Onu tanıdığımız ilk günden bu yana tam 18 yıl geçti. 13. albümü Rengârenk'i çıkaran Sertab Erener, bu 18 yılda artık müzikte reşit olduğunu düşünüyor.

Yeni albümü Rengârenk'in tanıtımını 30 Haziran Çarşamba günü Kuruçeşme Arena'da yapacak olan Erener, bütün hayranlarını rengârenk giyerek konsere bekliyor.

Bir gün karşımıza 'Hişt hişt sakin ol' diyen bir kız çıktı. Kıpır kıpır, enerjik, sesini herkese dinletebilen biriydi. Pop albümleri yaptı ama orada kalmadı. Her defasında yeni bir şeyi denedi, Eurovision'da birincilik aldı, Amerika'ya sesini duyurdu. Sertab Erener, meslek hayatının 18. yılında 13. albümü 'Rengârenk' ile tekrar karşımızda. O bunu bir anlamda meslekte 'reşit olmak' olarak değerlendiriyor. "18 yaşında reşit olmuş birinden söz ediyoruz, ben de meslekte reşit oldum herhalde." diyen Sertab'ın en büyük amacı ise, Amerika'dan sonra Japonya ile devam ederek dünyanın tüm coğrafyalarında şarkı söyleyebilmek.

Müziğe başladığınız günden itibaren pek çok albüm çıkardınız. Rengârenk'te içinde bulunduğunuz ruh hali nedir, neyi başardığınızı düşünüyorsunuz?

18 yıl çok büyük zaman dilimi. 18 yaşında reşit olmuş birinden söz ediyoruz. Bu da meslekte reşit olmak galiba. Kendini nereden nereye götürmek istediğine dair bir fikrin olması, hayat görüşünün müziği etkilemesi, felsefeni ona göre oturtman, yavaş yavaş olgunlaşma. Bu, zamanla yaşanarak oluyor. O yüzden ben 18. yılda reşit oldum herhalde.

Olmak istediğiniz yerde misiniz?

Açıkçası bulunduğum yerden memnunum. Ama dünya haritasına baktığımda kariyer sahibi biri olarak daha yapmak istediğim şeyler var. Dünyanın her yerinde şarkı söylemek istiyorum. Mesela, Japonya'dan başlayabilirim.

Müzik yolculuğunuzda çok farklı işler yaptınız. Örneğin Painted on Water'ı çalıştınız, Türk müziği makamları söylediniz. En çok hangisini severek yaptınız?

Ben klasik müzikle başladım işe. Opera eğitimi aldım. Sonra pop müzik yapmaya başladım. Daha sonra biraz daha klasikleşmiş şeyler geldi. Hepsinin karıştığı şeyleri seviyorum. Biraz türkü, biraz klasik, opera, biraz pop, hatta rock. Aslında hepsiyim. O rengârenklik içimde olan bir şey. Her telden var bende.

Grammy'ye başvurmak kimin fikriydi?

O aslında bir hedefti. İleriye bir şey koyuyorsun, bütün hayatını ona göre düzenliyorsun.

Özellikle Soner Kabadayı ile çalışmaya başladıktan sonra daha tüketilebilir bir müzik yaptığınızı düşünüyor musunuz?

Klasik işler çıkarmaya çalıştım ben bütün kariyerim boyunca ama Kumsalda da Zor Kadın da çok pop şarkıydı. O da var, diğeri de var. Benim yaptığım da pop olarak değerlendiriliyor, caz yapmıyorum zaten.

Demir Demirkan'la çalıştığınızda çok kalıcı işler yaptınız, yalnızca yola ikiniz devam etmeyi neden düşünmediniz?

Tekrar yüzünden. Arka arkaya 4 albüm yaptık. Bundan sonra bir ara vermek gerekiyor. Çünkü aynılaşmaya başlıyorsunuz. Sonraki albümde yine Demir'le çalışmaya başlıyorum.

Sezen Aksu ile müzikal ilişkiniz nedir? Artık etkisinden tamamen kurtulduğunuzu düşünüyor musunuz?

Sezen'den çok şey öğrendim. Profesyonelliği, sahnede bir sanatçının iletişiminin nasıl olacağını çok iyi gözlemledim. Ama ben öyle bir yol seçmeliydim ki Sezen de olmamam lazımdı. Müzikal birlikteliğimizi ayırarak kendi bestelerimi yaptım. Bambaşka bir yol çizmeye başladım, başardım da bunu. Ama o olmasaydı belki de hiç albüm yapmazdım.

Eurovision'daki birincilikten sonra istediklerinizi yapabildiniz mi özellikle batıya açılma noktasında?

Eurovision'un getirdiği bir bilinirlik var. İnsanlar beni tanıdılar. Yurt dışından internette takip eden çok insan var.

Son çalışmalarınızda ses performansınızı pek ön plana çıkarmıyorsunuz? Bunun özel bir sebebi var mıdır?

O ilk telaştan çıktığımı düşünüyorum. İnsanlara sesimle ilgili, sahip olduğum şeyin sınırlarının nereye doğru gidip geldiği konusunda bir resim çizdim. Artık Denis Bilman hareketi yapmak istemiyorum.

Yeni albümde 'İkimiz bir Fidanız' şarkısını seslendirdiniz. Demir Demirkan'la bir ağacın güller açan iki dalı mısınız?

Galiba öyleyiz Demir'le. Biz ikimiz bir fidanın güller açan dalı olduk 13 yıl sonunda. Birbirimizi sonunda anlamaya çalışıp yan yana durabilmenin matematiğini ve kimyasını keşfetmiş iki insanız aslında. Simya diyorlar ya buna.

Bir dönem yoga yaptınız, sonra bıraktınız. Özellikle yaş ilerledikçe insan daha farklı sulara yol alır, sizin inanç dünyanızda bu yolculuk nereye gidiyor?

Kendimi anlamaya yönelik bir yolculuk var. Felsefeyi seviyorum, hayatla ilgili kurcalamayı, soru sormayı çok seviyorum. Soru sormadan duramıyorum. Keskin kararlara varmamamız, esnek olmamız gerektiğini düşünüyorum. Sürekli bir sorgulama halindeyim, her şeyi sorguluyorum.

Klasik Osmanlı ve Batı müziğini bir araya getireceğim

Ben, babamın Türk sanat müziğinden söylediği şarkılarla büyüdüm. Babamın sesi, babaannemin sesi çok güzeldir. Babaannem Arap soyundan geliyor. Siirtlidir. O yüzden bizde ses gani. Olağanüstü bir koloratür sopranoydu benim babaannem. Çayını ince belli bardağa koyar, sigarasını sarar, Köprüden Geçti Gelin türküsünü söylerdi. Ben de onun bembeyaz saçlarını tarardım. O yüzden bizim ev çok müzikli bir yerdi. Babam sonra Zeki Müren'le aynı dönemde Şefik Bey'den dersler almış. Müzisyen olacakken avukat olmuş. Türk sanat müziğinden çok Osmanlı bir şeyler yapmak istiyorum. Bence Klasik Batı ile Osmanlı klasiği birbiriyle çok benziyor. İkisini karıştırıp bir şeyler yapabilirim. Benim böyle biraz uçuk şeyler yapasım var.
ZAMAN

teşekkürler canım

teşekkürler emine öğretmeniciğim