İz - Canan Tan


             

Ä°letiÅŸim


 05xx xxx xx xx


vbnetron


[email protected]

×

İz - Canan Tan

  • #1
    Meltem YANIKOĞLU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    01.Mart.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    16,374
    @Meltem YANIKOĞLU



    İz - Canan Tan







    Yakın çevremizde benzerlerini görebileceğimiz gerçeklikte bir baba-kız öyküsü... Babasına hayran Verda, hatta âşık. Biricik kahramanım diyor onun için. Ne var ki, yıllar önce annesiyle babasının boşanmasından sonra ayrı düşmüşler birbirlerine.

    Çatışmışlar, çelişmişler ama sevgileri içten içe hep sürmüş. Kariyerinde zirveye ulaşmış ünlü avukat Vedat Karacan'ın intiharıyla başlıyor öykü. Bu beklenmedik ölümün ardında yatan gizi çözmek Verda'ya düşmektedir. Geriye dönüp baktığında yüzleştiği keşke'leriyle, pişmanlıklarıyla ve içini kavuran devasa bir özlemle sürecektir babasının izini...

    Minicik çocuk ellerimi avucunun içine hapsettiğinde, yüreğim yüreğinde eriyordu babacığım. Parmaklarım büyüdü diye mi tutmuyorsun artık ellerimi? Keşke hep küçük kalsalardı... Ne oldu da ayrıldı ellerimiz baba? Hiçbir zaman soramadım bunu sana. Sormak istediğimde fırsat olmadı, fırsat olduğunda cesaretim...

    Soluk soluğa okuyacağınız, farklı bir Canan Tan romanı...



    10 Martta kitapçılarda olacak bu romanın ilk bölümünü buradan okuyabilirsiniz ;


    VURGUN
    Sevildiğini hisseden ya da sevilebilme umudunu henüz yitirmemiş insan, sağlam bir kişiliği, güçlü bir duruşu varsa hele, yaşamına asla son vermez, veremez.
    Tanım bellidir…
    Dünyayla arasındaki maddesel ve ruhsal tüm bağları kopmuş fanilerin –er ya da dişi, fark etmez– kişisel tercihidir intihar.
    Seçilmiş bir ölüm şeklidir. Engellenmesi güç, hatta olanaksız…
    Kolay değildir cana kıymak. O can, kendi canınsa eğer, daha da çatallaşır işler.
    Enine boyuna ölçer tartarsın içinde bulunduğun şartları. Ortasında debelendiğin kısırdöngünün geçit verebilecek zayıf halkasını kollarsın.
    Kararlısındır belki, zerrece yalpalamadan becerir, bitiriverirsin işini.
    Acımasız bir can alıcı gibi.
    Belki de vazgeçmeye dünden razısındır. Hayatta kalmanı sağlayacak, koparıp attığın ya da birilerinin lime lime ettiği dirim kırıntılarını toplayıp bütünlemeyi denersin umarsızca.
    Keşke bir çıkar yol olabilse… Ya da kararından caydıracak birileri.
    Hastadır ruhun, benliğinse ağır yaralı. Sağlıklı düşünemezsin o anda.
    Sarp kayalıklarla çevrili dar bir geçitte kısılıp kalmış bedeninin her kıpırdanışında, katran karası taşların soğuk, keskin yüzlerine değip örselenmişçesine acıdan acıya savrulup durursun.
    İki kapıdan hangisine uzanacağını bilemezsin. Buhranlı, hezeyanlı, dizginlenmesi güç bir kriz sürecidir yaşadığın.
    Bir atlatabilsen… Yepyeni umutlarla eskisinden de sıkı tutunabilirsin yaşama.
    Denizin, maviliğini yitirdiği ölüm kokan derinliklerine bile isteye dalmış, vurgun yemiş, ama mucizevi bir kurtuluş ya da kurtarılışla sağ salim yüzeye çıkmayı başarabilmiş, rekor denemesi yapan dalgıçlar gibi…
    “Nerede kalmıştık?” diyebilirsin.
    Yeter ki, geriye dönüp baktığında, seni yaşama bağlayacak incecik bir pamuk ipliği kalmış olsun…
    *
    Onu yaşama bağlayacak incecik bir pamuk ipliği, verdiği karardan caydıracak en ufacık bir umut ışığı kalmamıştı demek!
    Onu… Babamı!

    KAR YOLLARI KAPASA DA
    17 Ocak… Doğum günü!
    “Geride kalanlarım, doğum ve ölüm yıldönümlerimi aynı gün hatırlasın ve ansınlar,” düşüncesiyle özellikle bu günü seçmiş olmalı. Her zamanki gibi, inceden inceye hesaplamış her şeyi. Kim bilir ne zaman aklına koyduysa, oya gibi işlemiş yaptığı planı, olgunlaştırmış, saptadığı tarihin gelmesini beklemiş ve uygulamış. Kabul etmeliyim ki, tam da ona yaraşır yetkinlikte bir davranış.
    Adnan amcam –amcalarımdan en küçük olanı– aradığında, toplantıdan yeni çıkmıştım.
    “Verda…” dedi, sustu.
    “Verda,” diye yineledi, titreyen, gitgide cılızlaşan sesiyle. “Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama… Baban…”
    “Ne olmuş babama?” dedim sertçe, kötü olduğu baştan belli haberi kendimden olabildiğince uzak tutmaya çalışır gibi, boş bir gayretle.
    “Baban…”
    “Hayır!” diye haykırdım. “Babamın öldüğünü söyleme bana lütfen!
    Daha dün konuştuk… Ankara’ya geleceğimi söyledim ona… Sevindi.”
    “Maalesef ağabeyimi kaybettik Verda.”
    Bir anda boşalıverdi içim. Beynim, yüreğim, damarlarımda akan kan; onlarla beraber tüm benliğim, duygularım, belleğim…

    Maddesel ve ruhsal işlev ve yetilerinden arınmış, tenekeden ibaret içi boş bir robot gibi kalakaldım telefonun başında.
    İsyanla yadsımaya çalıştığım gerçeğin asıl acı yüzünü açıklamayı sonraya saklamıştı amcam. Aldığım ilk darbeyi özümseyip, biraz olsun sakinleşmemi bekliyordu.
    “İnanamıyorum,” diye sızlandım. “Gayet iyi geliyordu sesi. Nasıl olmuş? Kalp krizi mi?”
    “Söylemesi zor ama… İntihar etmiş ağabeyim. Arabasında, başından tabancayla vurulmuş halde bulmuşlar.”
    “Olmaz öyle şey!” diye bağırdım var gücümle. “Olamaz… Benim babam, intihar edecek yapıda bir insan değildir.”
    “Kimin ne zaman ne yapacağını önceden bilemiyoruz kızım.”
    “Bu işin altında farklı bir şeyler var amca. Şu son arazi davasında birilerinin tekerine çomak sokmuş olmasın babam… Belki de hasımlarından biri çekti tetiği.”
    “Çok zayıf bir ihtimal. İlk incelemeler intiharı doğruluyor. Otopsi raporu da çıkmak üzere zaten.”
    Varsayımlar üzerine yorum yapmayı gereksiz görüyordu. Kendini vurmuş, demişti birileri; hiç itirazsız, olduğu gibi kabullenmişti o da.
    “Cenaze yarın kalkacak,” dedi. “Yetişirse öğlen namazına, olmazsa ikindiye. Çok kar var burada… Gelecek misin sen?”
    “Ne biçim bir soru bu böyle!” diye bağırdım isyanla. “Tabii ki geleceğim. Karmış, boranmış, böyle günde lafı mı olur?”
    Evet, uzun zaman olmuştu babamla yüz yüze görüşmeyeli. Yıllar önceki büyük çatırdamanın ardından gelen kopuşla farklı yerlere savrulmuştuk ama, kimi zaman bölük pörçük, kimi zaman toparlanmış; sızılı gelgitlerle hep sürdü ilişkimiz.
    Dört yıldır Ankara’ya ayak basmamıştım. Doğduğum, büyüdüğüm şehre gitmem için babamın ölmesi gerekiyormuş meğer…
    Kasıtlı değildi gitmeyişim. İşlerimin yoğunluğu, Bülent, Kaan… Ve tabii ki annem! Bunca yükün altında bir tek ben vardım. Hep içimdeydi ama, gidecektim. Nereden bilebilirdim, ölümün kuytulara sinip pusu kurduğunu, hepimizden rol çalıp aceleyle, pür telaş, başrol koltuğuna kuruluvereceğini…
    *
    Bürodan çıkarken Bülent’i aradım.
    “Babam ölmüş,” dedim, gazete haberi verir gibi, yorum yapmasına fırsat tanımayan yavan bir ifadeyle. “Akşam uçağıyla Ankara’ya gidiyorum.”
    Ummadığım derecede ilgili ve sıcaktı tepkisi. Çok üzüldüğünü, istersem benimle gelebileceğini söyledi. Hayır, gerek yoktu, benim gitmem yeterliydi. (İşin aslı, sağlığında görüşmediği kayınpederinin cenazesinde ne işi vardı?)
    Eve girer girmez, hazırlanmaya başlamadan, annemin numarasını çevirdim. Önemli bir dava için birkaç günlüğüne Ankara’ya gidecektim. Merak etmesindi, sık sık arayacaktım oradan. Nezaket Hanım’ı da tembihleyecektim, yokluğumu hissettirmeyecekti ona.
    “Bu karda kışta ne işin var Ankaralarda?” diye çıkıştı. “Yollar kapalıymış, duymadın mı? Sabahtan beri uyarı yapıyor televizyonlar…”
    “Gitmek zorundayım dedim ya.”
    “Anlaşıldı, sen dönene kadar rahat yok bana…”
    Bıraksam sürecek sızlanması… Kısa kesip hazırlanmaya koyuldum.
    Küçük bir valiz çıkardım dolaptan. Birkaç parça giysi, içi müflonlu bir çift yedek bot, el örgüsü yün kaşkol, kalın bir hırka…
    Televizyonu açtım. Haklıydı annem. Haber kanallarının tümü hava şartlarına odaklanmıştı, diğerleri de altyazı geçiyorlardı. Uçak seferlerinin gecikmeli yapıldığı, kapanmış karayolları, yolları açık tutmak için biteviye çalışan kar makineleri… Umurumda değildi. Yürüyerek gitmeyi bile göze
    alacak derecede kararlıydım.

  • #2
    Cemile ÖZTÜRK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    16.Mart.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    32,893
    @Cemile ÖZTÜRK







    Çok teşekkürler canım paylaşım için
    c i m i



    "Ben çocukken annem bana hep hayatın anahtarının mutluluk olduğunu anlatırdı. Okula gitmeye başladığım zaman, sınavda bana "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diye sordular. Ben de onlara "Mutlu olmak istiyorum" diye cevap verdim.
    Onlar bana, soruyu anlamadığımı söylediler. Ben de onlara, asıl onların hayatı anlamadıklarını söyledim. "

    John Lennon

  • #3
    Akdere - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    07.Mart.2011
    Nereden
    İstanbul/Bayrampaşa
    Mesajlar
    280
    @Akdere







    Canan Tan'a bayılıyorum güzel bir yazar çok severek ve zevkle okuyorum çıktığı gibi bu kitanınıda alıcam paylaşım için teşekkürler
    Bazen insan; 'ben iyiyim.' dediğinde gözlerinin içine bakıp, 'iyi değilsin, biliyorum.' diyecek birine çok ihtiyaç duyar.
    Can Dündar

  • #4
    Kübra AKÇİMEN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    16.Haziran.2009
    Nereden
    umut şehrii
    Mesajlar
    16,879
    @Kübra AKÇİMEN







    yeni mi çıkmışş bu oldukça ilgi çekicii teşekkürler Meltem hocam

  • #5
    Neslihan KILIÇ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.Temmuz.2010
    Mesajlar
    1,677
    @Neslihan KILIÇ







    Kitabı geçen gün gördüm fakat çıkış tarihini bilmiyordum.Ülkemizin en iyi yazarlarından biri.Eminim diğer kitapları kadar güzeldir.Teşekkürler tarih için.

  • #6
    Gülşah MUTLU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15.Mart.2009
    Nereden
    Tekirdağ ve İstanbul=)
    Mesajlar
    32,039
    @Gülşah MUTLU







    yine yüreklere dokunur bir kitaba imza atmıştır Canan Tan..
    teşekkürler meltemcim.
    6. yaşımız kutlu olsun!!!
    Ögretmen, insan davranislarini ve yeteneklerini gelistiren bir davranis mühendisidir.


    10.Yıl
    Önce Okul Öncesi

    #DİRENKPSS2015

  • #7
    griiimmm - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10.Aralık.2009
    Nereden
    gaziantep
    Mesajlar
    246
    @griiimmm







    tüm kitapları gibi bu kitabınıda soluksuz okuyacağıma eminim... bu kitapta bizim hayatımızda bir İZ bırakacağa benziyor. teşekkürler paylaşımınız için...

  • #8
    Meltem YANIKOĞLU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    01.Mart.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    16,374
    @Meltem YANIKOĞLU







    Rica ederim arkadaşlar. Ben de ön siparişimi verdim, bekliyorum. Kübracığım 10 Martta çıkacak kitap.

  • #9
    GÜL JİYAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    13.Nisan.2011
    Nereden
    bilinmeyenlerden
    Mesajlar
    12,310
    @GÜL JİYAN







    ben canan tan ın en çok piraye adlı kitabını merak ediyorum

  • #10
    Meltem YANIKOĞLU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    01.Mart.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    16,374
    @Meltem YANIKOĞLU







    Alıntı karakaş Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    ben canan tan ın en çok piraye adlı kitabını merak ediyorum
    Piraye harika bir romandı bence. Beni etkileyen kitaplardandır. Piraye ve En son Yürekler Ölür Canan Tan kitapları arasında en sevdiklerimdir.
    Bu arada İz' i de okudum, epey oldu yazmayı unutmuşum. Güzel kitaptı, Canan Tan severler sevecektir. Ama diğer kitapları kadar etkilemedi beni. Yine de okunabilir.

  • YORUM BIRAKMAK İÇİN ÜYE OLMALISINIZ !

    ÜYE OLMAK İÇİN TIKLA

    Benzer Konular

    1. Issız Erkekler Korosu - Canan Tan
      Konu Sahibi Cemile ÖZTÜRK Forum KİTAP-DERGİ
      Cevap: 0
      Son Mesaj : 06.Nisan.2012, 18:21
    2. Eroinle Dans - Canan Tan
      Konu Sahibi Seda_ Forum KİTAP-DERGİ
      Cevap: 3
      Son Mesaj : 20.Haziran.2011, 08:59
    3. Söylenmemiş Şarkılar / Canan Tan
      Konu Sahibi Gülşah MUTLU Forum KİTAP-DERGİ
      Cevap: 4
      Son Mesaj : 09.Mart.2011, 02:41
    4. Çikolata kaplı hüzünler - Canan Tan
      Konu Sahibi Cemile ÖZTÜRK Forum KİTAP-DERGİ
      Cevap: 5
      Son Mesaj : 30.Ağustos.2010, 16:24
    5. Aşkın Sanal Halleri (Canan Tan)
      Konu Sahibi Gülşah MUTLU Forum KİTAP-DERGİ
      Cevap: 6
      Son Mesaj : 10.Ağustos.2010, 16:36

    Bu Konu için Etiketler

    Yetkileriniz

    • Konu Acma Yetkiniz Yok
    • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
    • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
    • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
    •  

    Giriş

    Facebook ile Baglan Giriş