Sen tüm kentten daha yalnızdın. Okyanus gibi bir yalnızlık.”
“Kent sokaklarında çıkan her benlik değiştirilmiş, takınılmış bir kişilik değil mi? Duvarlar gerisinde en çok kendimiz olmuyor muyuz? En çok duvarlar arasında direnmiyor, en çok duvarlar ardında hissetmiyor muyuz?”
“İnsan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. O denli doyumsuzdur.”
“Çocukluğumda yeryüzünün sonsuzluğunu algılayabiliyordum, ama yaşlı kadınların yalnızlığını değil.”
“Doğanın, yaşamın, düşlerin, duyguların bana sunabildiğinden daha çoğunu yaşamam, daha çoğunu algılamam gerek. Her nesneyi, her canlıyı, herhangi bir insanı, anlık bir görüntüyü yaşantıya dönüştürmeliyim. Yaşamı büyütmek, kendimce geliştirmek, derinleştirmek, genişletmek, rüzgarlarla estirmek, yağmurlarla yağdırmalıyım. Ta ki kendimi canlı ya da cansız, doğmuş ya da doğmamış tek bir nokta olarak görene dek.”
“Sınırlar kadar hiçbir kısıtlamadan sıkılmadım ve kendi sınırlarım içinde sınırsızlığımı kurdum. Hiç değilse bana özgü bir sınırsızlık, kendi suskun, kendi çığlığımın sınırsızlığı.”
“Sen günlere bir şeyler getirmedikçe, günler sana hiçbir şey getirmiyor.”
“Boş bir caddede yürüme olanağı bile yok. Her köşe, her cadde öyle dolu, öyle dolu ve bu doluluk oranında öyle boş, öyle boş ve öyle boş ki…”
“Sürekli gitmek istemek de, bir yerde, hiçbir yerde olmak istemek değil mi?”
“Ben köylüleri köylerde seviyorum. Kentlerin köy davranışlarını bırakmayan köylüler tarafından sarılması tedirgin ediyor beni. Köylerin de kentliler tarafından sarılması. Her ikisi de çarpık bir gelişme.”
“Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey, benim gerçeğimle bağdaşmayan bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böyle saptadığınız için ben de eriştim… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki…”
“Toplum dedikleri kitlenin bir aradaki dayanılmaz yabancılaşmasını sanki kimse algılamıyor.”
“Hiçbir şeyin değişmeyeceği umutsuzluğuna kapıldığım kısa anlar kadar korkunç ve umutsuz anlar tanımıyorum.”
“Kendimi kavrayamazsam, tüm varoluşumu yitirmişim demektir.”
“Ne vatandaş, ne halk, ne de küçük burjuva olmadığımı biliyorum. Bu ufacık tanımlama bile bana direnç veriyor.”
“Kendi sınırsızlığım içinde yalnız kalmaktan korkuyordum ve bir insanın sınırlarına gereksinmem vardı. Oysa şimdi kendi sınırsızlığım içinde, yaşamı her zamankinden daha derin algıladığıma göre, bundan sonra hiç korkmamaya kararlıyım. İnsanın kendi yükünü taşıması, diğerlerinin yükünü taşımasından daha rahatlatıcı.”
“Doğanın, dağların, güneşin, bulutların mevsimlerle büründüğü griliklerin zaman zaman insanı okşayan rüzgarların düşmanı olmalı kenti oluşturanlar. Doğayı taşa dönüştürmüşler. İnsanı, yalnız eliyle biçimlendirilenin içine kilitlemişler.”
Tezer Özlü, “Yaşamın Ucuna Yolculuk”