ÇOCUKLARDA SIKLIKLA GÖRÜLEN GELİŞİMSEL VE KLİNİK PROBLEMLER
Profesyonel destek ne zaman, nasıl devreye girmeli? Nasıl anlatılmalı?
Yaşam farklı evrelerden oluşuyor. Her evrenin beraberinde getirdiği bir değişim ve gelişim süreci; bunlara paralel de çatışmalar, zorlanmalar ve problemler var.
Bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemleri, her ne kadar yaşamın diğer evreleriyle karşılaştırıldığında daha kısa süren evreler olsa da aslında oldukça yoğun, dinamik ve zengin süreçler. Hayata bakışımızın, hayattaki duruşumuzun ve hayatla baş etme tarzımızın şekillendiği ve önemli ölçüde belirlendiği dönemler.
Çocuklar her yeni gelişim döneminde yeni beceriler ve donanımlar kazanırlar. Çocuğun edindiği her yeni beceri ve donanım da beraberinde çözülmesi gereken çatışmalar ve problemler de getirebilir. Çocuğunuz zaman zaman sizi şaşırtan, zorlayan, kaygılandıran ya da korkutan, sizi çaresiz hissettiren davranışlar gösteriyor olabilir. Bu tür davranışların ve çatışmaların bir bölümü, gelişme ve büyümenin normal sonuçları olabilir. Gelişim dönemlerinde karşılaşılan bu olağan ve geçici güçlüklerle kliniklerimize yansıyan problemleri ayırt etmek gerekir.
Olağan gelişimsel güçlüklerle klinik problemleri ayırt etmek önemlidir...
Örneğin, 2-4 yaşları arasındaki gelişim dönemi, çocukların ilk "hayır" tepkisinin geldiği dönemdir. "Hayır, onu yemeyeceğim" , "Hayır, onu giymeyeceğim"… Benlik gelişimi adına olumlu olan bu evrede, çocuk zaman zaman birbiriyle çelişen, iki uçlu duygu, tutum ve davranışlar sergileyebilir: "gel, ama o kadar yakına gelme", "git , ama o kadar uzağa gitme", "yardım et", "hayır, tek başıma ben yapacağım" gibi… Çünkü çocuk bir yandan ayrışmaya ve bağımsızlaşmaya çalışmakta; ancak diğer yandan da anne-babaya gereksinim duymaktadır. Anne-baba ile çocuk arasında yaşanmaya başlayan bu çatışma her ne kadar her iki taraf için de stresli ve zorlayıcı olsa da aslında gelişimsel açıdan bakıldığında oldukça sağlıklı ve normal bir durumdur. Çocuk ilk kez, kendisi ile çevresi, kendi benliği ile anne-babası ve diğer insanlar arasına bir sınır koymaya çalışmakta, bağımsız ve otonom bir birey olma yolunda ilk adımlarını atmaktadır.
Bir diğer örnek, çocukların özellikle 2-8, yaşları arasında sergiledikleri öfke krizleri ve inatlaşmalardır. Zaman zaman çatışmalar, inatlaşmalar ve güç savaşımları o kadar yoğunlaşır ki; çocuk öfkeyle ağlamaya, bağırmaya başlar; çevresine ya da kendisine zarar vermeye çalışır. Aslında çocukların (bazen de ergenlerin) yaşadığı bu öfke krizleri veya huysuzluk nöbetleri, bir anlamda ebeveynlere karşı güven ve limit testi niteliğindedir ve yine gelişimsel açıdan normal ve sağlıklıdır belirli ölçülerde. Önemli ve belirleyici olan çocuğun geçirdiği öfke patlaması karşısında ebeveynlerin tutum, tepki ve davranışlarıdır. Ebeynlerin ihmali öfkelenmesi, kontrolsüz ve şiddetli tepkiler vermesi, çocuğun daha fazla güvensiz, tedirgin, kaygılı ve huzursuz hissetmesine neden olur. Ve bu da çocuktaki öfke krizlerinin hem sıklaşmasına hem de şiddetlenmesine yol açarken başka davranış ve uyum problemleri geliştirmelerine de zemin hazırlar.
Gerek öfke krizleri gerekse diğer gelişimsel krizler veya çatışmalar karşısında anne-babanın daima sakin, kontrollü, yapıcı ve kararlı kalabilmesi; sınırlar, kurallar ve limitlerden ödün vermemesi oldukça önemlidir. Çocuğun sadece fiziksel bakım ihtiyaçlarının değil duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının da karşılanması; ilgi, sevgi ve korumanın koşulsuz ve yeterli oranda verilmesi büyük önem taşır. Çocuğun esas ihtiyacını anlamak, çocuğun duygularını kelimelere dökerek ifade etmesine yardımcı olmak, sabırlı, kararlı, güçlü ve olumlu bir biçimde çocuğun sakinleşmesine destek olmak zaman içinde bu tür krizlerin azalarak ortadan kalkmasını kolaylaştırır. Normal gelişimsel güçlükleri, klinik problemlere ve davranış bozukluklarına dönüştüren en belirgin etkenler ebeveyn tutum ve davranışları ile çevresel etkilerdir.
Nedensel faktörler :
Çocuklarda ortaya çıkan klinik problemlerin, uyum ve davranış bozukluklarının temelinde yatan nedenlerin tamamı halen bilinmemekle birlikte; hem çevresel koşulların hem de biyolojik yapının etkili bileşenler olduğu nettir. Biyolojik nedenler arasında; kalıtımsal faktörler, beyin ve merkezi sinir sistemindeki nörolojik anomaliler ve kimyasal dengesizlikler sayılabilir. Çevresel faktörleri ise en başta aile sistemi ve anne baba tutum ve davranışları oluşturur. Aileden sonra çocuğun yakın sosyal çevresi, okul ve toplum da birçok boyutta etkilidir.
Çocuklarda görülen uyum ve davranış problemlerine zemin hazırlayan tetikleyici ve nedensel faktörler şöyle sıralanabilir :
İhmal; yetersiz ilgi ve yetersiz sevgi; çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının zamanında ve ölçüsünde karşılanamaması; yeterli ten temasının, göz kontağının ve iletişimin kurulmaması
Aşırı baskıcı ve zorlayıcı tutumlar
Aşırı özgür ve gevşek tutumlar; kontrolsüzlük, düzensizlik ve kaos
Aşırı korumacılık; aşırı kaygılı ve evhamlı tutum ve davranışlar
Şiddet; fiziksel, duygusal ve sözel şiddet
Taciz; fiziksel, cinsel ve sözel taciz
Ayrılık; annenin doğumdan kısa bir süre sonra çalışmaya başlaması, uzun saatler veya süreler anne-babanın çocuktan ayrı olması, sık bakıcı değişiklikleri
Boşanma
Kayıp, ölüm
Yaşam koşullarında ani ve büyük değişiklikler
Bir kardeşin dünyaya gelmesi
Travmatik olaylar; kaza, ciddi hastalıklar, deprem, terör...
Çocuklarda sıklıkla görülen uyum ve davranış bozuklukları :
Altını ıslatma ve dışkı kaçırma
Konuşma bozuklukları; kekemelik,
Tikler
Parmak emme
Ritmik sallanma
Kendi kendine vurma, kendini ısırma, kafasını yere vurma
Tırnak yeme
Fobiler ve korkular
Yeme bozuklukları; iştahsızlık veya aşırı yeme
Uyku bozuklukları; uyurgezerlik, kabuslar, gece diş gıcırdatma
Mastürbasyon; kendi kendini tatmin etme, kendini uyarma, sürtünme
İçe kapanıklık, sosyal kaygılar, aşırı çekingenlik
Çalma
Yalan söyleme
Aşırı hareketlilik, dikkat eksikliği ve konsantrasyon güçlüğü
Öğrenme güçlüğü; okuma, yazma ve matematik becerilerinde gerilik
Saldırganlık; şiddet, kavga, dövüş, küfretme
Saç, kaş, kirpik koparma
Aşırı inatçılık ve karşı gelme, sosyal uyumsuzluk
Depresyon ; içe kapanma, geri çekilme, yalnızlaşma, yabancılaşma, isteksizlik, motivasyonsuzluk, üzüntü, keder ve çökkünlük
Sosyal problemler; dışlanma, reddedilme, ilişki kuramama ve sürdürememe
İletişim problemleri; kendini ifade edememe, empati kuramama
Benlik değeri algısında ve kendine güvende azalma
Bir uzmana ne zaman başvurulmalı ?
Her çocuk farklı bir hamurla dünyaya gelir. Belirli sınırlar ve genel geçer tanımlar olmakla birlikte, her çocuğun gelişim hızı ve öyküsü farklıdır. Değişim ve gelişim bir süreçtir, bir yolculuktur. Ve bu süreç zaman zaman inişli çıkışlı zaman zaman hızlı zaman zaman daha yavaş olabilir. Çocuğu gözlemlerken ve değerlendirirken; beklenti ve hedefleri belirlerken bu noktayı dikkate almak önemlidir.
Herhangi bir problemle karşılaşıldığında önce öz kaynakları harekete geçirmek gerekir. Bazen çocukta ortaya çıkan bir davranış problemi, doğru ve etkili anne-baba tutumları, yerinde müdahaleler ve iyi bir aile desteği ile kolaylıkla aşılabilmektedir.
Ancak zaman zaman da ailenin kendi problem çözme ve baş etme yöntemlerinin sonuç vermediği durumlar da olur. Ve çözülemeyen problem çoğunlukla büyüyerek içinden çıkılması gittikçe zorlaşan bir kısırdöngü halini almaya başlar. İşte bu noktada bir uzman desteği almak faydalı olacaktır.
Problemi tanımlamanın birinci basamağı iyi bir gözlem yapmaktır. Önemli olan, söz konusu çatışmanın ya da problemin kapsamın ve kökenini saptayabilmektir. Hangi davranışın, ne kadar süredir, hangi zamanlarda, ne sıklıkla ve ne yoğunlukla ortaya çıktığını tespit etmek önemlidir. Bunu yaparken çocuğun yaşını, içinde bulunduğu gelişim aşamasının özelliklerini ve durumsal faktörleri de göz önünde bulundurmak gereklidir.
Örneğin; parmak emme davranışı 3 yaşa kadar normal kabul edilmekle birlikte, 3-4 yaşlarında sonra devam etmesi bir problemin işareti olarak değerlendirilmelidir. Çünkü 3-4 yaşlarından sonra da devam eden parmak emme davranışı, erken dönemde ihmale, yetersiz ilgiye veya şiddete maruz kalan çocukların kendini sakinleştirme biçimi olarak ortaya çıkar.
Başka bir örnekse, alt ıslatma veya dışkı kaçırma konusudur. Tuvalet eğitiminin devam ettiği veya yeni yeni tamamlandığı yaşlarda, genellikle 2-4 yaşları arasında, çocuğun ara sıra altını ıslatması veya dışkı kaçırması son derece normaldir. Ancak bu durum, çocuk tuvalet eğitimini tamamladıktan sonra 5 yaşlarından sonra halen devam ediyorsa, bir patolojiden söz edilebilir. Bu durum aile sistemi ve aile içi ilişkilerle ilgili bir sorunun dışavurumu olabileceği gibi ürolojik ya da nörolojik bir problemin varlığından da kaynaklanıyor olabilir.
Çocuğu psikoloğa götürürken, bunu ona nasıl anlatmalı ?
Olabildiğince açık, net, samimi ve dürüst bir açıklama yapmak her zaman daha faydalıdır. Durumu çocuktan gizlemek veya ona yalan söylemek son derece zararlı ve güven kırıcı olabilir.
En önemli nokta; çocuğun kendisini dışlanmış, etiketlenmiş, ''hasta'', ''anormal'' veya ''problemli'' gibi algılamasına yer vermeyecek bir açıklama yapabilmektir. Çünkü bu, çocuğun öz güvenini ve benlik değerini zedeleyeceği gibi terapi süreci için de bir direnç ve engel oluşturur.
Olumlu ve yapıcı bir çerçevede tanımlamak önemlidir. Sadece çocuğu hedef alan bir çalışma değil, ailece alınan bir destek, bir yardım olduğu mutlaka vurgulanmalıdır.
Yapılabilecek açıklamalar çocuğun yaşına, kişilik özelliklerine ve durumun niteliğine göre değişebilir; ancak anne babalar, çocuklarını psikoloğa götürürken aşağıdakine benzer ifadelerden yararlanabilirler :
''Nasıl daha iyi anne baba olabileceğimizi öğrenmek için gittiğimiz bir yer''
''Bazen biz de kendimizi çaresiz hissediyoruz, belki hep birlikte düşünürsek, daha iyi fikirler ve çözümler üretebiliriz''
''Bazen konuşarak bazen oyun oynayarak rahatlayabileceğin bir yer''
Terapinin veya aile danışmanlığının amacı ne olmalıdır ?
Uzman ve ailenin etkin işbirliği; sabırlı, dikkatli ve kararlı ortak çalışması esastır. Amaç, salt davranış bozukluğunu ve semptomu ortadan kaldırmaya çalışmak değil, bu davranışı veya bozukluğunun ortaya çıkmasına neden olan faktörleri keşfetmek ve esas onları ortadan kaldırmaya veya onlarla baş etmeye çalışmak olmalıdır.
Hangi konularda uzman desteği alınabilir ? Terapide neler yapılır ?
Anne - Baba adaylarına danışmanlık ve destek :
Yeni ebeveyn olacaklar için danışmanlık hizmetleri artık son derece yaygınlaştı. Emek, sevgi, sabır, kararlılık ve güç isteyen bu özel ve zor süreçte aileleri ikili yaşamdan üçlü yaşama, eş rolünden ebeveyn rolüne geçiş konusunda, aileye yeni katılacak bebekle ilgili beklentileri ve duyguları konularında çalışmak amacı ile yapılan bu çalışmalar anne baba olma kararının sorumluluğunu ve anlamını hissettirmekle birlikte aileyi gerekli beceriler ve donanımlar konusunda da geliştirir ve hazırlar. Bu çalışmalar zaman zaman anne baba adaylarının birlikte, zaman zaman da bireysel katılımları ile gerçekleşebilir.
Hamilelik sürecinde ve doğum sonrasında anne-bebek ilişkisine yönelik çalışmalar :
Hamilelikten başlayarak, anne-bebek ilişkisinin sağlıklı kurulmasına, annelik kimliğinin oluşması dönemindeki zorluklarla başa çıkmaya ve erken dönemde görülebilecek yemek yeme, uyku gibi somut problemlerle baş etmeye yönelik danışmanlık ve terapi süreçleri da vardır.
Okul öncesi dönemde çocuk gelişimi takibi :
Çocukların kaba motor, ince motor, el-göz-vücut koordinasyonu, sosyal, duygusal, dil vb alanlardaki gelişimlerini izlemek, anne-babanın, çocuğun sağlıklı gelişimini desteklemesi ve gerekli yönlendirmeleri veya müdahaleleri yapabilmesi için önemlidir.
Bu çalışmalar daha çok önleyici, bilgilendirici ve destekleyici nitelikte olup, son derece faydalıdır.
Oyun terapisi ve aile danışmanlığı :
Oyun, çocuğun iç dünyasının aynasıdır. Çocukların çatışmalarına, korkularına ve kaygılarına kurdukları oyun yoluyla girilir. Çocuklar ve ergenler bilinçdışı olarak kelimelere dökemedikleri duygularını, tepkilerini, çatışmalarını ve kaygılarını oyun ve aksiyon yoluyla dışa vururlar. Terapist bazen oyunu tamamlayacak basit bir yorum katar, bazen de belli bir konuya dikkat çeker, soru sorar; bazen sadece izler, çocuğun adımlarını takip eder; bazen de ona model olur; duygularını ifade etmesini cesaretlendirir, alternatif problem çözme ve baş etme becerileri geliştirmesine destek olur.
Neden oyun?
Çünkü oyun;
Dışavurumdur.
Rahatlamadır.
Hayat ve gelecek için bir rol provasıdır
Hayal ile gerçek arasındaki alanı keşfetme fırsatı verir.
Bedensel, düşünsel ve sosyal bir deneyimdir.
Gelişimi destekler; öğrenmeye ve keşfetmeye aracı olur.
Çocuğun problem çözme becerilerini geliştirmesi için fırsattır.
Çocuk ve terapistin baş başa olduğu oyun terapisine paralel olarak aile ve okul işbirliğini sağlamak; dil, tutum ve davranış birliği içerisinde bir takım çalışması gerçekleştirmek esastır.
Serap ALTEKİN
Uzman Klinik Psikolog
.ALINTIDIR.