Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in 31.01.2012 Tarihinde Kanal 24'e verdiği röportajın deşifresi:
SUNUCU YAŞARTAŞKIN KOÇ
- Sayın Bakanım, hoşgeldiniz programımıza.
BAKAN ÖMERDİNÇER
- Teşekkür ediyoruz.
SUNUCU YAŞARTAŞKIN KOÇ
- Birçok değişikliğinyapıldığı, birçok projenin hayata geçmeye başladığı bir süreç görüyoruz.Bunların hepsini konuşmaya çalışacağız. Çok sayıda işte öğretmenler debiliyorsunuz sanal ortamı çok yoğun kullanıyorlar, onların da çok sayıdasoruları vardı, vaktimiz kalırsa onlara da bakarız ama, isterseniz önce FatihProjesinden başlayalım. Çünkü, hem yapısal olarak, hem de çok reformniteliğinde bir proje gibi görünüyor. Yani, amaç sadece çocuklara birbilgisayar dağıtmak değil sanki toplamda eğitimin içeriğini de değiştirecek birradikal değişiklik gibi görünüyor. Fatih Projesinden neler bekliyorsunuz ve nezaman hayata geçecek?
BAKAN ÖMERDİNÇER
- Şimdi sizin de ifadeettiğiniz gibi, Fatih Projesi gerçekten çok heyecan verici bir proje. Biz işiniçerisinde oldukça ve bunun nasıl bir sonuç doğuracağına dair tahminlerimiznetleştikçe bundan büyük bir gurur duymaya başladık. İnşallah Şubat ayınınhemen başında, yani ikinci devre başlar başlamaz Türkiye çapında 17 ildeyaklaşık 52-53 okulumuzda biz projeye başlıyoruz pilot uygulama olarak.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- 9. sınıflar mı?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Evet, 9. sınıflardan başlıyoruz. 9. sınıflardan başlama sebebimiz, e-içeriklerin 9. sınıf için tamamlanabilmiş olması. Çünkü, sadece bu bir yazılım ve donanımdan ibaret bir hadise değil, aynı zamanda eğitim içeriklerinin tamamlanmasıyla da alakalı bir husustu. İzin verirseniz biraz Fatih Projesinin ne olduğuna dair biraz açıklayıcı bilgi vereyim, sonra uygulamayla ilgili stratejilerimiz üzerinde sorarsanız daha ayrıntılı cevap veririm size.
Bir kere Fatih Projesinin 5 ana bileşeni var. Onlardan bir tanesi, bu yazılım ve donanım bileşeni diye ifade edilebilir. Donanımlar iki öğeden oluşuyor, bir tanesi akıllı tahtalarımız. Akıllı tahta dediğimiz şey, hakikaten Türkiye’ye özel ve Türkiye için özgün bir proje bu. Tasarımını yine bizim Türkiye’deki mühendislerin, uzmanların yaptığı bir tahta. Temel özelliği, hem geleneksel tahtalarımızın varlığını koruması, hem de aynı geleneksel tahtaların yanında, yine o kadar büyüklükte bir bilgisayarın yerleştirilmiş olması. Bilgisayar, dokunmatik ekran ve doğrudan doğruya bir bilgisayar. Başka ülkelerde ve bizim ülkemizdeki benzer uygulamalarda aslında bu tip bir tahta söz konusu değil. Daha çok normal tahta, projeksiyon makinesi ve bilgisayara bağlı olarak hazırlanmış malzemelerin yansıtıldığı bir durum söz konusuyken, bizde doğrudan doğruya bilgisayarın kendisi var. O bilgisayarın üzerine de ayrıca yazı yazmak mümkün olabiliyor.
Niçin böyle yapıldı? Bir kere yaptığımız çalışmalarda başka ülkelerin benzer tecrübelerinin sonuçlarında gördüğümüz şey; eğer geleneksel yöntemlerin yerine modern teknolojiyi ikame ederseniz, bunun etkileri beklediklerimizden çok farklı olabiliyor. Öğrenmenin yetersiz kaldığına dair tespitler de ağırlıklı bir şekilde söz konusu. Bu açıdan biz hem geleneksel yöntemi koruduk, böylece öğretmenlerimiz kendilerince geliştirdikleri yöntemleri, yani genel pedagojik yöntemler yanında bazen kendi özel olarak öğrencileri için oluşturdukları yöntemleri de kullanabilecekler.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Tecrübeler yok olmayacak.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Yani, tecrübe yok olmayacak, bireysel metotlar yok olmayacak ve böylece biz akıllı tahtayı öğretmenin öğretme metodunu destekleyici ve zenginleştirici bir muhtevayla koymuş olduk.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Gelenekten kopmayacağız eğitimde.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Evet. İkincisi; tablet bilgisayarlar. Bunları da öğretmenlerimize ve öğrencilerimize vereceğiz. Tahtada ne varsa tablet bilgisayarda da olacak. Hatta şayet öğretmen tahtaya kendisi bir şeyler yazabiliyorsa, onu tablette de öğrencilerin görme imkanı olacak. Tabletlerin içerisinde her türlü güvenlik ve işletimle ilgili yazılımlarda hazır olacaklar.
İkinci bileşeni bunun, internet hizmetlerinin var olması. Hem sınıftaki tahtalarımızda, hem de tablet bilgisayarlarda internet hizmetleri her an olacak ve çocuklarımız tabletlerini tanımlanmış alanlarda yine internetten hizmet alarak kullanabilecekler. Üçüncü bileşeni; e-içeriklerin hazırlanması. Az önce de ifade ettim, en modern teknoloji vermiş olsanız bile, şayet öğrencilerinize sunabileceğiniz zenginleştirilmiş kitaplar ve etkileşimli bir öğrenme içeriği yoksa bunun çok fazla faydası olmadığı, olmayacağı açık. Bu açıdan bakıldığında 9. sınıflardaki bütün dersleri biz z-kitap diye isimlendirerek zenginleştirdik, zenginleştirilmiş kitap ismiyle. Her konunun video gösterimlerle, slayt sunumlarla, sesli anlatımlarla, animasyonlarla ve grafiklerle zenginleştirildiği bir içerik hazırlamaya çaba sarf ettik, yoğun bir şekilde onun üzerinde çalışıyoruz. Ama tabii maalesef bu konuda bizim ülkemizde sektör çok fazla gelişmediği için de şimdilik imkanlarımızın sınırlı olduğunu fark etmiş durumdayız, onun için de başka tedbirler alacağız.
Dördüncü boyutu bu bileşenin, öğretmenlerimizin eğitilmesi. Hakikaten belki de bu süreç içerisinde en önemli öğenin bu olduğunu ifade etmek lazım. İçeriklerinizi tamamlamış olsanız bile, şayet öğretmenleriniz bunu etkin bir şekilde kullanamıyorlarsa çok fazla bir faydası olmayacak, bu çok açık.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Hayata geçirecek olan öğretmenler, evet.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Çünkü bunu hayata dönüştürecek, etkin kılacak olan öğretmenimizin bilgisi, becerisi, kabiliyeti. Yine yoğun bir şekilde öğretmenlerimizi eğitiyoruz. Şu ana kadar 400’e yakın eğiticilerin eğitimini tamamlamış bulunduk. Bundan sonra da yine bu dersi verebilecek, akıllı tahtaları döşediğimiz okullardaki öğretmenlerin eğitimine yoğun bir şekilde devam ediyoruz. Giderek de tüm Türkiye’deki öğretmenlerimizi bu tür eğitimlere tabii tutacağız özellikle yaz dönemlerinde. Bu açıdan bakıldığında önemli bir eksikliği gidereceğimizi zannediyorum zaman içerisinde.
Ve nihayet, sizler de biliyorsunuz artık içinde bulunduğumuz bilişim ve iletişim teknolojilerinin beşinci dalgası topluma etkisini göstermeye başladı; sosyal medya ağı yaygın bir şekilde kullanılabilir hale geldi. Biz de yine eğitim alanında doğrusu bir medya ağı oluşturmayı planladık. Eğitim bilişim ağı ismiyle, EBA ismiyle bir platform oluşturuyoruz. Öğrenciler, herhangi bir dersi çalışırken gerek öğrenci arkadaşlarıyla, gerekse öğretmenleriyle doğrudan doğruya haberleşebilecekleri, tartışabilecekleri, soru-cevaplarını alabilecekleri bir platformda bir araya gelecekler.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Çok geniş bir havuz kuruyorsunuz yani.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Evet, çok büyük bir platform oluşturuyoruz.
Bunların hepsi tamam. Az önce ifade ettiğim gibi, ikinci dönemin hemen başında pilot uygulamalarımıza geçiyoruz ve büyük ihtimalle yıl sonuna kadarki yapacağımız tecrübelerle de hem bir taraftan bilgi toplamaya, feedback sağlamaya, hem de öbür taraftan halkayı genişleterek tecrübe ağımızı farklılaştırmaya çalışacağız.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Bir tahmininiz var mı, bunun işte Türkiye’nin yüzde 100’üne ulaşacağı bir takvim belirlendi mi? Çünkü, biraz önce söylediniz, aslında ciddi bir sıkıntı, Türkiye’nin de bilişim teknolojisi işte milyonlarca böyle bir projeyi henüz oluşturacak, bir anda oluşturacak güçte değil.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Tabii, özellikle e-içerikler ve eğitime yönelik diğer malzemelerle ilgili Türkiye’de bir sektör yaratılmaya çok ihtiyaç var. Mesela bunun, bizim projemizin genişlemesiyle ilgili konuda ciddi bir sınırlama olduğunu belirtmek lazım. Biz normalde projeyi hazırlarken 4 yıllık süre içerisinde bu projeyi tamamlamayı öngörmüştük. Yani her yıl 9. sınıflardan başladığımızda, her yıl 9. sınıflara verecektik ve her yıl 5. sınıflara verecektik. Böylece, 5. sınıflara ve 9. sınıflara vererek 4 yıl sonra projeyi tamamlamayı öngörmüştük. Ama önümüzde iki sınırlama var. Biz yine bu zaman diliminden vazgeçmiş değiliz ama, o Türkiye’nin diğer alanlarındaki potansiyelinin de etkisiyle belirlenecek gibi görünüyor, öyle ifade etmem lazım. Yani, mesela tablet bilgisayarların Türkiye’de üretimiyle alakalı ayrıca bizim bir kararımız oldu. Biliyorsunuz cari açık sebebiyle özel tedbirler alıyor şimdi Ekonomi Koordinasyon Kurumu.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Biraz önce de dış ticaret açığı açıklandı 105 milyar dolar, evet bayağı ciddi bir…
BAKAN ÖMER DİNÇER- Bu sebeple Türkiye’de üretimini öngördüğümüz için, genelde üreticiler bizden 1-1,5 yıllık bir zaman dilimine ihtiyaç olduğunu belirterek süre istiyorlar. İkincisi ise, bu e-içeriklerin hazırlanması meselesi. Hakikaten konuyla ilgili sektör çok olgunlaşmadığı için, henüz çok giriş safhasında olduğu için, bunun da bir zamana ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Belki başlangıçta çok daha kapsamlı, tüm Türkiye’yi kapsayan bir uygulama yapmak yerine pilot uygulamayı genişleterek karşı karşıya kaldığımız sorunları zaman içinde çözerek belki dönemin sonuna doğru çok daha yaygın bir uygulamayı yapabiliriz. Böyle bir stratejik değişiklik olabilir.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Anladığım kadarıyla, dünyadaki işte son teknolojiyle bunu eğitime yansıtan biraz Türklere özgü bir, daha modern, daha özgün bir proje olarak tasarlandı ve imkanları zorlayarak en kısa sürede geçmeye çalışıyoruz çok da büyük alan açılacak anladığım kadarıyla hem yazılımda, hem üretimde.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Tabi. Buna niçin ihtiyaç duyduğumuz düşünülebilir. Bir kere Türkiye’de fırsat eşitliği açısından ben bilişim teknolojilerinin kullanılmasını ve yaygınlaştırılmasını çok önemsiyorum. Sadece derslikler ve sadece öğretmenler değil, aynı zamanda bilişim teknolojisi Anadolu’nun en ücra köşesindeki çocuğa ulaştığında o çocuk kendi kabiliyetiyle kendini geliştireceği bir fırsata, bir zemine kavuşmuş olacak, bu çok önemli. Ama en az bunun kadar önemli pek çok sebep sayılabilir. Tüm dünya bu alana doğru geniş bir eğilim gösteriyor, biz dünyadaki değişme ve gelişmelere bu vesileyle cevap veriyoruz. Ama daha da önemlisi Türkiye’de bireylerin kendi potansiyelini açığa çıkaracağı, daha girişimci, daha yaratıcı nitelikler kazanacağı bir fırsat ancak böyle mümkün olabilecek.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Evet, aslında dediğiniz gibi demokratik bir sonucu da var.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Eğitimi demokratikleştirecek evet.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Sınırsal anlamda da en fakir çocuktan en zengin çocuğa kadar hepsine aynı eşdeğerde sunacaksınız. Şimdi bütün bunlar olurken insanın aklına ister istemez geliyor, birkaç programda size soruldu ama, henüz çok net bir cevap alınamadı. Evet işte tabletler dağıtılıyor, işte Fatih Projesi’nin hayata geçtiği ve Türkiye’den birkaç yıl sonra büyük oranda yaygınlaşmış olacak zaten. Bu bahsedilirken hala üniforma giyen öğrencilere bir tezat oluşturduğunu düşünüyor musunuz?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Yani şekil olarak diye düşünüyorsunuz.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Şekil olarak.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Tabi ben belki birkaç konuşmamda ifade ettim ama, ana yaklaşım tarzı olarak hakikaten şekilden öze bir geçişi sağlamak zorundayız eğitimde.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Evet, 19 Mayıs…
BAKAN ÖMER DİNÇER- Türkiye’de bugüne kadar daha çok şekli unsurlara önem verildiğini biliyoruz. İşte az önce ifade ettiğiniz gibi tüm ülke çapına yaygınlaşmış ve tek tip formalar veya önlükler, yine hep standartlaştırılmış, herkesin tepeden belirlenmiş birtakım strateji ve politikalara uygun davranacağı törenler, şenlikler, uygulamalar, efendim işte standartlaştırılmış dersler, aslında tam enteresan bir şekilde biz bir tarafıyla bireysel özgürlükten bahsettik, kişilerin kendilerini ifade edebilecekleri, potansiyellerini kullanabilecekleri bir eğitimden bahsettik. Ama öbür tarafıyla tek tipleştiren, standartlaştıran bir politika uyguladık, çok enteresan bir şekilde bu gelişti. Halbuki içinde bulunduğumuz safhada dünya ile bizim aramızdaki mesafeye baktığımızda bu zamana kadar ki yaptığımız uygulamaların çok olumlu sonuçlar vermediğini gösteriyor. Biz şimdi daha girişimci insanlar, daha özgür düşünebilen insanlar yetiştirmeyi tasarlıyorsak, toplumun ihtiyaç duyduğu, piyasanın ihtiyaç duyduğu bilgi ve kabiliyetlerle donatacaksak ve nihayet küresel düzeyde çocuklarımızın rekabet gücünü artıracaksak doğrusu daha gerçekçi bir zeminde, daha öze ilişkin, daha çok içeriğe ilişkin tedbirler almak zorundayız kanaatindeyim ben. Onun dışındaki hususlar artık çok tartışma konusu olmaktan çıkarılmalı.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Yani Eylül ayında siz Milli Eğitim Bakanı olarak bu formalardan vazgeçtik deseniz, bunun karşısında alternatif görüşler neler? Yani bir tartışma oluyordur herhalde. Çünkü bildiğim kadarıyla formalar ağırlıkla fakir bir ülkenin bulduğu bir seçenekti. Yani ilk yıllarını düşünürsek Cumhuriyetin ya da Milli Eğitim Bakanlığı’nda ilk uygulanmaya başlandı. Şimdi buna ihtiyaç var mı hala, bu açıdan soruyorum.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Ben önlüklerin sadece iktisadi faktörlerle kabullenilmiş olduğuna çok inanmak istemiyorum. Normal şartlarda özellikle sanayi toplumunun belirli bir safhasında daha çok da otoriter rejimlerin bunu çok bilinçli ve biraz da ideolojik bir tarzda yaptıklarını düşünüyorum.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Adı üzerinde uniform zaten.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Tabi, yani dolayısıyla bunun iktisadi olarak henüz gelişmemiş pek çok ülkede bu tip formaların kullanılmadığını görüyoruz. İnsanlar, kendi ailelerinin üretip kullandığı, üretip geliştirdiği ürünleri giyerek okuluna gidebiliyorlar. Dolayısıyla esas maksadın daha çok ideolojik bir tavır olduğunu ve onun belirli bir düşünceyi ima ettiğini ortaya koyuyor. Onun ötesinde bizler iktisadi faktörleri göz önüne alarak tedbir alabiliriz. Değişik ülkelerin pek çoğunda farklı farklı uygulamalar var, ama hiçbirisinde standartlaştırılmış tep tip uygulamaya rastlamak mümkün olmuyor.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Dolayısıyla bizde de hem tartışmaya açılması, hem de değişmesi ihtimali yüksek.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Yani en azından tartışılması gerektiği kanaatindeyim ben. Çünkü bizim ülkemizde az önce sizin ifade ettiğiniz gibi pek çok insan bunun zengin insanlarla fakir insanlar arasındaki mesafeyi örttüğünü, kapattığını, dolayısıyla önlüğün çıkarılması halinde zenginle fakir arasındaki farkın belli olacağını ima ediyor. Halbuki bunun ben çok doğru olmadığı kanaatindeyim, iki sebepten dolayı. Onlardan birincisi, zaten önlük ilköğretim okullarında giyilen bir giysi. Ve ilköğretim okulları daha çok mahallelerimizde ve mahalleler benzer sosyoekonomik muhtevaya sahip olan insanlardan oluşuyor. Dolayısıyla zaten zengin kendi mahallesindeki okula, fakir de kendi mahallesindeki okula gidiyor. Ayrıca yine bugün mevcut uygulamamızda ayakkabı serbest. Esasında esas farklılığı ortaya koyan giysilerden birisi ayakkabıdır. Pantolon serbest, çoğu kere…
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Çanta, kullanılan eşyalar, harçlık, tokaya kadar…
BAKAN ÖMER DİNÇER- Tabi, hepsi serbest, sadece önlük var. Yani bu belirli bir standartlaştırmayı getirdi beraberinde. Aslında başka bir gerçeği de belki dile getirmek lazım, bugün ülkenin pek çok okulunda da kullanılmıyor artık, fiili bir durum.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Standart bir mavi önlük de çok kalmadı.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Fili bir durum da oluşmaya başladı. Bu açıdan baktığınızda normalde endişe edecek herhangi bir şey görünmüyor. Ama toplumun da birtakım tedirginlikleri, hassasiyetleri varsa ona da dikkat etmek lazım.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Sektör etkilenir mi? Çünkü her yıl, hepimizin de çocukları var, gidiyoruz ve sizin dediğiniz gibi genellikle mavi de olmuyor, her okul bir şey seçiyor, ona gidiyoruz. Ama tekstil sektörü de herhalde bununla kayım değil yani.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Normal şartlarda eğer bunu, tabi her sektörün bir hazırlık süreci vardır. Zannediyorum tekstil sektöründe 5-6 ay önceden başlar bu süreç. Eğer hazırlık yapılmamışsa o zaman esnafın da mağdur olacağı bir durum ortaya çıkmayacaktır. Dolayısıyla bu süreler göz önüne alınarak yapılacak bir tercih belki sektörün kendi tedbirini almasına da fırsat verir.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Almasına da fırsat verecektir.
Sayın Bakanım, daha çok hem Milli Eğitim sorunları, hem işte öğretmenlerin birkaç sorusu vardı bunları da konuşacağız ama, kısa bir ara verelim, ondan sonra blok olarak tekrar konuşuruz.
Ankara’da BAKAN ÖMER DİNÇER’i birazdan tekrar sohbetimizle burada konuk etmeye devam edeceğiz.
(Reklam Arası)
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- BAKAN ÖMER DİNÇER’le, Milli Eğitim Bakanlığı’nın projelerini ve internet üzerinden bize gelen soruları konuşuyoruz.
Sayın Bakanım, Fatih Projesi’ni konuştuk, formalarla ilgili düşüncelerinizi ya da fiili durumu anlattınız. Bugün Hürriyet Gazetesi’nde bir haber vardı, bundan önce katıldığınız birkaç programda da değindiniz, ama tam olarak şu cümle yoktu o yüzden tekrar sormak istiyorum. 70 bin bizde öğretmen kadrosu olan insan başka bakanlıklarda, birimlerde, valiliklerde çalışıyor. Bunları geri çağıracağınıza dair bir haber olarak işlenmiş, oradaki kesin son durum nedir, yani niyetiniz bu mu? Çünkü orada sizi sıkıştıran da bir şey var, diyorsunuz ki, kadroları bizde yerine de atama yapamıyoruz. Bu kadar da kadro tartışması, atama tartışması varken biraz size herhalde lüks, ağır israf gibi görünüyor.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Evet. Şimdi aslında tam olarak söylediğim şu: 70 bin öğretmen kendi kadrosunun olduğu yerde görev yapmıyor. Bunların hepsi başka bakanlıklarda veya başka kurumlarda değil, kendi Bakanlığımızda başka okullarda olanlar da var, hepsini dahil ederek söyledim. Hatta ben bu rakama inanamadım da başlangıçta arkadaşlarım bu rakamı bana verdilerinde. Ama görünen gerçek çok açık. Hakikaten öğretmenlerimiz geçici görevlendirme usulüyle çok farklı yerlerde görevlendirilmiş bulunuyorlar. İşte Ankara’da Bakanlıkta görevlendirilmiş yüzlerce öğretmenimiz var, Meclis’te görevlendirilmiş olanlar var, değişik bakanlıklarda görevlendirilmiş olanlar var. İllerde valilik, il özel idaresi ve il ve ilçe teşkilatlarında görevlendirilmiş öğretmenler var. Bütün bunlara baktığınızda bu bizim eğitimimizin etkinliğini azaltacak bir sonuç kazanmış gibi görünüyor. Bu açıdan bakıldığında zaten öğretmen olduğu halde geçici görevlendirmeyle yönetici kadrolarında bulunan arkadaşların görevlendirmelerini ben çalışma süreleri bittikçe iptal ediyordum. Fakat şu tabiri kullanmadım: Yani 70 bin öğretmeni geri çağıracağım tabirini kullanmadım, belki önceki yaptığımız uygulamalarla sonraki yaptığım açıklamayı bir araya getirerek böyle bir sonuca varıldı. Normalde bu görevlendirmelerin önemli bir kısmı yine başka bir yerde de öğretmenlik yapıyorsa şayet, onu duruma göre karar vereceğimiz bir husus söz konusu. Bu açıdan bakıldığında temelde ben sadece o konuşmamda eğitimin etkinliğini azaltan birçok faktör içerisinde bu hususu da saydım ve tabi ki bununla alakalı tedbir alacağım. Öğretmenlerimiz mümkün olduğu kadar sınıfta olmalılar ve çocuklarımıza sahip çıkmalılar. Yani temelde politika olarak bunu öngörüyorum, ama bunu kesin bir kararla hemen hemen herkesi yerine geri çağıracağıma dair bir sonuç çıkarılmaması gerekir. Burada bizi en çok etkileyen husus, öğretmenin sınıfta olmayışı, birincisi bu. İkincisi ise, bulunduğu kadroyu koruduğu için onun yerine yeni bir öğretmeni atayamayışımız. Bu açıdan bakıldığında biz bununla alakalı daha sistematik, eğitimi de etkilemeyecek, ama bu arada öğretmenlerimizi da koruyacak türden uygulamalar da öngörüyoruz. Mesela diyelim ki eş durumuyla alakalı yılda 1 kere atama yapacağız biz bundan sonra.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Eylül ayında yapacaksınız.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Evet, Eylül ayında yapmayı planlıyoruz. Sağlıkla ilgili atama yapılacaksa yine yılda 1 kere yapacağız. Ama çok zaruri durumlar ortaya çıkabiliyor. Bu tip zaruri durumlar ortaya çıktığı için zaten geçici görevlendirme bir istisna olarak düşünülmüşken, bugün bu görevlendirme istisna olmaktan çıkmış gibi görünüyor. Biz bunun yerine hakikaten eğer zaruri bir durum varsa sadece eğitim camiası olarak biz, sadece öğrencilerimiz değil, öğretmenimizin de yine şartlarını göz önüne alalım ve gerekirse ücretsiz izin alabilsin. Şimdi öğretmenlerimiz mesela doğum yapıyor, çocuğunu büyütmek istiyor, ama istifa edemiyor, çünkü bir daha öğretmen şansım olur mu olmaz mı endişesi içinde. Biz buna benzer durumlar için istisnai bir husus yine getirdik farklı bir düzenleme olarak, 1’er yıllık süreler halinde öğretmenlerimiz bizden ücretsiz için alabilecekler ve o zaman istediklerini yapma şanslarına sahip olacaklar.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- 1 yıl sonra?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Evet, geri dönmek istiyorsa…
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Bugün baş ağrıtan, onları da sıkıntıya sokan, Milli Eğitimi de sıkıntıya sokan…
BAKAN ÖMER DİNÇER- Endişelerine gerek kalmayacak.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Endişe kalksın, 1 yıl sonra herkes yeniden…
BAKAN ÖMER DİNÇER- 1 yıl sonra veya birkaç yıl arka arkaya ücretsiz iznini uzatabilir, ne zaman dönmek istiyorsa o zaman da dönebileceği bir fırsat olacak. Belki bunu son çıkan Kanun Hükmünde Kararname’de arkadaşların haberi olmamış olabilir ama, böyle düzenlemeler yapıldı, daha sistematik çözümler getirildi sorunlarımıza.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Yani kişisel olarak o anda bir sorunu olan 1 yıl ücretsiz izin talebinde bulunabilir ve alabilir diyorsunuz.
Sayın Bakanım, bu arada işte atamalar da yapılacağını söylediniz, 17 bin atama olacağını söylediniz. Bu daha sonra devamı olacak mı Ağustos’ta? Aslında açıklamanızda çok net de söylüyorsunuz, diyorsunuz ki, toplam zaten alınacak 29 bin miydi devletin 2012 için almayı tasarladığı, bunun 17 binini zaten Milli Eğitim Bakanlığı’na verdiler, bütçe için de şu andaki görünen bu yıl için bu kadar alım görünüyor, doğru mu?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Ama ben ek kadro için bir kanun çıkarılacağına dair bir beklentimi de ifade etmiştim. O gerçekleşirse Ağustos ayında tekrar öğretmen alma şansımız olacak.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Yine büyük oranda Milli Eğitime tahsis edileceğini düşünüyorsunuz.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Evet evet.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Ortaöğretime çok yatırım yapmayı düşündüğünü söylüyorsunuz bu yıl, ortaöğretim sorunu olduğu için mi Türkiye’de, yoksa işte bu 4 artı 4 yeni bir sistem gelecek bununla ilgili mi?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Şimdi aslında biz bu yılbaşında temel öncelikli konularımızı tespit ettik, onların başında okul öncesi eğitim geliyor. Biz Türkiye’de okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak ve okullaşma oranı itibariyle de yüzde 100’e çıkartmak istiyoruz.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Bütün kaynakları oraya tahsis ediyorum diyorsunuz yani.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Evet, kaynakların önemli bir kısmını oraya tahsis etmeye karar vermiştik. İkincisi, biz öğretmen meselesi üzerine çok öncelik koyduk ve nihayet yeni finansman yöntemleri üzerine düzenlemeler için öncelik koyduk. Bu açıdan bakıldığında biz zaten yaklaşık 4-5 ay önce bu stratejiler üzerine de tedbirler almaya başlamıştık, çok enteresan bir şey oldu dikkat ederseniz, mesela Dünya Bankası Türkiye ile ilgili eğitim raporunu açıkladığında ortaya koyduğu 4 ana konunun 3’ü bunlarla alakalıydı: Okul öncesi eğitim, öğretmenler ve finansman yöntemleriydi. Halbuki biz bunu Türkiye olarak daha önce gördük ve tedbirimizi de almaya başlamıştık. Biliyorsunuz finansman yöntemi olarak kiralama yöntemini, kamu-özel ortaklığı sistemini ve nihayet yeni teşvikleri öngören çalışmaları bitirdik veya bitirmek zorundayız. O safhada öğretmenlerle ilgili ulusal öğretmen çalıştayını tertip ettik, buna dair stratejiler bugünlerde taslak olarak çıkmış olacak ve nihayet okul öncesiyle ilgili yatırım kaynaklarımızı belki de ilk kez 15 Ocak’ta tüm Türkiye’ye gönderdik. Bütün illerimize o ile ne kadar kaynak ayırabilmişsek onları gönderdik, lütfen bir an önce okullarımızın yapımına başlayın diye de kendilerine talepte bulunduk, ricada bulunduk. O açıdan bakılığında önceliklerimiz bu yıl için bunlar.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Ortaöğretimle o yeni tartışmayla ilgili imam hatipler örneğin isimlerinin değişme ihtimali var mı?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Ne gibi?
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Yeni 4 artı 4 gelince, yoksa eski sistemle, eski isimlerle devam edebilir mi okullar, böyle düzenleme düşünülüyor mu? Çünkü 4-4-2 ya da 4-4-4 tartışılan gelecek yakında Meclis’e de gelecek, o bir ayrıca başka bir biçimsel değişiklikler de getiriyor mu yoksa sadece kesintisiz eğitimi biz Türkiye’de 12 yıla çıkaralım kaygısıyla mı yapılıyor?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Hayır, iki şeyi birbirinden ayırmak lazım zannediyorum. Birincisi, eğitim süresinin 12 yıla çıkarılması. Buna niçin ihtiyaç var diye bakıldığında tüm dünyanın…
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Ortalamanın çok gerisinde.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Nüfuslarının ortalama eğitim yıllarına baktığınızda maalesef bizim ülkemiz oldukça düşük yıllara sahip, yani 6-6,5 yıl süreyle eğitim alabiliyoruz ortalamada, tabi bu da artırılması şart gibi görünüyor. Tabii bizim ortalamamızı düşürenin yalnız çok yaşlanmış 4-5 milyon civarındaki vatandaşımızdan oluştuğunu da iyi görmek lazım. Yeni nesillerin eğitim ortalamaları oldukça iyi görünüyor. Gelişmiş ülkelerle mukayese edildiği zaman çok büyük farklılıklar ortaya çıkmayabilir ama, genel nüfusa baktığınız zaman bu düşük maalesef.
Ancak, burada eğitimin ikinci hususiyeti kesintili hale getirilmesi. Eğitimin kesintili hale getirilmesi, yani 4+4+4 veya 5+3+4 gibi farklı şekillerde kesintili hale getirilmesi sanki imam hatip okulları için düşünülen bir uygulama gibi algılanıyor Türkiye’de.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Yok, o meslek eğitimiyle özellikle ilgili…
BAKAN ÖMER DİNÇER- Halbuki bu tüm dünyadaki eğitimle ilgili meydana gelen gelişmelerin takip edilmemesinden kaynaklanan ve daha çok kapalı sistem bir tartışmaya alışmış toplum itirazı gibi geliyor bana. Biraz ideolojik bir itiraz. Dünyadaki genel eğitim iki şekilde eğitimde. Bir; okula başlama çağı çok küçülüyor.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Geriye gidiyor.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Evet, 5 yaşa kadar düşmüş vaziyette. İki; mesleki eğitime başlama çağı da ileriye gidiyor. Bu açıdan bakıldığında çoğu kere insanlar ilköğretimde birinci dört yıldan sonra ikinci dört yılı veya birinci beş yıldan sonra diğer üç yılı ayırdığımızda bunun imam hatip okulları için yapıldığını varsayıyor. Halbuki öyle değil. Bu, eğitim sisteminde esnekliği sağlamak üzere tasarlanmaktadır. Çocuklarımızın sınıf öğretmenliği eğitiminden sonra giderek alan seçebileceği, giderek farklı dersler seçebileceği, alan ve meslek, affedersiniz meslekten bahsetmiyorum, alandan veya dersten bahsediyorum. Giderek ders, sonra giderek alan, sonra da giderek meslek seçebileceği bir kademeleşme var kendi içinde, bunu yapmak mümkün. Ama, bugün belirli dersleri seçmiş bir çocuğumuz veya bir alana yavaş yavaş, sosyal alana, fen alanına, matematiğe geçmiş bir öğrencimiz, zaman içerisinde değiştirmek gerekirse bunu yapabileceği bir fırsata da sahip olması gerekir. Bunu kesintisiz eğitimde sağlamak mümkün görünmüyor, çünkü o sistemi çok katılaştırıyor. Bu açıdan bakıldığında…
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Kendi içinde kesintileri olan, ama zorunlu eğitim.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Şu anda bu yapılan çalışmaların dünyadaki değişme ve gelişmelere uyum sağlamayla çok yakından ilgili olduğunu görmek lazım. Bizim dünyayla aramızda mesafe çok açılmış görünüyor. Tabii burada şunu da belki hatırlatmak lazım: Eğitim süresini 12 yıl zorunlu hale çıkardığımızda, başka ihtiyaçlar da ortaya çıkacak. Mesela, öğretmenle ilgili çok değişik sorunlar yaşamaya başlayabiliriz başlangıç yılında. Sınıf öğretmeni fazlalılığı olurken, alan öğretmenlerinde ihtiyaç ortaya çıkacak, derslik sayısında yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacak. Ama daha da önemlisi, eğitimin sadece derslikte ve öğretmenden alınabilen bir eğitim olduğu yapıyı da zenginleştirmek gerekecek. Tüm dünyaya baktığınızda, eğitim süreci uzadıkça aslında eğitim alma yöntemleri de farklılaşıyor. Hatta giderek, mesela ne gibi? Açık öğretim gibi, uzaktan eğitim gibi, çok değişik yöntemler kullanılabiliyor. Hatta giderek eğitimin nasıl verildiğine dair süreçler önemini kaybediyorken sonuçlar önemli hale geliyor. Yani, sen nereden öğrenirsen öğren, ama mutlaka belirli bir bilgi ve kabiliyete sahip ol, gel onu ben ölçeyim ve benim öngördüğüm kazanımlara sahipsen belgelendireyim türünden yaklaşımlar çok daha etkin bir şekilde kullanılmaya başlanıyor.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Üniversitede bile artık kullanılıyor, biliyorum, uzaktan master, uzaktan doktora yapılıyor.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Hayır, üniversitelerde birçok ülkede şu anda mesela üniversite mezunu olmayan bir gazeteci, uzun yıllar gazetecilik yapıp tecrübe kazandığında gidip fakülteye müracaat ederse, orada jüriler kuruluyor, birtakım sınavlardan ve testlerden geçtikten sonra okumasına gerek kalmadan diploma verebiliyorlar. Dolayısıyla, bu tip esneklikler, dünyanın artık çok kabul ettiği esneklikler.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Aslolan sonuç odaklı davranmak.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Tabii, evet.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Çok az vaktimiz kaldı. 24 saat okullar açık kalacak diye bir şayia da oluştu. O nereden çıktı? Siz bir açıklama yaptınız okulları da açık tutacağız diye, bundan mı kaynaklandı?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Zannediyorum bu tip konular bizim projelerin nasıl uygulanacağına dair birilerinin kendilerinin yaptığı yorumdan kaynaklanıyor, değilse bizim buna dair herhangi bir açıklamamız olmadı. Sizler de biliyorsunuz, birçok kez işlediniz de, Okullar Hayat Olsun diye bir proje başlattık. Okullar Hayat Olsun Projesinde biz birçok sorunumuzu da çözebilir miyiz diye çalışıyoruz. Mesela, bütün okullarımızda kütüphaneler var, ama muhtemelen en üst katlarda, ücra bir köşede küçük bir oda ve raflar var. Daha çok ayak altında olan yerler değil bunlar, ücra köşelerinde. Bilgisayar laboratuvarlarımız var, dersin dışında hemen kapatılıyorlar. Şimdi yeni bir uygulama başlatıyoruz, okulun en kolay girilebilen yerinde öğrencilerimizin ve velilerinin çabukça ulaşabileceği, mekan olarak da en uygun bölümlerinde, dar bir mekan filan olsun da istemiyoruz, genişletilmiş kütüphane ve bilgisayar laboratuvarının aynı yerde olduğu, internet hizmetlerini verdiğimiz, çocuklarımızın, hatta velilerin, mahalle sakinlerinin kitap okuyabileceği, bilgisayar hizmetlerini alabileceği bir mekan tasarlıyoruz. Tabii bunun için o salonun başında rehberlik edecek, bir sorun çıktığı zaman yardım edecek bir öğretmene ihtiyacımız olacağı açık. Yine okulların spor salonlarını, çok amaçlı salonlarını veya dersliklerini yerel yönetimler kullanabilsinler istiyoruz. Çünkü, yerel yönetimler her semtte bilgi evleri açmaya başladılar yahut eğitime destek merkezleri oluşturmaya başladılar. Bütün bunlar için hiç gerek yok ilave bir masraf yapmaya. Bizim okulumuzun bazen fiziki ihtiyaçları oluyor, bazen boyası badanası gerekiyor, bazen güvenlik sorunu ortaya çıkıyor. Yerel yönetimler bina yaptırarak yapacakları bu harcamaları, bize destek verirlerse sınıflarımızı kullansınlar, spor salonlarımızı, kültür merkezlerimizi kullansınlar istiyoruz. Bunun için de hafta sonları da okulun açık olması lazım. Bütün bunlar sebebiyle gündüzleri ders dışında akşam 8-9’a kadar açabilirsek okulları, hafta sonlarında okul bahçelerini ve diğer imkanlarımızı mahalle halkına ve onların hizmetine açabilirsek diye düşünüyoruz. Tabii bütün bunlar beraberinde ek bir çalışmayı gerektirecek.
Orada şöyle bir yöntemimiz var bizim:
Bir; zaten belediye kendi hizmetleri için kullanacaksa, onun için görevli verecek ve güvenlik sağlayacak. Ama onun ötesinde bizler de öğretmenlerimiz eğer zorunlu ders saatlerini doldurmuyorlarsa, zorunlu ders saatini dolduramayan öğretmenlerimiz bu tip yerlerde görev yaparak bu zorunlu saatlerini tamamlayabilirler.
İkincisi; öğretmenlerimiz zorunlu ders saatini doldurduğu halde gönüllü olarak bu işleri yapmak istiyorlarsa, ek ders ücreti ödeyerek bu hizmetleri yapma imkanlarına sahip olacaklar, ek gelir sağlayabilecekler.
Üçüncüsü; bütün bunlar sağlanamıyorsa, o zaman ücretli öğretmenler vasıtasıyla biz bu ihtiyacımıza cevap vermeye çalışacağız. Dolayısıyla, 24 saat nöbet bekleme gibi herhangi bir sorunun ortaya çıkacağı durum söz konusu değil.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Sayın Bakanım, süremiz hemen hemen bitiyor ama, çok sayıda soru var, fakat soruların bir kısmı da detay. Evet, belki 300 kişiyi, belki 500 kişiyi, belki 1000 kişiyi ilgilendiriyor ama, daha geneli konuşmak istiyorum.
Şimdi bu kadroları 70 bin civarında, hepsini çağırmaktan bahsetmediniz, hepsi de geri çağrılacak diye bir şart yok, ama her oradan, hem de biraz önce ücretli öğretmenler dediniz, bunlardan kaynaklanacak da yeni kadro oluşma ihtimali var mı? Yani, diyelim ki 3-5 bin civarında başka yerde kadrosu olanlar gelmiyorlar. Onları mesela valiliklerle, belediyelerle o zaman o kadroları siz alın deme ihtimaliniz var mı? Dolayısıyla, bir boşluk oluşur, oradan da tekrar istihdam yapabilirsiniz.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Şimdi burada tabii ki, şayet diyelim ki beden eğitimi öğretmenlerimiz bugünlerde çokça Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü veya Gençlik ve Spor Bakanlığımızda geçici görevle çalışıyorlar veya Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde, valiliklerdeki Avrupa Birliği projelerinde çalışıyorlar. Şayet kadrolarıyla oraya gitmek istiyorlarsa, bizim onlara karşı herhangi bir sınırlamamız olmuyor zaten, biz onlara izin veriyoruz. Sadece geçici görevlendirme halinde, hem bir öğretmenimizi kaybediyoruz, hem de onun yerine yenisini alma şansımız olmuyor.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Dolayısıyla buradan da, eğer bu netleşirse bir an önce, hızlı bir şekilde, aslında hem kadro bekleyenler için, hem de sizin kendi işlerinizi yürütmeniz için bir imkan doğacaktır.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Çok daha iyi imkanlarımız olacak, evet.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Ücretli öğretmenlik sürer mi daha bir müddet, Türkiye’nin gerçeği mi?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Bence ücretli öğretmenlik süreciyle alakalı Hükümetin Milli Eğitim Bakanlığına vereceği kadro önem kazanır. Belki ücretli öğretmenliği sıfırlamak mümkün değil. Çünkü diyelim ki Anadolu’nun herhangi bir ilçesinde bir mesleki eğitimle alakalı özel bir alanda öğretmene ihtiyaç duyuyoruz. Ama merkezden o alanda yetişmiş bir öğretmen atama şansımız yoksa, ders boş geçmesin diye o bölgede bu işleri bilen kişiler ders verebiliyorlar. Sıfırlamak mümkün değil ama, eğitim sisteminin önemli bir parçası olmaktan çıkartmak söz konusu olabilir. Bu açıdan bakıldığında bizim mesela geçtiğimiz yıl kullandığımız ücretli öğretmen sayı 62 bin civarındayken, bu yıl 54-55 bine düştü, giderek de azalacak. Mesela şu anda alacağımız öğretmenlerle birlikte ciddi sayıda öğretmenin, ücretli öğretmenin sayısında azalma olacağını varsaymamız mümkün olur.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Kadrolar belli oldu mu 17 binin dağılımı?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Evet.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Ağırlık nerede?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Değişik illerde var, şu anda o kadar ayrıntısını hatırlayamam ama…
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Yok, sırf alan olarak soruyorum, alan olarak onlar belli mi?
BAKAN ÖMER DİNÇER- Alanlar da belli, kılavuzlarımızı yayınladık zaten. Hangi alanda kaç öğretmen alacağımızı, hangi illerde görevlendireceğimizi ilan ettik.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Bazı branşlar bayağı şikayetçi, Almanca falan artık, şeyler ölçüsünde mi yapılıyor, çünkü iki yabancı dil var ama…
BAKAN ÖMER DİNÇER- Tabii tabii, ihtiyaçlarımızın çokluğuna, önceliğine göre karar veriyoruz o konulara.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Bunların hepsi önümüzdeki süreçlerde de herhalde konuşmaya devam edilecek.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Ama öğretmen meselesiyle alakalı ciddi sorunlarımızın olduğunu da fark etmemiz lazım. Mesela, öğretmen yetiştirmeyle ilgili eğitim fakültelerinin gözden geçirilmesi gerekecek. Öğretmen seçme süreciyle alakalı hususları şimdi gözden geçiyoruz zaten, ama daha da önemlisi öğretmelerimizin mesleki kariyer planlaması yapabilecekleri bir fırsatın oluşması ve bu mesleki kariyer planına uygun olarak da sosyal ve maddi çalışma şartlarının iyileştirilmesi gerekiyor, onlar için de hazırlık yapıyoruz.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- BAKAN ÖMER DİNÇER, çok teşekkür ediyorum. Milli Eğitim Bakanlığının hem projeleri, hem de sorunları üzerine konuştuk. Akademik kariyerinizin daha çok yönetim sorunları üzerine olduğunu bildiğim için bugün yaptıklarınıza bakıyorum. Ama bir de bunun biliyorsunuz, siz de biliyorsunuz, çok bilinen bir şeydir; grup psikolojisi, ortak hedeflere doğru gitme gibi. Herhalde onlar da epeyice Türkiye’nin bu yapılanlardan sonra efor harcaması gereken şeyler. İnşallah hem öğretmenlerimizi konu alan biraz önce söylediğiniz sorunları konuşacağımız, hem de o bahsettiğim grup psikolojisi üzerine, belli hedeflere gitmek üzerine daha sonra daha farklı bir program yaparız.
BAKAN ÖMER DİNÇER- İnşallah.
SUNUCU YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Çok sağ olun efendim, teşekkür ederim.
BAKAN ÖMER DİNÇER- Ben de çok teşekkür ediyorum, sağ olun
alıntı