Milli Eğitim Bakanı Sayın Dinçer, bir haftadır ulusal televizyon kanallarında çeşitli programlara katılıyor ve açıklamalarda bulunuyor. Birkaç gün içinde Habertürk, TRT 1, CNN Türk kanallarında programlara katıldı ve yarın da Kanal 24’te olacak.
Bu bilgilendirme ve ikna çabasının ardında ne var?
Eğitim camiasının, sayın Bakanın icraatlarından son derece rahatsız olduğu biliniyor. Neredeyse eğitim camiasında birtek mutlu ve huzurlu çalışan bulma imkanı yok. Sendikalar ve sivil toplum kuruluşları Bakanlığın önünü miting alanına çevirdiler. Bakanlığın arka bahçesi olarak tabir edebileceğimiz kuruluşlar bile eylemdeler.
Atanmak isteyip atanamayan öğretmen adayları,
Ek ödeme alamayan ve özür grubundan durumundan ataması yapılmayan kadrolu öğretmenler,
Sigortaları tam yatırılmayıp 700-880 TL ye bir ay çalışan ücretli öğretmenler,
Bağış nedeniyle soruşturma geçiren okul yöneticileri,
Görevlerinden alınan milli eğitim müdürleri,
Görevlerine son verilen bakanlıktaki yöneticiler,
“Müfettiş” unvanları alınan eğitim müfettişler,
Haftasonlarını dershanede geçiren öğrenciler,
Çocuklarının gelecek kaygısından yorulmuş veliler…
Kısaca eğitim camiasında tepeden tırnağa herkes Bakanlığın icraatlarından rahatsız.
Hükümetin Milli Eğitim Bakanlığından yara aldığını birçok yazar dile getiriyor. Milli Eğitim dikiş tutmuyor. Her gelen gideni aratıyor. Bu dönem huzursuzluk had safhaya ulaştı. Böyle bir durumda sayın bakanın ulusal televizyonlara çıkarak icraatlarını anlatması ve yaptıklarının doğruluğu hakkında kamuoyunu ikna etmesi gerekiyor. Bakan da bu sıralar öyle yapıyor.
Ancak, çıktığı bütün programlarda Bakanın açıklamaları aynı konularla sınırlı kalıyor. Atanamayan öğretmenler ve FATİH projesi gibi konularla programın çoğu dolduruluyor. Program yapımcılarının eğitimci olmamaları da programların kısırlaştırıyor. Konular hep aynı çerçevede dönüp duruyor. Eğitime aktarılan kaynakların fazlalığı, yapılan derslik sayısı, okullara verilen bilgisayarlar sık sık dile getiriliyor. Öncelikli söylemler hep aynı. Bu söylemler kimseyi rahatlatmıyor. Sayın Bakan, hala eğitim çalışanlarını işlerine motive etmeden, uzay gemisi gibi sınıflar da yapsa eğitimden verim alamayacağını göremiyor.
Aslında göreve ilk geldiğinde eğitim camiası büyük umutlara kapılmıştı. O da bir konuşmasında, bakanlığı çalışanların mensubu olmaktan onur duyacağı bir bakanlık haline getireceğini, öğretmenlerin nitelikli olması durumunda bütün aksaklıkları giderebileceğini vurgulayarak eğitim çalışanlarına önem verdiğini ve güven duyduğunu belirtmişti. Ama arkası gelmedi. Öğretmenine, yöneticisine, müfettişine güvenmeyen bir bakan imajı oluşturdu maalesef.
İddia ediyorum. Ülkemizde çalışanların en mutsuz olduğu bakanlık Milli Eğitim Bakanlığıdır. Bir memnuniyet anketi düzenlenerek bu durum kolayca tespit edilebilir.
Sayın Bakanımızın şu ana kadar yaptığı ikna programları beni ikna etmeye yetmedi. Programın birinde neden “müfettiş” unvanımızı alıp denetmene çevirdiği konusunda küçük bir açıklama yapmasını da merakla bekliyorum.
Doğan CEYLAN
Müfettişler Derneği Başkanı