Atatürk ün Çocuk Sevgisi
Atatürk, çocuklara olan sevgisinin en büyük tecellisi olarak, 23 Nisan 1920 de TBMM yi açmış, bu mutlu ve önemli günü Cumhuriyetimizin geleceği ve teminatı olan çocuklarımıza Milli Hakimiyet ve Çocuk Bayramı adıyla armağan etmiştir.
Çağımıza adını altın harflerle yazdıran Önderimiz Atatürk, ölümünden bu yana her yönüyle araştırılmış; kendisini tanıyanlar da onu çeşitli yönleriyle anlatmaya çalışmışlardır. Çünkü O, öğrenilmesi, tanınması gereken çok yönlü bir liderdir.
Atatürk çocukları çok severdi; etrafında çocukları görmek isterdi; çocuk onun gözünde saflığı ve dürüstlüğü, temizliği temsil ederdi. Sabiha Gökçen, Ata nın bu özelliğini, bir konuşmasında şöyle anlatmıştır:
Bizim yetişmemizde ise dikkat ettiği hususlar, yalan söylemememiz, dürüst ve ciddî olmamız, dedikodu yapmamamız ve başkalarını çekiştirmememizi, insanlarla ilişkilerimizin temelinin saygı ve sevgiye dayanmasını isterdi.
Yine aynı şekilde, Hasan Rıza Soyak Atatürk ün bu özelliğini anılarında şöyle anlatır:
Çocukluk ne güzel şey.. deyip şunları ekler: Çocuklar ne güzel, ne tatlı yaratıklar değil mi? En çok hoşuma giden halleri nedir bilir misin? Riyakarlık bilmemeleri, bütün istek ve duygularını içlerinden geldiği gibi açıklamaları.
Çocukluk günlerinden söz ederken Çankaya da yakınlarına Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince, bunun bir kuruşunu kitaba ayırırdım. Eğer, böyle olmasaydı, bu yaptıklarımı yapamazdım demişti.
Atatürk, çocuklara olan sevgisinin en büyük tecellisi olarak, 23 Nisan 1920 de TBMM yi açmış, bu mutlu ve önemli günü Cumhuriyetimizin geleceği ve teminatı olan çocuklarımıza Milli Hakimiyet ve Çocuk Bayramı adıyla armağan etmiştir. Dünyada ilk kez bizim ülkemizde, bir çocuk bayramı kutlanmaya başlanmıştır. Bu bayram daha sonra, UNESCO nun, 1979 yılını çocuk yılı ilan etmesiyle bütün dünya çocuklarının, Türkiye çocuklarının öncülüğünde kutladığı tek çocuk bayramı olmuştur. Atatürk ün dinine bağlılığından kaynaklanan samimi vicdanı, onu ülkedeki her konuya eğilmesini ve duyarlı olmasını sağlamıştır. Bunun en güzel örneği de, kimsesiz, öksüz ve yetimlere karşı duyduğu sorumluk duygusudur. Osmanlı devletinin yıllardır bir çok cephede giriştiği savaşlar, özellikle de Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı, çok asker kaybedilmesine ve neticede de bir çok çocuğun yetim ve kimsesiz kalmasına neden olmuştur. Savaşın getirdiği sosyal bunalımlar, büyük şehirlere göçü başlatmış; böylece bu sosyal yara büyümeye başlamıştır. Bu duruma bir çare bulmak için halkın ve devletin girişimleriyle çözüm aranmaya başlanmış; önce yetim evleri, sonra da İstanbul da Himaye-i Eftal Cemiyeti kurulmuştur. TBMM hükümeti de Mustafa Kemal in öncülüğünde 30 Haziran 1921 de bugünkü adı Çocuk Esirgeme Kurumu olan kurumun açılmasına öncülük etmiştir.
Mustafa Kemal in o zorlu savaş yıllarında, insanların açlıktan sarsıldığı günlerde dahi geleceğimiz olan çocuklarlarla yakından ilgilendiğini; birçoğunu koruması altına aldığını, yakın çevresinden de görürüz. Sonraki yıllarda, Kurtuluş Savaşı nın yetim çocuklarının sağlık, eğitim ve temel ihtiyaçlarının karşılanması için, günün şartlarına uygun bir çalışma içine girilmiştir. Memleketin çocuklarını korumayı üzerine alan Çocuk Esirgeme Kurumuna vatandaş yardıma mecburdur sözleriyle, konunun ehemmiyetine dikkat çeken Mustafa Kemal Atatürk; yurt gezilerinde bakıma ve korumaya muhtaç çocukların kaldıkları yurtları gezerek onlara hediyeler dağıtmıştır. Atatürk, bu konuda hassas olunması gerektiğini, himayesine aldığı manevi evlatlarla (Makbule, Afet İnan, Sabiha, Ülkü, Rukiye, Nebile, Abdurrahim, Afife, Zehra ve Mustafa) göstermiştir. Ülkenin içerisinde bulunduğu durumu yansıtması açısından, Atatürk ün Hatıra Defteri nde yer alan bir bölüm gerçekten dikkat çekicidir.
9 Kasım 1916
Yollarda birçok muhacirin gördük, Bitlis e avdet ediyorlar. Cümlesi aç, sefil, ölüme mahkum bir halde 4-5 yaşlarında bir çocuğu ebeveyni yol üzerinde terk etmişler, bu da bir karı kocanın peşine takılmış. Onları ağlayarak 100 metreden takip ediyor. Kendilerini niçin çocuğu almadıkları için tekdir ettim. Bizim evladımız değildir demişlerdir. Sanırız ülkenin içine düştüğü durumu en yalın şekilde bu cümleler özetlemektedir.
Atatürk Bursa ya yapmış olduğu bir ziyaret sırasında kendisini karşılamaya gelen çocuklara şöyle seslenmiştir:
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz." (Atatürk Albümü-1992)
.ALINTIDIR.