu oranlar değil, hangi çağdaki çocuğa ne kadar ulaştığınızdır. Biz şimdiye kadar o bahsettiğiniz yüzde 19'luk orana ihtiyari gelirse kabul ettiğimiz bir orandı. Şimdi ise, gidip bu çocuğu okula verin diyeceğimiz bir noktaya getiriyoruz onları. Bu açıdan çocuklarımızın eğitime erken yaşta başlamaları, tüm dünyanın başlattığı şekilde 3 yaşından itibaren eğitime alınmaları ve sonra da ilköğretime başlamaları bence çok önemli bir gelişme olarak ortaya çıkacak. 1981 yılında bu tavsiye kararı verildiğinde Türkiye bunu uygulamaya cesaret edememiş. Çünkü okul öncesi eğitim yok, ilköğretimde okullaşma oranlarımız çok düşük.
ERDOĞAN AKTAŞ- Peki, fiziki koşullarımız yeterli mi bunun için?
MİLLİ EGITIM BAKANI ÖMER DINÇER- işte onu ifade edeceğim. Ve nihayet o dönemde fiziki koşullarımız çok yetersiz. Ama şu anda biz zaten Türkiye'de neredeyse yüzde 100'e yakın bir oranda okul öncesi eğitime tabi tutacağımız çocuklar için mekanlara sahibiz. ilköğretimde ise yüzde 98,5'tayız okullaşma oranı itibariyle. Böyle bakıldığında küçük bir ek düzenlemeyle bizim okul öncesi eğitim ve ilköğretim için sorunlarımızın çok büyük bir bölümünü çözmüş olacağımız kanaatindeyim.
ERDOĞAN AKTAŞ- Mesela uzmanlara sorduğumda aldığım bir bilgi çok ilginçti. Okula başlama yaşı olarak 5 yaş olan ülkelerden biri yanılmıyorsam ingiltere. Fakat şöyle bir örnek veriyorlar diyorlar ki, 2,5 yaşından itibaren okul öncesi eğitimi başlatma olanakları vardı. Dolayısıyla 5 yaşındaki çocuğu okula göndermek için altyapısını oluşturuyorlar diyor. Bu doğru mu?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Doğru evet.
ERDOĞAN AKTAŞ- Bizim bu seviyeye gelmemiz için ne yapmamız gerekiyor, yoksa bizdeki amaç da bu mu? Esasen merak ettiğim Sayın Bakan, mesela çocuk 5 yaşında okula başlayacaksa eğer, 1 yıl öncesinden verilecek eğitime okul öncesi eğitim demek doğru mu ya da yeterli mi?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Erdoğan Bey, biz okul öncesini 3 yıl önceden başlatıyoruz, şu anda bile öyleyiz. ingiltere'nin uyguladığı modelle, bizim uyguladığımız model arasında bir fark yok. Sadece okullaşma oranlarında bir fark var. Az önce ayrıntısıyla vermeye çalıştım. Biz bugün çocuklarımızı 1 yıl erken bile alsak, yine çocuklarımızı en az 2 yıllık süreyle okul öncesi eğitime tabi tutucağız zaten. Dolayısıyla bu açıdan yapılan tartışmalar, işin bu boyutunu görmezlikten gelerek yapılan tartışmalar.(TÜRKİYEDEKİ ÇOCUKLARIN % KAÇLIK DİLİMİ 3 YAŞINDA İTİBAREN OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ALIYOR?6 YAŞINDAKİ ÇOCUKLARIN BİLE BAZISI GÖNDERİLMİYORKEN?)
ERDOĞAN AKTAŞ- Benim çok güvendiği ve mesela bu olaya politik yaklaşanlar da var. Eğitim sistemini tartışırken ya da sizin hazırladığınız yasa tasarısını konuşurken, daha fazla böyle politik yaklaşımlarda bulunan insanlar da var ama, şimdi örneği vereceğim gibi bütün bunlardan ziyade özellikle psikolog ve pedagoglarla konuştum. 5 yaş konusunda ciddi tereddütleri olduğunu söylüyorlar.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Niçin?
ERDOĞAN AKTAŞ- Şöyle ki; mesela çok güvendiğim, hani iznini almadığım için adını kullanmayacağım bir psikolog diyor ki, okula başlamak için eğer 6 yaş tamamlanmazsa çok ciddi hiperaktivite sorunları görülebilir diyor. Hatta rakamı buraya almadım ama, bunu bir haber konusu için sormuyorum. Belki üzerinde sizlerin de özellikle ilgilenmesi gereken bir konu. ilkokulda psikolojik bozukluk tespitiyle ilaç kullanan çocuk sayısında da ciddi artış var gibi bana ürkütücü gelen bir yaklaşım sergilediler ve bir tespitte bulundular. Dolayısıyla benim sorum da şu: Genel anlamda psikologlardan, pedagoglardan bir rapor, bilgi, ön çalışma aldınız mı ya da bundan sonrası için böylesi bir çalışma yapılacak mı? Çocuklar eğer 60 ay sınırıyla okula başlarsa gerçekten onların psikolojisini, pedagojik formasyonu etkileyecek bir sonuç çıkar gibi bir endişe sizde var mı?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Peki, ben size o zaman birkaç soru sorayım.
ERDOĞAN AKTAŞ- Ben uzmanı değilim ama eğitimin.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Zaten uzmanlığa yönelik bir soru sormayacağım.
ERDOĞAN AKTAŞ- Buyurun.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Buradan size soracağım soru, aynı zamanda uzman olduğunu düşündüğünüz insanlara yönelik de sorular olacak. İngiltere, 2 yaşını doldurmuş, 3 yaşından gün almış çocukları eğitmeye başlıyorsa, bu çocukların psikolojisi ve psikolojik ortaya çıkabilecek sorunları var mıdır?
ERDOĞAN AKTAŞ- O zaman soruyla yanıt vermek durumundayım, şu, ben de merak ediyorum. Ona bir milli eğitim müfredatıyla mı yaklaşılıyor, yoksa anaokulu tabir ettiğimiz çocukların sosyal gelişimini ve işte oyun, paylaşım gibi yeteneklerini artırmak üzere yapılan eğitim midir? Örneğin bunu ben bilmiyorum, 4+4+4...
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- O zaman ben tekrar sorayım.
ERDOĞAN AKTAŞ- Buyurun.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Çünkü hakikaten bu sorular, karşı tarafın kendisinin cevap verebileceği sorulardır. Milli Eğitim Bakanlığı, bugün kurulmuş bir Milli Eğitim Bakanlığı değil. Yine Milli Eğitim Bakanlığı sadece sıradan düz lisans mezunu ve de çoğu kere iktisat, işletme mezunu insanların çalıştığı bir bakanlık değil. Milli Eğitim Bakanlığının bugün şu andaki 80 yöneticisinin tam yüzde 60'ı doktora yapmış insanlardan oluşuyor. Bizim kendi psikologlarımız, psikiyatrlarımız, rehberlik ve danışmanlık hocalarımız yok mu, biz bütün bunların hepsini analiz etme kabiliyetine sahip olmayan bir Bakanlık mıyız, böyle mi görülüyoruz?
ERDOĞAN AKTAŞ- Soruyu ben öyle sordum zaten.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet. Ben çok açıkça şunu söyleyeyim. O düşünülen her şeyi Milli Eğitim Bakanlığı düşünüyor ve tedbir alıyor. Burada açıkça söylenmesi gereken şey şu: Çocuğun okula başlama yaşı değildir önemli olan. Önemli olan, çocuğun başladı yaşta veya bulunduğu yaşta onun psikolojisine ve pedagojisine uygun bir müfredatın uygulanıp uygulanmayacağıdır. Ve ben de bunu az önce açıkladım. Çocuklarımızın hangi yaş grubunda olursa olsun, ona uygun müfredatı hazırlayacak kabiliyete ve kapasiteye sahip bir bakanlığız biz, tereddütler niçin o zaman? Bakınız, bu noktada çok açık ve net bir şey söylemek isterim. Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye'nin sahip olunan bütün potansiyelini kullanıyor. Bu anda bu bahsettiğiniz mevzularla alakalı psikologlarla, bu konuda çalışmış uzmanlarla hem kendimiz sahibiz onlarla beraber, hem de dışarıdan üniversitelerden destek alacak potansiyele ve güce sahip bir kurumuz biz. Birilerinin o hangi uzman sıfatına sahip olursa olsun kendi kafasındaki varsayımlardan hareketle Milli
Eğitim Bakanlığı'nın onu yapacağını düşünmesi bence bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmayı ifade eder. Onun için ben buradan net bir şekilde şunu söylemeliyim: Varsayımlara dayalı olarak Milli Eğitim Bakanlığı'nın stratejilerini değerlendirmeye çalışmak çok doğru bir husus değil. Hele hele bilim adamlarının yapması gereken bir yaklaşım tarzı hiç değil. Biz, varsayımlar üzerinden hareket edilmesinin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Oturuyoruz, 3 yaşındaki çocuğun müfredatta ne alması gerekiyorsa, 4 yaşındaki çocuğun, 5 yaşındaki çocuğun ne alması gerekiyorsa onlar için zaten ciddi bir bilgi birikimine, uygulamaya, tecrübeye sahibiz. Ve bundan sonra da o tecrübemizi ve bilgimizi kullanmaya devam edeceğiz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Bu anlamda bu verdiğiniz son örnekle ve yanıtla, aklıma şöyle bir soru geliyor: Bu zamana kadar verilen örnekler genellikle ve doğal olarak ve tabi ki haklı olarak dünyadan örnekler. İngiltere'de şöyle, Almanya'da böyle, işte Avrupa Birliği ortalaması gibi, OECD ortalaması gibi rakamlar var ki, yanında da var onlar ama, o kadar detaya veya rakama boğulmayalım. Türkiye'ye özgü bir sistem diyebilir miyiz bu yaptığımıza, yoksa dünya ortalaması mı?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, Türkiye'ye özgü bir sistem diyemeyiz. Çünkü bahsettiğimiz çocuk. Çünkü Türkiye'ye özgü olması için belirli ilerlemiş yaşta, kültürel etkiler altında kalmış, toplum gelenekleriyle yoğrulmuş bir insandan bahsettiğinizde belki metodolojik olarak bazı farklılaştırmalar üzerinde durabilirsiniz. Ama biz 5 yaşındaki, 6 yaşındaki çocuktan bahsediyoruz. Ve o çocuğun psikolojisi, pedagojisi neyse biz ona uygun müfredat uygulayacağız, bundan kimsenin tereddüdü olmamalı. Başka bir şey daha söyleyeyim size. Belki aynı şeyi ifade etmiş olacağı ama.
ERDOĞAN AKTAŞ- Buyurun.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şu anda biz zaten 1 milyon 115 bin 5 yaşındaki çocuğumuzu eğitiyoruz, daha nasıl açıkça ifade edilebilir bu? Şu anda Türkiye olarak biz, 5 yaşındaki 1 milyon 115 bin çocuğumuzu okullarda eğitiyoruz ve bunların artık ilköğretim birinci sınıfa başlamaları için de bence herhangi bir mahsur yok. Daha da önemlisi, lütfen herkes etrafında, sağında solundaki insanlara sorsun, siz ilkokula kaçıncı yaşta başladınız diye sorun. Türkiye'de 72 ay olmasına rağmen alt sınır, okul yöneticilerinin müsamaha etmeleriyle bu ülkede 4,5 yaşında, 5 yaşında, 6 yaşında eğitime başlayan çocuklarımız var. Bugüne kadar hangi sakıncayı gördünüz? Ben kendi adıma söyleyeyim, ben 5 yaşımı doldurduktan sonra ilkokul birinci sınıfa başladım. Yine lütfen etrafınızdaki insanlara sorunuz, pek çok insanın aslında okul yöneticilerinin müsamahasıyla 6 yaşında, 5 yaşında okula başladıklarını göreceksiniz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Bununla ilgili olarak mesela bilimsel bir veriyi ya da istatistiki çalışmayı ikna etmek üzere açıklama ya da raporlama gibi bir çalışmanız var mı? Çünkü takıntı başka sorular da var, 60 ay ya da 72 ay üzerine. Bununla ilgili bir çalışmayı Bakanlık olarak bir rapor halinde, bir sunum halinde aktaracak mısınız, böyle bir çalışma var mı?(BAKANIN YANITINA DİKKAT ÇEKMEK İSİTOYORUM)
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, buna niçin ben ihtiyaç hissedeyim ki. Şu anda dünyanın uygulamalarının ne olduğunu ben sizlerle paylaşıyorum. Üstelik bu konuda fikir söyleyebilecek insanlar da bu bilgilere sahipler. Bir uygulama için eğer siz bilimsel bir veriden bahsedecekseniz, uygulamaya başlarsınız, onun etkilerini ortaya koyarsınız bunun üzerinden etkileri ortaya çıktıktan sonra bilimsel bir çalışma yapar onu sunarsınız. Şu anda biz bir tercihten bahsediyoruz. Yani Türkiye, çocuklarına hayatlarında 1 yıl kazandıracak mı, kazandırmayacak mı diye bir tercihten bahsediyorsunuz. Bu bir tercihtir ve bu tercihin ben doğru bir tercih olduğunu düşünüyorum, gerekçelerimi de söylüyorum.
ERDOĞAN AKTAŞ- Peki, bu pratiğe aktarıldığında yani yasalaştığında bu yıl 4. sınıfta okuyan öğrencileri kapsayacak mı, nasıl aktarılacak?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bunların hepsini yasalaştıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı'nın uzmanları toplanır, Talim Terbiye Kurulu'nun elemanları, üyeleri toplanır ve onlar bunun uygulama stratejilerini belirlerler o zaman sizlerle paylaşırız.
ERDOĞAN AKTAŞ- Yani yasa çıktıktan sonra yapılacak planlamanın ardından belirlenecek diyorsunuz.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet.
ERDOĞAN AKTAŞ- Anladım. isterseniz sistemin devamı üzerine konuşalım, çünkü sizin sürekli ifade ettiğiniz konu şu: Zorunlu eğitim 4 yıla inmiyor 12 yıla çıkıyor ifadeniz var.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet.
ERDOĞAN AKTAŞ- Tam karşısını düşünen ya da öyle algılayanlar da 4+4+4 söylemine takılmış durumda. Dolayısıyla bir kez daha 4+4'ü ki son 4'ü de daha sonra konuşmak üzere açıklar mısınız Sayın Bakanım?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi bir kere öncelikle hakikaten zorunlu eğitim ne demek, kesintisiz eğitim ne demek ve kesintili, kademeli eğitim ne demek isterseniz kısa kısa onlar üzerinde duralım izin verirseniz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Lütfen.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bir kere zorunlu eğitim demek, çocuklarımızın alması gereken, kanunen alması gereken eğitim demek. Ve biz bugüne kadar zorunlu eğitimi 8 yıl yapıyorduk öyle değil mi? 8 yıldan sonra herhangi bir çocuk eğer eğitim almak istemiyorsa devlet olarak onu zorlamıyorduk, teşvik ediyorduk, ama zorlamıyorduk. 8 yıllık eğitimi alan çocuklarımız bugün neredeyse yüzde 100'e varan oranda okullarına devam ediyorlar. Ama 8 yıldan sonra liseyi okumak için biz idare tedbirler alıyoruz, şartlı nakit transferi uygulamalarıyla teşvik ediyoruz maddi durumu uygun olmayan çocuklarımızı. Ayrıca özel kampanyalar tertip ediyoruz ve okullaşma oranlarını artırmaya çalışıyoruz. Herhangi bir zorunluluk olmasa bile, zaten şu anda biz lisede, lise eğitiminde yüzde 90'nın üzerine çıkmak üzere stratejik hedefler belirlemiştik, bunun için birtakım özel programlar uyguluyorduk. Nitekim bu uyguladığımız programlar sebebiyle de aşağı yukarı son 2 yıldır ilköğretimden, yani 8 yıldan sonra lise eğitimine geçen öğrencilerin oranında ciddi artışlar olmaya başlamıştı. Yani zaten biz şu anda son 2 yıldır ilköğretimden sonra liseye, aşağı yukarı okuma çağındaki öğrencilerin yüzde 85'ini kaydetmeye başlamıştık, çok az bir oran kalmıştı. Şimdi artık bütün çocuklarımız, ister kız, ister erkek 8 yıldan sonra da liseye gitmek zorunda olacaklar. Bu açıdan bakıldığında 6 ila 18 yaş arasındaki bütün çocuklar okulda olmak zorundalar ve eğitim almak zorundalar. Dolayısıyla şimdi size buradan tekrar bir şey daha sorayım, çünkü kamuoyunda böyle düşünüldü, eğitim 12 yıla çıkmıyor, 4 yıla düşüyor denildi. Eğer çocuklar lise eğitimini de almak zorundalarsa hukuken, nasıl 4 yıla düşmüş olacak? Başka bir açıklama veya kavramsal düzeyde açıklama belki. Bu 12 yıllık eğitimin kesintili olmasıyla ilgili. Nitekim kanun kesintili hale getiriyor biliyorsunuz. 4+4+4 şeklinde. Bu, şu demek: Bir öğrenci ilk 4 yıl okuduktan sonra, ilkokulu okuduktan sonra ortaokula gidecek. Ama ortaokul için artık ilkokulda başladığı okula devam etmek zorunda değil. O başka tercih edebileceği okullar da var, onlara gidebilir demektir.
ERDOĞAN AKTAŞ- Orayı açalım isterseniz, tercih edilecek okulu.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yani müstakil bir ortaokula da gidebilir bağımsız bir şekilde. Kendi devam ettiği ilkokulun devamı niteliğinde olan bir ortaokula da devam edebilir yahut da bir lisenin öncesi olan ortaokula da devam edebilir. Yani artık ikinci 4 diye tarif ettiğimiz ortaokul alanı, kendisinin öncesi olarak ya ilkokulun sonrası olarak yahut da bağımsız bir şekilde düzenlenebilecek. Ama ikinci dörtte temel dersler yine hep ortak olacak. Yani hangi ortaokulu tercih ederse etsin, bazı temel dersleri almak zorunda olacak öğrenciler. Onun dışında kendi eğilimlerine göre tercihlerde bulunacaklar. Bunu niçin yapıyoruz, yani niye böyle bir şey yapıyoruz? Kesintisiz 12 yıl olsa ne olur diye baktığımızda şunu ifade etmek lazım: Eğer kesintisiz bir şekilde 12 yıl çocuklarınızı bir okulda okutursanız, 1. sınıftan girer, 12. sınıftan mezun olursa bu çok katı bir sistem öngörür. Ve çocukların kabiliyetlerine, ilgilerine, tercihlerine göre farklı alanlara kayması konusunda sıkıntılar yaratabilir.
ERDOĞAN AKTAŞ- Kesintisiz 8 yıllık uygulamada böyle sorunlar tespit ettiniz mi?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tabi ki var. Ben size sorayım, mesela müzik kabiliyeti olan bir çocuk, bugün gerçek anlamda müzik kabiliyetini gerçekleştirebileceği bir eğitim alıyor mu bu ülkede?
ERDOĞAN AKTAŞ- Almadığını biliyoruz.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Başka bir şey daha söyleyeyim.
ERDOĞAN AKTAŞ- Aynı örnek üzerinden gidelim. Müzik yeteneği olan bir çocuk, 4+4+4'te nasıl yönlendirilecek?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- 5. sınıftan itibaren, müzik yeteneği varsa, üstün kabiliyetliyse o çocuk, alacağı temel matematik gibi, Türkçe gibi, fen bilgisi gibi, sosyal bilgiler gibi, tarih gibi temel derslerden sonra müziği seçerek, müzik alanında kendisini uzmanlaştıracağı bir alana yönelebilir. Mesela güzel sanatlar lisesinde müzik bölümünün orta kısmını almaya başlayabilecek bir esneklik kazanıyor. Sizce bu yanlış bir uygulama mı olur? Bir piyano öğrenmek için çocukların kaç yaşında eğitime başlamaları gerekir? Bu sorunun cevabını aslında uzmanlar biliyorlar.
ERDOĞAN AKTAŞ- Yeri gelmişken söyleyeyim mi? 3 çocuğum var, son ikisi ikiz. Kişisel bir kaygıdan dolayı söylemiyorum ve son birkaç yılda durumu tetkik etmedim. İkisinin de müziğe yatkın olduğu kanaatine vardık, ek ders olarak da bir konservatuara gitmeye başladılar. Fakat bir gün onları almaya gittiğimde tuvaletten bir ses geliyor, keman sesi, çok şaşırdım, kapı da hafif aralık şöyle ittim. Öğrencinin biri tuvalette keman çalışıyordu. İnanılmaz etkilendim, çünkü bunu yapabileceği başka alan yok biliyor musunuz? Söz konusu yerin adını burada yayında vermek istemiyorum, çünkü bunu hazırlıksız olarak söylüyorum. Dolayısıyla sorun da bunun peşinde gelecek Sayın Bakan. Bunlar için fiziki alanlar çok önemli. Eşit olarak, yani 8 yıllık kesintisiz eğitimde çocuğunuzu mesela öğleden sonra da piyano veya işte keman ya da diğer müzik dallarını ya da balenin destek olarak ders verildiği konservatuarlara da götürebilirsiniz, gönderebilirsiniz çocukları. Ama fiziki alan yeterli değil, İstanbul'un göbeği üstelik. Bu okul üzerine konuşmak için söylemiyorum. Şüphesiz sizin de bunu yanıtlamanız için bilgi almanız gerekir falan. Ama bu o kadar teknik ki, çocuğun spora yeteneği varsa diye sorduğumda şöyle yanıt vereceksiniz: Sporla ilgili bir bölümü seçecek ve buna gidecek. Fakat bütün bunlar için bizim okullarımızı, sınıflarımızı, derslikleri ve o alanları da ona göre konumlandırmamız, ona göre değiştirmemiz gerekmiyor mu?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Siz beni haklı çıkaracak bir gerekçe söylüyorsunuz aslında. Şayet çocuklarınıza kesintisiz 12 yıllık veya hadi şimdiki haliyle 8 yıllık bir eğitimi öngörmüşseniz ve orada da kendi tercihine göre müzik eğitimi alabileceği bir imkan vermemişseniz, ona uygun bir fiziki alan tasarlamayı düşünür müsünüz, ihtiyaç hasıl olur mu? İhtiyaç ortaya çıkmaz. Halbuki bu imkanı verdiğinizde bu kez o çocuğun fiziki olarak da ihtiyacını gözetmek zorunda kalacaksınız. Sınıflardan bir tanesini müzik eğitimi için tasnif etmenizin ne mahsuru olabilir. Öyleyse bütün bunlar sadece fiziki binaların yetersizliğiyle alakalı hususlar değil. Bu bir zihniyet.
ERDOĞAN AKTAŞ- Yok, ama yetmez. Mesela sözünü ettiğim bina çok meşhur bir bina. Ve çok ciddi bir fiziki alanı var aslında, ama yetmez.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bu bir zihniyet ama, bakış açısı, bir vizyon. Eğer sizin vizyonunuz 5 yaşında piyano öğrenecek bir çocuğa alan açmayı öngörmüyorsa niye açasınız ki. Bir sınıfı daha 30 tane öğrenciyle doldurursunuz, orası özel okulsa daha fazla kar eder, devlet okuluysa 35 kişilik sınıf olacağına, 30 kişilik bir sınıf oluşturmuş olursunuz. Halbuki öbür türlü bir ihtiyacın varlığını kabulleniyorsanız o zaman ona yer açmaya başlarsınız. Bu açıdan bakıldığında bizim çok daha sağlam başka bir gerekçemiz de var. Bunu birçok kez söyledim, tekrarlamama izin verin. Dünyanın hiçbir yerinde 12 yıl gibi kesintisiz bir eğitim uygulaması yapılmıyor. 12 yıllık zorunlu eğitimi olan ülkeler var. Yani mesela ülkelerin neredeyse 40'a yakınında 12 yıllık eğitim zorunlu yahut 11 yıllık eğitim zorunlu. En çok 10 ila 12 yıl arasında, 9 ila 12 yıl arasında zorunlu eğitim var. Ama hiçbir ülkede 12 yıllık kesintisiz bir eğitim söz konusu değil. En çok 6+3+3 şeklinde uygulanıyor aşağı yukarı 50'ye yakın ülkede. 5+4+3 şeklinde uygulayan ülkeler var. 5+3+4 şeklinde uygulayan ülkeler var. 4+4+4 şeklinde uygulayan ülkeler var, nihayet 4+5+3 veya 4 şeklinde uygulayan ülkeler var. Mesela Almanya'da ilk bölüm 4 yıl olarak tanzim edilmiş vaziyette. Bu açıdan bakıldığında yine bunların sizin ülkenizin şartlarına, mevcut eğitiminize ve müfredatınıza göre yapabileceğiniz tasniflerdir ve tercihlerdir. Biz şûra kararlarına uygun bir şekilde 4+4+4 şeklinde uyguladık.
ERDOĞAN AKTAŞ- 4+4+4 şeklinde 8 ülkede halen uygulanmakta.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Uygulanmakta ama, 9 ülkede tekrar bakın tabloya. 9 ülkede yine ilkokulu 4 yıl olarak tanzim ediyor, düzenliyor. Bu açıdan bakıldığında bugün yapılan uygulama, aslında tüm dünyanın yaptığı uygulamaya paralel hale gelen bir uygulamadır. Şimdi ben şunu söyleyeyim size: Dünyayla rekabet etmek istiyorsunuz ve dünyayla çocuklarınız arasındaki mesafeyi kapatmak istiyorsunuz, ne yaparsınız? Siz kendi içinize kapanır, kendi özel tercihlerinize, hatta ideolojik olarak belirlediğiniz birtakım kalıplaşmış sınırlara mı çekilirsiniz, yoksa dünyanın hepsinin uyguladığı yöntemlere bakar, onlardan içinde bulunduğunuz şartlara en uygun olana tercih mi edersiniz?
ERDOĞAN AKTAŞ- ideolojik kalıplardan kastınız ne?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Türkiye'de 8 yıllık kesintisiz eğitim, açık bir şekilde ideolojik bir tanımlamadır. Bunun açık bir gerekçesini siz 28 Şubat sürecinde gördünüz. Sadece imam hatip okullarının orta kısmını kapatmak üzere, Türkiye'deki bütün liselerin orta kısımları kapatıldı. Fen lisesinin, güzel sanatlar liselerinin orta kısımları kapatıldı, ilköğretimle birleştirildiler. Şimdi yapılan şey, aslında imam hatip okuluna orta kısmı açmak niyetiyle yapılan da bir şey değil üstelik. Yine o sonuç doğacak belki ama, şu anda tüm dünyanın yaptığı gibi esnek bir eğitim modeline gitmeyi ve artık kendi kalıplarını aşan bir vizyonla bunu yeniden tanımlamayı öngörüyoruz biz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Sayın Bakan, az önceki cümlenize gelmek üzere bir soru daha soracağım izninizle. Çünkü az önce anlattığınız, örneğin müziğe eğilimi olan çocuğun 4. sınıftan sonra bu ağırlıklı eğitim görebileceği temel derslerin yanı sıra bölümlere gideceğini, spor hakeza öyle. Bunların adı az önce dediğiniz gibi mesela güzel sanatlar ortaokulu ya da meslek ortaokulu ya da müzik ortaokulu ya da spor ortaokulu gibi bir ismi mi olacak?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Güzel sanatlar lisemiz var bizim bugün.
ERDOĞAN AKTAŞ- Ama lise.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Türkiye'nin pek
çoğunda güzel sanatlar lisemiz var. Ama güzel sanatlar lisesiyle birlikte oraya ait bir ortaokul açma şansımız da var şimdi. Her yere bunu yapacağız anlamında söylemiyorum.
ERDOĞAN AKTAŞ- Bu yeni sistemle diyorsunuz.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bu düzenlemeyle güzel sanatlara ortaokul seviyesinde bir okul açma şansımız olacak ve bu esnekliğimiz olacak. Eğer müzik eğitimi daha erken yaşlarda başlamak gerekir deniliyorsa ki uzmanlar öyle tavsiyede bulunuyorlar. Ve nihayet müzikle ilgili bir bölümü çocuk seçmişse, istiyorsa 5. sınıftan itibaren alabilecek. Ama istemiyorsa bunu alması gerekmeyecek. Mesela meslek öğrenmek istiyorsa, bunu lise 2'nci, 3. sınıfından sonra alma şansı olacak.
ERDOĞAN AKTAŞ- Şu yüzden sordum: Az önce ideolojik tartışmalardan söz ettiniz. Olay politik arenada tartışılırken 4+4+4'te ikinci 4'e imam hatip bölümlerinin açılması kaygısından dolayı özellikle Hükümetin bu çalışmayı yaptığı söylendi ve siz de buna karşı çıkıyorsunuz ama, bu sonucu da doğurur, bunda da bir sıkıntı yok diyorsunuz.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Biz karşı çıkmıyoruz. Muhalefet daha çok bu gerekçeyle karşı çıkıyor. Dolayısıyla...
ERDOĞAN AKTAŞ- Hayır, siz az önce şöyle bir ifadede bulundunuz: Diyorsunuz ki, yeteneği olan ya da tercihleri farklı olan öğrenciler ikinci 4, yani bizim dönemimizdeki ortaokul bölümlerinin istediğini seçecek. Dolayısıyla dini eğitim almak isteyen öğrenciler ya da çocuklarına bu eğitimi vermek isteyen velilerin de böylesi tercihleri olacak. Ve dolayısıyla tartışmanın politik anlamda alevlendiği nokta burası değil mi ve nasıl sürecek anlatır mısınız lütfen?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ama işte onu sadece imam hatip okulu için düşündüğümüzü varsayarak birileri tartışmayı ideolojik zemine çekmeye çalışıyor. Ben o yüzden özellikle müzik eğitimiyle ilgili bilgiyi verdim. Şimdi şunu düşünelim tekrar: Türkiye'de dini eğitim, 4 yılda bir insanın yeteri düzeyde alabileceği eğitim alanı değil. Dini eğitim daha uzun süreli bir eğitime ihtiyaç duyuyor, bu açıkça belli. Türkiye'de bugün lise seviyesinde imam hatip okulundan mezun olan çocuklarımızın özellikle eğer imam olmayı düşünüyorlarsa yahut da din hizmetlerinde görev almayı düşünüyorlarsa eğitimlerinin yetersiz kaldığı açık. Dolayısıyla eğer çocuklar ortaokuldan sonra orayı tercih ediyorlarsa ve ortaokuldan itibaren dini eğitimi almayı istiyorlarsa bu eğitimi vermenin ne mahsuru var? Çünkü Türkiye, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla bütün eğitimleri Milli Eğitim Bakanlığı'nın bünyesine vermiş. O çocuklarımıza biz başka yerde eğitim verme şansına sahip değiliz. Ve kendisi de bunu istiyorsa, bu eğitimi vermenin mahsuru niçin olsun? Aynı şeyi müzik eğitimi için, aynı şeyi resim eğitimi için, aynı şeyi spor eğitimi için düşünebilirsiniz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Tevhid-i Tedrisat Kanunu'ndan dolayı o çocuklara başka bir yerde eğitim vermemiz mümkün değil dediniz. Bunu biraz açar mısınız lütfen?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bunun nesini açayım?
Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Türkiye'deki bütün eğitimlerin, bu arada verilecekse dini eğitimlerin de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilmesini öngören bir düzenlemedir.
ERDOĞAN AKTAŞ- Yani kontrol dışı ya da uzmanların dışında sergilenen ya da açılan ya da eğitim vermek isteyen Kur'an kurslarındansa, yapacağımız sistemle doğal olarak işin uzmanları tarafından ve devletin desteğiyle dini eğitimin verilmesi daha doğrudur sonucunu çıkardım da ben o yüzden.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, ben öyle demedim, ben sadece şunu dedim: Eğer 4 yıllık eğitim, dini eğitimde ihtiyaçlara cevap vermiyorsa ortaokuldan itibaren bunu kendisi tercih eden çocukların eğitimi orada almalarının ne mahsuru var diye sordum. Ve bu açıdan bakıldığında bunun da aynı zamanda Türkiye'de yapılacak eğitim içerisindeki esneklik için bir fırsat doğurduğunu anlatmaya çalıştım. Fakat muhalefetin esas kurgusunun bunun üzerine olduğunu, bu açıdan da muhalefetin imam hatip okullarının orta kısmının açılacağı endişesiyle kesintisiz eğitimi ısrarla savunduğunu ben dile getiriyorum burada. Halbuki bizim yaptığımız uygulama sadece imam hatip okullarıyla alakalı bir uygulama değil. Eğitim sisteminin esnekleştirilmesiyle ve demokratikleştirilmesiyle ilgili bir uygulama. Bundan imam hatip okulu öğrencilerimiz de yararlanabileceği gibi, pek çok diğer alanlardaki öğrencilerimiz de yararlanabilecek, vurgulamaya çalıştığım husus bu.
ERDOĞAN AKTAŞ- Peki, sadece bütün bu anlattıklarınızdan yola çıkarak şöyle bir sonuca varmam gerekiyor mu: Bu uygulama, yönetmeliklerle birlikte netleştiğinde ve daha net olarak hep birlikte öğrendiğimiz zaman, yani yasal süreç bütünüyle tamamlandıktan sonra öğrencilerin tercihlerini belirlemesi için mesela müziğe yetenekli öğrencilerin bu bölümü tercih etmeleri, spor ya da dini eğitimle ilgili bölümleri tercih etmeleri için önümüzde 4 yıl daha mı olacak? Soruyu sorabildim mi Sayın Bakan?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- En azından ben anladığım şekliyle size...
ERDOĞAN AKTAŞ- Çünkü şöyle: Eğer bir hazırlık yapacaksanız, yapacaksak ya da ulus olarak ve Bakanlık olarak, önümüzde 3 ya da 4 yıllık gibi bir süre var hem verilerin geleceği, hem fiziki koşulların oluşturulacağız. Zaman kazanmış oluyorsunuz yani.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Siz uygulamanın gecikmeli başlayacağından mı hareketle söylüyorsunuz?
ERDOĞAN AKTAŞ- Hayır. Dediniz ya mesela bugün 4. sınıfta olanlar ne yapacak dediğimde, bunu yönetmeliklerle ortaya koyacağız dediniz. Önümüzdeki yıldan itibaren mi bu girecek, dolayısıyla şimdi 1. sınıfa başlayan çocuklar 60 ya da 72 aylık.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, biz önümüzdeki yıldan itibaren uygulamalarımıza başlarız, gerekli mevzuatları hazırladıkça uygulamalar için de gerekli düzenlemeler yapılır ve harekete geçilir. Biz, yeni ve sıfırdan bir şeye başlamıyoruz. Zaten şu anda milyonlarca çocuğumuzu eğitiyoruz. Bugün 4. sınıfta olan, yarın 5. sınıftan okuluna devam edecek. Burada bizim tereddüt geçirmemizi gerektiren bir durum yok ki. Ancak bu kanun çıktıktan sonra diyelim ki, aynı mahallede iki tane ilköğretim varsa, bunlardan bir tanesini ilk 4 yıl için, diğerini de ikinci 4 yıl için ayırabiliriz, buradaki 4. sınıfta okumuş çocuk, ortaokul diye tasnif ettiğimiz diğer binaya gider ve orada da 5. sınıftan başlayabilir. Ve bunun için bizim çok büyük değişiklikler yapmamız gerekmiyor. Bunların hepsi idari olarak verebileceğimiz karar. Bütün verilerin, bütün öğretmenlerin bu meselelerin nasıl olacağına dair bir kaygı taşımaları da çok anlamlı değil. Burada bilinmesi gereken tek şey şu: Biz eğitim sistemini yapısal olarak 4-4 ve 4 diye 3 ayrı kademeye ayırıyoruz. Bunun dışındaki konuların hepsi, aslında kendi içerisinde bizim çözebileceğimiz sorunlardır. Başka bir şekilde ifade edeyim. Normal şartlarda 5. sınıftan itibaren zaten bugün çocuklarımız temel ve zorunlu bazı dersleri aldıktan sonra seçmeli birtakım dersleri de alabiliyorlar. Yani bugün diyelim ki çocuğumuz matematik dersini, sosyal bilgiler, fen bilgileri, tarih gibi dersleri zorunlu olarak alıyorken, diyelim ki medya okur-yazarlığı dersini seçimlik ders olarak alıyor veya trafikle ilgili bir dersi seçimlik dersi olarak alıyor. Şimdi biz bunu daha sistematik hale getireceğiz ve belki de ana hatlarıyla giderek artan oranlarda çocukların ilgisine göre bir programa dönüştürmeye başlayacağız. Çocuk eğer fen kabiliyeti varsa giderek artan oranda fen dersleri almaya başlayabilir, sosyal bilgiler dersi almaya başlayabilir. Müzikle, güzel sanatlarla ilgili dersleri, sporla ilgili dersleri, dini dersleri almaya başlayabilir. Ve böylece herkes kendi isteğine göre hangi eğitimi almak istiyorsa o fırsatı bulacağı bir zemin yaratmaya çalışıyoruz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Bu eğitimi verecek olan öğretmenlerin öğrencilerle istatistik karşılaşmasını da yapmışsınızdır öyle tahmin ediyorum. Çünkü mesela müzikle ilgili aşırı bir talep olursa ya da dini eğitimle ilgili bir talep olursa, üç aşağı beş yukarı tahminen mi bu konuyla ilgili hazırlıkları yapıyorsunuz, yoksa süreç içerisinde istatistiki bilgiler gelecek ona göre öğrenmen alımı mı olacak?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bakınız şimdi tabi siz o kadar ayrıntıya giriyorsunuz ki şimdi. Bu ayrıntıya girdikçe, uygulamaların nasıl çözümlendiğini bilmeyen herkes, bizim birtakım sorunlarla karşılaşacağımızı varsayar. Öyle değil, şu anda bizim 1 haftada kaç saat ders verdiğimi belli mi?
Diyelim ki 30 saat ders veriyoruz. Ve 30 saat ders verecek kadar öğretmenimiz var mı? Var. Biz programlarımızı değiştirdiğimizde, müfredatımızı bu doğrultuda gözden geçirdiğimizde haftada kaç saat ders vereceğiz? Yine 30 saat ders vereceğiz. Ve bizim hala 30 saat ders verecek öğretmenimiz var. Bizim eskiden de müzik öğretmenimiz vardı. O zaman o öğretmenimizin vereceği ders sayısı belki artacak, oma o çocuk için arttıracağız. Bu açıdan bakıldığında bu o kadar karmaşık ve içinden çıkılmaz bir sonuç doğuracak durum değildir yani.
ERDOĞAN AKTAŞ- Anladım. Gelen sorular neticesinde ben de yöneltiyorum sizlere. Örneğin, benim dönemimde bu tip branşlaşmalar olduğu takdirde üniversite sınavında başarılı olup olmama gibi bir sıkıntı duyardık, daha sonra veliler de bunu duydu. Sizin söylediklerinizden anladığım, doğru mu? Siz de ifade ederseniz sevinirim. Yeteneklerine göre çocuklar ders alabilir. Ama temel dersleri, yani akademik olarak eşit oranda zaten beslenecekler.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Türkiye'de herkes hem ortaokuldaki çocuklar, hem de lisedeki çocuklar temel dersleri aynı oranda alacaklar.
ERDOĞAN AKTAŞ- Meslek lisesi dediğimiz olguyu nasıl tanımlayacağız?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Meslek lisesindeki çocuklarımız da, meslek lisesi normalde 1. ve 2. sınıfta yine temel olarak lisede alınan bütün dersler neyse onları almaya devam edecekler, 3. ve 4. sınıftan itibaren de kendi mesleki eğitimlerini alacaklar. Bu açıdan bakıldığında meslek lisesi eğitimi ve esnekleştiren bir yapı kurgulamaya başladık. Eskiden doğrudan doğruya bir programı seçiyor çocuklar ve o program içerisinde mezun olana kadar eğitimlerine devam ediyorlardı. Halbuki artık iş dünyası bu kadar katı, sadece kalıplaşmış bir mesleği öğretmiyor. Bir mesleği yapabildiği kadar, öbür mesleğin de bazı yeteneklerine ihtiyaç duymaya başlıyor. Diyelim ki eskiden siz sadece torna tesviye bölümünden mezun oluyordunuz veya bir torna tezgahını kullanmayı iyi öğreniyordunuz. Ama bugün CNC tezgahı için aslında eski torna tesviye kabiliyetlerine ihtiyacınız yok. Az çok ek olarak bilişim teknolojisine, bilgisayarı kullanmaya ihtiyacınız var. Ayrıca bilgisayar üzerinden kısmen tasarım yapabilmeye ihtiyacınız var. Otomatik bir makineyi kullanacak kadar bir İngilizce altyapısına ihtiyacınız var. Öyleyse biz artık bugün o alanda eğiteceğimiz çocuk için çok kalıplaşmış mesleki programlar yerine ünite bazlı mesleki eğitimler vermeye başlayacağız. Nitekim Milli Eğitim Bakanlığı olarak biz, yıllardır ünite bazlı, esnek bir mesleki eğitime geçmek için çalışma yapıyorduk. Bugün yaklaşık 6 bin ünitemizin hazırlığını yaptık, bilişim ortamında kullanılabilir hale getirdik. Bu açıdan bakıldığında bugün Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaptığı bu yapısal değişiklik, aslında içinde bulunduğumuz potansiyeli değerlendirmek için bir zorunluluk olarak da ortaya çıkıyor. Öyleyse biz bunları başarmak zorundayız.
ERDOĞAN AKTAŞ- izin verirseniz kısa bir reklam arası verelim. Daha sonra detaylı sorularla devam edeceğiz. Birkaç dakika sonra tekrar karşınızda olacağız.
(Reklam Arası)
ERDOĞAN AKTAŞ- Sayın Bakan, konuşulan konulardan biri de seçmeli derslerle ilgili. Seçmeli ders öğrenci ya da veli öğrencisiyle birlikte nasıl alacak, nasıl düzenlenecek, çocuk nasıl yönlendirilecek seçmeli derslere?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi tabi az önce ifade ettim aslında; bugün 5'inc, 6'ncı sınıftan itibaren zaten seçmeli ders uygulamamız var. Ama daha çok bu hayatla irtibat kuracağı derslere yönelik olarak yapılan seçimlerdi, biz bunu daha sistematik hale getirerek uygulamaya devam edeceğiz ve bunu lise eğitiminde de belki daha etkin bir hale dönüştüreceğiz. Bugün mesela fen kabiliyeti olan çocuklarımızın hepsini fen lisesinde okutamıyoruz, öyle değil mi, veya sosyal bilgiler kabiliyeti olan çocuklarımızın hepsini sosyal bilgiler lisesinde okutamıyoruz. Normal liselerde fen kabiliyeti olan, sosyal bilgiler kabiliyeti olan çocuklarımız var. O zaman niçin bu çocuklarımıza biz fen bilgisi derslerini daha ağırlıklı olarak vermeyelim eğer kendisi istiyorsa ve o kabiliyetin olduğunu biz görmüşsek? Yine sosyal bilgiler kabiliyeti varsa niçin o çocuğumuza daha fazla sosyal bilgiler dersi vermeyelim? Yine lise 1, sınıfı hayal edin, şimdi ikinci sınıfı hayal edin, orada bütün lise öğrencilerinin aldığı zorunlu derslerin üstüne haftada 15 saat, 20 saat zorunlu ders alsa, onun üstüne bir 10 saat civarında da kendi kabiliyetine uygun fen dersi alsa, bu uygulanamaz bir şey değil ki. Bunu yaptığınız zaman çocukların ta Anadolu'nun herhangi bir köşesinde ki liseden çıkıp bir fen lisesine gitme ihtiyacı ortadan kalkacak, Ve böylece biz, belki SBS sınavlarını yapma konusunda farklı bir uygulamaya geçeceğiz. Bu açıdan bakıldığında, seçimlik derslerin ikinci dörtten itibaren çocuğun ilgisine, tercihine, ailesinin tercihine, bizim rehberlik öğretmenlerimizin yapacağı tavsiyelere göre birtakım dersleri seçmelerini sağlamamız mümkün olabilir ve bunu yapmak çocuklarımızın kabiliyetlerini daha çok açığa çıkartacaktır.
ERDOĞAN AKTAŞ- Şimdi soracağım sorunun detay olduğunu bende kabul ederek başlıyorum ama, ben çok gördüm, sizde görmüşsünüzdür, diyelim fen ağırlıklı bir bölüme gitti bir çocuk, pişman olabilir biliyor musunuz?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, olabilir.
ERDOĞAN AKTAŞ- Hiç düşündünüz mü ne yapacaksınız?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, böylece yatay geçiş yapma imkanı da veriyoruz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Özellikle meslek liseleri ve askeri liselerle ilgili böyle sıkıntılar çeken çevremde çok kişi oldu, vazgeçiyor çünkü çocuk.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Askeri liselerdeki uygulamalar ayrı bir statüye tabi olarak yürütülüyor; onun için herhangi bir şey söylemek istemem şu anda. Ama onun dışında 5. sınıftan 12. sınıfa kadar hangi safhada bir değişiklik talep ediyorsa çocuk, tabi ileriki safhalarda belki biraz şartları daha ağır olabilir ama, yatay geçiş imkanına da sahip olacak bu getirdiğimiz düzenlemelerle. Diyelim ki, normal bağımsız bir ortaokula gitti ve fen bilgisi derslerini ağırlıklı olarak seçti, ama lise de fen bilgisi derslerini, matematiği öğrenmek istemiyorsa o zaman lise de sosyal bilgiler ağırlıklı ders alabilecek. Çünkü bir alan oluşturmuyoruz, çocuğun ilgisine ve tercihine göre bir program uygulamaya başlıyoruz. Bu açıdan bakıldığında, programlarımız daha çeşitlendirilmiş, daha esnek hale getirilmiş, hem yatay, hem de dikey geçişleri mümkün kılan bir yapı oluşturacak.
ERDOĞAN AKTAŞ- Okullar, yani karma eğitimle ilgili bir çalışma var mı? Örneğin kız liseleri, erkek liseleri, ayrım gibi bir çalışma var mı?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şu anda böyle bir
çalışma, yani özel bir çalışmamız yok, kanunda da bununla ilgili bir düzenleme yok. Ama hukuken eğitimin kız, erkek veya karma olmasıyla ilgili bizim önümüzde herhangi bir engel bulunmuyor, yani biz idari olarak bu konuda tercihlerde bulunabiliriz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Seçmeli derslerle ilgili olarak Kürtçe olacak mı?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Neden olmasın diye sordum ben; şu anda başka bir kanunda değişiklik yapmayı öngörüyor. Ama eğer siz bu ülkede daha demokratik, bütün çocuklarınıza onların arzu ettiği eğitime zemin hazırlayan bir sistem kurguluyorsanız, o zaman bu ülkeni herhangi bir köşesinde yaşayan bir çocuk kendi isteğine uygun bir eğitimi almayı talep ettiğinde bunu herkese vermekle mükellefiz ve dolayısıyla da vermek zorundayız diye düşünüyorum ben.
ERDOĞAN AKTAŞ- Önemli bir açıklama yaptınız, bununla ilgili alt yapı çalışmaları var mı, yoksa yine yasal sürecin tamamlanması, yönetmeliklerle ortaya çıkacak bir durum mu?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yasal süreç tamamlandığında biz Milli Eğitim Bakanlığı olarak Talim Terbiye Kurulu kararıyla uygulamaya koyabiliriz. Bununu için uzun uzun aylarca, yıllarca çalışmamız gerekmiyor bizim. Talim Terbiye Kurulu konuyu inceler, biz Milli Eğitim Bakanlığı olarak uygulama planını hazırlarız ve vereceğimiz kararla da idari uygulamaya geçilmiş olur.
SUNUCU-. Ve tabi müfredatın uygulanması gerekiyor değil mi?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, müfredat hazırlamak biraz zaman alabilir. Yani dersi seçimlik olarak koyarsınız ama, onun müfredatını hazırlamak zaman alabilir ama, bu da en fazla 1yıllık bir süredir.
ERDOĞAN AKTAŞ- Sayın Bakan, şimdi soracağım soru da detay olacak biliyorum. Fakat söz konusu olan Kürtçe olduğunda; ki az önceki ifadeniz bence çok önemli ve çok yerinde, daha demokratik ve insanların özgürlüklerini kullanacağı bir ülke olmasıysa mesele bunda ne var, neden olmasın dediniz. Başka dillerle ilgili olarak da böyle bir talep gelebilir mi, örneğin Lazca, örneğin Arnavutça gibi talepler gelebilir mi? Eminim bunu da düşünmüşünüzdür, yoksa belli sayıda bir talep geldiği zaman mı bu konuyla...
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Zaten sınıf açacaksanız belirli bir okulda, belirli sayıda öğrenci olmasını bekleyeceksiniz. Yani bu çok ayrıntılı ve uygulama bilgisi şimdi. Onun dışında, bizim ülkemizde eğer yerel bir dil olarak buna ihtiyaç duyuluyorsa, bunu talep eden öğrenci varsa, aslında onu yasaklayarak siz daha çok teşvik etmiş olursunuz, önünü açtığınızda ben eminim bu tip lisanların pek çoğu zaten edilmeyecek. Bu açıdan bakıldığında önemli olan, herkese bu anlamda kendi hakkını kullanabileceği bir özgürlük alanı yaratmaktır. Milli Eğitim Bakanlığı olarak biz bu özgürlük alanını yaratılması gerektiği kanaatindeyiz. Onun ötesindekiler, biz şimdi zaten yabancı dil olarak yahut da başka derslerle ilgili olarak birçok konuda karar vermiş durumdayız zaten. Biz Türkiye'de İngilizceyi, Fransızcayı, Almancayı, Arapçayı, Rusçayı çocuklarımıza seçimlik ders olarak koymuşuz, İspanyolcayı koymuşuz. Onun ötesinde tercihe bağlı olarak başka dersler de konulabilir.
ERDOĞAN AKTAŞ- Fakat genellikle bir sorunumuz, ki daha önce sizinle sohbet ettiğimizde bunun üzerine çalışmalar yapıldığını söylemiştiniz, bizim ulus olarak yabancı dille ilgili bir sıkıntımız var, okulda verilen bir eğitimle ilgili ciddi bir sıkıntımız var ya da vardı. Bundan sonra belki farklı uygulama olacağı için dili geçmiş zaman kullandım. Örneğin evrensel bir dil İngilizce öğrenme konusunda yıllarca okuduk. Benim dönemimde tabi ilk, orta, liseydi orta ve lisede okuduk, hep aynı espriyle anlatıyorum, "mister and miss Brown"dan başka bir şey öğrenemedik okulda. Dolayısıyla da bunun içinde bir çalışma, bir müfredat çalışması ya da teknik olarak nasıl adlandırılıyorsa, bir ön çalışmanız var mı Bakanlık olarak?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bu çok ayrı bir konu şu anda bahsettiğiniz, yine kanundan bağımsız olarak belki tartışılacak. Bizim eğitim sistemimizin başka bir sorunudur, çocuklarımıza etkin bir şekilde yabancı dili öğretemediğimiz açıkça belli. Bununla ilgili zaten Milli Eğitim Bakanlığı uzun zamandan beri hazırlık ve çalışmalar yapıyor, hatta son birkaç yıldır benden önceki dönemde de özellikle yabancı dil öğretilmesi konusunda gramer ağırlıklı eğitimden iletişim ağırlıklı eğitime doğru birtakım hazırlıkların yürütüldüğü de biliniyor. Biz, bu zamanı geldiğinde bununla ilgili tedbirlerimizi alacağız tabi. Çocuklarımıza etkin bir şekilde yabancı dili öğretmeyi doğrusu düşünüyoruz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Yine velilerden gelen bir soruyu sormak istiyorum; Anadolu liselerinin durumunda bir değişiklik olacak mı?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şu anda biliyorsunuz aşağı yukarı 3 yıllık yaptığımız bir uygulama var. O uygulamada genel liselerimizi kapatıyoruz ve hepsini Anadolu lisesine dönüştürüyoruz. Bu yıl da yine bu uygulamaya devam ettik, önümüzdeki yıl da muhtemelen proje devam edecek. Biz, lise seviyesindeki eğitimlerde çok sayıda çeşitlendirilmiş okulun olmasını eğitimin etkinliği açısından çok doğru görmüyoruz. Başka bir ifadeyle isterseniz biraz daha ayrıntılı bir şekilde anlatayım; bizim lise seviyesinde bundan önce neredeyse 79 çeşit belki hukuken de kurulmuş okulumuz vardı, hatta daha fazla, 90'dan fazla bir rivayet. Benden önceki bakanlarımız döneminde, Hüseyin Çelik Bey döneminde bu okulların sayısı 15'e düşürüldü, ama okulların pek çoğu normalde bir binada birden çok hukuki varlık olarak devam ettiler. Aynı yerde birden çok hukuken var olan, ama sanki tek okul içerisindeymiş gibi bir okul düzenlemesi yapılmıştı, çünkü çok sayıda kanunda değişiklik yapmak gerekiyordu. Ama biz kanun hükmünde kararnameyi çıkarırken okulların isimlerini tek tek hukuken saymak uygulamasından vazgeçtik. Dolayısıyla da daha önceden korunmuş ve varlığını hukuken, sadece hukuken devam ettiren okullar kapatıldı. Şimdi bu 15'e düşmüş olan lise seviyesindeki okulumuzun çeşidini de azaltmak istiyoruz, yani liselerimiz çok sayıda olmayacak. Ama bir lise içerisinde çok sayıda eğitim ihtiyacına cevap verecek derslerimiz, ders setlerimiz veya programlarımız olacak. Böylece biz bu anlamda okul sayılarını azaltan bir çalışmayı da yürütüyoruz. Yine dediğim gibi bununla ilgili gerekli hukuki düzenlemeler yapıldığında kamuoyuyla paylaşırız. Ama bu çalışlara epey ilerlemiş durumda, yakında zannediyorum kamuoyuyla ayrıntılarını paylaşacağız. Böyle bakıldığında, Anadolu liselerimiz bizim Türkiye çapında kendi temel lisemiz haline gelecek, genel lise uygulamasını bırakıyoruz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Aslında şu andaki işleyişi teknik olarak bilmediğim için soruyorum, azınlık okullarını etkiliyor mu bu 4+4+4 diye ifade ettiğimiz sistem?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, onlarda bizim bu programımıza, bu sistemimize uyacaklar. Yani bizi ne kadar etkiliyorsa onları da o kadar etkileyecek, yani özel bir sorun doğurmayacak.
ERDOĞAN AKTAŞ- Bir tek başlama yaşıyla ilgili olarak belki değil
mi?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, onlar da bizim yaptığımız uygulamaya uyacaklar. Zaten onlarda da yine okul öncesi eğitim vardı, dolayısıyla o çocuklarımızda ilköğretime başlarken yeni statüye uygun davranacaklar.
ERDOĞAN AKTAŞ- Peki Sayın Bakan, bu konunun Meclis'te ve komisyonlarında tartışmasına gelmek istiyorum. Çok sert olmadı mı, çok sert geçmedi mi? Buradaki eksiklik ne; şeffaflık mı yoktu, uzlaşma mı? Uzlaşma demeyeyim ama, karşı diyalog mu oluşmadı, neydi sizce buradaki sıkıntı?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi size biraz daha ayrıntılı bu konuda bilgi vereyim isterseniz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Buyurun.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bakın, kanun teklifi sunulduğunda, orada bazı hususlar değişik sivil toplum örgütlerinin yahut da genel kamuoyunu tepkisini çekmişti. Mesela diyelim ki, ikinci 4 yılda açık öğretim imkanı veren düzenleme tepki çekti, özellikle kız çocuklarımızın okullaşma oranlarında olumsuz etki yaratacağına dair kanaatler ortaya konuldu yahut mesleki eğitimin çok erken yaşta başlatılacağına dair endişeler serdedildi. Bunlar hepsi göz önüne alınarak, nitekim bende o dönemde kamuoyuna verdiğim bilgilerde kanun teklifinde bazı teknik düzeltmelere ihtiyaç olduğunu beyan ettim ve nitekim de alt komisyona gidildiğinde alt komisyonda o düzeltmeler yapıldı. Aslında bu bir tarafıyla daha doğruyu yapma konusunda tüm kamuoyuyla, bu arada Cumhuriyet Halk Partisinin de bunları eleştirdiğini varsayarsak onunla bir uzlaşma anlamı taşımaz mı? Aslında AK Parti kanun teklifinden sonra alt komisyonda değişiklikler yaparak daha rasyonel daha uygun bir proje için uzlaşmaya hazır olduğunu ima etti ve ortaya koydu. Alt komisyonda da nitekim bu düzeltmeler yapılırken herkes kendi içerisinde anlaşarak ve oybirliğiyle bir uygulama yaptılar ve alt komisyonda düzeltmeleri yaptılar, oybirliğiyle yapıldı. Alt komisyondan yukarıya gelirken sanıyorum...
ERDOĞAN AKTAŞ- Mesela alt komisyonda hangi önemli konularda uzlaşma sağlandı; aklınıza gelen bir şey var mı bir şey? Konunun altını çizmek için soruyorum.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Cumhuriyet Halk Partisi kesintisiz eğitim hariç diğer konuların hepsinde olumlu oy verdi orada. Dolayısıyla alt komisyonda yapılan bu düzeltmelerden sonra komisyona geldi. Ama zannediyorum, Cumhuriyet Halk Partisi bu kanunu ideolojik bir zemine çekerek kendi içerisinde ortaya çıkan bu tüzük sebebiyle çatlakları tedavi edebileceği bir yöntem olarak kullanıyor şimdi. Benim görebildiğim, gözlemleyebildiğim husus. Bu meseleyi rasyonel zeminde tutarak tartışsaydık, aslında Cumhuriyet Halk Partisinin, hatta birçok ideolojik perspektiften bakan sivil toplum örgütünün söyleyeceği bir söz yoktu.
Neye itiraz edecekler? Ben söyleyeyim size; zorunlu eğitim 12 yıla çıkmasına mı itiraz edecekler? Türkiye'de 1999 yılında 2010 yılında Şura kararları 12 yıllık zorunlu eğitimi öngörüyor. Ondan önceki yıllardaki bazı Şura kararlarında zorunlu eğitiminin 11 yıla çıkarılması, 10 yıla çıkarılmasıyla ilgili teklifler var. Dünyaya baktığımız zaman da bu bizim için açık bir zorunluluk. Dünya artık, mesela Japonya, mesela Güney Kore üniversite eğitiminde yüzde 100 okullaşmayı hedeflemiş görünüyorlar önümüzdeki 8-10 yıllık süre içerisinde, 15 yıllık süre içerisinde. Tüm dünya oraya doğru giderken Türkiye'de zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasına mı itiraz edilecek?
İkincisi; eğitimin 12 yıla çıkması halinde bunun kesintili hale getirilerek esnekleştirilmesi kime ne zarar verecek? Tüm dünyadaki uygulamaları açık bir şekilde bu kadar ortaya koymuşken, tüm dünyadaki uygulamaların aslında 8 yılda bile bu kadar kesintisiz bir eğitimin olmadığı açıkça görülüyorken, itirazın rasyonel bir zemini olabilecek mi? Nitekim...
ERDOĞAN AKTAŞ- Ama yumruklaşmaya kadar giden bir görüntü gerçekten kötüydü.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Oraya geliyorum zaten. Ve nihayet bu düzenleme yine ana hatlarıyla bakıldığında okul çağını 1 yaş öne alıyor. 1 yaş öne alması halinde eğitim müfredatının da yaş özelliklerine göre gözden geçirileceği de konuşulmuşken itiraz edilecek geriye ne kaldı? Bence hiçbir şey kalmadı. Ama eğer kavga hala devam ediyorsa, bunun ideolojik bir kavga olduğu ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin kendi iç sorunlarını ört bas etmek için bu süreci kullandığını, istismar ettiğini ifade edebiliriz.
Nitekim bir haftalık komisyon çalışmasına baktığınızda bu istismar açıkça görülecektir. Cumhuriyet Halk Partisi bir haftalık komisyon çalışması sürecinde bir kere her gün kendi üyelerini yönlendirerek salonu doldurdular, AK Partili komisyon üyeleri oturabilecekleri yeri zor buldu bir haftalık süre içerisinde. Biz bunu hiç mesele ettik mi AK Parti cenahı olarak? Bu hiç sorun edilmedi ve bundan dolayı kamuoyuna herhangi bir şikayette bulunulmadı. O bir haftalık süre içerisinde her söz alan, sözü kesildiği zaman gürültü, patırtı çıkarttı, kavga etti. Saatlerce konuşan insanlar oldu, 3 saat konuşan çok sayıda insan vardı, 12 saat konuşanı cümle alem bildi zaten. Bu kadar çok demokratik bir ortam içerisinde oylamalara gelindiğinde de yine gürültü, patırtının çıktığını ben size ifade etmeliyim. Bir hafta süresince AK Parti çok demokratik, tartışmaya zemin hazırlayan bir yönetim sergiledi, Komisyon Başkanı...
ERDOĞAN AKTAŞ- Mesela konuşma sürelerini indirmesini anti demokratik olarak da yorumladı muhalefet partileri, yani konuşturulmamakla eleştirdi sizleri.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Peki bu çok haklı bir eleştiri olabilir mi? Bütün komisyonlarda normalde bir gelenek vardır, bu gelenek komisyon üyeleri 20 dakika civarında konuşurlar, komisyon üyesi olmayan diğer milletvekili ise 5'er dakika konuşurlar. Yine komisyon üyesi olmayan milletvekillerinin konuşma sayısı 3 kişidir, 5 kişidir, hadi eğer konu önemliyse 10 kişidir. Bütün Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin, komisyon üyesi olmayan milletvekillerinin gelip sırayla, 50 kişinin, 60 kişinin ben de konuşacağım diye listeye ismini yazdırdığı, 5 dakika sınırlamasına itiraz ettiği, komisyon üyelerinin kendilerinin her birisinin sınırsız konuşma talep ettiği bir tartışma, görüşme ortamı olabilir mi ve siz bütün bunları iyi niyetle değerlendirebilir misiniz? Pazar günü onların bir hafta boyunca yaptığı uygulamayı bir gün AK Parti yaptı; AK Partili milletvekilleri daha erken gelip salona oturdular ve konuşma talep ettiler, olup biteni gördünüz. O zaman bu olup bitenin sorumlusu kim olabilir? Ben çok daha fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Bu görüntülerin aslında ülkenin içinde bulunduğu siyasi seviyeyi yansıtmadığını açıkça söylemem gerekir. Hele hele AK Parti'nin gelmeye çalıştığı siyasi kültürü hiç yansıtmadığını açıkça söylemek mümkün. Ama bütün bunların müsebbibi olarak belki bugüne kadar hiç şikayette bulunmayan AK Parti'nin gösterilmesinde inanılmaz derecede haksızlık görüyorum.
ERDOĞAN AKTAŞ- Meclis'e önümüze hafta değil bir sonraki hafta gelecek anladığım kadarıyla değil mi?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet.
ERDOĞAN AKTAŞ- 15 gün sonra olmasının bir nedeni var mı? Bu gerginlik biraz daha düşsün, insanlar düşünsün, okusun...
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, yani çok büyük ihtimalle grup yönetimi araya bir zaman girerse insanların daha aklıselim düşünebileceği, biraz daha sağduyuyla hareket edebileceği bir fırsat yakalanır diye bu zamanı koyduklarını ben de tahmin ediyorum doğrusu.
ERDOĞAN AKTAŞ- İzin verirseniz kısa bir reklam aramız daha var, onun ardından devam edelim.
ERDOĞAN AKTAŞ- Sayın Bakan, son bölüme geldik. Özel okullara yönelik stratejik bir plan var mı bu çalışmalar dahilinde?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi özel okullarla alakalı biz bir teşvik planlıyoruz doğrusu. Tabi bu kanundan yine bağımsız bir konu.
ERDOĞAN AKTAŞ- Özel okul sahiplerine mi vereceksiniz teşviki, velilere mi vereceksiniz?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Her ikisini de yapacağız.
ERDOĞAN AKTAŞ- Öyle mi?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet. Şimdi biliyorsunuz teşvik kanunu hazırlanıyor. Türkiye'de işte az önce bahsettik biliyorsunuz artık hem ilkokulda, hem ortaokulda, hem de lisede yüzde 100 okullaşma oranına çıkacağız. Tabi bu beraberinde bize ek derslikler, yeni binalar gerektirecek. Biz bunların karşılanması için hem Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesini belki daha artıracağız ama, esas kamu-özel ortaklığı projelerini yakında uygulamaya koyuyoruz, daha da önemlisi özel sektörü de teşvik edeceğiz. Maalesef bizim ülkemizde özel sektörün genel eğitim içerisindeki payı çok düşük. Bu ilköğretimde yüzde 3-3,5'lar civarında, orta öğretimde ise biraz daha yüksek. Ama uluslar arası rakamlarla mukayese ettiğimiz zaman neredeyse 5'te 1'ne tekabül ediyor. Orta öğretimde uluslar arası alanda okullaşma oranları, özel sektörün okullaşma okul eğitim oranları yüzde 18'ler civarındayken, ilköğretimde yüzde 12'ler civarında. O yüzden bizimde özel sektörün eğitime girmesi konusunda ciddi teşviklerimiz olacak hazırlıkları bitmek üzere.
ERDOĞAN AKTAŞ- Az önce bu konu.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tabi mesleki eğitimle ilgili de özel teşviklerimiz olacak.
ERDOĞAN AKTAŞ- Bu konuları anlatırken özel okulların bir ticarethane de olduğundan söz ettiniz, böyle bir ifadeniz oldu.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ben şimdi konuşurken mi?
ERDOĞAN AKTAŞ- Şimdi değil, bu konuları konuşurken işte özel okulların da aynı zamanda ticari kaygıları olduğunu söylediniz. Şunu söylemek için söylüyorum bunu: Tabi ki özel okulların böyle bir şeyi olabilir, bilemem, ne eleştiririm, ne savunurum. Ama özel okula öğrenci gönderen veliler müşteri değil ve bu algının da belki Türkiye'de biraz oturtulması ya da tartışılması ya da konuşulması gerektiğine inanıyorum ben.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Veliler müşteridir, ama çocuklar, öğrenciler müşteri değil, yani ikisini ayırt etmek lazım. Değilse özel sektörün ana varlığı belirli bir pazarın, bir müşteri gurubunun olmasıdır. Biz eğitimin bizatihi kendisini müşteri gibi algılatmamaya çalışırız. Nitekim o yüzden de Milli Eğitimi Bakanlığı nasıl bir müfredat uyguluyorsa, özel sektör de aynı müfredatı uygulamak zorundadır. Eğer eğitimi ve çocuğu da müşteri gibi görseydik, o zaman onların kendi müfredatlarını çok daha serbest bırakmak söz konusu olabilirdi, öyle görmüyoruz. Ama öğrencinin velisi özel sektörün müşterisidir. Evet, ücret ödüyor çünkü.
ERDOĞAN AKTAŞ- Bilmiyorum, başka bir programda daha belki konuşacağız bunu, çünkü bu konuya girerken uzayacak, 4+4+4'ten uzaklaşmış olacağız. Ama sizin gösterdiğiniz hassasiyette eğitime, öğrencilere ve velilere yaklaşan özel okul öğretmenleri, yöneticileri ve sahiplerini tanıyorum. Şüphesiz ayrı bir şey. Aslında beraberinde bir önceki programda da sordum, bana göre özel okul öğrencilerine de tıpkı devlet okulu öğrencilerine verildiği gibi kitapların verilmesi gerektiğine inanıyorum ben. Kim bilir belki bu teşvik çalışmanızda böyle bir şey de vardır.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şu anda ayrıntısını doğrusu ben de bilmiyorum. Yani çalışmalar neticelenip de henüz Bakanlar Kuruluna takdim edilmedi. Uzmanlar çalışıyorlar. Dolayısıyla, ayrıntısı belki süreç tamamlandığında kamuoyuyla paylaşılır.
ERDOĞAN AKTAŞ- Peki Sayın Bakan, hiç düşündünüz mü, mesela sizden sonra yerinize gelecek olan bir Bakan ya da belki ileri de oluşacak başka bir hükümet bir süre sonra olacak bir değişiklikte bu sistemi de değiştirmeye yönelik bir çalışma yaparsa bir kaos çıkmaz mı?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi doğrusu ben o konuda hiçbir endişe taşımıyorum, acaba tekrar geriye dönük bir uygulama yapılabilir mi endişesi taşımıyorum. Sebebini ben size açıkça söyleyeyim.
ERDOĞAN AKTAŞ- Buyurun lütfen.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şayet çok otoriter, çok kalıplaşmış, çok katı bir sisteminiz varsa ve bunu siz değiştirmeye teşebbüs ediyorsanız, bu sistem içerisinde yer alanların bazı endişeleri taşımaları gayet normaldir. Çünkü her değişim, beraberinde bir meçhullük, bir belirsizlik ortaya çıkarır. Ve o meçhullük, o belirsizlik insanların içinde bulunduğu mevcut konumu nasıl etkileyeceğine dair bir kaygı yaratır. Bu açıdan bakıldığında, bugün insanların bu değişik olduğunda nasıl sonuç verecek, acaba çocuklarımızın durumu ne olacak, biz nasıl etkileneceğiz, toplum nasıl etkilenecek endişelerinin anlayışla karşılanması gerektiği kanaatindeyim. Bunu yaptıktan sonra, bir kere daha demokratik bir sistemin oluşması, insanların kendi isteğe bağlı tercihlerini realize edebildikleri bir zeminin kurgulanmış olması ve esnek bir yapının insanlar tarafından kabul edilmesi halinde hiç kimsenin geriye dönüp eski, katı ve kalıplaşmış sisteme özlem duyacağını ben tahmin etmiyorum. O zaman demokrasinin, insanların kendi haklarından yararlanmış olmalarının ve esnekliğin verdiği avantajların farkına varanlar geriye dönüp bakmayacaklar, hiç endişe etmeyin.
ERDOĞAN AKTAŞ- Sayın Bakan, bugün hem ATV Ana Haber Bülteninde, hem de gün içerisinde A Haber'de, hem de benim Twitter'dan yaptığım duyuru oldu. Dedim ki, Sayın Bakan konuğumuz olacak, dolayısıyla yeni eğitim sistemiyle ilgili sorularınız varsa gönderin. Bazı izleyicilerimiz sorular sordu, onların sorduğu soruların bir kısmını da size yansıtmaya çalıştık. Ama ısrarla belirtmeme rağmen öğretmenlerin hiç birinden, ama hiç birinden yeni eğitim sistemiyle ilgili bir soru gelmedi. Öğretmenlerin aklında sadece atama var. Doğrusunu isterseniz bunu söylemek zorundayım, çok şaşırdım ve hayal kırıklığına uğradım. Çünkü, evet atama bir sorun olabilir, evet öğretmenlerin sıkıntıları olabilir ayrı. Sizinle daha önce de yayın yaptığımızda ben bu soruları yönelttim, siz de bu konuyla ilgili bir takım yanıtlar verdiniz. Fakat itiraf etmeliyim, öğretmenlerimiz beni hayal kırıklığına uğrattı, çünkü gelen soruların hiç birinde, ama hiç birinde yeni eğitim sistemiyle ilgili soru yok. Fakat her biri işte 58 bin öğretmenin atama beklediği, 28 bin atama sözü verildiği ve atamayla ilgili diğer başlıklardaki sıkıntılardan söz ediyor. Ben de son olarak bunu soracağım; evet hayal kırıklığına uğradım ama, atamalarla ilgili de ne söyleyeceksiniz?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bir kere öncelikle şunu söyleyeyim: O bahsettiğiniz rakamı kim söyledi, nereden öyle bir şey söyledi, onu hiç bilmiyorum? Çok açık, çok net bir şekilde şunu söylemeliyim: Alacağımız öğretmenlerle ilgili bir tek rakam telaffuz etmedim bugüne kadar. Bugünden sonra da etmeyeceğim.
ERDOĞAN AKTAŞ- Siz, sizden önce edilmiş olabilir mi?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Benden önce de eden yok artık. Daha önceden biliyorsunuz 2010 yılında alınacak öğretmen sayısıyla ilgili benden önceki Bakanımız telaffuz etmişti. 2011 yılında artık o mesele konuşuldu ve halledildi artık. Dolayısıyla, hiçbir surette bir rakam telaffuz etmedim. Buradan bütün öğretmenlerimiz, atama bekleyen gençlerimiz bilsinler ki bir rakam telaffuz etmedim ve etmeyeceğim. Çünkü, onun maliyetinin ne olduğunu görüyorum.
ERDOĞAN AKTAŞ- Maliyetten kastınız?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yani yıl boyunca size şu kadar söz verdiniz diyen insanların varlığı küçük bir maliyet midir? Kalkıp siz önceki dönemde verilen o sözün özrünü dilediğiniz halde, insanların hala tüm kamuoyunu aylarca meşgul edecek bir proje uygulaması ve kalkıp propaganda yapması doğru bir uygulama mıdır? Dolayısıyla, bu açıdan bakıldığında ben her şey kesinleştikten sonra, öğretmen alacaksak onu o zaman ilan edeceğim.
Dahasını söyleyeyim, yine bu günlerde bizim Ağustos ayında veya Eylül ayında veya Nisan ayında bilemiyorum yapacağımız özür, güvenlik ve sağlık atamalarıyla ilgili pek çok öğretmenimiz bir telaş içerisinde sorular soruyor, sağa sola e-mailler yazıyorlar, Twitter'da konuşuyorlar. Şunu söylemeliyim: Bunlarla ilgili ancak karar aldığımız ve kılavuzunu yayınladığımız zaman kamuoyuyla paylaşacağız. Dolayısıyla, şimdiden hiç kimsenin herhangi bir telaşa, herhangi bir endişeye kapılmasına gerek yok. Öğretmenlerimizden benim bir tek ricam var, şu anda biz eğitim içindeyiz, çocuklarımızla yüz yüzeyiz, karşı karşıyayız. Bütün gücümüzle o çocuklarımıza daha iyi bilgi ve yeteneği nasıl kazandıracağımıza bakmak zorundayız. Bütün çabamız, çocuklarımızın eğitimi ve gelişimi üzerine olmalıdır. Onun dışındakilerin hepsi artık bir ayrıntıdır. Bu açıdan bakıldığında, eğitimin öğretmenin sorunları üzerinden konuşuluyor olması, bu ülkeye, bu ülkenin çocuklarına yapılmış bir haksızlıktır.
Biz öğretmenlerimizin sorunlarını biliyoruz. O sorunlar bize onlar söylemeseler de biz gidip ulaşıp o sorunları topluyoruz zaten ve farkındayız. Ve onlar yeri geldiği zaman çözülmesi bizim görevimiz. Dolayısıyla, biz o sorunları çözmez için elimizden gelen çabayı ortaya koyacağız. Öğretmenlerimizin haklarını karşılamaya, imkânlarını ve imtiyazlarını artırmaya, sağlamaya çalışacağız. Onlar sadece bu konuda bize güvenmeliler. Ama kendi işlerini iyi yapmaya odaklanmalılar. Ötesindeki konular hakkında ben doğrusu bugünden bir şey söylemek istemiyorum.
ERDOĞAN AKTAŞ- Şimdi son bölüm dedim ya, birkaç dakikamız daha var, ama bu konuyla ilgili gelen ve bu açıklamanızın ardından gelmesi muhtemel soruları soracağım. Çünkü az önce dediniz ki, bir maliyet artıyor. Ben de, nasıl bir maliyet olduğunu sordum. Verilen ya da verildiği söylenen sözlerin üzerinden gelen eleştiriler ve taleplerle ilgili dediniz. Bir yönetici olarak benim kullandığım, sık sık kullandığım bir kavram var, o da şu: Maliyeti ikiye ayırıyorum ben; bir doğal olarak adı üzerinde maddi maliyet, bir de manevi maliyet. Sizin de sözünü ettiğiniz bu mu?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Aynen o. Aslında bu beşeri bir maliyettir. Beni meşgul ediyor, sizi meşgul ediyor, tüm Bakanlık personelini meşgul ediyor, konuyla ilgili herkesi meşgul ediyor ve buna zaman ayırıyoruz. Aslında her ayrılanın bir mali karşılığı da vardır. Bu açıdan bakıldığında herkes yapılan şeyin ne tür bir sonuç doğuracağı, ne tür bir fayda yaratacağını da hesap etmek durumunda.
ERDOĞAN AKTAŞ- Peki, az önce dediniz ki, bununla ilgili olarak size de soru gelecektir. Eğitim öğretmenlerin sorunları üzerinden tartışmanın haksızlık olduğunu söylediniz. Bana gelen sorulardan, az önce yaptığım açıklamaya yönelik gelen yanıtlarda şu: Bu kadar sorunumuz varken biz eğitim sistemiyle nasıl ilgilenelim?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- O zaman gayet açık, çok net her şey. Onlar öğretmen olmak için 4 yıl okudular. Yine Milli Eğitim Bakanlığı'nda öğretmen olabilmek için belki aylarca, belki yıllarca bizim için onlara bir fırsat vermemizi beklediler. Sonra kendi tercihleriyle ve kendi gönülleriyle Milli Eğitim Bakanlığı'na öğretmen oldular ve tercih ettikleri bir okulda öğretmen oldular. Eğer bu kadar emeklerini, bu kadar hayallerini terk etmek istiyorlarsa ve bunun yerine sadece güncel ve belki de 3 ay sonra, 5 ay sonra çözülecek bir sorunu ikame etmek istiyorlarsa, o onların tercihi. Ama ben bunun en azından o öğretmenimizin kendisine yaptığı bir haksızlık olarak görürüm. Öğretmenlik sadece bir meslek değil. Öğretmenlik aynı zamanda bir idealdir, bir hayaldir. İnsanlar ideallerini ve hayallerini gerçekleştirmek için fedakarlık yaparlar. O yüzden de öğretmenlik mesleği kutsal bir meslektir. Ve ben size şunu söylemeliyim: Türkiye'de bahsettiğinizde, aslında biz 700 bine yakın öğretmenimizden bahsetmiyoruz şu anda. Yaklaşık belki de 7 bin öğretmenden bahsediyoruz. 7 bin öğretmenin bu sorunuyla meşgul olurken, aslında 700 bine yakın diğer öğretmen kitlesinin fedakarlığını, çabasını, idealist duygularını ve ortaya koyduğu emeği göz ardı ediyoruz. Bütün bunları konuşacağımıza ben bir şey söyleyeyim bu konuda açıkça, yeri geldi madem; eğer bütün bunları konuşacağımıza belki de 7 binden daha fazla sayıda öğretmenimiz bugün büyük fedakarlıklarla gerçekten önemli başarılara imza atıyor, onları konuşsak biz eğitim sistemi hakkında daha iyi bir şey yapmış olmaz mıyız? Bizim bütün derdimiz, sadece bugün belki eş durumundan atanamadığı için, yani Şubat'ta atanamadığı için Ağustos'ta atanacak öğretmeni mi konuşmak mı olmalıdır? Bu açıdan benim haksızlık dediğim de bu zaten. Değilse, öğretmenin mesleki olarak bir kariyer planlama yapma imkânı yok bugün. Dolayısıyla bunu konuşmaya ben hemen hazırım. Öğretmenlik mesleğini konuşacaksak, öğretmenlik mesleğini nasıl geliştireceğimizi, onların haklarını, efendim sorumluluklarını nasıl daha etkin hale dönüştüreceğimizi, eğitim içerisindeki rolünü nasıl pekiştireceğimizi, mesleki kariyerlerini nasıl planlayacağımızı ve her kariyer basamağıyla ilgili haklarını ve sorumluluklarını nasıl tarif edeceğimizi konuşmaya hazırım. Ama konuştuğumuz şey öğretmenlik mesleği değil. Bazı öğretmenlerin, o da oran itibariyle yüzde 3'lük, yüzde 2'lik, hadi bilemedin yüzde 5'lik öğretmenin meselesi.
ERDOĞAN AKTAŞ- Benim anladığım şuydu, yanlış mı anladım?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- O da bizim farkında olduğumuz bir mesele üstelik.
ERDOĞAN AKTAŞ- Sayın Bakan, yanlış mı anlamışım? Mesleğe yeni başlayacak öğretmenlerin atamasıyla ilgili olarak algılıyorum soruyu. Çünkü, ki o kadar yoğun geldi ki sayfa bloklandı, açıp tekrar kontrol edemiyorum. 58 bin öğretmenin atanmasından bahsediyorlar.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hiç öyle bir rakam yok.
ERDOĞAN AKTAŞ- 28 bin yeni öğretmenin atanmasından bahsediyorlar.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Biz bu sene 17 bin öğretmenimizi atadık, 17 bin kadro ilan ettik, 16 bin civarında öğretmen atadık.
ERDOĞAN AKTAŞ- Yeni kadrodan bahsediyorsunuz değil mi?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bugünden sonra kadro açacağımız falan bütünüyle meçhul, ben de bilmiyorum. Çünkü Hükümetimiz 2012 yılı için 29 bin devlet memuru kadrosu tahsil etti 2012 yılı bütçesinde. Bunun 17 binini Milli Eğitim Bakanlığına verdi. Geri kalanını diğer kamu kurum ve kuruluşları paylaşacaklar. Eğer yeri bir kadro verilecekse bunun için bir kanuna ihtiyaç var. Bugün o doğrultuda ne bir kanun hazırlığı var, ne de Maliye Bakanlığının bu konuda bir planından benim haberim var. O açıdan bakıldığında biz 17 bin öğretmen atadık. Eğer bundan sonra Maliye Bakanlığı bize bir kadro verirse, Hükümetimiz yeni bir kadro için kanun çıkarırsa, biz de oradan payımıza düşen sayıda öğretmeni atayacağız.
ERDOĞAN AKTAŞ- Mesela gelen sorulardan bazıları diyor ki, ben şu bölümü okudum, öğretmenlik okudum, bilişim okudum, dolayısıyla ben niye açıktayım gibi soruları var. Tabi ki bunu benim yanıtlamam mümkün değil, çünkü sistemi ben sizin gibi bilmiyorum. Dolayısıyla, onların öğretmenlik mesleğine girişi yine sözünü ettiğiniz devlet memurluğu kadrosunun açılmasıyla ilgili bir durum mu?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, ama burada bir zihniyet sorunumuz yok mu bizim? Bakın Amerika Birleşik Devletleri önümüzdeki stratejik plan hedefleri doğrultusunda tüm ülke nüfusunun yüzde 60'ını üniversite mezunu yapmak için çabalıyor. Japonya, yine kendi plan hedefleri için, stratejik plan hedefleri için ülkelerindeki çağ nüfusunun yüzde 100'nü üniversiteli yapmak istiyor. Güney Kore de benzer bir karar verdi. Bizse henüz daha liseyi zorunlu eğitime dönüştüren bir ülkeyiz. Acaba bütün bu ülkeler üniversiteden mezun olan herkesi devlette çalıştırmak üzere mi okutuyorlar? Yine bizim bugün ülkemizde üniversite mezunu olan çocuklarımızın ortalama yüzde 75'i istihdam ediliyor, yüzde 25'i istihdam edilmiyor. Geri kalan yüzde 25'in her birisi aynı şekilde devletten kadro mu beklemeli?
ERDOĞAN AKTAŞ- Belli ki çok sıkıntılı bir konu. Son soruyu soracağım izninizle; SBS ile ilgili durum nedir?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- SBS ile ilgili uzun vadede SBS sınavlarını biz öğrenci seçme esaslı sınav olmaktan çıkartacağız. Bazı kanallarda yahut da bazı haberlerde SBS sınavı kalkıyor diye bir takım haberler yapıldı. Buradan onu ben tekrar tashih etmek istiyorum, o da şu: SBS sınavı bugün fen lisesine, sosyal bilimler lisesine özel kolejlere ve nihayet Anadolu liselerine öğrenci seçmek için yapılan bir sınav. Biz SBS sınavını, öğrenci seçmek için yapmayı doğru bulmuyoruz. Önümüzdeki orta vadeli dönemde, kısa ve orta vadeli programlarımızda SBS sınavını Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğitimin seviyesini ölçen, niteliğini, kalitesini değerlendiren, daha da önemlisi çocuklarımıza vermek istediğimiz bilgi ve kabiliyetleri verip vermediğimizi değerlendiren bir sınav şekline dönüştüreceğiz. Yani çocuklarımız yine benzer bir sınava girecekler ama, onun sonuncun da herhangi bir koleje gitmeyi yahut da liseye gitmeyi öngörmeyeceğimiz için, sadece müfredattan kazandıklarını ölçüp eğitim sistemini değerlendireceğimiz bir yapıya dönüştüreceğiz. Belki liseden sonra yapılırsa bir olgunluk sınavı gibi düşünebilirsiniz onu. Belki eğitim sistemini ölçen ve değerlendiren bir feedback mekanizması gibi değerlendirebilirsiniz.
ERDOĞAN AKTAŞ- Sayın Bakan, son soru dedim ama, şu soruyu da sormadan geçemeyeceğim: Son dönemlerde ekranlarda, bizim ekranlarımız da dahil kamu spotları var. Sizin, Sayın Başbakanın, Sayın Cumhurbaşkanın özellikle kız çocuklarının okula gönderilmesiyle ilgili önerileri ve telkinleri var. Bu döneme denk geldi, neden ihtiyaç duyuldu bu kamu spotlarına?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Aslında bu döneme denk gelmesi çok güzel bir tesadüf oldu, onu ben söylemeliyim. Böyle bir tesadüfün olmasından ben çok mutluyum. Biz bugüne kadar özellikle ilköğretimde kız çocuklarımızın okullaşmasıyla ilgili çok program uyguladık. Yani Haydi Kızlar Okula dedik, Anne-Kız Okuldayız dedik, şartlı nakit transferleri uyguladık. Ve 2002 yılında kız çocuklarımızın okullaşması 100 erkek öğrenci karşısında 88 kız öğrenci şeklindeyken, bu yaptığımız programlardan sonra bugün ilköğretimde -bunun altını çizerek söylüyorum, kamuoyu da bunu bu şekilde fark etmeli- kız çocuklarımızın okullaşma oranları yüzde 100'ü aştı. Yani 100 erkek öğrenci karşısında 100.4 kız öğrencimiz var. Ama ortaöğretimde kız çocuklarımızın okullaşma oranı düşük. Biz bundan 1 yıl kadar önce Avrupa Birliği ile birlikte orta öğretimde de kız çocuklarımızın okullaşma oranlarını artırmak üzere özel bir proje başlatmıştık. Bu hazırlanan filmler de o projeyi desteklesin diye hazırlanmıştı. Ama bu özellikle zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığı kanun Meclis'in gündemine geldiği andan itibaren haksız bir şekilde AK Parti iktidarı itham edildi ve kız çocuklarının evlerine geri döndürüleceğine dair bir takım suçlamalar yapıldı. Hakikaten bu bizim bu zamana kadar yaptıklarımızı görmezlikten gelen bir durumdu. Biz tam tersi kız çocuklarımız liseden de mezun olsunlar diye uğraşıyorken birilerinin böyle bir karalama kampanyası yürütmesi ve yanlış ve haksız bir şekilde kamuoyunu bilgilendirmesi karşısında bu programın bugünlerde başlamış olması bence iyi bir cevap olduğu kanaatindeyim.
ERDOĞAN AKTAŞ- Sayın Bakan, çok teşekkür ediyorum yayınınıza katıldığınız için.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ben de teşekkür ediyorum, sağ olun davetiniz için.
ALINTI