Türkiye en temel meselelerinden birini tartışıyor.
Çözüm arıyor, reform hazırlıkları yapıyor. Adı reform, ama reform olup olup olamayacağı, meseleyi ne ölçüde çözüme kavuşturacağı ayrı konu. Ama tartışma tüm hızıyla sürüyor. Hem de kavgaya varan ölçüde...
Reform yapılmaya çalışılan konu gerçekten de çok önemli, Türkiye’nin en temel, en hayati konularından biri.
Eğitim reformu...
“4+4+4” diye tarif edilen bir reform.
Böylelikle zorunlu eğitim 8 yıldan 12 yıla çıkacak ama “kesintisiz”lik kalkacak, temel eğitim 4 yıla inecek...
İşte tartışmanın büyüdüğü, kavganın koptuğu nokta da burası. 8 yıllık kesintisiz temel eğitimin 4 yıla inecek olması.
Muhalefet ayağa kalkıyor, TÜSİAD tepki gösteriyor, çok sayıda sivil toplum kuruluşu itiraz ediyor, hatta AKP içindeki bazı kadın milletvekilleri bile, “yanlış” demeye başlıyor.
Karşı çıkanların temel itiraz noktası ve gerekçesi şu şekilde özetlenebilir:
“Kesintisiz temel eğitimin 8 yıldan 4 yıla indirilmesi ve sonrası için uzaktan eğitim, açık öğretim yolunun açılması kız çocuklarınının eve kapatılmasıyla sonuçlanabilir....”
Başbakan Erdoğan ve AKP, “Bizim öyle bir niyetimiz yok ama kaygınız varsa açık öğretimi ikinci dört yıldan sonra yapalım” diyerek teklifte değişiklik yapılacağını söyledi.
Peki şimdi herkes rahatladı, itiraz bitti mi?
Tabii ki hayır.
Çünkü zaten yapılmak istenen, kız çocukları küçük yaşta eğitim alanından çekip eve kapatmak değildi.
Bunu herkes başından beri biliyor ama yasa hazırlığında olanlar kafalarındaki gerçek niyeti açıklamadıkları gibi itiraz edenler de o noktaya dokunmadan, meselenin etrafından dolaşıyor.
Meselenin adı tam olarak konmuyor, ama tartışma, ne meslek eğitiminin daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ne de kızların eve kapatılmasından ibaret.
İşin aslı şu: Derinlemesine din eğitimi...
Bunun görünür nedeni, çocukları 4. yıldan sonra mesleki eğitime yönlendirmek mi?
Hayır...
Tek neden, derinlemesine din eğitimi talebini karşılamak.
Bu talep yeni değil, cumhuriyetin ilk yıllarından beri var. O nedenle zaten başlangıçta çağdaş, iyi eğitimli, bilgili imam ve hatip yetiştirmek için “meslek okulu” statüsünde açılan imam hatip okulları çok partili demokrasiye geçişle birlikte giderek yaygınlaştırılıp paralel eğitim kurumları haline getirildi. Çünkü bu yönde seçmen tabanında ciddi karşılığı olan bir talep vardı. Toplumun bir bölümü çocuklarının eğitim hayatına devam ederken aynı zamanda derinlemesine din eğitimi almasını, Kuran öğrenmesini, Arapça öğrenmesini istiyordu. Geçmişte imam hatipler üzerinden bu talep karşılanmıştı. Şimdi yine aynı sisteme dönülmek isteniyor.
Yapılmak istenen buluğ çağına gelen çocukların imam hatiplerde derinlemesine din eğitimi almalarını sağlamak.
Keşke Türkiye bu meseleyi serinkanlılıkla, açık açık, bütün yönleriyle tartışabilse.
Acaba bu konu hiç mesleki eğitimle ilişkilendirilmeden uzlaşmaya dayalı bir çözüm yolu bulunamaz mı?
Çocuklarının derinlemesine din eğitimi almasına gerek görmeyenlerin haklarını da koruyarak, Sünni Müslümanın da Alevinin de azınlık statüsündeki dindarların da çocuklarının aynı olanaklar çerçevesinde isteğe bağlı, derinlemesine din eğitim almalarını sağlayacak bir düzenleme yapılamaz mı?
Örneğin seçmeli dersler konularak veya bazı okullarda özel sınıflar oluşturularak...
Çözüm yolu her ne ise enine boyuna tartışarak, pedagojik değerlendirmeleri dikkate alarak, siyasal ve toplumsal uzlaşma sağlayarak ortak bir çözüme varmak imkansız mı?(Bilal Çetin/ Vatan)