ürk Eğitim-Sen, 4+4+4 sisteminin Türk milli eğitiminde yeni sancılara sebep olacağını ilk günden buyana haykırmaktadır. Bugün yaşadıklarımız bize 28 Şubat sürecini hatırlatmaktadır. Neresi benziyor, diye merak eden olabilir.
28 Şubat tam bir dayatmaydı. O tarihlerde imam hatip liselerinin orta okul bölümünü kapatmak, lise bölümünü yaratılan katsayı problemi ile yok etmek amacıyla 8 yıllık kesintisiz eğitim zorunlu hale getirilmişti. Türk Eğitim-Sen, 28 Şubat sürecinde de bu uygulamanın eğitimi katletmek olduğunu, eğitim öğretimin problemlerine ideolojik gözlükle bakılmaması gerektiğini her platformda savunmuştu.
Tüm karşı çıkışlarımıza rağmen, anti demokratik yapılanma tüm eleştirilere kulak tıkayarak, pedagojik olmayan, eğitim bilimi ile hiç de örtüşmeyen kararını vermişti.
28 Şubat sürecini ve mantığını eleştirenler, bugün aynı mantık ve metodla, eğitim öğretim hayatımızı yeniden dizayn etmeye çalışmaktadır. AKP iktidarı ve birkaç yandaş STK dışında, 4+4+4 sistemini savunan bir tek aklı başında eğitim bilimci ve STK bulunmamaktadır. Ancak, İktidar 28 Şubatçıların anti demokratik usullerini tatbik etmekten geri durmamakta, tüm olumlu eleştiri ve yönlendirmelere kulak tıkamış bir görüntü çizmektedir. 28 Şubat bir tarih değil, 28 Şubat bir zihniyettir. Bu zihniyet, bugün de değişik kisveler altında varlığını devam ettirmektedir.
5 yıllık birinci kademe eğitimi 4 yıla düşürülmektedir. Bunu savunanlar, 28 Şubat mantığını yerle bir etmekten başka, sağlam bir gerekçe ortaya koyamamaktadır. 5 yıllık eğitimde, onca tecrübemizin neden çöpe atıldığını açıklayacak tek bir mantıklı cümle kuran varsa beri gelsin.
1 yıl azaltılan birinci kademe eğitiminin ciddi bir öğretmen dengesizliği yaratacağı da, matematik bir gerçektir. Sınıf öğretmenlerinin 1/5’inin norm kadro fazlası olacağı açıktır. Oluşacak norm kadro fazlası öğretmenlerinin, sınıf ortalamasının düşürülerek halledileceğini söyleyenler, okula başlama yaşı bir yaş düşeceğinden, 1. Sınıfa kaydolacak öğrenci sayısının iki misli olacağından dolayı fazlalık olmayacağını söyleyenler, bir kısım kapalı köy okullarının açılacağını söyleyenler bulunmaktadır.
Sınıf öğretmenlerinin norm kadro fazlası olmayacağını, bunu Türk Eğitim-Sen’in uydurduğunu söyleyen sendika ve sendikacılar da bulunmaktadır. Ancak, bunların açıkladığı hiçbir tedbir oluşacak norm kadro fazlalığını engelleyecek boyutta değildir. Birinci dört yıllık döneme kaydolacak öğrenci sayısının, iki katına çıkması, yeni sınıflar açılması sonucunu doğurmayacak, bazı bölgelerde derslik başına düşen öğrenci sayısını ikiye katlayacaktır. Derslik fazlalığı olan bazı bölgelerde veya mahallelerde bu durum mümkün olabilir, ancak, burada da sınıf öğretmeni açığı bulunmaktadır. Dolayısıyla, norm kadro fazlası olan sınıf öğretmenlerinin söz konusu bu bölgelere gönderilmesi söz konusu olabilecektir. Her halukarda sınıf öğretmenlerinin norm kadro fazlası olması kesin görünmektedir.
Bu durum birkaç yıl içinde hal olabilir. Bu mümkündür, ancak, burada esas kaygımız, bu birkaç yıl içinde, norm kadro fazlası sınıf öğretmenlerinin başına neler geleceğidir. Norm kadro fazlası olacak sınıf öğretmeni sayısı her ilde farklılıklar gösterebilir. Bazı illerde bu sayı o ilin tolere edeceği oranda olabilir, ancak, bazı illerimizde bu sayı binli sayılara ulaşabilecektir. Bu durumda, Milli EğitimBakanlığının ne yapacağından emin olmak mümkün değildir. Bugün dahi, norm kadro fazlası öğretmenleri, çok az sayıda olmalarına rağmen, idare etmeyen, yer değiştirmeye zorlayan Milli Eğitim Bakanlığının, ortada duran yönetmeliğe rağmen, binlerce norm kadro fazlası sınıf öğretmenine göz yumması çok zor görünmektedir.
Okuma yaşının 1 yaş düşürülmesi başka bir problemdir. Kas sinir koordinasyonu tam gelişmemiş, 5 yaş grubunun, 1. Sınıfa kaydının bilimsel hiçbir gerekçesi bulunmamaktadır. Henüz oyun çağındaki çocukların okula kabulü, okul öncesini 1. Sınıfa kaydırmak anlamına mı gelmektedir? Önümüzdeki eğitim öğretim yılında, hem 5 yaş, hem 6 yaş grubunun 1. Sınıfa kabulü, öğretmenlerimiz açısından da sıkıntılı bir yıl yaşanması sonucunu doğuracaktır. 6 yaş grubunun okul öncesi eğitim aldığı, 5 yaş grubunun almadığını düşündüğümüzde, hem bedensel gelişimler farklı, hem becerileri farklı iki yaş grubunun aynı sınıf ortamında eğitilmesi, mecburiyeti ve zorluğunu öğretmenlerimiz yaşayacaktır. Kağıt üzerinde bu kararı alan İktidar ve bu anlamsız karara karşı durmayan Milli Eğitim Bakanlığı ana sorumlulardır. Bunlara çanak tutan sendikayı da unutmamak gerekir.
Okul öncesi eğitiminin zorunlu eğitim dışı bırakılması tam bir garabet uygulamadır. Daha, düne kadar okul öncesi eğitimini tüm illerde zorunlu hale getireceğiz, kaybettiğimiz yıllarımızı yeniden kazanacağız, 2011 yılında yüzde 67 oranında okullaşma sağladık, diye övünen Milli Eğitim Bakanlığı, bugün nerededir? TBMM de 1+4+4+4 modeli üzerine bir teklif hazırlanıyor diyen, Bakan Ömer Dinçer 1’in olmadığını, sadece 4+4+4 olduğunu görünce, sizce dilini mi yutmuştur ki, bu konuda tek söz etmemektedir?
İkinci dört yıldan sonra öğrencilerin lise eğitimlerini açık öğretim yoluyla alacak olması, bugün lise eğitiminde eriştiğimiz yüzde 67’lik yüz yüze eğitim oranını, kaça düşürecektir. Lise okullaşma oranında yüzde 67 yi yakaladık, bunu yüzde yüzlere çıkaracağız diyen Milli Eğitim Bakanlığı, öğrencilerin önüne açık öğretim imkanını koyduktan sonra, yüz yüze eğitim oranının lisede kaça düşeceğini, bugünden hesaplamakta mıdır? Açık öğretim imkanı, öğretmenin önemini reddetmek, yüz yüze eğitimin önemini kavrayamamak anlamına mı gelmektedir? Bunu bilmeyen, anlamayan bir Milli Eğitim Bakanının varlığı bizleri rahatsız etmektedir.
Açık öğretimle her problemin çözüleceğine, öğrencilerin arzu edilen eğitimi alacağına inananlar, hem yüz yüze eğitimi, hem de okulda eğitimin önemini de kavrayamamış, çağ dışı kafalardır. Açık öğretim kavramını bu derece yaygınlaştıranların, dershane eğitiminin de patlayacağını öngörmemiş olması da mümkün değildir.
Hülasa, önümüzdeki yıllarda eğitim öğretim adına, traji komik olayları hep birlikte yaşayacağız. Yaşanacak tüm problemleri omuzlayanlar, yine, öğretmenlerimiz olacak, başarı hep bu aklı evvellerin, başarısızlık yine idareci ve öğretmenlerimizin olacaktır. Yine, bugün olduğu gibi, milli eğitim bakanları televizyonlarda, öğretmen eğitiminden, öğretmen başarısından, iyi öğretmen yetiştirmekten söz ederek, kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermeye devam edecektir. Tarih ve aziz milletimiz sorumluları mutlaka yargılayacaktır. Ancak, bazı sivil toplum örgütlerinin sorumluluğu saklıdır. Tabi ki, onlar için kınalarımız da bugünden hazıdır.
Muradınız kesintili eğitim ise, 1+5+3+4' e ne olmuş, beyler. Neyini beğenmediniz, açıklayın da, biz de anlayalım!
TÜRK EĞİTİM-SEN GENEL MERKEZİ