Kan kanseri tedavisi görürken yakınları tarafından fişi çekilerek hayatına son verildiği iddia edilen Meryem Topçu'dan geriye, basının hedefi haline gelen bir aile ve annesini bir daha göremeyecek küçük kızı Yaren kaldı.
Her şey 2 yıl önce Meryem Top-çu'nun vücudunda çıkan cilt lekeleri yüzünden Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne gitmesiyle başladı. Hastalığının ciddi olabileceği, bu yüzden Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi olması gerektiği söylendi. Burada kan kanseri olduğu gerçeğini öğrenen Meryem'in gülen yüzü solmuştu. Ancak her şeye rağmen umudunu kaybetmemiş, "Bir gün bu hastalığı yeneceğim." diyordu. Hastanede hiç kimse yalnız bırakmıyordu onu. Cefakâr annesi onun özlemine dayanamıyor, haftanın 6 gününü hastanede kızıyla geçiriyordu. Kızının hastalığına üzülen anne ıstırabını kızına duyurmadan yaşıyordu.
Vücudunun daha da ağırlaştığını hisseden Meryem Topçu, 23 Ekim günü yine hastaneye gitti. Ancak üzerinde tuhaf bir durgunluk vardı. Bir şey olacağını hissetmiş ve annesine, "Vücudum çok ağrıyor. Kemiklerim sızlıyor. Galiba bu sefer öleceğim. Bana bir şey olursa Yaren'ime sen iyi bakarsın değil mi?" dedi. Yüreğine kor düşen anne, "Kızım sana uygun ilik bulunacak. Sen endişelenme, ilik dünyanın neresinde bulunursa bulunsun gidip alacağız." sözleriyle kızını teselli etti. "Anne benim günahım yoktur değil mi?" sorusuna annesi, "Yoktur kızım." dedikten sonra Meryem'in dudaklarından, "İnşallah ben cennete gideceğim." sözleri döküldü. Korkulan oldu ve Meryem'in kalbi daha fazla dayanamadı.
Meryem'in ölümünün ardından aileyi en çok kızdıransa basının kendilerine olan tavrıydı. "Meryem'e ailesi ötanazi uyguladı" haberlerine tepki gösteren aile üyeleri, "Biz nasıl böyle bir şey yaparız? Babası, Meryem'i tedavi ettirmek için iki arsasını sattı. Onun iyileşmesi için yapamayacağımız hiçbir şey yoktu. Meryem hastanede olduğu zaman o kadar özlüyorduk ki, ona internet bağlantılı bilgisayar bile aldık. Onunla kameradan görüşüyor, özlem gideriyorduk." diye konuştu.
Olay gününü anlatan aile üyeleri, "Bize kızımızın öldüğü söylendi. Cenazemizi almak için hastaneye geldik. Başsağlığı için birçok yakınımız da hastanedeydi. Ancak doktorlar sabaha karşı hastanın kalbini yeniden çalıştırdıklarını söylediler. Sevinçten deliye döndük. O kadar sevindik ki sanki yeniden doğmuştuk. Hava çok soğuktu. Kadınlar ve çocuklar da vardı. Bu sebeple hastane güvenliğine içeride beklemek istediğimizi söyledik. Anne, baba ve iki teyze Meryem'in yatırıldığı odaya girdiler. Onun için Kur'an-ı Kerim okudular. Bu sırada anne kızını sıkmasın diye sargı bezini gevşetmiş olabilir." dedi.
"Bu kadar ağır bir hastanın yatırıldığı yer, giriş kapısının 5 metre ilerisinde 15 hastanın yatırıldığı müşahede odası mı olmalıydı?" sorusunu yönelten aile üyeleri kızlarıyla kendi kardeşleri gibi ilgilenen, tedavisini yapan doktorlara ise minnettar: "Allah onlara ne bu dünyada ne ahirette zeval vermesin çok teşekkür ediyoruz."
"Basın bizi çok yanlış gösterdi." diyerek sitem eden aile, çektikleri sıkıntıyı şu sözlerle özetliyor: "Okula giden çocuğumuza sınıf arkadaşları 'Niye fişi çektiniz?' diye soruyormuş. Çocuğumuzun psikolojisi bozuldu. Artık okula gitmek istemiyor. Hiçbir şey Meryem'i geri getiremez. O gitti. Bize gülen yüzü ve Yaren'i kaldı; ancak bize böyle bir lekeyi atan basınla ahirette hesaplaşacağız."
ZAMAN