ÖZÜRLÜLERİN ÇALIŞMA YAŞAMINA KATILMA GEREĞİ VE UYGULANAN İSTİHDAM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
H. FİLİZ ALKAN MEŞHUR
Öğretim Görevlisi
Selçuk Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
ÖZET
Özürlü insanlar da herkes gibi eşit olanaklara sahip olmak istemektedirler. Bunun yanı sıra sosyal ve ekonomik ihtiyaçları vardır ancak, özürlerinden dolayı, bir çok sorunla karşılaştıkları, toplum tarafından yanlış anlaşıldıkları ve çevreden gelen sosyal baskılardan dolayı da yalnızlığa itildikleri görülmektedir. Sosyal çevreden gerekli ilgiyi ve yardımı bulamayan özürlü ise, bir çok kısıtlamalarla ve olumsuz etkenlerle yüz yüze kalmaktadır. Özürlüleri topluma kazandırmanın, kimseye muhtaç olmadan bağımsız yaşayabilmelerini sağlamanın en önemli yolu onların istihdam etmektir. Günümüzde özürlü bir bireyin yaşamını sürdürmesi çok zor olup, bazı az gelişmiş ülkelerde neredeyse imkansızdır. İnsan onuruna yaraşır ve toplumla kaynaşan yaşam biçimi özürlülerin en doğal hakkı ve devletin görevidir. Devletin özürlülük konusunu eğitsel ve örgütsel yönleriyle bir bütün olarak ele alması insan haklarının bir gereğidir. Bu güne kadar uygulanan politikaların eksiklikleri giderilmeye çalışılırken yeni istihdam politikaları bulunmalıdır. Bu makalenin amacı da, özürlülerin çalışma yaşamına katılma gereğini ortaya koyarak, mevcut istihdam politikalarının bir değerlendirmesini yapmak ve istihdam politikalarına yönelik olarak öneriler geliştirmektir.
Anahtar Kelimeler: Özürlü, özürlülük, çalışma yaşamı, istihdam politikaları
Ülkemiz nüfusunun yaklaşık %12.29’u (8.5 milyon kişi) özürlüdür. Her geçen gün sayıları artan özürlü bireylerin yaşamları zor ve pahalıdır. İş bulmaları güç olan özürlülerin, yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan parasal kaynağı nasıl bulacakları sorusu cevaplanması gereken bir sorudur. Özürlülerin de herkes gibi ekonomik bağımsızlıklarını kazanmak istemeleri doğal bir davranıştır ve aslında özürlüler herkesten çok çalışma yaşamına katılmaya ihtiyaç duymaktadır. Toplumdaki olumsuz önyargılardan dolayı özürlü bireyler kendi iç dinamik ve potansiyellerini değerlendirmekte güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Özürlülerin özürlülüklerinin giderilmeye çalışılması veya bunun mümkün olmadığı hallerde onlara yaşamları için gerekli maddi ve manevi olanakların sağlanması gerekmektedir. Ancak bundan da önemlisi; bu kişilerin çalışma hayatında yer almalarını sağlamaktır. Bir işte çalışıyor olmanın ekonomik sonuçları yanı sıra sosyal ve psikolojik sonuçları da bulunmaktadır. Özürlülerin toplum yaşamına katılımlarını sağlamanın en gerçekçi ve akılcı yolu onların istihdam edilmesidir. Bu bağlamda, makalede öncelikle özürlülerin çalışma yaşamına girme gerekçeleri vurgulanarak, dünyada ve ülkemizde uygulanan istihdam politikaları ortaya konulmaktadır. Daha sonra, ülkemizdeki istihdam politikalarındaki sorunlar ve bunlara ilişkin öneriler yapılmıştır.
1. ÖZÜRLÜLERİN ÇALIŞMA YAŞAMINA KATILMA GEREĞİ
Geçmişten günümüze kadar özürlü insan ve sorunları hep var olmuştur ve bu konuda gerçekleştirilen gayretlerin hiçbirisi sorunu ortadan kaldıramamıştır (Aytaç, 1993, s:34). Özürlü birey genellikle toplumun diğer bireylerinden farklı muameleye tabi tutulmuştur (Ekmekçi, 1987, s: 4-6). Özürlü kişilere karşı duyulan hisler acımak, üzülmek, irkilmek gibi olumsuz hislerdir. Özürlü bir kişi görüldüğü zaman, O’na güç kazandırmak yerine hemen korumaya yönelinir çünkü, toplumun gözünde özürlü insan zavallıdır, güçsüzdür, topluma verebileceği hiçbir şey yoktur, hatta topluma yüktür! (Kut, 1981, s:50). Bu bakış açısının sonucu olarak özürlü birey kendi yeteneklerini bilmemekte, kendi başına yaşayamayacağını ve verilecek işleri yapamayacağını düşünmektedir (Aytaç, 1993, s:33).
Geçmişte özürlülük olgusuna genel olarak sosyal yardım temelinde yaklaşılmakta ve bakım hizmetleri sunulmaktadır. Bu da özürlülerin, kendilerini toplum dışı hissetmelerine neden olmakta ve kendini yeniden üreten dışlanmışlığın devamı sonucunu yaratmaktaydı (Özürlüler Şurası, 1999, s:111).
Özürlülerin özürlülüklerinin giderilmeye çalışılması veya bunun mümkün olmadığı hallerde onlara yaşamları için gerekli maddi ve manevi olanakların sağlanması gerekmektedir. Ancak bundan daha da önemlisi; bu kişilerin çalışma hayatında yer almalarını sağlamaktır. Bu özürlülere yardımcı olabilmenin en akılcı yoludur (Ekmekçi, 1987, s:310). Zira özürlülük ile birlikte maddi ve manevi büyük bir yardıma muhtaçlık zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Özürlü birey de bu ekonomik nedenler yüzünden çalışmak zorundadır (Altan, 1976, s:230).
Özürlüleri bir insan hakkı olan çalışma hakkından yoksun tutmak önce insancıl açıdan sonra da sosyal hukuk düzeni bakımından kabul edilmez bir durumdur. İş sahibi olmak, başarı göstermek ve bu sayede onurlu bir yaşam sürmek tüm insanların olduğu gibi özürlülerin de hakkıdır (Kutal, 1978, s: 321).
Özürlülerin çalışma yaşamına girme gereği dört açıdan ortaya çıkmaktadır; bunlar, özürlülerin sayısının büyük boyutlarda olması, sosyal sebepler, ekonomik nedenler ve birey, toplum ve devlet görüşlerindeki değişimlerdir.
1.1. Özürlü Sayısının Büyük Boyutlarda Olması
Sayıları her geçen gün artan, özürlülerin hiç üretmeden tüketmesi nüfus ile kaynak dengesini olumsuz yönde etkilemektedir. Kaynakların optimum düzeyde kullanılması için özürlülerin de üretime katılması gerekmektedir (Aydın, 1991, s:31). Ülkelerin kaynakları sınırlı, ihtiyaçları ise sınırsızdır. Bu gerçek ışığında özürlüleri, güçleri oranında üretici hale getirmek, toplum için büyük önem taşımaktadır.
1.2. Sosyal Sebepler
Çağdaş demokrasi anlayışına göre çağdaş toplumlarda, artık insanların fakir, cahil, özürlü, genç, yaşlı, kadın ya da erkek olmaları, onların haklarını kullanmalarını engellememektedir. Bu nedenle, bedensel veya zihinsel özürleri olanların sorumluluğu,
teorik olarak sadece ailelerine değil, aynı zamanda topluma ve ülke yönetimlerine de düşmektedir.
Çalışmak, topluma yararlı olmak arzusu taşıyan birey için mutluluk nedenidir. Başarılı olacağı bir işte çalışmak insanı mutlu kılan olaylardan biridir. Kişi çalışmak ve topluma yararlı olmak ister. Bu istek sadece gelir elde etmek amacını taşımamakta, aynı zamanda kendine güven ve saygı duygusu ile topluma olan bağlılık duygusunu da geliştirmektedir (Altan, 1976, s:229). Aynı duyguları özürlüler de yaşamak ister. Özellikle, toplumla olan bağlarının güçlenmesi için bir işte çalışmaları özürlü birey açısından büyük önem taşımaktadır.
Özürlülerin istihdamında öncelikle kabul edilmesi gereken konu, özürlülerin diğer insanlara göre istihdam edilmeye daha çok ihtiyaç duyduklarıdır. Çünkü bu ihtiyacın karşılanması, her şeyden önce özürlünün bir biçimde toplumdan soyutlanmasını önlemekte, diğer bir deyişle, özürlüye sosyal ve psikolojik olarak tedavi edici etki yapabilmektedir. Diğer taraftan, hem çalışarak kazandığı para ile başkasına muhtaç olmamak, hem de yetişkin bir insan olarak üretime katılmak, özürlü bile olsa her insanın gösterdiği normal bir istek olmaktadır (Özürlüler Şurası, 1999, s:111).
Özürlü kişilerin toplumdan soyutlanmasına, yeteneklerinin geliştirilerek topluma katkıda bulunmasına olanak sağlamak, özürlü kişilerin horlanmaması, saygınlık kazanması, insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyine ulaşabilmesi ancak bir işte çalışarak gerçekleşebilir. (Kutal, 1993, s:32). Özürlüleri başkalarına bağımlı ve topluma yük olmanın ezikliğinden kurtaracak, kendini toplumun bir parçası olarak görmesini sağlayacak ve onlara bir işe yaramanın mutluluğunu hissettirebilecek başlıca yol, onların istihdam edilmesidir. Çünkü çalışmayı sadece gelir elde etmenin bir yolu olarak görmemek gerekir. Bir işte çalışma, bireyin kendine güveni ve saygı duygusunu geliştirmekte, O’na bir değer katmanın mutluluğunu vermekte ve topluma olan bağlılık duygusunu güçlendirmektedir. Ayrıca
özürlülerin de, diğer insanlara göre özürlerinin oluşturduğu güçsüzlük ve eksikliklerinin istihdam edilme ile dengelenmesi gerekir. Özürlerinden dolayı toplumun bir üyesi olarak kendilerinden bekleneni vermemenin acısını duyan özürlüler, istihdam edilebildikleri ölçüde toplumla olan bağlarını güçlendireceklerdir (Özürlüler Şurası, 1999, s:113). Özürlülerin çalışma hayatına uyumunun ve katılımının sağlanmaması, onları her toplumda hayır kurumlarının ve kişilerin merhameti ile yaşamını sürdüren, kendisine sağlananla yetinmek zorunda kalan ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürecektir.
Ülkemizde özürlü olmadığı halde iş bulamayan ve işsiz kalan kimselerin olması, özürlü bireyler için iş bulmayı kolaylaştırıcı ve koruyucu hükümlerin öngörülmesini haksız kılamaz. Bir toplumda doğuştan veya sonradan özürlü olan bir kişinin kendi haline bırakılması, onlar için insanca yaşayabilme imkanlarının oluşturulmaması, sosyal devlet düşüncesi ile bağdaşmaz (Uşan, 1997, s:63).
Sonuçta çalışmak yolu ile topluma yararlı olmak arzusunu taşıyan özürlülerin, başka insanların acıma duygularına maruz kalmak gibi insanlık onuru ile çelişen bir duruma düşmemeleri ve toplum ile sağlam ilişkiler kurmaları sağlanmış olacaktır (Ekmekçi, 1987, s:310).
1.3. Ekonomik Sebepler
İnsanlar kendilerinin ve bakmakla yükümlü olduklarının varlıklarını sürdürebilmek, doğal, sosyal ve kültürel gereksinimlerini karşılayabilmek için çalışmak ve gelir sağlamak zorundadır. Bu zorunluluk özürlüler için de geçerli olup aynı zamanda da bir haktır. Bu açıdan özürlülerin çalışma yaşamına girmesi sosyal olduğu kadar aynı zamanda ekonomik bir zorunluluktur. Ayrıca toplumun genel refah düzeyinin yükselmesi ancak yüksek bir istihdam düzeyinin sağlanması ile mümkün olabilir.
Her ülkenin sahip olduğu üretim kaynaklarından en önemlisi ise insan gücüdür. Zira insan gücü bir ülkede üretime etkin bir biçimde katkıda bulunabilecek emek potansiyelini gerek sayı, gerekse nitelikleri itibariyle kapsayan bir kavramdır. Bu nedenle insan gücü hem diğer kaynakları en rasyonel biçimde kullanabilecek olan üretim faktörüdür, hem de bizzat kendisi kıt bir kaynaktır (Kutal, 1978, s:7). Çalışmayarak ömrü boyunca tüketici olarak kalan ve sayıları büyük boyutlara varan özürlüler, ekonomi için büyük bir yük oluşturmaktadır
(Aydın, 1991, s:32). Özürlüler istihdam edilmedikleri için, üretime katılmamakta, buna karşın ulusal gelirden bir vatandaş olarak pay almaktadır (Özürlüler Şurası, 1999, s:112).
Özürlülerin fiziksel ya da düşünsel bir özürlerinin bulunması sağlam olan yeteneklerini kullanamayacakları anlamına gelmez. Böyle düşünüldüğünde toplum için bir israf söz konusudur. Özürlü olmayan diğer bireyler de çalışırlarken sahip oldukları organları tüm kapasitesi ile kullanmazlar. Yaptıkları işin cinsine göre bir kısım yeteneklerini ya hiç kullanmazlar ya da eksik kapasite kullanırlar. Bu durumda özürlü bireylerin de kendilerine göre bir takım işlerde çalışabilecekleri ve kendilerinden sağlıklı insanlar gibi ya da onlara yakın verim alınabileceği söylenebilir (Seçkin, 1978, s:62). Önemli olan O’nun hangi işte verimli bir biçimde çalışabileceğinin tespit edilebilmesidir. Böylece özürlü birey ekonomik gelişmeye büyük katkılarda bulunacaktır.
Ayrıca özürlü kişilerin kendi kendine yeterli hale getirilmemesi ve istihdam edilmemesi durumunda kendilerine bakma zorunluluğunda kalan yakınlarından en az bir kişi de çalışma gücüne sahip olmasına rağmen, ulusal gelire katkıda bulunmaksızın gelirden pay alır duruma getireceği unutulmamalıdır (Karaduman, 1988, s:8). Özellikle az gelişmiş ülkelerde özürlülere bakma görevi genellikle aile bireylerinden birinin gönüllü olarak üstlendiği bir görevdir. Çalışmayıp herhangi bir gelir elde edemediği için kendine bakamayan özürlüye, doğal olarak ailesinin, yakınının veya devletin bakmasıdır. Bu durumda, çalışmadığı için ulusal gelire hiçbir katkısı olmayan özürlünün , kendine bakmak durumunda kalan kişi ya da kişilerin de üretime katılmasını engellemesi söz konusu olmaktadır (Özürlüler Şurası, 1999, s:112). Dolayısıyla bir çok gelişmiş Batı ülkesinde olduğu gibi sosyal hizmetler, organize edilmiş, ücret karşılığında yapılan bir görev değildir. Bu da hem aile gelirinin daha az olmasına hem de işgücüne katılma oranının düşmesine neden olmaktadır.
1.4. Birey, Toplum ve Devlet Görüşlerindeki Değişimler
Özellikle 18.yüzyıl sonrası insan hakları konusunda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Günümüzde devletler, toplumun korunması gereken kesimlerine (yaşlı, yoksul, özürlü, kimsesiz insanlara) artık daha fazla hizmet götürmekte ve bir çok sorumluluklar yüklenmektedir.
Bir ülkenin kalkınmışlığı ve sosyal açıdan gelişmişliğini belirlemede aranan ölçütler sadece demir çelik üretimi veya eğitime ayrılan paylar değildir; hastalara, özürlülere ve yaşlılara yapılan yardım ve verilen hizmetler ile özürlülerin istihdam oranları da artık önemli ölçütlerden biri olarak değerlendirilmektedir (Özürlüler Şurası, 1999, s:113).
Özürlüler için belli bir yaştan sonra önem kazanan istihdam konusu, bir sorun olarak değil, sosyal devletin sıradan bir görevi olarak kabul edilmelidir. Birey ve toplum da bu şekilde davranmalıdır. Özürlülerle ilgili sosyal politikanın dayandığı temel ilke, özürlülerin de özürlü olmayanlar gibi yasal, sosyal, kültürel başka bir deyişle tüm insan haklarına sahip olduğu gerçeğidir (Özürlüler Şurası, 1999, s:75).
Özürlülerin istihdamı konusunda her ülkede aynı oranda başarılı bir uygulamanın olduğunu söylemek güçtür. Ülkemizin içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler ile az gelişmiş ülkelerde henüz istihdam sorunu çözülememiştir (Aydın, 1991, s.33).
2. ÖZÜRLÜLERİN ÇALIŞTIRILMA YÖNTEMLERİ
Özürlülerin ekonomik yaşama katılmaları çalışma hakkının bir uzantısı olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinde, Avrupa Sosyal Haklar Temel Yasasında ve Uluslararası Çalışma Örgütünün Sözleşmelerinde düzenlenmiştir. Ayrıca Uluslar arası Çalışma Örgütü’nün 88 Sayılı Sözleşmesinde iş için başvuran özürlülerin ihtiyaçlarına tatminkar bir biçimde cevap vermek üzere önlemler alma görevi üye devletlere verilmiştir (Kutal, 1993, s:32).
Gelişmiş ülkelerde genellikle özürlüler istihdam edilmeden önce, yeterli ve gereğince korunmaktadır. İşe girebilme önceliği, evde çalıştırma, korumalı istihdam ülke genelinde seçilecek tüm ya da bazı işlerin yalnızca özürlülerin istihdamı için ayrılması gibi teknikler özürlülerin istihdam edilmesinde yararlanılan tekniklerden sadece bazılarıdır (Altan, 1998, s:30-31).
Özürlülerin çalışma hayatına girmesi ve çalıştırılma şekilleri altı grupta ele alınabilir;
1. İşverenlerin yasal zorunluluk olmadan özürlü çalıştırmaları
2. Yasal zorunluluk ile özürlülerin çalıştırılmaları
3. Korumalı işyerleri
4. Evde çalıştırma
5. Kişisel Çalışma Yöntemi
6. Kooperatif Çalışma Yöntemi
2. 1. İşverenlerin Yasal Zorunluluk Olmadan Özürlü Çalıştırmaları
Özürlü çalıştırma hususunda işverenler üzerinde devletin yaptırımı yoktur, serbest iradeleri ile özürlü çalıştırmaktadırlar. Bu durumda özürlülerin çalıştırılmaları işverenlerin olumlu veya olumsuz tutumuna ve özürlülerin bireysel girişim ve imkanlarına bağlıdır. Ancak özürlülerin iş bulmaları bu yöntemle çok zordur (Aydın, 1991, s:41).
2.2. Yasal Zorunluluk İle Özürlülerin Çalıştırılmaları
İşverenler, kanunen özürlü çalıştırma hususunda yükümlülük altına girmiş olmaktadırlar. Özürlü çalıştırma yükümlülüğü ise çeşitli şekillerde düzenlenmiştir.
Ø Belli sayıda işçi çalıştıran işverenler, yasalarca belirlenen oranlarda özürlü çalıştırma zorunluluğu getirilmiştir.
Ø Özürlülerin çalışabileceği bazı işler ve mesleklerde özürlü olmayan kişilerin çalışması yasaklanmıştır.
Ø Bazı iş ve mesleklerin tümü olmasa da, yasalarla belirlenen işyerlerinin çalışma kolu veya bölümlerinin özürlülere ayrılması kabul edilmiştir.
Ø İşverenler boş kontenjanlarını ve işçi taleplerini zorunlu olarak kuruma bildirmekte, kurum da bu işlere özürlü işçileri yerleştirmektedir (Altan, 1976, s:244).
Ülkemizde uygulanan yöntem, belli sayıda işçi çalıştıran işverenlerin kanunen zorunlu olarak, belirlenmiş oranlarda özürlü işçi çalıştırılması yöntemidir. Bu yöntemlerden başka, bir işyerinde çalışamayacak derecede ağır özürleri olanlar için “Korumalı İşyerleri” ile “Evde Çalıştırma” gibi sistemler de geliştirilmiş olup başarıyla uygulanmaktadır (Aydın, 1991, s:41).
2.3. Korumalı İşyerleri
Korumalı istihdam, kişisel noksanlıkları veya özürleri nedeniyle yaşamlarını normal bir mesleki faaliyetle kazanamayacaklar için özel olarak düzenlenip, kurulan işyerlerindeki istihdam türüdür. Bu yöntem hem kota rejimini hem de ayrımcılığı önlemeye yönelik mevzuat yöntemini kabul eden ülkeler tarafından uygulanmaktadır (Uşan, 2003, s:13). Genellikle özürlülerin istihdamı devletin yasal müdahaleleri ile gerçekleşmektedir. Buna literatürde “korumalı istihdam” denilmektedir. Bu kavram aynı zamanda ileri derecede ki özürlüler için kurulup düzenlenen işyerlerinde istihdam olanağı sağlamasını da kapsamaktadır (Kutal, 1978, s:7).
Bu işyerleri özel bütçe veya katma ve genel bütçeden yardım alarak devlet ya da devlet ve özel kuruluşların işbirliği ile kurulur. Özürlü çalıştırılması ile ilgili mevzuat gereğince işe yerleştirilmek istendiği halde çok ağır özüre sahip olduğu gerekçesiyle uygun bir işe yerleştirilemeyenler için bir çözüm olarak düşünülmüştür. Bu çeşit işyerlerinde hemen hemen tümü ile özürlüler, genellikle de ağır özürlüler çalışırlar.
İş koşulları, üretim metotları, fiziksel ortam, iş düzenlemeleri gibi konular özürlülerin verimli bir şekilde çalışabilmeleri amacıyla yeniden organize edilmektedir. Amerika’da “Ulusal Korumalı İşyerleri Standartları Enstitüsü’nce” yapılan tanıma göre korumalı işyerleri; “Özürlülerin normal yaşamlarına dönebilmeleri ve uygun mesleki statülerine ulaşabilmeleri amacı ile iş ortamını ve mesleki imkanları özürlüler için uyumlu ve düzenli biçimde gerçekleştirmeye çalışan servislerdir” ( Aydın, 1991, s:42).
Erdemir (1990, s:11), devletlerin korumalı istihdamı sağlama açısından yöntemlerini kısaca şöyle özetlemiştir:
1. Kontenjan sistemi de denilen kota sistemi, yasalarla belirlenen sayıda işçi çalıştıran işverenlere, yine yasalarla belirlenen sayı veya oranlarda özürlü çalıştırma zorunluluğunun getirilmesi yöntemi
2. Tahsis yöntemi de denilen, kolaylıkla ve açık olarak belirlenebilen ülke çapında bazı işlerin ve mesleklerin tümü ile özürlülere ayrılması yöntemi
3. Sınırlı tahsis sistemi de denilen, bazı iş ve mesleklerin tümü ile değil, yasalarla belirlenen işyerleri, çalışma kolu veya mevkiler için özürlülere ayrılması yöntemi
4. Öncelik ve tercihlerin tahsisi yöntemi de denilen, işe girebilme öncelik ve tercihlerinin yasalarla özürlülere tanınması yöntemi
5. İşverenlerin işçi talep ve boş işlerini zorunlu olarak bir kuruma bildirmesi ve kurumun bu talep ve boş işlere göre özürlüleri yerleştirmesi yöntemi
6. İşverenlere özürlü işçi çalıştırmalarına karşılık, tazminat niteliğinde bir ödeme yapılması veya vergi muafiyeti şeklinde teşvikler verilmesi (Şişman, 1995, s:50).
Bu yöntemler içinde ülkemizde uygulanan ve en yaygın olanı, kota sistemi ile işverenlerin yasal bir zorunluluk olarak özürlü işçi çalıştırmalarıdır (Kutal, 1993, s:396). Kota yöntemi özel ve kamu sektörlerinde yasalarla saptanan oranlarda özürlü çalıştırma yükümlülüğünün getirilmesine ilişkin istihdam tekniğidir. Kota oranları bir ülkenin sanayi yapısı ile özürlülerin istihdam edilebilirlik oranları göz önünde tutularak belirlenmektedir (Altan, 1998, s:30-31). Gelişmiş ülkelerde korumalı işyerlerinin başarılı örnekleri de bulunmaktadır. Özellikle İngiltere’de 1944 yılında özürlülerin Endüstride çalışabilmekleri için kurulmuş “Remploy” isimli limited şirket önemli sayıda özürlü çalıştırmaktadır. Şirketin amacı kardan çok maliyeti karşılamak, özürlüleri hayata bağlamak, mesleki rehabilitasyon hizmeti vermek gibi sosyal niteliktedir. Hollanda’da büyük firmalarda özel siparişler alan korumalı işyerleri bulunmaktadır. Ayrıca, Belçika, Fransa ve Amerika’da da korumalı işyerleri uygulaması yaygınlaştırılmıştır (Altan, 1976, s:246).
2.4. Evde Çalıştırma
Özürlülerin fiziksel veya düşünsel yeteneklerindeki güçsüzlük yüksek düzeyde ise; fiziksel, duygusal ve coğrafi nedenlerle eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinden yaralandırabilmeleri ve çalışabilmeleri imkansızlaşır. Bu çeşit özürlülerin çalışabilmeleri için, işleri özel olarak özürlülerin evlerine götüren ve bitmiş ürünleri evlerinden toplayan bir sistem kurulmuştur. Bu sistemin özel yasalarla çerçevelendirilmiş hukuki bir temelinin bulunması gerekir. Evinden ağır özürlü hali durumu nedeniyle ayrılamayan ancak bulunduğu yerde uygun bir işte çalışabileceği belirlenenler için “Evde Çalıştırma” sistemi uygulanmaktadır (Aydın, 1991, s:42).
Fransa’da “Özürlü işçilerin yeniden işe yerleştirilmesi kanunu” çerçevesinde kurulan “Evde Çalıştırma Dağıtım Merkezleri” kamu veya özel kurum ve kuruluşlarının ortak çalışma ve fonları ile hizmet görmektedirler. Almanya’da, yürürlükte bulunan “Ağır Özürlüler
Kanunu” ile çalışma yeteneklerinden büyük bölümünü kaybetmiş özürlülerin evde çalıştırılmaları düzenlenmiştir (Altan, 1976, s:247).
2.5. Kişisel Çalışma Yöntemi
Bu yöntemde özürlü kişi, çevresinin veya kendisinin imkanları ile bir iş kurma yoluna gitmektedir. Kendi yeteneklerini varsa eğitimini ve deneyimlerini daha iyi bilebileceği için özürüne en uygun işi kurma konusunda başarılı olabilmektedir (Pamuk, 2002, s:16).
2.6. Kooperatif Çalışma Yöntemi
Bu yöntem özürlülerin kendi çabalarıyla ya da devlet desteği ile kurdukları kooperatif örgütlenmelerle, çeşitli çalışma alanlarından kendilerine çalışma imkanları yaratmalarıdır. Böylece, işbirliğine dayanan bu yöntem ile özürlüler öncelikle üyelerinin mevcut yetenek ve kapasitelerini değerlendirme bunları yapacakları işe göre iyileştirme ve bağımsız bir kuruluş olarak ülke pazarında kendilerine yer edinebilmektedirler.
Özürlüler işbirliği ve dayanışmanın yer aldığı kooperatif türü örgütlenme ile aynı durumda olan özürlü kişilerin gerek aralarında iyi bir iletişim sağlamaları açısından, gerekse yetenek ve becerilerini belli bir amaç için birleştirmeleri açısından kooperatifleşmeleri, istihdam edilmelerinde başarılı olmalarını sağlayabilmektedir (Pamuk, 2002, s:17).
3. TÜRKİYE’DE ÖZÜRLÜLERİN İSTİHDAM POLİTİKALARINA İLİŞKİN SORUNLAR VE ÖNERİLER
Ülkemizde çalışma hakkı Anayasa’da yer almış, ayrıca 50. maddede bedeni ve ruhi yetersizliği olanların çalışma şartları bakımından özel olarak korunacağı öngörülmüştür. Ayrıca 1475 sayılı İş Kanunu özürlülerle ilgili düzenlemelere yer vermiştir. Özürlülerin çalıştırılması ile İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından mesleğe yöneltilmeleri ile ilgili düzenlemeler yapılması öngörülmüştür.
Ülkemizde 1997 yılından itibaren özürlüler alanında önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu husus Özürlüler İdaresi Başkanlığı kurulmasına ve Özürlülerin Durumları İle İlgili Çeşitli Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu ile sağlanmıştır. Yapılan değişiklik ve düzenlemeler arasında Başbakanlığa bağlı bir Özürlüler İdaresi Başkanlığının Kurulması, Devlet Memurları Kanunu, İş Kanunu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu gibi kanunlarda değişiklikler yapılması ve Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe konması gibi hususlar sayılabilir (Uşan, 2003, s:2). 1475 Sayılı İş Kanununun 25. Maddesine göre 50 ve üzeri işçi istihdam eden işverenlerin %3 oranında özürlü çalıştırma zorunluluğu bulunmaktadır. Yine aynı yasanın 98. Maddesine göre, yükümlü olduğu halde özürlü istihdam etmeyen işverenlerden 1999 yılı için 124 YTL ceza alınmakta olup, bu ceza her yıl Vergi Usul Kanununun yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanmaktadır. 4857 Sayılı İş Kanununun 30. Maddesine göre, Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranların üstünde özürlü çalıştıran işverenlerin kontenjan fazlası işçiler için özürlü çalıştırmakla yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran veya çalışma gücünü yüzde seksenden fazla kaybetmiş özürlüyü çalıştıran işverenlerin bu şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre ödemeleri gereken işveren sigorta prim hisselerinin yüzde ellisini kendisi, yüzde ellisini Hazine öder.
Bu maddeye aykırılık hallerinde 101 inci madde uyarınca tahsil edilecek para cezaları Türkiye İş Kurumu bütçesinin Maliye Bakanlığınca açılacak özel tertibine gelir kaydedilir. Bu hesapta toplanan paralar özürlülerin mesleki eğitim ve mesleki rehabilitasyonu, kendi işini kurma ve bu gibi projelerde kullanılmak üzere Türkiye İş Kurumuna aktarılır. Toplanan paraların nerelere ve ne kadar verileceği Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ve en çok işçi ve işvereni temsil eden üst kuruluşların birer temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından karara bağlanır. Komisyonun çalışma usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
3.1.Sorunlar
Ø Türkiye’de özürlülerin istihdamına yönelik olarak “kota” yöntemi uygulanmaktadır. Ancak, gerek kamu gerekse özel sektör için yasalarla getirilen kotalarda istenilen başarıya ulaşılamamıştır. Bu başarısızlığı nedeninin, özürlülerin istihdam edilmesinde kullanılan çeşitli yöntemlerden sadece bu yöntemin uygulanmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Bunun yanında, kota tekniğinden yararlanılarak işe yerleştirilmeye
çalışılan özürlülerin, istihdam edilmeden önce yeterince ve gereğince bilgilendirilmediği düşünülmektedir.
Ø 50’den fazla işçi çalıştıran işyerleri, genelde büyük şehirlerde ve özellikle sanayi ve hizmetler sektörünün gelişmiş olduğu merkezlerde toplanmıştır. Buna karşılık, kırsal bölgelerde ve az gelişmiş şehirlerde 50’den fazla işçi çalıştıran işyerlerinde rastlamak mümkün değildir. Dolayısıyla bu yörelerde yaşayan özürlülerin iş bulma ve işe girme şansları yoktur (Özürlüler Şurası, 1999, s:118).
Ø Ülkemizde özürlülerin temel eğitim ve mesleki eğitim olanaklarından yeteri kadar yararlanamadıkları görülmektedir. Bu da istihdam şanslarını azaltmaktadır.
Ø Mevcut yasal düzenlemelerin tek taraflı ele alınması ve ağırlıklı olarak ceza sistemine dayanması, işverenlerin bu kişileri istihdam etme konusunda olumsuz tutumlar geliştirmeleri biçiminde bir sorun ortaya çıkarmaktadır.
Ø Sosyal güvenlik kapsamına alınan özürlüler genelde bir işte çalışan özürlüler olup, iş bulamayan ya da çalışamayacak durumda olan özürlülerin büyük bir bölümü bu güvenceden yoksundur (Aydın, 1991, s:152).
Ø İşverenler özürlülük oranları düşük olanları (%40-50 arası) tercih ettiklerinden özürlülük oranı yüksek olan özürlülerin işe girme şansı çok azalmakta, bu tür ağır özürlüler için diğer ülkelerde uygulanan istihdam imkanları (korumalı işyerleri, evde çalıştırma) sağlanmamaktadır (Aydın, 1991, s:153).
Ø Bir işe yerleştirilmiş özürlülerin en önemli sorunlarının toplumdan özürlüye karşı oluşmuş yanlış değer yargıları, ulaşımda karşılaşılan zorluklar ile sosyal ve sportif faaliyetlere katılmama olduğu görülmüştür (Aydın, 1991, s:154).
Ø Özürlülerin istihdamı konusunda yapılan denetimlerin yetersiz olduğu görülmektedir.
Ø Yerel yönetimlerin, özürlülerin istihdamını destekleyici hizmetler vermedikleri görülmektedir (Özürlüler Şurası, 1999, s:118).
Ø Gerek dış mekan gerekse iç mekan düzenlemelerinde özürlü duyarlı tasarım eksiklikleri ile karşılaşılmaktadır. Avrupa Birliği’ne girme aşamasında olan ülkemizde bir an önce konu ile ilgili tedbirler alınmalı ve uygulamaya konulmalıdır.
3.2. Öneriler
Ø Ülkemizde özürlülerin istihdam edilerek korumalarını öngören politikalarla hukuki ve kurumsal düzenlemeler planlanmamıştır. Planlama yoluyla gerekli nitelikte ve yeterli insan gücünün yetiştirilmesi ve bu politikaları taşıyan kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve eşgüdüm sağlanmasına ilişkin sorunların daha kolay aşılması mümkündür. Söz konusu planlama yapılmalıdır.
Ø Özürlü hukukunun oluşturulması ve özürlülerin de diğer bireylerin yararlandığı bütün haklardan eşit olarak yararlandırılmaları sağlanmalıdır.
Ø Özürlüler yeteneklerini değerlendirebilecekleri bir iş ve meslek için yetiştirilmelidirler.
Ø Özürlülerin istihdam edilmelerine yardımcı olabilecek korumalı istihdam, öncelikli istihdam, evde istihdam gibi yöntemler uygulanırken, aynı zamanda ücretli olarak işe
girmeleri, belli mesleklerde çalışmaları, kendi işlerini kurmaları ve iş kooperatifleri kurabilmeleri teşvik edilmelidir (Özürlüler Şurası, 1999, s:129).
Ø Özürlü işçi çalıştırma zorunluluğu için kıstas olan 50 ve daha fazla işçi çalıştırma koşulunun, ülkenin ekonomik durumu ve bölgesel özellikleri göz önünde tutularak yeniden düzenlenmesi gerekir. Kırsal alanlarda 50’den daha az işçi çalıştıran küçük ölçekli kuruluşlar bu durumda özürlü çalıştırma sorumluluğunda olmamaktadır. Bu sayının ülkenin az gelişmiş bölgelerinde ve kırsal alanlarında azaltılması bu yörelerde yaşayan özürlülerin iş bulma ve işe girme şanslarını artırabilecektir.
Ø Özürlülerin mesleki rehabilitasyonu, mesleki eğitim ve istihdamına yönelik bütün yasal mevzuat ve uygulamalar yeniden gözden geçirilmeli ve özellikle hizmetlerde bütünlüğü sağlayacak yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Ø Özürlülüğün önlenmesi ve özürlülerin sorunlarını çözmeye yönelik düzenlemeler getiren yasa tasarısının kapsamında bulunan önemli konulardan bir tanesi kamu kurum ve kuruluşlarına ait resmi yapılar, yol, kaldırım, yaya geçidi, sosyal ve kültürel altyapı alanları beş yıl içinde özürlülerin kullanımına uygun hale getirilmesidir. Bu konunun uygulanması ile özürlülerin kentsel yaşamda karşılaştıkları pek çok sorunun da çözüm bulacağı beklenmektedir.
4. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Çağdaş demokrasi anlayışına göre çağdaş toplumlarda, artık insanların fakir, cahil, özürlü, genç, yaşlı, kadın ya da erkek olmaları, onların haklarını kullanmalarını engellememektedir. Bu nedenle, bedensel veya zihinsel özürleri olanların sorumluluğu, teorik olarak sadece ailelerine değil, aynı zamanda topluma ve ülke yönetimlerine de düşmektedir.
Çalışmak, topluma yararlı olmak arzusu taşıyan birey için mutluluk nedenidir. Başarılı olacağı bir işte çalışmak insanı mutlu kılan olaylardan bir tanesidir. Kişi çalışmak ve topluma yararlı olmak ister. Bu istek sadece gelir elde etmek amacını taşımamakta, aynı zamanda kendine güven ve saygı duygusu ile topluma olan bağlılık duygusunu da geliştirmektedir. Özellikle, toplumla olan bağlarının güçlenmesi için bir işte çalışmaları özürlü için çok önemlidir.
Ülkemizde üniversite sınavına girip, kazanıp daha sonra da çalışma yaşamına katılan özürlü sayısı çok çok azdır. Bun da en önemli etken, özürlülerin eğitim alamamalarıdır. Bir diğer önemli etken de, kentsel mekanların özürlülerin kolaylıkla kullanabileceği şekilde düzenlenmemiş olmasıdır. Evinden çıktığı anda özürlüleri evinin bahçesinden gideceği yere kadar pek çok mimari ve kentsel engel beklemektedir. Bu olumsuz koşullarda da özürlülerin eğitim alması güçleşmekte, eğitim alamayan bu kişilerin istihdam edilme şansları da azalmaktadır.
Özürlülere yönelik iş ilanlarının çoğu paketleme, yapıştırma, temizlik gibi niteliksiz iş ilanlarıdır. Bu bir önyargıdır ve acilen değişmesi gerekmektedir. Çünkü, özürlüler içinde de bir çok nitelikli eleman bulunmaktadır.
Özürlüler için en önemli zorluklardan bir tanesi de yöneticilerin ön yargılarıdır. Bu ön yargılar daha işe alınırken devreye girmektedir. Örneğin, eğer öz geçmişe özürlü yazılmış ise işveren muhtemelen özürlü kadrosu var ise görüşmeye davet edilmektedir. Yasada belirtilen %3’lük oran sanki aşılamaz şeklinde değerlendirilmektedir. Halbuki yasa işverene en az %3 demektedir.
İşyerindeki bir başka zorluk ise mimaridir. Özürlülerin çalıştıkları işyerlerinin çoğu bu kişilere uygun düzenlenmemektir. Çalıştıkları binada asansör olmayabilir ya da uygun bir tuvalet düzenlemesi yoktur. Bu konu ile ilgili olarak da yöneticiler ve işverenler daha duyarlı davranmalıdır.
Özürlülüğün önlenmesi ve özürlülerin sorunlarını çözmeye yönelik düzenlemeler getiren yasa tasarısının kapsamında bulunan önemli konulardan bir tanesi kamu kurum ve kuruluşlarına ait resmi yapılar, yol, kaldırım, yaya geçidi, sosyal ve kültürel altyapı alanları beş yıl içinde özürlülerin kullanımına uygun hale getirilmesidir. Bu konunun uygulanması ile özürlülerin kentsel yaşamda karşılaştıkları pek çok sorunun da çözüm bulacağı beklenmektedir.
Sonuç olarak, özürlülerin de herkes gibi çalışma yaşamında yer almaları bir hak ve çağdaş, demokratik toplumların yerine getirmesi gereken bir gerekliliktir. Ancak, gerek toplumsal önyargılar gerekse uygulama politikalarındaki bazı eksiklikler sonucunda özürlülerin istihdamları büyük ölçüde yetersiz kalmaktadır. Konuya ilişkin gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar da incelenerek, ülkemiz için en uygun politikalar ve stratejiler oluşturulmaya çalışılmalıdır.
Kaynak: https://www.ozida.gov.tr/