Tekir ev kedisiydi. Sahipleri onu üç yıl önce, daha yavruyken, sokakta bulup yanlarına almışlar, besleyip büyütmüşlerdi. Doğduktan iki ay sonra annesinden ayrılmak zorunda kalan yavru tekir, bir ay boyunca sokaklarda yapayalnız, yarı aç yarı tok yaşadığından o günleri hiç unutmamış ve bu evin kapısından içeri girdikten sonra bir daha sokağa çıkmamıştı. Tek katlı ahşap evin penceresi, hava çok soğuk değilse, gündüzleri daima açık olurdu. Tekir canı sıkıldıkça pencereden dışarı çıkar, pervazın üstünde oturup sokaktan gelip geçeni seyrederdi. Bir gün yine burada otururken uykusu geldi. Uykuya karşı gelemedi ve oracıkta uyuyakaldı. Tekir az sonra bir rüya görmeye başladı.
Ormandaki hayvanlar dost olmuşlardır. Onlar aralarında yaptıkları iş bölümü sayesinde anlaşmazlıkları tamamen engellemişlerdir. Ancak bu şekilde hayatın tadını alabileceklerini fark etmişlerdir. Bir gün bu güzel ormana bir çakal gelince işler karıştı. Çakal öylesine boşboğazlıklar yapıyordu ki, kısa zamanda dostluklar sarsılmaya başladı. Onu buna kötüler, bunu şuna kötüler, şunu ona kötüler. Sanki herkes kötü bir sen iyisin demek istesen, hayır der kabul etmez iyi olduğunu ve yıllar önce bir başka ormandayken yaptığı türlü yaramazlıkları anlatır, sonra da bir neşelenir ki sormayın kahkahalarla güler. Üzüm üzüme baka baka kararır derler. İşte aynen bunun gibi kalplerinden kötülüğü nedense silip atamamış olanlar, çakal geldikten sonra kötülüğe prim vererek, yavaş yavaş kötüleşmeye yani çakallaşmaya başlarlar Birbirlerinin dedikodusunu yapmakla, yalan şeyler anlatmakla nane yediklerini zannederler. Dedikodu yapan kadar dinleyen de suçludur. Dedikoducuyu dinleyen dedikoducu olur.
Tilki çakalın genel karıştırıcı olduğunu görüyor ve onun hızını kesmek istiyordu. Çakalın yakın çevresinde kısa bir araştırma yapınca frene kimin basacağını buldu. Bu kurttu. Tilki bir akşam ormanda gezerlerken kurda, ormanda durumun giderek kötüleştiğini, bunun tek suçlusunun çakal olduğunu, çakalın devamlı olarak dedikodu ürettiğini, her şeyi bire bin katarak ve çarpıtarak anlattığını, ormanda yaşayanları çakalın kötülüklerinden ancak kendisinin kurtarabileceğini söyledi. Bunun üzerine kurt: “ Ben de çakala tuttuğu yolun yanlış olduğunu söyledim ama o sanki benim dediklerimi duymadı bile. Dedikodu yapmaya devam ediyor. Ormanı çakalın kötülüklerinden ben nasıl koruyabilirmişim, bunu anlayamadım“ dedi.
“ Anlamayacak bir şey yok, sen çakalın yanına gitmesen, onunla konuşmasan, çakal çok şaşıracaktır, kurt acaba benimle neden konuşmuyor, diye. Çakal, bu sorunun cevabını ararken, dedikodu düşünmeye gittikçe daha az zaman ayıracak ve kısa bir süre sonra, bu zamanı da bulamayacaktır. Çünkü, çakalın kafasındaki soru işareti giderek büyümüştür. Çakal sorunun cevabını hiçbir zaman veremeyeceği için, dedikoduların kaynağı daima kuru kalacaktır. “
Konu üzerinde konuşmaya devam eden tilki ile kurt daha sonra mağaralarına girmek için birbirlerinden ayrılırken, kurt: “ Bak tilki, ben büyük konuşmayı sevmem ama sana söz veriyorum bir daha çakalın yanına gitmeyeceğim. Çakal benim için sıfır bundan sonra “ deyince, tilki de: “ Bravo kurt. Senin bu derece kararlı olduğunu görünce epey rahatladım. Yandı çakal “ deyip kurdu kucakladı.
Ertesi gün kurdun mağarasına gelen çakal karşısında bambaşka bir kurt bulunca çok şaşırdı. Artık her dediğini sessizce dinleyen, anlattıklarına gülümseyen eski kurt yoktu. Kurt değişmişti. Az sonra çakal kurdun mağarasından çıkıp kaçarcasına uzaklaşırken, bitişik mağaradaki tilkinin anca gidersin diye mırıldandığını tabii ki duyamazdı. Çakal işi böylelikle son buluyordu.
Tekir, uykudan uyandı, tatlı tatlı gerindi. Hava kararmaya başlamıştı. Ortalık serinlemişti. Hemen içeriye, odaya girdi. Odada kimse yoktu. Bir köşeye kıvrılırken “ Ne rüyaydı ama “ diye düşündü. “ Tilkinin planı kusursuzdu ve son derece basitti. Pek çok büyük sorun böyle basit planlarla çözüm bulabilir. Mesele formülü bulmakta. Kurt ise bir harikaydı. Tilki planını anlattı, kurt da, bu planı çok başarılı bir şekilde uyguladı. Başarı ikisinin. “
Yazan: Serdar Yıldırım