Kadına şiddet zihinsel altyapıyı etkiliyor
Son dönemdeki, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirdi. ''Namus cinayetine kurban edildi'', ''Abisi tarafından öldürüldü'', ''Koca cinayeti, 6 aylık bebeği annesiz bıraktı'' gibi başlıklarla gündeme gelen kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet, bu konuda en kısa zamanda yeni düzenlemeler yapılması için ilgili birimleri ve sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirdi.
Psikiyatri uzmanları, kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için yasal düzenlemelerin yeterli olmadığına işaret ederek, aile içinde egemen olan ve şiddeti meşrulaştıran zihinsel altyapının irdelenmesi gerektiğini öneriyor.
Resmi kurumlarca aylık ve yıllık olarak kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri ile ilgili verilerin düzenli olarak yayınlanması, şiddet görünür kılınması; namus cinayetlerinin uluslararası hukuk açısından yargısız infaz olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığını belirtti.
2011 yılında kadın cinayetlerinin artış gösterdiğini belirten Başterzi, son günlerde 8 kadının öldürüldüğünü anımsattı. Başterzi, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin ''münferit'' olarak kabul edilemez olduğunu vurgulayarak, ''Dehşet verici bir gerçek olarak bu kadınlar en yakınları olan eşleri, kardeşleri, babaları, amcaları, ağabeyleri tarafından öldürülmektedir'' dedi.
Son günlerde gündeme gelen, şiddete uğrayan kadınların devlet tarafından daha etkili şekilde korunmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılmasının sevindirici olduğunu, ancak ''yeterli olmadığını'' savunan Başterzi, kadın cinayetlerinin önlenebilmesi için devletin tüm kurumları ile birlikte üniversiteler, eğitim kurumları ve sivil toplum örgütlerinin işbirliği içinde etkin politikalar geliştirmesi gerektiğini söyledi.
''VERİLER DÜZENLİ OLARAK YAYINLANMALI''
Başterzi, Türkiye Psikiyatri Derneği olarak bu konuda şu önerilerde bulundu:
''Kadınlara yönelik şiddet görünür kılınmalı. Resmi kurumlarca aylık ve yıllık olarak kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri ile ilgili veriler düzenli olarak yayınlanmalı.
Öldürülen kadınların katillerinin çoğunlukla aile üyelerinin olmasından dolayı, aile yapısı, ailenin içinde bulunduğu şiddet üreten ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal koşullar, aile içinde egemen olan ve kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran zihinsel altyapı dikkatli bir biçimde irdelenmeli.
Kadına yönelik şiddetle ilgili veriler düzenli olarak yorumlanarak, hem risk grupları hem de şiddeti kışkırtan toplumsal etkenler tespit edilerek önleyici çalışmalar etkin kılınmalı.
Kadına yönelik şiddetin önemli bir parçası olan ekonomik şiddet, kadınların şiddete uğramasını arttırmakta ve şiddet kısırdöngünün oluşmasına, şiddet sarmalının giderek büyümesine yol açmaktadır. Bu süreci durdurabilmek için kadınların eğitim almasını ve çalışma hayatına etkin biçimde katılmasını arttıran, özendiren politik müdahaleler çoğaltılmalı.''
''KADIN SORUNLARINA DUYARLI EĞİTİM PROGRAMLARI DESTEKLENMELİ''
Kadına yönelik şiddeti doğuran temel unsurun cinsiyet ayrımcılığı olduğunun göz önünde tutularak eğitimin ilk evrelerinden başlayarak her düzeyde toplumsal cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmaya yönelik eğitim programlarının düzenlenmesi gerektiğini vurgulayan Başterzi, medyanın da bu konudaki farkındalığının artırılması, bilinç düzeyinin daha geliştirilmesi gerektiğini ifade etti.
Başterzi, anaokulu ve ilköğretim okullarının anasınıflarından başlayarak toplumsal cinsiyet ve kadın sorunlarına duyarlı eğitim programlarının desteklenmesi gerektiğini savunarak, şöyle devam etti:
''Ders araçları buna uygun hazırlanmalı.
Televizyon dizileri ve gazete haberleri başta olmak üzere medyada da cinsiyet ayrımcılığı ve şiddetin her türlüsünün, özellikle kadına yönelik şiddetin özendirilmesine karşı mücadele edilmeli, müdahalelerde bulunulmalı.
Ülkemizde sigara kullanımına karşı medyada etkin olarak yürütülen kampanyalar kadına yönelik şiddet içinde geçerli kılınmalı, şiddetin olağan bir insanlık hali olarak gösterilmesinin önüne geçilmeli.
''DAVALARDA, 'HAKSIZ TAHRİK İNDİRİMLERİ' DERHAL KALDIRILMALI''
Kadına yönelik şiddet davalarında uygulanan 'haksız tahrik indirimleri'nin derhal kaldırılması gerektiğini ifade eden Başterzi, ''5237 sayılı TCK'nın 29. maddesi uygulanmamalı. Namus cinayetleri, uluslararası hukuk açısından yargısız infaz olarak kabul edilmektedir. Bu cinayetleri engellemek için farklı düzeylerde stratejiler geliştirilmeli'' diye konuştu.
Başterzi, kadın sorunlarının ''aile sorunu'' olarak kabul edilemeyeceğinin altını çizerek, şunları kaydetti:
''Yeni Zelanda'dan Nepal'a, Kanada'dan Malezya'ya, Norveç'ten Afganistan'a kadar dünyanın birçok ülkesinde Kadın Bakanlığı vardır. Toplumsal cinsiyet eşitliği göstergelerinde tüm dünya ülkeleri içinde en gerilerde yer alan ülkemizde Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın kapatılarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak yeniden adlandırılması son derece üzücüdür.
Bu anlayış, kadının erişkin bağımsız bir kişi olduğu gerçeğini yok saymakta, kadını ikincilleştirmekte, sorunu yalnızca bir aile sorunu olarak görülmesine neden olmakta, şiddetin kaynağındaki toplumsal ve siyasal etkenleri gözardı etmekte, kadının şiddet sorununun yalnızca aile ile ilgili bir sorunmuş gibi algılanmasına yola açmakta, çözüm yollarının gerçekçi ve bilimsel bir çerçevede tartışılmasını engellemekte, olanaksız kılmaktadır.''
''SIĞINMA EVLERİNİN SAYISI YETERSİZ''
Başterzi, kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir yer tutan sığınma evlerinin sayılarının halen çok yetersiz olduğunu belirtti.
Devlet kurumları ve yerel yönetimlerin konuda etkin ve hızlı çalışılması gerektiğini belirten Başterzi, ''UNICEF ve İçişleri Bakanlığı tarafından geliştirilen 'Çocuk Dostu Şehirler' projesi gibi kadına yönelik şiddetle mücadelenin etkili şekilde yürütüldüğü, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı etkili genel ve yerel politikaların geliştirilmeli, 'Kadın Dostu Şehirler' yaşama geçirilmeli ve desteklenmeli'' dedi.
memurlar.net