Biz çocukken çok basitti hayat...
Sabahın köründe ekranlarda gösterilen çizgi film kuşağını izlemek için uyanırdık.Pek fazla seçeneğimizde olmazdı.Tek şartı anne babaya yakalanmamak ve sessiz olmayı başarabilmekti.En rahat koltuk bizim olurdu evin tek sahibiymiş misali.Gidip fırından sıcak ekmek ve gazete almak ailemizi mutlu etmek için yeterince olgun bir davranıştı.Yolda yürürken ucundan tırtıkladığımız,eve geldiğimizde yarısı olmayan ekmeğe kimse kötü gözle bakmazdı.Biz ise kafamızı kaldırır,avuçlarımızı dua ediyor gibi açar,annemizin gözlerinin içine süt dökmük kedi misali bakarken, bitti derdik hâlâ bitmemiş lokmalarımızı zoraki yutmaya çalışırken.
Yemek için bir masada oturup tabağımızdakini bitirmemiz gerekirdi sadece.Üstümüzü kirletme gibi bir sorunumuz olmadan çorba kasesini kafamıza kaldırıp gülücükler atmamız çevremizdekilere mutluluk verirdi.Kuru ekmek dahi sokak arasında top oynarken daha bir tatlıydı.Toz toprak olması kimseyi rahatsız etmez,yere düşünce üfler,elimizle tozuna vurmak koşulu ile temizler,üç kere alnımıza koyar,daha söylemeye dilimiz dönmeden bismillahirrahmanirrahim der devam ederdik yemeye....Yan komşunun bahçesinden,bizi gördüğünü bilmemize rağmen izinsiz iki domates,bir salatalık çalmak bir başka tatlıydı kahkalarımızda.
En büyük eğlencemiz su ve topraktı.Çamurdan yapılan evler,kulübeler,ekmekler....İçersine kuru otları doldurup ailemizin gözetiminde tutuştururduk evi ısıtmak için.Bir köşesinde,minik ellerimizle ovalayarak yuvarlattığımız toprağı fırına verirdik.Çıkardığımızda yemek hiç nasip olmadı.Ana yüreği bu kadarına dayanamadı belkide.
Tellerden bükülmüş arabalarımız vardı.Başarısız birkaç denemenin ardından yuvarlak olmasa da ovale yakın tekerlekleri,yoldaki koşuşturmacadan bükülürdü.Otobüsçülük oynardır,şoför olurduk.Bazen de isyankar,yorgun,yolcu.
Filmlerdeki karakterler her daim bizimleydi.Cüneyt Arkın gibi boyumuza göre bize çok yüksek gelen otuz santimlik duvarlardan,elimizde köşebaşında bulunmuş tahta bir kılıç,Osmanlıcılık oynardık,atlardık.Hiç bizans askerimiz olmadı.Küçük hayatlarımızda hepimiz Malkoçoğluyduk.Bir de korkudan sinmiş,elimizdeki kuru ekmeği bölüp beslemeye çalıştığımız,cılız mı cılız sokak köpeğimiz,Atıl kurt...Oyunlardan bihaber oradan oraya koşuşturmacamız.
Düştüğümüzde hiç canımız yanmazdı.Çünkü bir öpücük bütün acıların ilacıydı.Öyle şefkatli eller uzanırdı ki, siz sevginin bulutunda boğulurken ne olduğunu bile hatırlamazdınız.Üşüttüğünüzde bir sıcak çorba yeterdi,ılık bir duş.Her zaman bir çift göz vardı üzerinizde.Nerede olursanız olun,ne yaparsanız yapın,saklambaç bile oynasanız hemen sobelerdi anneniz.Ne çok şey biliyorlardı diye hayretlere düşerdik.
Uykumuzda hiç açıkta kalmadı bedenimiz.Hiç üşümedik soğukta.Yaz aylarında dahi üzerimize biz farketmeden pikeler örtülürdü.Bazen yatakta,bazen sandalyede,bazen bir köhün içersinde uyuya kaldık.Kimse kızmazdı,yargılamazdı...
25 Ekim 2006...Yaşlılar evi ziyaretim...
Masa başında titreyen elleriyle yemek yiyemediği için yardımcı tutulan bey amca.Oysa yılların verdiği asillikten hiçbir şey kaybetmemiş bakışı...Kimsin nesin faslının,gözyaşlarının hikâyelerine girmek bile istemiyorum.Terkedilişler bu denli acı veremez insana.Son sözleri kulaklarımda bir ömür....
" Eskiden bu kadar sorun yoktu evlat...Biz kandili yakar kadınlarımızla muhabbet ederdik akşamları.Bahçemizde salkımları dökülen üzümlerin altına oturur,çay içer,eş-dost kahkaha atardık.Kapımız açık uyurduk mesela.Elektrik ilk geldiğinde oturma odamıza bir lamba takıp gittiler.Kaç gece hayretle izledik.Televizyon çıktığında yeni bir çığır açıldı.Haftada bir kez gösterilen filmleri izlerdik.Şimdi şiddet,hırsızlık,yolsuzluktan geçilmiyor televizyonlar.Çocuklarınız sokaklarda oynayamıyor.Yeni yeni hastalıklar türüyor memlekette..Oysa biz sadece grip olurduk.Ecelimizle ölürdük...
Size acıyorum...."
Darkmagic/Denemeler...29.09.2010