Danıştay Kararları Işığında Engelli Bireylere Yönelik Eğitim Hizmetinin Sürekliliğinin Gerekliliği
Serkan ÇINARLI
Elvan UĞURLU
GİRİŞ

Kamu hizmetlerinin maddi unsurunun toplumun ortak gereksinmelerinin karşılanmasına yönelik faaliyetler olduğu belirtilmektedir. (Gözübüyük ve Tan 2007) Kamu hizmetlerinin toplumsal ihtiyacın sürekliliği nedeniyle süreklilik ve düzenlilik arz etmesi gerekir. Kamu hizmetlerinin toplumun ihtiyacını karşılamasının yanında, aynı zamanda toplumda özellik arz eden engelli bireylerin ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için süreklilik göstermeleri çok önemlidir. (Çınarlı 2008)

Kamu hizmetleri arasında engelli bireylerin sağlık hizmetinden sonra en çok ihtiyaç duydukları hizmet eğitim hizmetidir. Ancak, engellilerin bugünkü durumları, eğitim düzeylerinin çok düşük olması itibarıyla “sosyal felaket” olarak nitelendirilmektedir. Engelli bireyleri sosyalleştirmek ve topluma kazandırmak, özellikle onları meslek sahibi yapabilmek için eğitimlerine önem vermek sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Sosyal devletin toplumdaki güçsüzlerin ezilmesini önlemek, toplumda dengesizlikler yaratılmasını engellemek, ulusal gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlamak gibi amaçları vardır.(Soysal 1993) Dengesizliği önlemenin en önemli şartı engelli bireylerin diğer bireyler ile eşit imkanlarda eğitim almalarını sağlamaktır.

Söz konusu engelli birey olduğunda ona devlet tarafından sağlanacak eğitim hizmetinin sürekliliği ve bu konuda devletin izlediği politikalar büyük önem kazanmaktadır. Bu çalışmada engelli bireylere yönelik eğitim hizmetinin sürekliliği ve konuda Yüksek Mahkemenin (Danıştay) yorumu incelenmiştir.

1. Engelli Bireylere Yönelik Eğitim Hizmeti

Eğitimin amacı bireylerin zihinsel, bedensel, duygusal, toplumsal yeteneklerinin ve davranışlarının geliştirilmesi veya bireylere yeni yetenekler, davranışlar, bilgiler kazandırılmasıdır. Eğitim, engelli bireyler için zaten dezavantajlı olarak başladıkları sosyal yaşama uyum sağlamak, meslek sahibi olabilmek; özellikle zihinsel engelli bireyler gibi eğitim olmadan hiçbir gelişme gösterme şansı olmayan, toplum dışında kalma tehdidi altında olanlar için hayati önem arz eder.

Eğitim hayat boyu süreceği gibi, (İleride ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere özellikle zihinsel engelli bireyler için eğitimin yaşam boyu sürmesi bir gerekliliktir.) planlı ya da rastlantısal olabilir. (Çınarlı 2008)

Eğitim bir hak olarak, temel haklar ve özgürlüklerin arasına gecikmeyle de olsa girmiştir. Bu hak, yoksul ve yardıma muhtaç olanlara, özellikle engellilere, devletin eği-tim verme zorunluluğunu getirmektedir. Anayasamızın 42. Maddesinin 7. Fıkrası “Devlet maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacıyla burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır“ şeklindeki düzenlemiştir. Bu düzenleme devletin sosyal adaleti sağlama görevi ve sosyal devlet olma niteliğinin de bir sonucudur. Devlet, fırsat eşitliğini eğitimin parasız olmasından başlayarak sağlayacak, geriye kalan, durumu nedeniyle özellik gerektiren engellileri ve yoksulları eşit eğitim hizmetine dahil edecektir.

Anılan tebliğde zihinsel engelli çocuklarda yaş koşulu aranmamasına karşılık, bunlar dışındaki engelliler için 18 yaş sınırı getirilmiştir; anılan tebliğin iptali için açılan davada Danıştay 8. Dairesi 12.12.2007 tarihli Yürütmeyi Durdurma kararı vermiştir. (www.danistay.gov.tr) Danıştay’a göre Toplum yaşamı içinde varlığı yadsınamayacak kadar büyük boyutlara ulaşan (nüfusun yaklaşık %12’si) engelli vatandaşların, iş yaşamı ve sosyal yaşam içinde demokratik ve medeni bir toplum olmanın gereği olarak daha aktif bir biçimde yer alması gerektiği kuşkusuzdur. Engelli vatandaşların toplum yaşa- mına daha aktif bir şekilde katılımı için özel ve maddi açıdan daha külfetli bir eğitim ve rehabilitasyon sürecine ihtiyaç duyduklarının mutlak olduğu, bu eğitimin sağlanması aşamasında sosyal devlet olmanın bir gereği olarak, 5378 sayılı kanunda bir takım düzenlemeler yapılmış ve anılan kanunun amacını belirten 1. Maddesinde; “engellilerin her bakımdan gelişmelerini sağlamak” ibaresine yer verilmesine rağmen anılan tebliğ ile engelli vatandaşların arasında Medeni Kanun’da yer alan erginlik tanımı temel alınarak eğitim giderlerinin Bakanlıkça karşılanması konusunda zihinsel ve bedensel engelli şeklinde bir ayrım yapılamaz. Yasal düzenlemeler ve Anayasa hükümleri karşısında engellilerin özel eğitim giderlerinin karşılanmasında temel alınması gereken kıstas; kişinin engelli olup olmadığı hususudur. Engelli bir kişinin, 4721 sayılı Medeni Kanuna göre ergin sayılması, onun engelli olduğu gerçeğini değiştirmediği gibi, toplum yaşamına daha aktif bir şekilde katılımı için özel bir eğitime duyduğu gereksinimini de ortadan kaldırmamaktadır. Ayrıca bu durum, karşılaşılan zorluklar ve sosyal hayata katılım açısından aynı koşullara sahip olan engelli vatandaşlar arasında, Anayasal eşitlik ilkesine açıkça aykırılık teşkil edecek tir. (Çınarlı 2008)

Görüldüğü üzere Danıştay engellilere yönelik eğitim hizmetinin engel çeşidi ayırmaksızın sürekli olması gerektiği görüşündedir. Danıştay’a göre bu sosyal devlet ilkesinin bir gereğidir. Sosyal devlet “Fertlere yalnız klasik hürriyetleri sağlamakla yetinmeyip, aynı zamanda onların insan gibi yaşamaları için zaruri olan maddi ihtiyaçlarını karşılamalarını da kendisine vazife bilen devlet” (Tanör ve Yüzbaşıoğlu 2001) olarak anlaşılmalıdır.

Bu anlayış içerisinde engelli bireylere yönelik eğitim hizmetinin devlet tarafından sürekli ve parasız sağlanması sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Çünkü sosyal devlet bir toplumdaki güçsüzlerin ezilmesini önlemek, toplumda dengesizlikler yaratılmasını engellemek gibi amaçlar güdüyorsa bunu ancak engelliler yönünden eğitim hizmetini sürekli ve bedelsiz sağlayarak gerçekleştirebilir. Zaten dezavantajlı olan ve sosyal yaşama katılımda birçok sorunla boğuşan engelli bireylerin eğitim alamadıkları takdirde zaten zor olan iş bulmaları imkânsız hale gelecektir. Her ne kadar 4857 sayılı kanunun 30. Maddesinde “İşverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde %3 özürlü, kamu işyerlerinde ise %4 özürlü ve %2 eski hükümlü işçiyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler.” düzenlemesi yer alsa da iş hayatında işverenin sırtında bir yük olarak taşıyacağı ve öyle göreceği engelliler değil, üretime katkı sağlayan, işe yarar ve kendisini faydalı hisseden, böylece asıl amaç olan toplumla bütünleşmesini sağlayan, engelli bireyler yaratılması son derece önemlidir. İşverenin sadece çalıştırma yükümlülüğüne dayanarak, işyerlerine engelli bireyleri gön- dermek, işyerinde bütün gün gazete okuyarak veya boş oturarak para alan işçiler için onur ve haysiyet kırıcı olabileceği gibi işyerini de hayır kurumuna dönüştürür. Bunun da anayasamızda yer alan her Türk vatandaşına tanınan, hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme hakkı ile sosyal devlet ilkesine aykırı düşeceği açıktır. (Demir 2005)

SONUÇ

UNESCO’nunda herkes için eğitim çalışmalarında amaçladığı gibi eğer engelli çocuklara bir şans verilebilirse, onların da anlamlı bir hayata sahip olmaları sağlanabilir. Sosyal ve ekonomik hayata katkıda bulunmak bir anlamda anlamlı bir hayata da sahip olmak demektir. Bu gelişim beraberinde onların aileleri ve toplumları için de faydalı bireyler olmalarını getirecektir. Eğitim müfredatı içerisinde engelli çocuklara yer verilmesi ve ömür boyu sürecek eğitimlerinin sağlanması fırsatı ile birlikte günümüz koşullarında hızla gelişen ekonomik ve sosyal hayat gerçeği içerisinde marjinalleşmeleri engellenmiş olur. Zira hızlı gelişen ve değişen hayat koşulları toplum ve engelli bireyler arasında ciddi bir boşluk oluşturmaktadır. (Çınarlı 2008)

Engelli bireyin topluma intibakı ve bir birey olarak onurlu bir yaşam sürmesi için eğitim alması gerekliliği kuşkusuzdur. Bu eğitimin ise devlet tarafından karşılanırken belli bir süreyle sınırlanması ise yukarıda anılan Danıştay kararında çok haklı olarak ifade edildiği gibi “engellilerin toplum dışına itilerek aileleri ve toplum için bir külfet haline dönüşmelerine neden olacağı gibi hem kanunun amacına hem de Anayasada yer alan sos yal güvenlik, eğitim ve öğrenim hakkına ilişkin düzenlemelere de aykırı olacağını, başka bir anlatımla, böyle bir düzenleme ve uygulamanın Anayasa’da güvence altına alınan hakların ihlali sonucunu doğuracağı açıktır.”

Bu nedenle engellilere yönelik eğitim hizmetlerinin engelli bireylere süresiz ve bedelsiz verilmesi Danıştay kararları ışığında devletin sosyal devlet olmasının bir gereğidir.

kaynak:T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı