Öğretmenlik mesleği bir sevdadır.. Peygamber mesleğidir... Öğretmen öğretici ve yol göstericidir... Milli Eğitim Bakanı Ömer DİNÇER'e bir öğretmenimizin yazmış olduğu mektubu yorumsuz yayınlıyoruz...
SAYIN BAKANIM ;
Varlıkları bir arada tutan, kaynaştıran, benliği ortadan kaldırıp biz duygusunu yerleştiren sihirli kavram sevgidir. Fedakârlığın zirvesi, sevgi. İsar dediğimiz, arkadaşını kendine tercih etme düşüncesini, imar eden şey sevgi. Allah’ın Rasülüne hitap ettiği habibim yine sevgiden müteşekkil. İdealist insanların hayat pınarı da sevgidir.
Anne, evladını sever, onun her şeyine katlanır. Öğrenci, dersini, öğretmenini severse, ona ulaşmak için oyununu, eğlencesini, uykusunu feda eder. Öğrencisini seven öğretmen, her türlü zorluğa katlanarak kendisini yakar ama, gülünü yetiştirir. Sevgiden yoksun olarak yapılacak hiçbir eğitim-öğretim faaliyeti başarılı olamaz. Dünyanın en iyi eğitim-öğretim sistemini getirip onu en modern araçve gereçlerle donatsanız, öğrenci-öğretmen arsındaki sevgiyi teşekkül ettirmedikten sonra, yapılan çalışmalar vitrin oluşturmaktan başka bir şey ifade etmez.
Peygamber Efendimiz, birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş sayılmazsınız diyerek, sevgiyi imanın bir parçası olarak görmüştür. Bunun içindir ki O, 23 yıllık kısa bir sürede, cehalet toplumunu, saadet toplumuna sevgi ve merhametle dönüştürmüştür. Felsefenin temelini atan filozofların, bilimin temel taşlarını oluşturan bilim adamlarının başarılarının temelinde kaliteli araç ve gereçler yoktu, fakat onların çalışma sevdaları vardı. O halde eğitim-öğretimde öncü kuvvet sevgi, destek kuvvet ise modern araç ve gereçlerdir.
İşletme alanında başarılı bir akademik kariyere sahip olan Sayın Milli Eğitim Bakanımız, eğitim-öğretim mensuplarını karşınıza almak suretiyle öğretmenin, öğretme sevgisini yok ederek başladınız işe.
Görevinizi arkanıza hiç bakmadan başladığınız gibi devam ettiriyorsunuz. Yaptığınız güzel faaliyetler de, hatalarınıza kurban gidiyor. Sayın Bakanım, siz bir bakansınız ve aynı zamanda milletvekilisiniz, desteğinizi halktan alır, halka hesap verirsiniz. Vekillik yönünüzü unutup, bürokrat edasıyla hareket ettiniz. Bir bürokrat gibi, velimi, kimseye ezdirmem diyerek öğretmen ve idarecileri azarladınız, dengeyi kuramadınız. Son zamanlarda giderek artan öğretmene şiddet karşısında istifinizi dahi bozmadınız. Doktorlara karşı yapılan şiddet karşısında sağlık Bakanımız, Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Onu bile örnek almadınız.
Sayın Bakanım, teorik olarak eğitim üzerinde çalışıyorsunuzdur, ama eğitimin pratiğini hiç yapmadınız. Tatmayan bilmez, sözü gereğince, öğretmenliği tatmadığınız için, öğretmen az çalışıyor diyerek öğretmenin halini anlamadınız. 50-60 kişilik sınıfta ders anlatan bir öğretmenin, 6 saatlik bir ders sonunda sesinin ve soluğunun kesilerek bitkin düştüğünü hiç görmediniz ve yaşamadınız.
Sayın Bakanım, Akademik kariyeriniz işletme olduğu için eğitim meselesine işletme mantığıyla yaklaştınız. Derdim maaşımızın az olduğunu ifade etmek değildir. Başarıyı yakalayalım, maaşınız yükselir diyerek öğretmeni tüccara ve işletmeciye benzettiniz. Bu ifadenin şu ifadelerden ne farkı var. Kaliteli üret, zaten sonunda kazanırsın veya iyi ürün satarsan sonunda hep kazanırsın. Sayın Bakanım, sizin sözünü ettiğiniz başarı, öğretmen-öğrenci-veli arasındaki sevginin tesis edilmesiyle yakalanmaz mı? Eğer okullarda sevgi varsa niçin veliler ve öğrenciler tarafından, öğretmen darp etme olayları artsın ki? Bizler sadece medyaya yansıyanları duyuyoruz. Bunların dışında, idareciler tarafından aman başımıza bir şey gelmesin, aman soruşturma açılmasın diyerek kapatılan birçok olay vardır. Siz söylemlerinizle öğretmen ve idarecileri sindirdiniz. Mağdur olan, yaralanan öğretmenin derdini anlatmasına adeta engel oldunuz.
Sayın Bakanım, sizi ekranlarda çok görüyoruz, ama gülümsemek suretiyle bir sadaka verdiğinizi bir defa olsun görmedim. Öğretmenlerin başöğretmeni olarak bu konuda da öğretmene örnek olamadınız.
Her meslekte olduğu gibi elbette öğretmenlerin de kendini yenileme ve kalite sorunu vardır. Fakat bu sorunu ifade ederken kullandığınız dil, çok incitici oldu. Kamuoyunda öğretmenler cahil, onların yeniden okuması gerekir izlenimi uyandı. Bu anlayış veli üzerinde öğretmene karşı iyi bir etki bırakır mı? Veli demez mi, meğer biz çocuklarımızı üniversite bitirseler de cahillere teslim ediyormuşuz. Öğretmenin kalitesini nasıl artıracaksınız? Açacağınız, hizmet içi eğitim kurslarıyla mı kaliteyi artıracaksınız. Bunlar yıllarca yapılıyor, değişen bir şey yok. Üniversiteler devreye sokulmadıktan sonra, müfettişler veya formatör öğretmenler tarafından verilecek kurslar, bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur sözünden öteye geçemez.
İddia ediyorum ki, üniversite mezunları içinde en fazla yüksek lisans ve doktora yapanlar öğretmenlerdir. Marifet, iltifata tabidir. Fakat, Milli Eğitim Bakanlığında akademik kariyer yapan öğretmene maddi - manevi itibar yok. Yaptığınız bir sınav sonucunda 60 veya 70 puan alan öğretmeni, uzman öğretmen yaptınız. Fakat 2-3 yıl emek vererek yüksek lisans yapan öğretmenin ek dersindeki % 25?lik; doktora yaparak akademisyen olmuş öğretmenin ek dersindeki % 40lık fazlalığı kestiniz. Öğretmenin kendini yenilemesiyle ilgili acizane kanaatim şudur. Talim Terbiye Kurulu, her branş için kaynak eserler tespit etmeli, okunan her eser sonunda, sınav yapılmalı. Tabi ki bu okuma işine Bakanımızın maliyeci, işletmeci bürokratları da dahil edilmeli ki, adalet sağlansın. Sınav sonucunda öğretmenin de bürokratın da kalitesi ortaya çıkar. Her halde Bakanımız öğretmeninin kaliteli olmasını istediği gibi, bürokratının da kaliteli olmasını ister.
Burada anlattıklarımdan hareketle iki şeyin yanlış anlaşılmasından korkuyorum.
1. Öğretmenler yapılan yenilikten rahatsız oluyor anlayışı.
2. Öğretmenler para derdine düştü anlayışı.
Yeniliğe karşı olmamız mümkün değildir. Bizim karşı olduğumuz getirilen yenilik değildir. Yenilik yapıyorum derken öğretmenin rencide edilmesi, ihmal edilmesidir. Eğitimde temel iki unsur, öğrenci ve öğretmen değil mi? Bu iki unsur, birbirini sevmedikten sonra hiçbir yeni sistem başarı getirmez. Sistemin uygulayıcısı öğretmen ihmal edilirse, sistemi kim uygulayacak? Öğretmen, yok edilen sevdasını derse katmadan nasıl verimli ders olacak?
Sevginin ve inancın mekanı kalptir. Sayın Bakanım siz bu kalpleri kırdınız , öğretmenin gölündeki sevgiyi yıktınız, idealizmini bitirdiniz, ama hala arkanıza bile bakmıyor bu sese kulak vermiyorsunuz.
Sayın Bakanım, öğretmen-bakan arasındaki ilişki, öğrenci öğretmen arasındaki ilişkiye benzer. Öğrenci inat etse de, öğretmen onu kazanmak zorundadır. Sayın bakanım, öğretmenlerle aranızda hep inatlaşma var. Sizin öğrencileriniz olan öğretmenlere karşı hep inatla yaklaşıyorsunuz. Çeşitli kanallarda, ben öğretmenden proje beklerken, öğretmen benden maaş istiyor diyorsunuz. Bu sözünüzde bile inatlaşma var. Eğer öğretmenden proje istiyorsanız, bunu talep etmeniz çok kolaydır. Siz, 700 bin eğitim ve öğretim kadrosunu yok sayarak maliyeci ve işletmecileri atadınız. Demek ki öğretmenin, o bürokratların yaptığını yapamayacağını düşünüyorsunuz. Korkarım ki sağlık, adalet vb. bakanlıklar, bakanlığımızı bu konuda örnek almazlar.
Sayın Bakanım, öğretmeni veli ve öğrenci değerlendirecek diyorsunuz.
O halde Başöğretmenimiz olan bakanımızı da öğretmenler, yapılacak anketlerle değerlendirse daha da adaletli olmaz mı? Beni seçimde halkım değerlendirecek deme kolaylığını seçmeyin.
Seçimde başbakanlar değerlendirilir.
Sayın Bakanım, biraz adalet, insaf, vurdum duymazlık değil duyarlılık istiyoruz. Bu inatlaşmadan kimse kazançlı çıkmaz. Başbakanımızın kazandırdıklarını, siz siyasi olarak da götürüyorsunuz. Fıtratınızda gülme ve sevme duyguları olmayabilir, fakat iktidara ve Başbakanımıza karşı olan millet teveccühünü ve sevgisini de bitirmeyin lütfen.
Eyüp Gür
Öğretmen