İsyan Günlerinde Aşk
Yazar romanı hakkında şunları anlatmaktadır.
“roman, tarihin belli bir döneminde yaşayan insanları anlatıyor .Ben bu romana ‘tarih romanı’
demem.Yazdıklarımın tarih romanı olabilmesi için, o dönemde yaşayan ya da kurgulanan insan psikolojilerinden çok tarihi gerçekleri anlatması gerekir.Daha doğrusu edebiyat yapmaktan çok, tarihi hareketleri, eylemleri anlatmalıdır.Ama romanda tarih yalnızca dekordur.
Yarattığım karakterlerin duygularını nasıl anlattığıma bakarım...Benim yaratıcılığım buradadır; kahraramanlarımın duygularını, duygu katmanlarını, duygusal sıkıntılarını ve duygusal derinliklerini anlatırım.Okuyucular, onların bu duygularını hissedebiliyorlar mı? Kendi duygu dünyalarında bunların karşılığını bulabiliyorlar mı? Romanda anlatılanlar tüm bunları yapabiliyorsa, bu iyi edebiyattır diye düşünüyorum.
İnsan ilişkilerinin en kuvvetli olduğu ve duyguların kesin hatlarla ortaya çıktığı zamanlar, aşk dilimleridir.Ama yalnızca aşklar yok romanda, ilişkiler de var.İnsan ilişkileri hepimizin ilgisini çekmez mi? Benim çok ilgimi çekiyor; insanlar birbirleriyle nasıl ilişkiler kuruyorlar? İlişkiler sırasında hangi duyguları taşıyorlar? Bu dyguların ne kadarı gerçek? Kendi gerçekliklerinin ne kadarının farkındalar ve ne kadarını sorguluyorlar? Tüm bu soruların cevapları ilgimi çekiyor.
Felsefe, edebiyat, diğer idelojiler ve bilimler hep aynı sorunun cevabını arar; Hayat nedir? İnsanlar bu sorunu cevabını bulabilmiş değiller.Bulabileceklerini de sanmıyorum.Çünkü buldukları anda hayat sona erer.Hayat ancak kendi sıır ile devam eden bir vaka ya da olgu...
Hepimizin hayatı birbirine değiyor.Birini kurcaladığımız zaman, zincirin diğer halkaları da kıpırdıyor.Sanki bütün insanlar birbirlerine değiyorlarmış gibi...Herkesin hayatının, diğer insanların hayatını etkilemesi de ilgimi çekiyor.”