Erdoğan, Karayolları Genel Müdürlüğü konferans salonunda düzenlenen Memur Sendikaları Konfederasyonu (Memur-Sen) 4. Olağan Genel Kurulu'na katıldı. Erdoğan, sözleşmeli olarak çalışan personelle ilgili de bir müjde verdi. İktidara geldiklerinde Doğu ve Güneydoğu'daki personel açığını çözmek için sözleşmeli statüde çalışmayı getirdiklerini, ancak bugün geldikleri noktada bu istihdam biçiminin sorun oluşturduğunu söyleyen Erdoğan "Hazırlığı yapıp bitirdikten sonra Kanun Hükmünde Kararname'ye yetiştirilmeye çalışıyorlar. Girebilirse orada aksi taktirde 12 Haziran sonrasında sözleşmelilerle ilgili kadro yolunu açmış olacağız." dedi
SÖZLEŞMELİLERE ''KADRO'' MÜJDESİ
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Burada bir çalışmamızı size aktarayım. O da şu; tabii bu sözleşmeli personel olayı nereden çıktı?
Bakınız, Türkiye'de özellikle Güneydoğu gibi, Doğu illerimiz gibi birçok illerde, bizler hakikaten geldiğimizden bu yana birçok sıkıntılar yaşadık. O da şudur; zaman zaman gittiğimiz okullarda öğretmenler, hastanelerde doktorlar, hemşireler, bu noktada sıkıntılar yaşıyoruz. Sorduğumuzda hep aldığımız cevap şu oluyor; eş durumundan döndüler.
Bizler sözleşmeli olayını da bir yerde istihdam için bir adım atalım diye bu süreci başlattık. Fakat burada da bir sıkıntının olduğunu görüyoruz. Genç öğretmen, sağlık personelinin bölgede 5 yıl gibi veya daha fazla kalması, bunlar da ayrı bir sıkıntı.
Fakat bir adımı da atmamız lazım, o da şudur; yani nasıl ki bir polis, bir asker, bir yargı mensubu gittiği zaman o bölgelerde belli bir süre hiçbir şarta bağlı olarak, o süre içinde görevini yapıyorsa bu şekilde orada görevini yapacak şekilde bir hazırlığı arkadaşlarımız yapıyor.
Bu hazırlığı, yapıp bitirdikten sonra biz süratle şu anda çıkardığımız kanun hükmündeki kararnameye eğer girebilirse onun da çalışmasını yapıyorlar, bu kararname içinde, aksi takdirde kanunla olması gerekiyorsa o önümüzdeki döneme kalacak. Böylece inşallah sözleşmelilerle ilgili kadro yolunu açmış olacağız.
Temenni ederim ki, KHK ile eğer bu hallolabilirse hemen süratle onu halledip, Bakanlar Kurulu kararımızla bunu çıkarmış olacağız.''
''KENDİ ÜLKESİNE FRANSIZ KALANLAR VAR''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin, birilerinin karşısında başını öne eğecek, el pençe divan duracak, ezik bir devlet olmadığını, hiçbir zaman da olmayacağını bildirerek, ''Strasburg'ta Türkiye'ye Fransız kalınmasını bir nebzeye kadar anlayabilirsiniz değerli arkadaşlarım. Ama Türkiye'de, kendi ülkesine, kendi milletine Fransız kalanlar var, işte üzüntü verici olan bu'' dedi.
Erdoğan, Memur Sendikaları Konfederasyonu 4. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, 8.5 yılda, çalışma hayatını, işçileri, memurları ilgilendiren sorunlarda yaptıkları düzenlemelerin, attıkları adımların, 8,5 yıl önce hayal dahi edilemeyen, gerçekleşmesine ihtimal dahi verilmeyen düzenlemeler olduğuna işaret etti.
''Sendikaların, çalışma hayatının sorunlarını alt alta sıraladıklarında, örneğin samimi olarak söylüyorum ben biraz argo tabir ama açık oynamayı severim. Çünkü gizli ajandam yok, her yerde açığım. Zorunlu tasarruf hesabında biriken paralar ve nemalar, listede hiç değişmez bir yerde duruyordu'' diyen Başbakan Erdoğan, iktidara gelir gelmez yaptıkları ilk işlerden birinin, kendilerinden öncekilerin alıp faizleri ödemek için kullandıkları memur ve işçilerin nemalarını ödemek olduğunu söyledi.
Konut edindirme yardımını da ödediklerini anlatan Başbakan Erdoğan, ekonomideki diğer adımları anlattı.
Asgari ücretin, 2002 sonundan bugüne yüzde 242 oranında arttığını, en düşük memur maaşını yüzde 326 oranında yükselttiklerini anlatan Başbakan Erdoğan, ''Ortalama memur maaşını yine bu dönemde yüzde 221 oranında artırdık. Ücretleri enflasyona ezdirmediğimiz gibi, hem geçmişten gelen kayıpları telafi ettik, hem de maaşların alım gücünü yükselttik'' dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Ekonomik olarak güçlendiğimizde, enflasyona ezdirmediğimiz gibi inşallah onun çok daha fevkinde zamlar yapmak suretiyle Türkiye'yi çok iyi konuma getireceğiz. Geçmişten gelen sıkıntıları telafi ettik, maaşları düzelttik.
2009 ve 2010 yıllarında, dünyanın en büyük ekonomileri olan ABD ve Japonya, onlarla birlikte bir çok Avrupa Birliği ülkesi, kamu çalışanlarının ücretlerinde, sosyal haklarında, emeklilik haklarında kesintiye giderken, biz, küresel finans krizinin faturasını çalışanlarımıza yüklemedik, hatta krizin etkilerini dahi yansıtmadık.
Bırakınız krizin etkilerini yansıtmayı; Türkiye, 2010 yılında yüzde 8,9'luk büyüme oranıyla Avrupa'da ve OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke oldu, tüm dünyada da en hızlı büyüyen ülkeler arasında hamd olsun yerimizi aldık.
İşsizlik oranlarındaki olumsuzluk geride kaldı. Değerli kardeşim bakın bu 350 bin kişiyi devletin bir anda alabilmesi mümkün değil, aldığını kabul etsek bile işsizliğe bunun katkısı nedir biliyor musunuz? Azami yüzde 1.5... Bunu bir kez yaparsınız. Bunun devamlılığı var. Gelen genç nüfusla birlikte bunun bir süreci var. Milli Eğitim Bakanlığına 30 bin kadro tahsis ettik. Bunların yerleri belli olacak, aynı şeyi sağlıkta diğer alanlarda yapıyoruz, yapacağız.''
-AKPM OTURUMUNA HİTAP-
Çarşamba günü, Strasburg'ta, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi oturumuna katıldığını, parlamenterlere hitap ettiğini ve yöneltilen sorulara cevap verdiğini anımsatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Benim, orada verdiğim cevapların, burada hazmedilmediğini, hazmedilemediğini görüyorum. Öncelikle şunu söylemek durumundayım: Biz, gittiğimiz her yerde, 74 milyonun, Türkiye'nin onurunu temsil ediyoruz. Bugüne kadar bu bilinçle hareket ettik, bundan sonra da aynı şuurla hareket edeceğiz.
Türkiye'nin onuru, birilerinin çıkar hesaplarına, birilerinin oy hesaplarına kurban edilemeyecek kadar yüksektir. Biz, dik duruşla diklenmenin farkını çok iyi biliriz. Biz, diklenmeden dik durmanın ne olduğunda çok iyi biliriz.
Türkiye Cumhuriyeti, birilerinin karşısında başını öne eğecek, el pençe divan duracak, ezik bir devlet değildir, hiçbir zaman da olmayacaktır. Hiç kimse de ön yargılarını, yalanlarını, ithamlarını, iftiralarını bu ülkenin boynuna bir yafta gibi asamaz. Türkiye, öyle Brüksel'den, Strasburg'dan izlenerek, üzerinde yalan yanlış değerlendirmeler yapılacak bir ülke değildir.
Üç tane gazete kupürü okuyan, 'Türkiye uzmanıyım' diyerek ortaya çıkamaz ve bizi de yargılayamaz. Nitekim ben, AKPM Genel Sekreteri Yogland ile görüşmemde de bu sıkıntıları ilettim ve onlardan teklif gelmedi ben teklif ettim. Dedim ki sizler yardımcınızı, elemanlarınızı Türkiye'ye gönderin, kaynağından öğrensinler, gerçekleri yerinde görsünler ve burada da kaynağında öğrendiklerini anlatsınlar, raporlarını buna göre yazsınlar onun için Türkiye'ye gelin, Türkiye'nin nasıl bir ülke olduğunu, nasıl değiştiğini, ne yönde ilerleme kaydettiğini yerinde görün ve inceleyin' dedim.
Ve onlar da 'memnuniyetle' dediler. Olayın aslı bu. Niye? Biz kendimize güveniyoruz, biz kendimize inanıyoruz. Bizim endişemiz yok ki niye rahat olmayalım? Rahatız biz... Ama bir şey daha tabi görecekler bu arada; inanç özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, demokratik standartların, yargı bağımsızlığının, hukukun üstünlüğünün bu ülkede nereden nereye geldiğini de görmelerini istedim. Tabii ki 2002'yle kıyas dahi kabul etmeyecek derecede nasıl bu ülkenin çağ atladığını gelin yerinde tespit edin' dedim. Eksiklerimiz yok mu? Var. Ama bu eksiklerin de giderilmesi evvel Allah yakındır.
Ve Strasburg'ta Türkiye'ye Fransız kalınmasını bir nebzeye kadar anlayabilirsiniz değerli arkadaşlarım. Ama Türkiye'de, kendi ülkesine, kendi milletine Fransız kalanlar var, işte üzüntü verici olan bu...
8,5 yıldır, muhalefet partilerine Sivas'ın ötesine geçmelerini tavsiye ediyorum. Şimdi bazıları Sivas'ın ötesine nihayet geçiyorlar ama onlar da yeninin farkına varmıyor, eskiyi bilmedikleri için yeninin farkına varamıyorlar. Çünkü 8.5 yıl öncesinin Sivas'ın ötesini, Güneydoğu'yu Doğu'yu bir bilebilseler o zaman değişimi, dönüşümü görecekler. Bölünmüş yolların, o ilçelere kadar uzanan 480 bin konutun, modern hava alanlarının, modern dersliklerin, 80 yeni üniversitenin, hastanelerin, barajların ezelden beri orada öyle durduğunu zannedenler var. Çünkü Anadolu'ya, Trakya'ya hiç açılmamışlar. Bugüne kadar milletin arasına girip, milletin halini hatırını sormamışlar. Seçimden seçime yollara düşmüşler, onda da belli illere uğrayıp, alelacele yeniden Ankara'ya dönmüşler. Biz milletimiz için siyaset üretiyoruz, gücümüzü milletten alıyoruz ve hesabımızı da millete vereceğiz, veriyoruz. Ama gücünü milletten değil, çetelerden alanların, mafyadan alanların kimlere hizmet ettiğini, kimlere bedel ödediğini de işte şu anda, o aday listelerinde açık ve net olarak görüyorsunuz. Hiç kimsenin endişesi olmasın... Güzel bir deyim var: Eski hal, muhal... Yani eskiye dönüş asla olmayacak. Türkiye artık geriye değil, her zaman ileriye gidecek.''
ERDOĞAN'DAN SENDİKALARA ÖNERİLER
- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Her yönüyle yeni bir Türkiye'ye, 'Yeniden Büyük Türkiye'ye doğru yürüyoruz. Böyle bir Türkiye'ye doğru emin adımlarla ilerlerken, sendikalar, ideolojik saplantıların artçısı değil, hak, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin öncüsü olmak durumundadırlar'' dedi.
Erdoğan, Karayolları Genel Müdürlüğü konferans salonunda düzenlenen Memur Sendikaları Konfederasyonu (MEMUR-SEN) 4. Olağan Genel Kurulu'na katıldı. Yaptığı konuşmada MEMUR-SEN'in kamu sendikacılığı alanında kısa sürede örgütlenip, ciddi, ilkeli, kararlı ve tutarlı tavrıyla Türkiye'nin sivil toplum fotoğrafında kendisine çok önemli ve kalıcı bir yer edindiğini vurgulayan Erdoğan, üye sayısıyla en büyük memur konfederasyonu konumuna ulaşan MEMUR-SEN'i kutladı. Erdoğan, eski başkan Akif İnan'ı da rahmetle andı.
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''12 Eylül halkoylamasında, MEMUR-SEN ailesi gerçekten örnek bir tavır sergiledi ve çok güçlü şekilde 'evet' diyerek, demokrasi mücadelemize unutulmayacak bir destek sağladı. Bu vesileyle Sayın Başkan ve ekibine, tüm MEMUR-SEN mensuplarına, ileri demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, yeniden büyük Türkiye idealine 'evet' dedikleri için burada bir kez daha teşekkür ediyorum.
Esasen, MEMUR-SEN'in halkoylamasına verdiği destek, sıradan bir 'evet' demenin çok çok ötesinde anlamlar ifade ediyor. MEMUR-SEN, 12 Eylül'de 'evet' diyerek, aslında, sendikal mücadelede yeni ve önemli bir damar açmıştır. Bu damar, hala soğuk savaş ikliminden çıkamamış, eylemleri ve kavramları geçmiş yüzyılda kalan 'ideolojik sendikal anlayış'lara karşı en güzel cevap olmuştur. Çünkü her yönüyle yeni bir Türkiye'ye, 'Yeniden Büyük Türkiye'ye doğru yürüyoruz. Böyle bir Türkiye'ye doğru emin adımlarla ilerlerken, sendikalar, ideolojik saplantıların artçısı değil, hak, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin öncüsü olmak durumundadırlar. Sendikalar, değişim ve dönüşümün önünde duvar ve bariyer değil, emeğin ve hakların çağdaş sözcüleri olmak zorundadırlar.
İşte MEMUR-SEN, bunu başaran örgütlerimizden biri olmuştur. MEMUR-SEN, yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz demokrasi, özgürlük ve insan hakları mücadelesinde, ortaya koyduğu tavır, takındığı tutum, verdiği tepkilerle gerçek bir sivil toplum örgütünün nasıl olması gerektiğini tüm Türkiye'ye göstermiştir. Diğer kuruluşlara da örnek olmuştur.''
-''SENDİKACILIK, SALT ÜCRET PAZARLIĞI YAPMAK DEĞİLDİR''-
Kendisinin müzakere masasının her iki tarafında da bulunduğunu belirten Erdoğan, işçi olarak masanın bir tarafında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı esnasında da işveren olarak diğer tarafında bulunduğunu anlattı. Değişimin ve hızla değişen toplumun gerisinde kalan sendikal anlayışın ve aynı şekilde işveren anlayışının hiçbir değerinin kalmadığını dile getiren Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki, sendikacılık, salt ücret pazarlığı yapmak değildir. Bugünün dünyasında sendikacılık, geçmişte olduğu gibi, kırmakla, dökmekle, eylemle, grevle özdeşleşen bir yapı asla sergileyemez. Elbette hak mücadelesi olacak... Ama hak mücadelesi, artık bir sınıf mücadelesi anlayışıyla değil, tüm ülkeyi, hatta tüm dünyayı kavrayan bir anlayışla, yeni bir yaklaşımla ortaya konmak zorundadır. Bu yaklaşımı geliştiremeyen sendikacılık anlayışının varlığını sürdürebilmesi mümkün değildir. Onun için sendikalar ve tüm sivil toplum örgütleri, antidemokratik süreçlerin malzemesi değil; demokrasinin, özgürlüklerin, katılımcılığın öncüsü olmalıdırlar.
Bir başbakan olarak ben veyahutta belediye başkanları olarak yerel yöneticiler aslında birer emanetçi konumundadırlar. Sizlerin emanetçisidir. Ellerindeki imkanlar sizin imkanlarınız. Eğer finansman yönetiminde buradaki yöneticiler başarılı olamıyorsa, başarılı olamaması halinde kamu idaresinin ne hale düşebileceğini geçmişte gördük. Aynı şekilde görmek durumuyla karşı karşıya kalırız. Buradaki anlayış, her zaman el ele vermek suretiyle hak ve özgürlükler noktasında, yaşam mücadelesi noktasındaki devamlılığı birlikte sergileyebilmektir.
Ben MEMUR-SEN'e de, MEMUR-SEN'le birlikte Türkiye'nin değişimine, dönüşümüne, özellikle de ileri demokrasi mücadelesine destek veren, omuz veren tüm sendika ve konfederasyonlara da burada teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum.''
-''ÖNERİ VE UYARILARINIZ ALINACAK''-
Yaptığı konuşmada, 12 Eylül'deki anayasa değişikliğinin, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren çok önemli düzenlemeler getirdiğini anlatan Başbakan Erdoğan, özellikle çalışanlar ve kamu görevlilerini ilgilendiren düzenlemelerin çalışma hayatında adeta sessiz bir devrimin gerçekleşmesini sağladığını ifade etti.
Anayasa'nın 53. maddesinin değiştiğini ve kamu çalışanları için toplu sözleşme hakkı getirildiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
''Toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması imkanı yine aynı anayasa değişikliğiyle mümkün hale geldi. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu oluşturularak, toplu sözleşmenin uyuşmazlıkla sonuçlanması halinde, bu kurulun kararlarının toplu sözleşme hükmünde olması sağlandı. Anayasa'nın 125. maddesinde değişiklik yapılarak, kamu görevlilerine verilen uyarma ve kınama cezalarına da yargı yolu açıldı.
Anayasa'nın 128. maddesinde yapılan değişiklikle kamu görevlilerinin mali haklarıyla ilgili olarak toplu sözleşme hükümlerinin uyum kanunları çıkmadan uygulanacağı hüküm altına alındı. Anayasa'nın 74. maddesinde yapılan düzenlemeyle süreç içerisinde kamu görevlileri ve temsilcisi olan sendikalar açısından da önemli işlevler görecek Kamu Denetçiliği Kurumu oluşturuldu. Anayasa'nın 166. maddesinde değişiklik yapılmak suretiyle katılımcı demokrasi açısından önemli işlevler görecek olan Ekonomik ve Sosyal Konsey, anayasal kurum haline getirildi.''
-''1 MAYIS'I SOSYAL DEMOKRATLAR NEDEN BAYRAM İLAN EDEMEDİ?''-
Kamu görevlilerini yakından ilgilendiren bir düzenlemenin de Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru imkanının getirilmesi olduğunu belirten Erdoğan, bu değişikliğin, başta sendikalar olmak üzere sivil toplum kuruluşlarına, kendi alanlarıyla ilgili yasal düzenlemeler hakkında Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvurma hakkının zeminini oluşturacağını söyledi. Erdoğan, ''Böylece Avrupa yollarına benim ne vatandaşım ne de tüzel kişiler düşmeyecek'' dedi.
TBMM'nin, 12 Eylül'deki değişikliğin hemen ardından yasal düzenlemeler için hazırlıklara başladığını ve uyum yasalarını peyderpey çıkarttığına işaret eden Erdoğan, bazı düzenlemelerin de hayata geçirildiğini anlattı. Gelecek dönemde bu çalışmaların devam edeceğini bildiren Erdoğan, şunları söyledi:
''Özellikle sizleri ilgilendiren düzenlemelerde, katkılarınız, eleştirileriniz, öneri ve uyarılarınız alınacak ve bunlar yasa çalışmalarına azami ölçüde yansıtılacak. Bundan da endişeniz olmasın. Bu noktada hiçbir çekincemiz, hiçbir tereddütümüz ve kompleksimiz yok...
Biz, 8.5 yıl boyunca diyalog, uzlaşma ve istişareyi, politikalarımızın şekillenmesinde en hayati mekanizmalar olarak gördük. 1 Mayıs'ı biz bayram ilan ettik. Bizden öncekiler, sosyal demokratlar, şunlar, bunlar niçin ilan edemediler? Yapsaydılar... Hani onlar işçi dostuydu, emekten yanaydılar... Niye bunlar yapamadılar, niye bunlar Taksim'in yolunu açamadılar? Bunu biz başardık. O yolu biz açtık. Bu noktada rahat edebildik. Peki şu anda bazı sendikalar bunun kadrini kıymetini bilebiliyorlar mı? Bilmiyorlar. Bilmedikleri gibi hakarete de yine aynı şekilde devam ediyorlar. Niye? Onlar ideolojinin deli gömleğini giymiş zihniyetlerdir. Onlar cam, çerçeve, çevredeki esnafı, herkesi dilhun ettikleri zaman, kan gördükleri zaman rahatlayan zihniyetlerdir. Hep bunu gördük...
Türkiye'nin elde ettiği başarılar, oluşan diyalog ve uzlaşma zemininin, istişare kültürünün bir neticesidir ve biz bunu aynı şekilde devam ettireceğiz. Biz bunların hepsini masaya çağırdık, hepsiyle birçok konuda görüşmeler yaptık ama birçok zaman hep masayı bırakıp gitmişlerdir. Mesele masayı bırakıp gitmek değil, masada netice almaktır. Masayı bırakıp gittiğiniz zaman bize bir şey kaybettirmezsiniz. Bize düşen sadece hayırlı olsun demektir, güle güle... Başka bir şey demeyiz. Biz masada olanlarla yolumuza devam ederiz
memurlarnet