GERÇEK BİR İNSAN
Bütün yaygın gelişimsel bozukluk gösteren otistik bireylerin gayesidir bu, gerçek bir insan olmak…Peki, nedir gerçek bir insan olmak? Koku almak, yürümek, duymak, görmek, hissetmek…Onların tek isteği anlaşılmak, sadece ve sadece anlaşılmak. Otistik bir bireyin hayatını anlatan uzun bir filmin aklımda kalan tek repliği bu; bana sürekli rahat ol diyorlar ama beni hiç rahat bırakmıyorlar... Hem sürekli kaygı duymamaları rahat olmaları dile getiriliyor hem de her hareket ve davranışları eleştirilerek düzeltmeleri dikte ediliyor.
Onların gerçek bir insan olmak için yürüdükleri engelli yolda onlara umut ışığı olabilmek için önce onları tanımalıyız, en azından tanımaya çalışmalıyız. Bunun için bir profesör ya da uzman olmanın gerekliliğine inanmayarak sadece biraz çaba ile onların karmaşık, gizemli ve bir o kadar da özel olan dünyalarını “sevgi” ile anlamaya çalışmamızın yeterli olduğu düşüncesindeyim. Ama tüm bunların yanı sıra bu durumu akademik bir dille açıklamam gerekirse;
Otizm, beyin sistemindeki fizyolojik fonksiyonların, kimyasal dengenin bozulmasıyla, 3 yaşından önce ortaya çıkan, beynin bilgiyi kullanmasını etkileyen yaygın gelişimsel bir bozukluktur. Aynı zamanda bireyin başka insanlarla iletişim becerisini ve çevreye uygun tepkisini engelleyen bir beyin bozukluğudur.
Çocukta bir takım farklılıkların gözlenmesi durumunda bu teşhisin konulması için mutlak suretle bir uzmana başvurulması gerekmektedir. Aksi halde “bizim oğlanda dört yaşında konuştu bir şey olmaz, bu çocukta bizim kız gibi biraz geç öğreniyor” gibi genelleme ve benzetmeler ile çok geç kalınabilir.
Uzmanlar tanı koyduktan sonra aileyi bekleyen en büyük zorluk ise durumu kabullenmektir. Hangi aile farklı gelişen “özel” bir çocuğa sahip olma düşüncesiyle doğuma hazırlanır ki? Ya da hangi aile bu durumu ilk anda olgunlukla karşılayıp durumu kabullenebilir ki? Önemli olan sürpriz gelişi ile bizim hayatımızı da farklı hale getiren “özel” çocuğumuzu doğal olarak yaşadığımız ilk andaki şoku atlatarak benimseyip bundan sonra neler yapılabileceğini düşünerek bir hayat çizgisi oluşturmaktır.
Farklı gelişen bir çocuğa sahip olmak hayattan vazgeçmek, çocuğu hayatın merkezine koyup sadece ve sadece “O” nu düşünerek yaşamak değildir. Farklı gelişen bir çocuğa sahip olmak sadece “O” nun ihtiyaçlarına göre organize olup hayatımızda birtakım değişiklikler yaparak “O” na da yer açıp var oluşunu kabullenmek demektir.
Mesleğinde birinci yılını tamamlamış bir eğitimci olarak farklı gelişen ve bana göre “özel” olan bireylerin bana kattıkları, bana öğrettikleri ve öğretecekleri çok şey var. Konuşmayan bir çocuğun verdiğiniz emek ile bir kelime söylemesi, göz kontağı kurmayan bir çocuğun gözlerinize anlam dolu bakarak gülmesi ya da bir çocuğun desteğiniz ile hayatına dair küçük bir adım atması paha biçilemez bir mutluluk…
İnsana hizmet üretmek için hele ki farklı gelişim gösteren “özel” bir insana hizmet üretmek için gidilen yol düşünüldüğü kadar engelli ve zor bir yol değil. Siz sevgi ile bir adım attığınızda gözlerinizdeki ışık ile gideceğiniz yol aydınlanmaya başlıyor bile. Önemli olan inanarak bir adım atmak ve küçük geribildirimler ile motive olarak yola devam etmek.
Herkesin çok iyi bildiği ve inanarak söylediği “balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek” bizim yaşamımızın temelinde olmalı ve farklı gelişen bireylere de bu felsefe ile yaklaşılmalı. Cesaretlenerek “k, kı, ka, kal” dediği bir anda istediğini anlayıp yardım edebilme içgüdüsü ile sözünü tamamlayarak “kalem” demek belki de “O”nun cesaretini kırıp bir daha bunu denememesine yol açacak. Neden yanlışta olsa ondan söylemesini beklemeyelim? Neden “O” na bir şans vermeyelim?
Gerçek bir insan olmanın en büyük gerekliliklerinden birini hiç farkına varamasak ta “O”nlar gerçekleştirip yalan söylemiyorlar, saf dünyalarında “yalana yer yok”. Oldukları gibiler, yapmacık değiller. Neden hep eksilerini görüp artılarını görmeye çalışmıyoruz? Neden kendimizin onlardan farklı olduğunu düşünerek onlara yaklaşmıyoruz? Neden hep bizi anlamalarını bekleyerek onları anlamaya çalışmıyoruz? Bunlar gibi basit birkaç nedeni düşünüp ona göre organize olmamız bile onların hayatını dolayısıyla bizim hayatımızı kolaylaştıracaktır.
Nedensiz olduğunu düşündüğümüz uygun olmayan davranışlarında bile bizim farkına varamadığımız nedenler yatabiliyor. Bizim hiç duymadığımız çok derinden gelen bir matkap sesini duyup ondan etkilenerek kriz yaşayabiliyorlar ya da bizim için sıradan olan bir renk onlara birçok yaşantı hatta acı hatırlatıp krize yol açabiliyor. Burada yapmamız gereken tek şey “yine nedensiz kriz geçirdi” gibi bir ifade ile nedensiz bir şey yaşamış gibi faturayı ağır ve acı bir şekilde çocuğa kesmek yerine var olan durum ile ilgili düşünüp kafa yorarak yaşadığı zorluğun neden kaynaklandığını düşünüp mümkün ise bularak ortadan kaldırmaktır. Peki, bu kolay mı? Kolay değil ama emin olun denemeye değer. Sizin denemenizi, “O” nun için gösterdiğiniz çabayı karşınızdaki çocuğun anlayabilecek duyguları var. Çünkü hisleri çok kuvvetli ve kendisi için çaba gösterildiğini hissetmek bile “O” nu biraz olsun rahatlatabiliyor.
“O”nlarla gülüp “O”nlarla ağlamak, hayatı birlikte yaşayıp paylaşmak emin olun pahabiçilmez bir mutluluk ve gurur.
Hem büyük bir mutluluk ve gurur yaşamak hem de gerçek bir insan olmaları yolunda “O”nlara yardımcı olabilmek adına elimizi uzatmak, yanlarında olmak için geç kalmış değiliz.
Gerçek bir insan gibi görünüp asla farklı gelişen ama “gerçekten” insan olan çocuklarımız gibi olamayan kişilerinde gerçek bir insan olabilmesi dileği ile…
Ayşe TURAN
Okulöncesi Öğretmeni