Çok şey yazılıp söylendi kitap okumayla ilgili. Ben farklı bir yönden ele alacağım kitap okumayı. 3 Haziran 2009 tarihli bir gazete haberi şöyleydi:
“Bir öğrencinin ilköğretimden başlayarak dört yıllık bir fakülteden mezun olana dek zorunlu olarak girip başarı göstermesi gereken asgari sınav sayısının 739 olduğu, bir yılda ortalama 46.18 sınava girdiği belirlendi.”
Tabi bunlar okul sınavları. Bir de başarı göstermemiz gereken ve hayatımızı şekillendiren dönüm noktaları konumunda olan sınavlar var. Hayatımız sınavlarla dolu artık. 6’ncı sınıftan başlıyor SBS’yle sınavlar ve 7, 8. sınıflar SBS derken ÖSS, KPSS diye devam ediyor; neredeyse ömür boyu sürüyor.
Bu yıl yapılan sınavlarda gördük ki sorular daha çok okumaya ve yorumlamaya yönelikti. Bu, kitap okumanın önemini bir kez daha çıkardı karşımıza. Sadece sınavlar için okuyacak değiliz elbette. Kitap okumak her ferdin mutlaka yapması gereken bir iş. Ama biz sınav açısından ele alalım konuyu bugün.
Yıllardır söylüyoruz öğrencilerimize kitap okuyun diye. Onları okumaya teşvik etmeye çalışıyoruz. Ödevlerle kitap okumalarını sağlama gayretindeyiz. Yine de başarılı olduğumuz söylenemez. Bu yıl ÖSS’ye hazırlanan mezun gruplarından sözel sınıfı öğrencilerine sormuştum, bir yıl içinde kaç tane kitap okudunuz, diye. Yirmi kişilik sınıftan sadece üç parmak kalkmış, onlar da iki, üç kitap okuduklarını söylemişlerdi.
Asıl acı olan ise bir öğrencinin sadece lise ikinci sınıfta roman özeti çıkarma ödevi aldığı için kitap okuduğunu söylemesiydi.
Peki neden okumuyor çocuklarımız? Okuyacak zamanları mı yok, okuyacak nitelikte kitap mı bulamıyorlar? Hayır, hiçbirisi değil. Onlar önlerinde model alacak kişiler bulamadıkları için okumuyorlar.
Siz akşam evde TV izleyip dizi takibi yaparsanız çocuğunuz da sizi örnek alır. Aşk-ı Memnu’yu TV’den okur artık.
Kaç anne baba evinde çocuğuna örnek olmak amacıyla kitap okuyor? Kaçımız televizyonun düğmesine basıp, kapatıp evimizde kitap okuma saati uygulayabiliyoruz. “En iyi nasihat örnek olmaktır” demişler. Bu konuda ne kadar örnek olabiliyoruz çocuklarımıza, öğrencilerimize?..
Çocuklara seviyelerinin üzerinde kitap tavsiye ediyoruz. Kendi okuduğumuz, beğendiğimiz bir kitabı çocuğumuzun da okumasını istiyoruz. Tabii bu kitap onun ilgisini çekmediği için soğutuyor çocuğu kitap okumaktan. Altıncı sınıfta okuyan bir öğrencimin annesi veryansın etmişti: “Hocam, ben Sait Faik’i çok seviyorum, çocuğumun da Sait Faik okumasını istiyorum; ama okumuyor. Ne yapmalıyım?”
“Çocuğa Sait Faik okutmamakla başlayın işe, demiştim. Önce onun ilgi alanını belirleyin, bu ilgi alanına göre kitap okumasını sağlayın. Sonra gerisi gelecektir.”
Ben öğrencilerimde ve oğlumda denedim bunu. Çocukların özellikle yüz temel eseri okuması şart değil. Çocuğun ilgi duyduğu alandaki kitabı okuması gerek. Oğlumun bilgisayar merakı olduğu sıralarda “İnternet Çetesi” adlı bir roman serisi vardı, o seriyi okuttum. Maceraya meraklı olduğu dönemde “Macera Kulübü” serisini, savaşlara, tarihi konulara merak saldığı dönemde “Destanların Romanı” serisini okuttum. Bir yılda elliye yakın kitap okumuş oldu oğlum bu sayede.
Her şeyden önemlisi, oğlumun kitap okuma saatinde ben de kitap aldım elime, TV’yi kapatıp. Yorgunluktan okuyamadım, okuduğumu anlamadım belki ama o kitap okuma saatimiz boyunca okuyormuş gibi yaptım kimi zaman ona örnek olabilmek için.
Anne babalara büyük görev düşüyor çocukların kitap okuması için. Bakınız, önümüzde güzel bir zaman var. Hazır yaz tatiline çıkılmışken neden kitap okutmuyoruz çocuklarımıza ve neden kitap okumuyoruz biz de onlarla?
Bu yaz, kitap okuma yazı olsun. Herkesi kitap okumaya ve okutmaya davet ediyorum. Hem kültürümüzü, bilgimizi artırmak için hem de çocuklarımızın girdikleri sınavlarda daha başarılı olması için kitap okuyalım.
Mustafa Kuvancı