Annenin stresi erken doğuma sebep oluyor
Op. Dr. Hüseyin Mutlu:
'Yapılan araştırmalar, anne karnındaki bebeğin davranış modelleri ile yeni doğan dönemindeki hareketleri ve davranışları arasında doğrudan yakın ilişki olduğunu kanıtlıyor. Stres altındaki annenin bebeğinde değişik hareketlerin olduğu, bu bebeklerin doğumdan sonra daha az uyudukları, emme kapasitelerinin daha zayıf olduğu ve sürekli ağlama nöbetleri geçirdikleri saptandı. Stresli bir dönem geçiren annelerde erken doğum yapma riski de daha yüksek.
STRESİN DOZU DA ÖNEMLİ...
Günlük yaşamdaki stresler, iş, trafik yoğunluğu gibi küçük sıkıntılar erken doğuma sebep olmaz. Fakat uzun süreli sıkıntılar, boşanma, aileden birinin kaybı, kişinin işini kaybetmesi gibi durumların erken doğuma neden olabildiği biliniyor. Parasal problemler yaşayan ve işinde baskı altında olanlarda da erken doğum riski fazla. Özellikle sağlıkları ve bebeklerinin sağlıkları için sürekli endişeli olan kadınlarda da erken doğum sık görülüyor. Stres, anne beyninden kortizol ve katekolaminler gibi hormonların salgılanmasını arttırıyor. Bu hormonlar, plasenta tarafından salgılanan rahim kasılmaları tetikleyen CRH adındaki hormonun erken salınımına neden oluyor. Uzun süren stres, bağışıklığı baskılayarak rahim kasılmalarına neden olacak olan enfeksiyonlara da neden olabiliyor. Stres altındaki bazı kadınlar da strese tepki olarak sigara, alkol ve bazı maddeleri kullanmaya eğilim gösteriyorlar. Tüm bu maddelerin de erken doğuma neden olduğu biliniyor.'
'Süper anne' olmak zorunda değilsiniz
Psikiyatr Dr. Banu Büyükkal
'Kadınlar genellikle doğumla birlikte gebeliğin yarattığı sıkıntılardan kurtulacakları için bebeklerini kucaklarına aldıkları anda büyük bir coşku yaşayacaklarını düşünürler. Oysa birçok kadın hüzün, sinirlilik, endişe, bitkinlik ve yetersizlik duygularına kapılabilir. Doğum sonrası hüznü denen bu durum genellikle doğumdan sonraki 2-3 hafta içinde ortaya çıkar. Genelde buna yol açan hormon düzeylerindeki ani düşüş, göğüslerdeki şişkinlik, evdeki değişiklikler, bebeğin beraberinde getirdiği yeni sorumluluklar gibi faktörlerdir. Bu bir hastalık değildir; eşin, ailenin, dostların desteği ve dinlenmeyle kısa sürede kendiliğinden geçer.
Bununla birlikte, doğumdan sonraki 6 ay içinde yaşamdan zevk almama, iştahsızlık, enerjisizlik, fazla veya az uyuma, değersizlik veya suçluluk duyguları, aşırı sinirlilik, kendine veya bebeğine zarar verme endişeleri, ağlamalar ve benzeri gibi çökkünlük belirtileri ortaya çıkmışsa; bu, doğum sonrası depresyonu denen durum olabilir ve uzman tarafından tedavisi gerekir. Bebeğin nedenli nedensiz sık sık çocuk doktoruna götürülmesi de doğum sonrası depresyonuna işaret ediyor olabilir. Daha önce depresyon geçirmiş, evliliği sorunlu, aile desteği olmayan, gebelik veya doğumda stresli olaylar yaşamış kadınlarda doğum sonrası depresyonu gelişme olasılığı daha yüksektir.
Hiçbir kadından 'süper anne' olması beklenmemelidir. Her kadın yapabilecekleri ve yapamayacakları hakkında kendine ve eşine açık olmalı, gerekirse yardım istemekten çekinmemelidir. Doğum yapmak çok büyük değişiklikleri beraberinde getirir, anne-baba olmanın kolay olduğu da asla söylenemez. Ama bebeğin günden güne büyüdüğünü görmek, onun kendi kişiliği olan birine dönüşmesini izlemek bütün çekilen zorlukları unutturacaktır.'
HÜLYA YILDIRIM
[email protected] (ALINTIDIR)aksam.com.tr