Ben otizmi olan bir çocuğum. Otistik değilim. Otizmim karakterimin yalnızca bir parçası. Otizm bir insan olarak beni tanımlayamaz. Siz düşünceleriniz, duygularınız ve yeteneklerinizle bir insan değil misiniz? Yoksa siz sadece şişman, gözlüklü müsünüz? Kendi kişiliğinizi tek bir özellikle sınırlayabilir misiniz?Benim algılarımda düzensizlikler var. Bunun anlamı şudur… sizin farkına bile varmayacağınız günlük hayatın sıradan görüntüleri, sesleri, kokuları, tatları ve dokunuşları benim için acı verici olabilmektedir. Bu durumlarda size içine kapanmış, kendi dünyasında gibi görünebilirim; aslında, sadece kendimi korumaya çalışıyorum. Markete yapılacak ‘basit’ yolculuk benim için çok eziyet verici olabilmektedir. Duyduğum sesler bana aşırı yüksek gelebilir. Markette, çok sayıda insan aynı anda konuşuyor; bir yanda günün özel indirimli ürünleri anons ediliyor; müzik yayını devam ediyor aynı anda; kasalardan gürültüler gelmekte; kahve değirmeninde gürültüyle kahve çekilmekte; et makinası kıyma yapıyor; bebek ağlıyor; alışveriş sepetlerinin tekerleklerinden gıcırtılar geliyor; florsan lambaları ötüyor. Beynim tüm bunları süzemiyor ve aşırı bir yüklenme var. Ya da çok duyarlı bir koku alma duyumun olması söz konusu olabilir: balık tezgahında ki balık çok taze olmayabilir; sırada önümde bekleyen kişi bu sabah duş almamış; şarküteri kısmında sosis tattırıyorlar; ilerdeki bebeğin bezinin acilen değişmesi gerekiyor; amonyakla yere dökülmüş salatalık turşularını temizliyorlar…. Hepsini idare edemiyorum ve burnum çok kötü akmaya başlıyor. Görme odaklı olduğumdan bu benim ilk aşırı uyarılmam olabilir. Florsan lambaları çok parlak; içerisi parlıyor ve gözlerim acıyor; bu parlak ışık her şeyden yansıyor ve görmemi engelliyor; camlardan ışıklar yansıyor, tavanda pervaneler dönüyor; çok sayıda hareket halinde insan var; dolayısıyla o kadar çok şey var ki bir şeyin üzerinde odaklanamıyorum – durumu bir tünel bakışı ile idare etmeye çalışabilirim. Ancak tüm bunlar vestibular algımı etkiliyor ve artık bedenimin nerede olduğunun farkına varamıyorum, dengemi yitiriyor, bir şeylere çarpıyorum ya da sadece yere çöküp kendimi toparlamaya çalışıyorum. Lütfen yapmak istemiyorum ile yapamıyorum arasında önemli bir fark olduğunu hatırlayın. Kavramaya ve ifadeye yönelik konuşmaların her ikisi de benim için güç birer dil biçimi. Bu bana verilen talimatları dinlemediğimden değil; sizi anlayamamamdan kaynaklanıyor. Bana odanın öbür ucundan seslendiğinizde sizi şu şekilde duyuyorum: "*&^%$#@, Billy. #$%^*&^%$&*". Bana seslenmek yerine yanıma gelip basit bir biçimde benimle doğrudan konuşun : " Bill, kitaplarını masanın üzerine koy lütfen, şimdi yemek zamanı". Bu cümle bana benden ne istediğinizi ve daha sonra ne olacağını anlatıyor. Bundan sonra benden istenileni yerine getirmem çok daha kolay olacaktır.Ben somut düşünürüm: Söylenen kelimelerin mecazi değil gerçek anlamlarını anlarım. Bana "Etrafta koşmayı bırak" demek yerine mecazi bir anlamı olan "deli dana gibi tepinme" sözünü söylemeyin. Yine "bu iş senin için çok kolay olacak" demek istediğinizde ve ortalıkta kıl ve tereyağı yokken "tereyağdan kıl çekmekten" söz etmeyin. Deyişler, mecazlar, atasözleri ve ince alaylar benim kaybolduğum konuşmalardır.Sınırlı Kelime Haznem Var Anlayış Gösterin: Ne hissettiğimi tanımlayabileceğim kelimeleri bilmediğimde size ne istediğimi anlatabilmem çok zordur. Acıkmış, hayal kırıklığı yaşıyor, korkmuş ya da kafası karışmış olabilirim ama bunları ifade edemiyorum. Bu durumda vücut diline, kendimi çekmeme, kızgınlığa ya da bir şeylerin yanlış gittiğini gösteren benden gelebilecek diğer işaretlere hazırlıklı olun. Bir de bunun öbür yüzü var: küçük bir profesör ya da film yıldızı gibi boyumu çok aşan, gelişme yaşımın çok üzerinde cümleler kuruyor, konuşmalar yapıyor olabilirim. Bunlar aslında sadece çevremden duyup ezberlediğim metinlerdir ve bunları, bana bir şey sorulduğunda bir cevap vermem gerektiğini bildiğimden sıralıyorumdur. Buna ekolali deniyor ve kitaplardan, televizyondan ya da başkalarının konuşmalarından ezberlediklerimin aslında anlamını ve hangi ortam da kullanılmaları gerektiklerini de bilmiyorum. Sadece, bunlar, benim bir diyalogda karşılık vermem gereken durumlarda sesiz kalmaktan kurtulmama yarıyor.Dil benim için çok zor olduğundan görsel olanı tercih ediyorum: Bana anlatmak yerine bir şeyin nasıl yapılacağını gösterin. Ve lütfen defalarca göstermeye hazırlıklı olun. Sabırla yaptığınız çok sayıda tekrar öğrenmemi sağlıyor. Günlük yapmam gerekenleri anlatan görsel planlar bana çok yardımcı oluyor. Sizin takviminiz ve ajandanızın gibi böyle bir plan bir sonra ki yapmam gerekeni hatırlama stresinden kurtarıyor beni, zamanımı iyi kullanmamı sağlıyor ve benden beklediklerinizi yapmamı kolaylaştırıyor.Yapamadıklarım yerine yapabildiklerime odaklanın ve onların üzerine ekleyin: Tüm diğer insanlar gibi beceremediğimin sürekli hatırlatıldığı ve düzeltilmeye ihtiyacımın olduğunun söylendiği bir çevrede öğrenemem. Eleştirileceğimi bildiğim bir ortamda, ne kadar yapıcı olursa olsun, denenen tüm yeni şeylerden uzak dururum. Güçlü olduğum şeylere bakın ve onları göreceksiniz. Unutmayın ki bir şeyi doğru yapmanın birden fazla yolu vardır.Sosyal ilişkilerde bana yardımcı olun: Öbür çocuklarla oynamak istemediğimi sandığınız durumlarda aslında sadece oyuna katılabilmek için öbür çocuklarla konuşmayı nasıl başlatabileceğimi bilmiyorumdur. Eğer öbür çocukları beni davet etmeleri konusunda cesaretlendirirseniz onlarla futbol yada basket oynamaktan bende çok hoşlanabilirim.Kapanışlarımı nelerin tetiklediğini tespit etmeye çalışın: "Öncüller" ("the antecedent") de deniyor bunlara. Kapanma, parlama ya da adına her ne derseniz deyin, bu durumlar sizin için olduğundan daha korkunç geçiyor benim için. Bunlar duyularımdan birisi aşırı yüklendiğinden dolayı ortaya çıkıyor. Eğer bunları nelerin tetiklediğini ortaya çıkarabilirseniz bunlar önlenebilir olan şeyler.Aile üyesiyseniz beni koşulsuz sevin: "Keşke o da …..", "Neden O da ….." düşüncelerini mutlaka kendinize yasaklayın. Sizde anne babanızın sizden her istediğini yerine getirmediniz ve siz de bunun sürekli hatırlatılmasından hoşlanmazdınız. Otizmli olmayı ben tercih etmedim. Unutmayın ki otizmli olan benim, siz değilsiniz. Sizin desteğiniz olmadan kendi kendime yetebileceğim bir yetişkin hayatı sürme olasılığım çok düşük. Sizin desteğiniz ve rehberliğinizle olabilecekler sizin hayal ettiklerinizden çok daha fazla.Ben buna değerim, emin olabilirsiniz.Her şey şu üç kelimede bitiyor: sabır, sabır, sabır.Otizmimi bir engel yerine farklı bir özelliğim olarak görmeye çabalayın. Sınırlılıklarım olarak gördüğünüz şeylerin ötesine bakın ve bana verilen lütufları görün. Göz kontağı kuramıyor olabilirim ama ben yalan söylemem, oyunlarda hile yapmam, sınıf arkadaşlarımla dalga geçmem ve başka insanların dedikodusunu yapmam. Hiç bunların farkına vardınız mı bilmem?Benim her şeyimsiniz. Eğer toplumun bazı kuralları benim durumuma uymuyorsa umursamayın o kuralları. Savunucum, arkadaşım olun ve görün bakalım ne mesafeler kat edeceğiz beraber.Bir sonraki Michael Jordan olamayabilirim, ancak ayrıntılara olan müthiş dikkatim ve inanılmaz odaklanabilme yeteneğim sayesinde pekala bir sonraki Einstein, Mozart ya da Van Gogh olabilirim.Çünkü onlarda otizmliydi.
Otistik Çocuklar Ne İster ?
Otistik Çocuklar Ne İster ? Pardon Otizmi Sadece Karakterlerinin
Sadece Bir Bölümü Olan Çocuklar Bizden Neler Bekler?
Özel Otistik Çocukların anne-babalarına, akrabalarına,
çevresindekilere, eğitmenlerinden istediklerinin tercümesidir:
1) Ben “otizm”i olan bir çocuğum. “Otistik” değilim. Otizm
karakterimin sadece bir bölümü. Beni tek başına tanımlayacak bir
kavram değil. Siz düşünceleri, duyguları, yetenekleri olan bir birey
misiniz yoksa sadece şişman, gözlüklü ya da sakar bir kişi mi?
2) Duyusal algılarım bozuktur. Gündelik yaşam içerisinde sizin
çoğunlukla fark etmediğiniz kokular, sesler, tatlar, görüntüler,
temaslar benim için çok rahatsız edici olabilir. Yaşadığım çevre
benim için genellikle tehdit edici bir ortamdır. İçine kapalı ya da
kavgacı görünebilir ama aslında bu kendimi koruduğum anlamına gelir.
Sıradan bir market alışverişi benim için tam bir kabus olabilir.
Seslere karşı aşırı hassas olduğumu bir düşünün. Aynı anda konuşan
onlarca insan, günün indirimli ürününü tekrar tekrar anons eden
mekanik bir ses, kasadaki işlem sesleri, alışveriş arabalarının
tekerleklerinin çıkardığı gıcırtılı ses vb. Bu uyaranları beynim
filtre edebilir ama bu ciddi anlamda aşırı yüklenmedir benim için.
Koku alma duyum da aşırı hassas olabilir. Kasap reyonundaki etler
taze olmayabilir, yanımızdan geçen adam o gün duş alamamış olabilir,
kasa sırasında önümüzde duran bebeğin bezi kirlenmiş olabilir… Bunlar
benim için oldukça tiksindiricidir.
En yoğun kullandığım görme duyum aşırı uyarana maruz kalmış olabilir.
Örneğin aşırı parlak floresan ışıkları mekanı sürekli titreşiyor gibi
göstererek gözlerimi rahatsız edebilir. Camların yansıttığı parlak
ışık, tavanda dönen fan, etrafımda sürekli hareket eden insanlar
odaklanmam ve baş etmem gereken şeylerdir. Tüm bunlar denge duyumu
etkiler ve vücudumun konumunu bile algılayamaz hale gelebilirim.
3) “Yapmam” ( Yapmamayı seçiyorum ) ve “ Yapamam” ( Yapmayı
beceremiyorum ) arasındaki farkı dikkate almayı unutmayın.
Komutlarınızı dinlemediğimi sanmayın. Sizi anlamıyor olabilirim. Bana
diğer odadan seslendiğinizde duyduğum sadece “^/^’(/(%&’(+&’((‘”
olabilir. Bunun yerine yanıma gelin ve basit kelimeler seçerek
benimle direkt konuşun. “Lütfen kitabını masana bırak. Şimdi öğle
yemeği yeme zamanı.” gibi. Bu şekilde benden ne istediğinizi ve
sonrasında ne olacağını bana net bir şekilde söylemiş olursunuz.
Böylece uyum göstermek benim için daha kolaylaşır.
4) Somut düşünürüm. Dili sadece sözcüklerin anlamına göre yorumlarım.
“Koşturmayı bırak” yerine “Arkandan atlı mı kovalıyor” derseniz aklım
karışır. “Çantada keklik” demek yerine “Bunu yapmak senin için çok
kolay” demelisiniz. Deyimler, kinayeler, imalar benim için anlamsız
ve akıl karıştırıcıdır.
5) Sınırlı sözcük dağarcığıma karşı anlayışlı olun. Duygularımı tarif
etmek için doğru kelimeleri bilmiyorsam ihtiyaç duyduğum şeyi size
anlatmak benim için oldukça zorlaşabilir. Acıkmış, incinmiş, korkmuş,
aklı karışmış olabilirim ve bu duygularımı size aktaracak kelimeleri
bilmiyor olabilirim. Vücut dilime ve rahatsızlık duyduğumda
gösterdiğim tepkilere dikkat edin.
Bir de bunun tam tersini düşünelim. Yaşımın çok ilerisinde bir
düzeyde adeta küçük bir profesör gibi konuşuyor olabilirim. Bu türde
konuşmalar dildeki eksiğimi telafi edebilmek için çevremde
yaşananlarda, izlediklerimden, okuduklarımdan ezberlediğim replikler
olabilir. Buna “ekolali” denir. Kullandığım kelimeleri ya da
içeriklerini anlamıyor olsam da size yanıt vermek zorunda olduğumda
buna başvurabilirim.
Dil benim için çok zor olduğundan görsel odaklıyımdır. Bana söylemek
yerine yapmam gereken bir şeyi bana gösterin. Ve bunu defalarca
tekrarlamaya da hazırlıklı olun. Aynı şeyi sürekli tekrarlamak
öğrenmemi sağlar.
6) Otizmin benim tüm yönlerimi algılamanıza engel olmasına izin
vermeyin. Yapamadıklarım yerine yapabildiklerime odaklanın ve bunlar
üzerinde bir şeyler inşa etmeye çalışın. Diğer tüm insanlar gibi
yeterli olmadığımı ve sürekli düzeltildiğim ortamlarda öğrenemem. Ne
kadar “yapıcı” olsa da bir eleştiriyle karşılaşacağımı bilmek beni
yeni bir şey denemekten alı koyar. Güçlü yönlerimi keşfedin. Bir şeyi
yapmak için bir çok farklı yöntem olduğunu da unutmayın.
7) Sosyalleşme konusunda bana yardım edin. Dışardan bakıldığında
parktaki çocuklarla oynamak istemediğimi düşünebilirsiniz. Oysa bazen
bunu nasıl yapacağımı –yani onlarla nasıl konuşmaya başlayıp
oyunlarına katılabileceğimi- bilmiyor olabilirim. Diğer çocukları
beni oyunlarına davet etme konusunda cesaretlendirmek işe
yarayabilir.
Öfke nöbetlerimi tetikleyen şeyleri bulmaya çalışın. Önceliği buna
verin. Kriz, patlama, öfke nöbeti… Bunu nasıl adlandırırsanız
adlandırın unutmayın ki bunu yaşamak benim için çok daha
korkutucudur. Duyularımdan biri aşırı yüklendiğinde böyle durumlar
ortaya çıkar. Eğer öfke nöbetlerimin sebebini bulursanız onları
önleyebilirsiniz.
9) Lütfen beni koşulsuzca sevin. “Keşke şöyle olsaydı…” “Keşke bunu
yapabilseydi…” türünde düşünceleri kafanızdan uzaklaştırın. Siz
ailenizin tüm beklentilerini karşılayabildiniz mi? Otizm benim
seçimim değil. Unutmayın bu durumu ben yaşıyorum, siz değil. Sizin
desteğiniz olmadan başarılı ve bağımsız bir hayat sürmem uzak bir
ihtimal. Desteğiniz ve rehberliğinizle olasılık o kadar yüksek ki…
Söz veriyorum, ben buna değerim!
10) Sabır, sabır, sabır… Otizme bir eksiklik olarak değil, farklı bir
yetenek olarak bakmaya çalışın. Evet sohbet sırasında gözlerinize
bakmıyor olabilirim. Ama yalan söylemediğimi, oyunlarda hile
yapmadığımı, arkadaşlarımla dalga geçmediğimi, insanlara önyargılarla
yaklaşmadığımı hiç fark etmediniz mi? Evet belki bir sonraki Michael
Jordan olamayabilirim ama detaycı bakış açım ve olağanüstü odaklanma
kapasitemle bir sonraki Einstein, Mozart ya da Van Gogh olabilirim.
Günümüzde bu kişilerin de otizmli olduğu düşünülüyor. Siz dayanağım
olmazsanız bunu başaramam. Benim arkadaşım, öğretmenim, avukatım
olun. Ne kadar yol alabildiğimi göreceksiniz.
11. Davranış iletişimdir. Her davranışın bir ortaya çıkış sebebi
vardır. Kelimelerimin yetersiz kaldığı zamanlarda bile, davranışlarım
size çevremde olup bitenleri nasıl algıladığımı anlatır. Olumsuz
davranışlar öğrenme sürecimi engeller. Ama bu davranışları bir anda
kesip atarcasına ortadan kaldırmaya çalışmak yeterli olmaz. Bu
olumsuz davranışların yerine yapmam gereken uygun alternatifleri bana
öğretmelisiniz.
Önce şuna inanarak başlayın. Gerçekten uygun şekilde etkileşime
girmeyi istiyorum. Kötü davranışlarımız karşılığında aldığımız
olumsuz tepkileri aslında hiçbirimiz istemeyiz. Genellikle düzgün
işlemeyen duyusal bütünleme sistemim yüzünden aşırı duygularla
yüklendiğim, ihtiyaç ve isteklerimi yerine getiremediğim ya da benden
bekleneni anlamadığım zamanlarda olumsuz davranışlarda bulunurum.
Direncimin kaynağını bulmak için davranışımın arkasında yatan
sebepleri gözden geçirin. Davranışın meydana gelişinden hemen önceki
ortamla ilgili ( kişiler, zaman dilimi, mekan, aktiviteler vb. )
notlar tutmaya çalışın. Zaman içerisinde duruma ışık tutan bir resim
ortaya çıkacaktır.
12. Asla varsayımlarda bulunmayın. Destekleyici kanıtlar olmadığı
sürece varsayım sadece bir tahmindir. Kuralları bilmiyor ya da
anlamıyor olabilirim. Komutları duymuş ama onları anlamamış
olabilirim. Belki de dün biliyordum ama bugünçıkarsama yapamıyorum.
Şunları kendinize sorun:
A: Benden yapmamı istediğiniz şeyi gerçekten yapabiliyor muyum?
Benden matematik problemi çözememi her isteyişinizde tuvalete
koşuyorsam belki nasıl yapacağımı bilemiyorumdur, belki de
çabalarımın yetersiz kalacağından endişe duyuyor olabilirim. Bir
görevde kendimi yeterli hissedene kadar tekrar yapmam için bana
destek olun. Başarılı olmak için diğer çocuklardan daha fazla pratik
yapmaya ihtiyacım olabilir.
B: Kuralları tam anlamıyla bildiğimden emin misiniz? Bu kuralın
konmasının sebebini gerçekten anlamış mıyım? ( güvenlik, sağlık,
ekonomi açısından… ) Altta yatan başka bir sebep nedeniyle mi
kurallara uymuyorum? Beslenme saatinden önce bir şeyler atıştırmamın
sebebi fen ödevi mi bitirme konusunda endişe duymam da olabilir,
sabah kahvaltı yapamadığım için çok acıkmış olmam da.
13. Öncelikle duyusal konuları gözden geçirin. Dirençli
davranışlarımın çoğu duyusal rahatsızlıklardan kaynaklanmaktadır.
Örneğin floresan ışıkları benim gibi çocuklar için büyük bir problem
sayılabilir. Bu tür ışıkların yarattığı uğultu aşırı hassas işitme
duyumu olumsuz etkiler. Işığın sürekli kırpışması da sanki odadaki
eşyalar sürekli hareket halindeymiş hissi yaratarak görme algımı
çarpıtır. Çalışma ortamımda floresan ışık yerine normal sarı ampul
kullanılmalıdır. Belki de size daha yakın oturmalıyımdır. Çünkü
aramızdaki bir çok ses nedeniyle ne dediğinizi anlamıyor olabilirim.
14. Kendimi toparlamam için ben ihtiyaç duymadan önce bana mola
verin. Sınıfın sessiz bir köşesinde ( o an için aktivite yapılmayan )
belki kulaklıklarımı takarak, belki yastıklara uzanarak belki de
kitap okuyarak kendimi rahatlatıp toparlamam için bana olanak
tanıyın. Ama bu fiziksel ortam çok uzakta olmasın ki gruba yeniden
dahil olma sürecim kolay olsun.
15. Bana, ne yapmamı istediğinizi emredici komutlar kullanmak yerine
pozitif bir tarzda söyleyin. “Lavaboyu pislik içinde bırakmışsın”
cümlesi benim için sadece durumu anlatan bir ifadedir. Aslında
söylemek istediğinizin “Lütfen boya kaplarını yıka ve kirli
peçeteleri çöpte at” olduğunu kendi kendime çıkaramayabilirim. Ne
yapmam gerektiği konusunda tahmin yürütmemi ya da çıkarsama yapmamı
beklemeyin.
16. Beklentileriniz anlamlı olsun. Bir tören için tüm okul
öğrencileriyle birlikte konferans salonunda sıkış tıkış oturmak ya da
bir çocuğun tören sırasında vızıldama gibi bir sesle şiir okumasını
dinlemek benim için rahatsız edici ve anlamsızdır. Bu tür bir
aktviteye katılmak yerine okul sekreterine zarflama işinde yardımcı
olabilirim.
17. Aktiviteler arası geçişte bana yardımcı olun. Bir aktiviteden
diğerine geçiş benim için biraz daha fazla süre alabilir. Bana diğer
öğrencilerden beş dakika önce haber verin ve sonrasında da bir iki
dakikadaha tolerans gösterin. Bana ait bir kronometrenin kurulmasıyla
bu tür bir değişikliği daha bağımsız bir biçimde
gerçekleştirebilirim. Çünkü kimi zaman görsel bir ipucu işitsel bir
komuttan daha etkili olur.
18. Kötü bir durumu daha da kötüleştirmeyin. Olgun bir yetişkin
olsanız daolay anındaki gerginlikle bazen yanlış kararlar
verebileceğinizi biliyorum. Beni kışkırtacak tepkiler vermezseniz bu
durumun üstesinden daha çabuk gelebilirim. Krizi çözmek yerine
uzatacak şu tür tepkilerin farkında olun:
a. Sesinizi yükseltmek
b. Alay etmek, iğnelemek, aşağılamak, utandırmak vb.
c. Farazi suçlamalarda bulunmak
d. Çifte standart beklemek
e. Beni kardeşimle ya da başka bir öğrenciyle kıyaslamak
f. Önceden gerçekleşmiş alakasız olayları yeniden gündeme getirmek
g. Beni genel bir kategoriye sokmak
19. Nazik eleştiriler yapın. Siz de kendinize karşı dürüst olun;
yapıcı eleştirileri kabul etmekte ne kadar iyisiniz? Bunu yapabilmek
için gerekli olan olgunluk ve özgüven benim becerilerimin çok
ötesinde olabilir. Ama ya siz? Beni hiç mi düzeltmeyeceksiniz? Tabii
ki hayır. Ama bunu kibarca yapın ki, ben de sizi net olarak
duyabileyim.
a. Lütfen kızgın, çok endişeli, aşırı uyarılmış, kapalı olduğum
zamanlarda beni düzeltmeye ya da disiplin altına almaya çalışmayın.
b. Kullandığınız kelimlerden ziyade sesinizin tonuna göre tepfi
vereceğimi unutmayın. Eğer bana bağırıyorsanız kullandığınız
kelimeleri anlamam. Bu nedenle nerede yanlış yaptığımı bulamam. Alçak
tonda konuşun ve benim boyuma göre eğilin ki bana tepeden bakmak
yerine aynı seviyede iletişime girmiş olun.
c. Beni azarlayıp cezalandırmaktansa uygunsuz davranışımı anlamam
için destekleyici, çözüm getirici bir tutum sergileyin. Olumsuz
davranışa neden olan duyguyu saptamama yardımcı olun. Kızgın olduğumu
söylesem de aslında korkmuş, endişeli, üzgün ya da kıskanç hissetmiş
olabilirim. İlk yanıtımı daima araştırın.
d. Pratik yapın ya da rol yapma oyunları oynayın. Bu tür çalışmlar
sayesinde aynı durumla bir daha karşılaşırsam nasıl davranmam
gerektiğini bana daha iyi anlatabilirsiniz. Rol yapma oyunlarını bir
çok kez tekrarlayın. İlk seferinde başarılı olamamı beklemeyin. Ve
doğru yaptığımda da bana mutlaka söyleyin.
e. Sizin eleştirilere karşı verdiğiniz uygun tepkiler benim için iyi
bir davranış modeli olacaktır.
20. Sadece ve sadece gerçek seçenekler sunun. Alacağınız cevabı
uygulayamayacağınız soruları sormayın. “Yüksek sesle okumak ister
misin?” ya da “Boyalarını arkadaşınla paylaşmak ister misin?” gibi
sorulara cevabım “Hayır” olabilir. Eğer böyle durumlarda uygulanan
benim seçeneğim değilse size nasıl güvenebilirim?
Gün boyunca otomatik olarak bir çok seçimde bulunursunuz. Sürekli
olarak bir alternatifi diğerine tercih edersiniz. Ve bilirsiniz ki
hem alternatif sahibi olamk hem de bunlar arasından seçim yapabilmek
size hayatınızı ve geleceğinizi kontrol etme imkanı sağlar. Benim
içinse seçenekler daha sınırlıdır. Bu nedenle kendime olan güvenimi
sağlamam daha zordur. Bana daha sık seçim yapma imkanı sunmak günlük
hayatta daha aktif olmamı sağlar. Örneğin “Sayfanın üstüne adını ve
tarihi yaz” demek yerine “Önce adını mı yoksa önce tarihi mi yazmak
istersin?” diye seçenek sunabilirsiniz. Ama bazen seçeneğimin
olmadığını yani bana alternatif sunamayacağınızı da bilmem gerekir.
Böyle bir durumda eğer sebebi anlarsam rahatsız olmam. “Bu durumda
seçim yapmana izin veremem. Bu tehlikeli olabilir, yaralabilirsin”
gibi…
Son olarak… İnanın. Henry Ford şöyle demiş: “İster yapabileceğinize
inanın, ister yapamayacağınıza. Her iki durumda da haklısınız.” Benim
için farklılık yaratabileceğinize inanın. Otizm uyum ve adaptasyon
gerektirir ama açık uçlu bir rahatsızlıktır. Elde edilebilecek başarı
da limit yoktur. Kurduğum iletişimden daha da fazlasını hissederim.
Ve ilk hissettiğimde aklınızdan geçenler olur. Benden ne kadar çok
şey beklerseniz o kadar fazla elde edersiniz. Yapabileceklerim
konusunda beni cesaretlendirin ki sınıftan çıktığımda bile öğrenmeyi
sürdüreyim.
www.otizmturkiye.com dan alıntıdır.