Uzakdoğu'da bir budist tapınağı.Bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu.Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan anlatabilmekti...
Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi.Yabancı, kapıda öylece durdu ve bekledi..Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu.O yüzden kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.Bir süre sonra kapı açıldı.İçerdeki budist kapıda duran yabancıya baktı.Bir selamlaşmadan sonra söz'süz konuşmaları başladı.Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz, demekti.Yabancı, tapınağın bahçesine döndü, aldığı gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.İçerdeki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeri aldı.Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman ihtiyaç vardı....
( yazıyı, Dostoyevski'nin, ''mutluluğun kıyısında'' isimli öyküsünün arka kapağından aldım. )