Nasıl oluyordu da biten bir ilişkide her iki tarafta haksızlığa uğrayanın kendisini olduğunu düşünebiliyordu?
Aradığı açıklamayı en nihayet, bir çift martının uçuşuna tanık olduğu bir günde bulmuştu ressam.
Kaldığı evin az ilerisindeki falezlere kurmuştu o gün tuvalini. Tam resme daldığı sırada, yakınından havalanan bir martı denize doğru süzülüşe geçmişti. Hemen ardından karşı kıyılardan fırlayan bir başka martıda aynı yönde alçalmaya başlamıştı. İkisi de suya çarpmalarına az bir mesafe kala, seri birer manevra yaparak göğe doğru yükselişe geçmiş, adeta kanatlarıyla birbirlerine sarılmış bir vaziyette, falezlerin seviyesini bir hayli aşana dek yükselişlerini sürdürmüşlerdi.
Bu iki martının uçuşunu izlerken, kendince bir çıkarımda bulunmuştu;
BAĞLANABİLMEK İÇİN, ÖNCE BAĞIMSIZ OLMAK GEREKİR!
Oysa insanların çoğu yeni ilişkilere eski bağlarla geliyorlardı. Geçmişten taşıdıkları ister güvensizlik, ister anlaşılamamak, isterse de çevrelerine ördükleri savunma duvarları olsun, her bağ yeni ilişkiyi özgürce yaşamalarını engelliyordu.
Daha önceki ilişkilerinde haksızlığa uğradıkları konusunda belki haklıydılar ama, haksızlık edenin karşı taraf değil de, bir türlü bırakamadıkları "geçmişleri" olduğunu göremiyorlardı.
İşte, farklı kayalarda, ayrı ayrı kendine yetebilmeyi gerçekleştirebilmiş bu iki martı, birbirleri için "geçmiş"teki yerlerini terk edebilmiş; sıfır seviyesine inerek benlik bağlarından arınmış, böylece "bir" olarak göğe doğru yükselebilmişlerdi.


Serdar ÖZKAN-Kayıp Gül