Üstün Olunur mu,Doğulur mu ?
“Kimse doğuştan üstün değildir” diyor Barbara Clark. Bugüne kadar yaygın olan kanaatin aksine, kimsenin doğuştan üstün zekalı olmayacağını savunarak, “Çocuğun ailesi, yetiştiği şartlar ve aldığı eğitim zeka gelişimini etkiler” diyor. Clark’ın söyledikleri yeni şeyler. Bu görüş, bugüne kadar milyonlarca üstün yetenekli çocuğun yanlış eğitim ve bilgisizlik sonucu kaybolup gittiği acı gerçeğini ortaya koyuyor
Kalıtım mı Yoksa Çevre mi Zihinsel Yetenekler Üzerinde Daha Etkili?
Psikologlar, Birinci Dünya Savaşı sırasında askerlere zeka testleri uygularken çeşitli etnik gruplar arsında büyük farklılıklar olduğunu gördüler. Örneğin ataları İngiltere ve Almanya gibi Kuzey Avrupa kökenli olan askerlerin, ataları Yunanistan ve İtalya gibi Güney Avrupa kökenli olanlara göre daha yüksek puanlar elde ettikleri görüldü. Bazı psikologlar, bu farklılıkların bazı etnik grupların ABD’de daha uzun süreden beri bulunmasından kaynaklandığına inanıyorlardı. Diğerleri ise etnik gruplar arasındaki farkın genetik faktörlerden kaynaklandığını öne sürüyordu.
Birinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda ırk ve etnik köken ile zeka arasındaki bağlantılarla ilgili tartışmalar hızını kaybetti. Yıllar sonra bu tartışma, Arthur Jensen’in 1969’da yayınladığı bir makale üzerine yeniden alevlendi. Jensen bu makalede zeka puanlarındaki değişmenin %80’inin genetik faktörlerle açıklanabileceğini öne sürüyordu.
Bunu izleyen yıllarda zekanın kalıtımdan mı yoksa çevreden mi daha çok etkilendiği tartışması neredeyse ortadan kalktı. Fakat tümüyle yok olmadı. Ancak 1994’te Richard Hernstein ve Charles Muray tarafından yayınlanan “Çan Eğrisi: Amerikan Toplumunda Zeka Ve Sınıf Yapısı” adlı kitap nedeniyle tartışma bir kez daha patladı. Bu araştırmacılar zekanın büyük ölçüde kalıtsal olduğunu, farklı insanların farklı zihinsel yetenekleri “miras” aldığını, zeka düzeyinin etnik ve ırksal gruplara göre değişiklik gösterdiğini öne sürmekteydiler. Dahası Amerikan toplumunun katmanları arasında zeka bakımından giderek daha fazla farklılık oluştuğu; zihinsel ve bilişsel yetenekler yönünden seçkin bir grubun baskın olduğu belirtilmekteydi.
Bu tartışmadaki çatışan verileri ve görüşleri sınıflamak zordur; ancak tartışmaya katılanların tümü, zekanın hem kalıtımdan hem de çevreden etkilendiği konusunda birleşmektedir. Turkheimer’dan (1991) alınan aşağıdaki örneği ele alalım: Bir grup bitkiyi zenginleştirilmiş toprakta, aynı türden diğer bir grup bitkiyi ise fakir bir toprakta yetiştirdiğimizi varsayalım. Bu durumda bitkiler arasındaki farklılıklar tamamen çevresel nedenlerden kaynaklanacaktır. Ancak her grup içindeki bitkiler arasındaki bireysel farklılıklar kalımdan kaynaklanacaktır; çünkü tüm bitkiler esas olarak aynı çevreyi paylaşmaktadır. Yine de bir tek bitkinin büyüklüğü ve kuvveti hem kalıtsal hem de çevresel etkileri yansıtır. Benzer şekilde zeka puanlarındaki gruplar arası farklılıklar çevresel nedenlerle bağlanabilirken, aynı ırktan bir grubun bireyleri arasındaki farklılıklar kalıtıma bağlanabilir. Tek bir bireyin zekası ise hem kalıtsal hem de çevresel etkileri yansıtır.
Yukarıdaki örnekte elbette bitkilerin iki gruba seçkisiz olarak dağıldığı dolayısıyla gruplar arasındaki farklılıkların tamamen çevre kaynaklı olduğu varsayılmaktadır. Ancak farklı gruplara farklı genetik özellikte bitkiler atamak da mümkündür. Örneğin bir gruba uzun, diğer gruba kısa bitkiler atanabilir. Bu durumda iki grup arasındaki farklılıklar hem kalıtımdan hem de çevreden kaynaklanır. Bu örneklerden de görüldüğü gibi çevre etkilerini genetik etkilerden ayıklamak güçtür. Bu konudaki tartışmalar bundan sonra da sürüp gidecek gibi gözükmektedir.
Hem Humphreys (1992) hem de Jensen (1992) genel nüfustaki zeka düzeyinin yükseldiğini belirtmektedir. Bu araştırmacılar Flynn’in (1984,1987) verilerine de atıfta bulunarak 1932 ile 1978 yılları arasında zeka puanlarının her on yılda 3 puan arttığını bildirmektedir. Bu bulgu birkaç farklı şekilde açıklanmaktadır. Birincisi, insanların zamanla test alma alışkanlığı kazanmış olabilecekleridir. İkincisi, insanların zaman içinde beslenme, sağlık gibi çevresel koşullarının iyileşmiş olduğu, üçüncüsü ise bazı kuramcılara göre kültürün, öncesine oranla daha zenginleştiği ve daha çok uyarıcı içerdiğidir.
Kaynak: "Understanding Psychology" kitabı.
Alıntıdır.