At yarışlarının yapıldığı şehir hipodromu çok kalabalıktı. Tribünler tıklım tıklım doluydu. Her pazar günü olduğu gibi, bu pazar da birinci olana büyük ikramiyen in verildiği yarışlar yapılacaktı. Birincili k için en büyük aday Kara Bomba isimli attı. İki yıla yakın bir zamandır bu şehirde yapılan yarışmaların tek ve mutlak hakimiydi . Simsiyah rengi, kocaman gözleri ve dev gibi uzun boyuyla o her zaman atların en irisiydi. Daha uzun bir süre birinciliği kaptırmayacağı tahmin ediliyord u.
Diğer yarışmacı atlar ise, Fırtına, Ak kız, Pençe, Sürpriz, Zorlu, Tavşan ve Yekta idi. Yekta, böyle bir yarışa ilk defa katılıyordu, oldukça heyecanlıydı. Gerçi yetiştirildiği yarış atı çiftliğinde çok iyi hazırlanmıştı, fakat genç ve tecrübesiz oluşu onu korkutuyo rdu. Ya birinci olamazsa?..Böyle bir şeyi düşünmek bile istemiyor du.O zaman, sıradan bir yarış atı durumuna düşecek ve belki bu durum hep böyle sürüp gidecekti . Bin bir çeşit yarış hilelerin in yapıldığı, düzenin ve entrikanın bol olduğu bu yarışlarda birinci olmak sadece süratli olmak ve dayanıklılık demek değildi. Mesela, bazı yarışlarda Tavşan tavşanlık yapardı. Yarış başlar başlamaz öne geçer, temposunu gittikçe arttırır, atları yorar ve yarışı bırakırdı. Son düzlükte Kara Bomba yaptığı bir atakla birinciliği kazanırdı. Pençe isimli yarış atı Kara Bomba’nın diğer yardımcısıydı. Yarış sürerken form durumu yüksek olan atları kollar, onlara çarpar, önlerine geçip hızlarını azaltır ve Kara Bomba’nın yarışı kazanmasını sağlardı.
Atlar, düzenli olarak başlama yerinde sıralandılar. Start için tabanca sesi duyulur duyulmaz, sekiz tane güçlü yarış atı ileri atıldılar. Çıkışı çok kuvvetli olan Tavşan hemen öne geçti. Yekta tüm çabasına karşılık ikinci sırada kalmıştı.” Tüh be, Tavşan’ı kaçırdım!..Bu Tavşan’ı zaten son düzlüğe kadar kimse geçemezmiş. Yarışın ortasına gelmeden onu mutlaka geçmeliyim. Haydi Yekta, daha hızlı, daha hızlı…”
1500 startı geçildiğinde Tavşan ikinci durumdaki Yekta’nın üç boy kadar önündeydi. “ Bomba nerelerde ki, dönüp bakmalı. Tavşan bu süratiyle yarışı tamamlaya maz. Vay, Bomba hemen arkamdaymış! Ne oluyor ya, ne dümen çeviriyor bunlar? Son düzlüğe kadar orta sıralarda saklanırmış bu. Benden huylandılar muhakkak. “
Yarışın ortası:1000 startı geçilirken, Tavşan isimli yarış atı aniden koşu pistinin kenarına çıktı ve yarışı bıraktı. Yekta süratle onun yanından geçti ve birinci duruma yükseldi. Fakat yarışın bitmesine 1000 metre vardı ve Kara Bomba, Yekta ile arasındaki farkı gitgide kapatmakt aydı.
Son düzlüğe ( son 500 metre ) Yekta ile Kara Bomba başa baş girdiler. Nefesleri kesen bir mücadeleden sonra bitişe 100 metre kala başlayan Yekta’nın öldürücü deparları yarışı iki boy farkla kazanmasını sağladı. Yekta mutluydu artık çünkü ilk yarışını zor da olsa birinci olarak bitirmeyi başarmıştı. Yekta, Kara Bomba ve ekibiyle birçok defalar daha yarıştı. Girdiği her yarışta birinci oldu. Artık bu şehir ona dar gelmeye başlamıştı. Dışa açılmalı, adını daha geniş çevrelere duyurmalı ve daha büyük yarışlar kazanmalıydı. Nitekim girdiği bölge birinciliği koşusunu da kazanınca, bir ay sonra yapılacak olan ülke şampiyonluğu yarışına katılmak için antrenman larını daha da sıklaştırdı.
Hazırlandığı yarış atı çiftliğinde birçok yarış atı Yekta’ya değişik zamanlard a katıldıkları yarışmaları anlattılar. Yekta, onları büyük bir dikkatle dinledi. Görgüsünü, bilgisini arttırdı. Yekta’ya göre, bilmenın, öğrenmenın sonu yoktu. Her yeni bilgi yeni bir şeyler öğretirdi. Önemli olan öğrendiklerine kendi düşüncelerinden yeni fikirler katarak “ özgün bilgi “ elde edebilmek ti. Doğru düşünebilmek ancak kendini çok iyi tanımakla mümkün olabilird i. Bu da kişisel erdem için gerekli olan “ oto kontrol “ yani kendi kendini kontrol etme yeteneğini sağlardı. Oto kontrol yeteneğinin düzenli olması, mükemmellik sınırlarını zorlardı.
Günler günleri kovaladı. Her geçen gün Yekta’nın gücüne güç katıyordu. Gittikçe daha süratli koşmaya ve mesafeler i daha kısa zamanda aşmaya başlamıştı. Büyük yarışa yedi gün kalmıştı. Öğleden sonra özel olarak hazırlanmış kamyona Yekta’yı bindirdil er. Kamyon, biraz sonra ülkenin en büyük şehrine gitmek üzere yola çıktı. Yolun yarısı geçilmişti ki, kamyon büyük bir gürültüyle yol kenarındaki hendeğe yuvarlandı. Sonra derin bir sessizlik . Yekta’ya şans eseri bir şey olmamıştı. Kapısının açılmasını bekledi. Gelen giden yoktu. Uzun bir süre uğraştıktan sonra kapının kilidini kırmayı başardı. Korkuyla dışarı fırladı. Yola çıktı. Çok uzaklarda tek tük ışıklar görünür gibi oluyordu. Yarışın yapılacağı yer oralarda olmalıydı. Kamyon olmasa da olurdu. Kendi başıma da olsam oraya varabilir im, diye düşündü. Koşmaya başladı. Koştu…Koştu…
Aradan bir saatten fazla zaman geçti.Hava kararmaya,Yekta, şaşırmaya başladı. Ne oluyordu? Neden ortalık hep aydınlık kalmıyordu? Karanlık kadar anlamsız şey var mıydı? Şaşırmakta haklıydı. Gündüzleri açık havada antrenman yapar, hava kararmada n içeriye girerdi. İçerde de ışıklar gece gündüz yanardı. O, şimdiye kadar karanlıkta hiç kalmamıştı. Yekta ay ışığı altında, yavaş bir tempo tutturmuş olarak kilometre lerce koştuktan sonra birden ürperdi. Sol tarafında bir karartı vardı ve kendisini geçmeye çalışıyordu. Hızla başını çevirdi. Bir at !..
Yekta:
“ Kim ola ki? Nereden çıktı birdenbir e? Neyse kim olduğu beni ilgilendi rmez. Önemli olan beni geçmek üzere olması.İşte buna izin vermem!..Şimdiye kadar kimse bana toz yutturama dı. Tempoyu biraz arttırayım, bakalım ne yapacak? “ diye düşündü. Yekta’nın gölgesini geçmek için verdiği uğraş bütün bir gece boyu devam etti. Sabaha karşı karanlık yerini aydınlığa bırakırken Yekta’nın gölgesi silinip gitti. Bir aralık, kafasını sol tarafına çeviren Yekta onu göremedi. Sağına baktı, yine yok. Arkasına baktı, gerilere daha gerilere baktı. Rakibinin olağanüstü tempoya ayak uyduramayıp yarışı bıraktığını zannetti. Hızını yavaş yavaş azalttı.
Yekta hafif bir tempo ile koşmaya bir saat kadar daha devam etti. Yarışın yapılacağı şehrin işte ilk evleri gözükmeye başlamıştı. Yekta yolda rastladığı bir sütçü beygirine at yarışlarının yapılacağı hipodromu n nerede olduğunu sordu. Tarif edildiği üzere yoluna devam etti. Göğsü gururla kabarmış olarak, başı dimdik vaziyette, şehrin ana caddesind en geçerken arabalar durmuştu ve yol kenarındaki insanlar gazeteler de, dergilerd e birçok defalar resmini gördükleri, hakkında yazılan yazıları okudukları bu şahane tayı çılgınca alkışlıyorlardı. Hipodromu n kapısının açık olmasından yararlana n Yekta, içeriye girdi. Biraz sonra koşu pistine çıkmıştı. Altı gün sonraki ülke birinciliği koşusu burada yapılacaktı. Ağır adımlarla koşu pistinde tur atan Yekta o yarışta birinci olmayı düşünüyordu mutlaka.
Yekta’yı getiren kamyonun devrildiğini haber alan sahibi olay yerine gelmişti. Sürücü ile seyis yaralı olarak hastaneye kaldırıldılar. Yekta’nın sahibi sabah olunca Yekta’yı aramaya koyuldu ve onun hipodroma geldiğini haber alınca oraya gitti. Hipodromu n kapısından içeriye giren Yekta’nın sahibi Yekta’yı koşu pistinde ağır adımlarla koşarken görünce “ Yekta… Yekta…”diye bağırarak piste fırladı. Hızla koşarak Yekta’ya yetişti ve onun boynuna sarıldı. Yekta neden sonra durumun farkına vardı. Sahibi onu bu yabancı şehirde aramış ve bulmuştu. Yekta’nın sahibi Yekta’yı bir arkadaşının yarış atı çiftliğine götürdü. Yorgun durumdaki Yekta o günü ve ertesi günü dinlenere k geçirdi. Daha sonra koşu antrenman larına başlayan Yekta üç gün içinde eskisinde n daha iyi bir form tuttu. Artık hazırdı ve birincili k için en şanslı kendisini görüyordu.
Yekta yarış günü kasırga gibi esti. Daha ilk metrelerd e yaptığı korkunç atakla öne geçti. Çılgın gibi koşuyordu. Türkiye’nin en iyi yarış atları onun sürati karşısında çaresiz kalmışlardı. Açık farkla ve rekor bir dereceyle yarışı birinci olarak bitirdi. Bu birincili k onun pratik ile teoriyi en iyi şekilde birleştirmesiyle oluşmuştu. Sonuç olarak, mükemmele ulaşmış ve geçilmez ünvanına sahip olmuştu.
Türkiye Şampiyonu olan Yekta doğup büyüdüğü yarış atı çiftliğine geri dönünce coşkulu bir şekilde karşılandı. Çiftlikteki yarış atları bahçedeki televizyo ndan yarışı izlemişler ve Yekta’nın birinciliğine çok sevinmişlerdi. Yekta birkaç ay sonra özel uçakla İngiltere’ye götürüldü. Yakında Avrupa şampiyonası vardı ve Yekta bu yarışta ülkesini temsil edecekti. Yekta sıkı bir antrenman programına alındı. Yaptığı her antrenman onun derecesin i giderek geliştirmesine ve daha hızlı koşmasına yol açıyordu. Şampiyonaya birkaç gün kala Yekta’nın Avrupa rekorunu zorlar hale gelmesi sahibini sevindirm işti. Ama Yekta’nın durumuna sevinmeye nler de vardı. Tribünlerde Yekta’yı dişlerini gıcırdatarak seyreden birkaç kişi onun ölüm fermanını imzalıyordu:
“ Yekta, Yekta dedik aldık başımıza belayı. Yarış atı değil sanki fırtına. Yaptığı şu dereceye bak. Son adımını biraz çabuk atsa Avrupa rekoru olacak. “
“ Ne demezsin. Bu sadece bir antrenman koşusu. Yalnız koşuyor, kendisini zorlayan rakibi yok. Esas yarış olsa kesinlikl e geçilmez. Şu anda Avrupa’daki en iyi yarış atı Yekta. “
Bir üçüncü kişi ise: “ Bizim at Yekta’yı geçemez. O zaman ha ikinci olmuşsun, ha sonuncu. Yekta yarışa girmese biz birinci oluruz. Bu gece Yekta’ya bir iğne vurursak ölür gider. Birincili k ödülünü alır, harcarız. Hem ülkemizin reklâmı olur. Reklâm işi ülkeye döviz kazandırır. “
“ Tamam, bu gece üçümüz Yekta’nın durduğu yere gireriz. Hepimizin elinde birer zehirli iğne. Yekta birimizde n kaçsa ötekine yakalanır. “
Gecenin ilerleyen vakitleri nde Yekta bir iç sıkıntısı yaşıyordu. Huzursuzd u. Huzursuz olması, onun uyumasını engelliyo rdu. Derinden gelen ayak sesleri duydu. Bu saatlerde bakıcılar ahıra girmezler di. Yoksa gelenler yabancı mıydı? Amaçları ne olabilird i? Yekta yine de aklına kötü şeyler getirmedi . Bekledi. Biraz sonra ellerinde sopalarla, iğnelerle üç kişi karşısına dikilince ürperdi. Korktu. Zalim adamlar aniden harekete geçerek bütün suçu iyi bir yarış atı olmak olan Yekta’ya sopalarla acımadan vurmaya başladılar. Canı yanan Yekta birkaç adım gerileyin ce arkası duvara dayandı. Adamlar, Yekta’nın üstüne çullanınca sert tepkiyle karşılaştılar. Yekta şaha kalkarak güçlü ön ayaklarını adamlarda n birinin kafasına indirdi. Adam, boş çuval gibi yere düştü. Yekta geri dönerek arka ayaklarını savurdu. Darbe hedefini bulmadı ama iki adam niyet bozarak yerde yatan arkadaşlarını sırtlayıp olay yerinden uzaklaştılar.
Yekta daha sonra yerdeki sopaları ve iğneleri bir torbaya koyup çöpe attı. Olanların kimse tarafından bilinmesi ni istemiyor du. Kötülükler yayılmamalıydı. Dünyada kötülükler iyilikler den daha çoktu. Kötülük yapmak kolaydı, zor olan iyilikti. Yekta şimdi zoru başarmıştı. Adamlar kaçmıştı. Belki bir daha kimseye kötülük yapmazlar dı. Tekme yiyen adam yaşıyor muydu? Bunu bilemezdi . Adam yaşasa bile insanlar Yekta’yı kısa bir süre de olsa gözetim altına alırlardı. Bir, iki gün antrenman yapmamak, Yekta’nın Avrupa şampiyonu olamaması demekti. Bu durum Yekta’yı psikoloji k olarak çökertirdi. Geride ondan birincili k bekleyen koskoca bir ülke vardı. Milyonlar ca insanın hayali gerçek olmazdı. Yarış atı çiftliğinde arkadaşları vardı. Kendisine fikir bakımından büyük destek olan can arkadaşları. Ülke şampiyonluğu ödülünü de arkadaşlarına verecekti . Güzelim altın kupalar iki tane olacaktı.
Avrupa şampiyonasında Yekta taktik gereği ilk 300 metreyi orta sıralarda geçti. Yavaş yavaş temposunu artıran Yekta 1000 metre geçilirken az bir farkla öndeydi. Son 500 metreye dört at yan yana girdi. Yarışın bitmesine 50 metre kala bir aralık dördüncü duruma düşmesine karşın, hınçla ileri atılarak ciğerlerini parçalarcasına gayret gösterdi ve yarışı kazandı. Yekta, Avrupa Şampiyonu olmuştu. Yekta, ülkesinde coşkulu bir şekilde karşılandı. Gazete, radyo ve televizyo n haberleri nde hep Yekta vardı. Avrupa’daki yayın kuruluşları da Yekta’dan bahsediyo rdu. Aylar sonra Yekta’yı Amerika’da görüyoruz. O. New York’ta yapılacak Dünya Şampiyonası için buraya getirilmişti. Otoritele r tarafından birinci olmasına kesin gözüyle bakılan Yekta, ne yazık ki, Avustraly a şampiyonuna geçildi ve ikinci oldu. Ödül töreninde dünya ikincisi Yekta gümüş madalya boynuna takılırken neşeliydi. Kolay değildi, bir yıldır pek çok yarış kazanmış, hep birinci olmuş, hiç geçilmemişti. Dünyanın en hızlı koşan ikinci yarış atı olmak nice yarış atının hayalleri nin bile ötesindeydi. Gerçi dünya ikinciliği imkânsız değildi ama çok zordu. Yekta bu çok zoru başarmıştı.
Birkaç gün sonra Yekta’yı sıkıntı basmaya başladı. Geçen günler ona başarısını benimseti yor, birinci olamamanın verdiği üzüntüyü artırıyordu. Giderek artan üzüntüye dayanamay an Yekta, New York’taki yarış atı çiftliğinden kaçarak Appalaş Dağları’na gitti. Yekta, Appalaş Dağları’nda gezerken ilerdeki çimenlikte otlayan vahşi atlar gördü. Bunlar Mustang atlarıydı. Yekta, onların yanına giderek: “ Merhaba, beni de aranıza alır mısınız? “ diye sordu. Mustangla rın başkanı olan Gera: “ Olur tabi, gel katıl bize arkadaş “ dedi. Yekta, Mustangla rın arasına katılıp, onlarla birlikte otlamaya başladı. İyiydi, güzeldi buralar, Mustangla rla kaynaşıverdi. Aradan bir saatten fazla zaman geçmişti. Başkan Gera, on kilometre ilerdeki çamlığa gidileceğini söyleyip, haydi, dedi ve koşmaya başladı. Yekta’nın katılmasıyla sayısı yirmiye ulaşan at sürüsü hızla yol alıyordu. Mustang atlarında en güçlü olan ve en hızlı koşan sürüye başkan olurdu. Orta sıralarda koşsun, sürüye başkan olsun? Böyle şey olmazdı. Sürü başı geçildi mi, başkanlığı kaybederd i. Şimdi Gera farklı şekilde önde koşuyordu. Diğer atlar Gera’ya yetişmek için çaba sarf ediyorlar dı.
Yekta ise, hep son sıralarda koştu. Çamlığa varıldığında sadece iki atı geçmişti, yani Yekta 18. olmuştu. Yekta bunu kabullenm ek istemedi. O, bir yarış atıydı ve kum veya çim pistte koşmaya alışkındı. Başkan Gera, on kilometre ilerdeki çamlığa gidiyoruz deyip fırlamış, diğer atlar da, onun peşine takılmıştı. En son koşmaya başlayan ise, ne oluyor, ne çamlığı diye düşünmesine bile fırsat kalmayan Yekta’ydı. Gerçi çim üstünde de uzun süre koşmuşlardı ama sonra taşlık bir araziden geçmişler, daha sonra çalılık ve ağaçlık bir yerde koşmak zorunda kalmışlardı. Mustangla r, daha önce defalarca gidip geldikler i bu yolu ezberlemişlerdi. Taşlıkta koşarken nereye basılması gerektiğini, çalılıktan, ağaçlıktan geçerken hangi yolun kestirme olduğunu biliyorla rdı. Yekta bu sebeplerd en dolayı her kilometre de bir adım gerilese on kilometre de on adım gerileyec eğini düşündü. Zaten Gera ile arasındaki fark işte o kadardı. Yekta, bir daha yarış pistlerin e dönmedi. Hep dağlarda Mustangla r arasında kaldı. Geçen zaman genç Yekta’nın gücüne güç kattı ve Gera bir gün Yekta tarafından geçildi. Mustangla ra başkan olan Yekta uzun yıllar başkan kaldı.
Yekta’nın başkanlığında Mustangla r aralarında iyi bir dostluk ortamı sağlamışlardı. Yekta, Mustang atları ve eski başkan Gera tarafından sorgulanıyor ve kendisine buraya gelmezden önceki hayatı hakkında çeşitli sorular soruluyor du. Bugün bir cümle, yarın üç cümle derken, birkaç ay sonra Mustangla r arasında Yekta’nın hayat hikâyesini öğrenmeyen kalmamıştı. Bu arada grupta bulunan genç bir dişi at, Yekta’ya özel ilgi duyuyor ve her anını Yekta ile paylaşmak istiyordu . Yekta da bu ata karşı ilgisiz kalmamıştı. Baharın gelmesiyl e birlikte yeni doğan altı tay gruba katılmıştı. Bunlardan biri, Yekta’nın oğluydu.
Günler günleri, haftalar haftaları kovaladıkça, Yekta’nın dikkatini bir şey çekmeye başlamıştı. Tayların aralarında yaptıkları koşularda oğlunun hep önde olmasını ve aradan zaman geçtikçe diğer taylarla arasındaki farkı arttırmasını gözlemliyordu. Oğlu bu işi severse, emin ellerde uzun süreli bir yetiştirilme evresinde n sonra katılacağı yarışmalarda birincili kler alırsa, Türkiye ve Avrupa şampiyonluğu yarışlarını kazanırsa, dünya şampiyonluğu yarışına katılır ve benim başaramadığımı başarır dünya şampiyonu olursa, sıkıntılar bir andan biterdi. Yakışırdı, Rüzgâr’a dünya şampiyonluğu yakışırdı.
Bir yaz sabahı Yekta, Rüzgâr ve Mustang atları ile birlikte yola çıktı. Hedefleri, Yekta’nın sahibinin Amerika’daki arkadaşının yarış atı çiftliğiydi. Oradaki insanlar, Rüzgâr’ın fuleli koşularını görünce mutlaka ilgilenir ler ve sistemli bir çalışmadan sonra yarışlara katılmasını sağlarlardı. Başarı geldikçe ilgi artar ve zirve düşünülürdü.
Çiftliği vardıklarında Yekta, sahibi tarafından gözyaşları içinde karşılandı. Yekta’nın sahibi, Yekta’yı, dağlardan gelen at grubunda çok uzaklarda n fark etmiş ve onlar daha çiftliğe varmadan koşarak yanlarına gitmiş ve Yekta’nın boynuna sarılmıştı.
“ Güzelim benim, canım Yekta, nerelerde ydin? Dünya şampiyonluğu için şartlanmıştın, olsun, ikinci oldun. Bu yıl yapılacak yarışmaya girer ve şampiyon olurdun. Hemen pes etmek var mı be, aslanım? Bulut olmadan yağmur, soğuk olmadan kar yağar mı? Tabi ki, dünya şampiyonluğu yolunda önüne türlü engeller çıkacak, belki başarı biraz gecikecek ama sabredece ksin ve kazanacak sın. İyi her zaman vardır. O zaman sen iyinin iyisi olmak için, çalışacaksın. Çalışmadan başarı kazanılmaz. “
Sonraki günlerde Mustang atları bahçedeki büyük ekranda, videodan Yekta’nın yarışlarını baştan sona izlediler . Hele o dünya şampiyonluğu yarışı: Yarış süresince Mustang atları ve Gera, tüm güçleriyle, haydi Yekta, haydi Yekta diye bağırmışlar ve yarış bitince Gera, bravo sana diyerek Yekta’yı alnından öpmüştü. “ Sen bizim gönüllerimizin şampiyonusun Yekta. Sana bu yarış sonrasında bir kez daha hayran oldum. “ demişti.
Bu arada yarış atı çiftliğinde bulunan yüze yakın at, Yekta ile tanışmak ve onun anılarını dinlemek için, fırsat kolluyord u. Ertesi gün Avrupa’nın en iyi altı yarış atı, dünya şampiyonluğu yarışına hazırlanmak için, çiftliğe geldi. Yekta bunların arasında bulunan Kara Bomba’yı hemen tanıdı. Demek ki, Kara Bomba, Türkiye Şampiyonu olmuş ve Avrupa’da dereceye girmişti. Şimdi Yekta’nın kafasını şu soru kurcalıyordu: Kara Bomba, Avrupa kaçıncısı olmuştu?
Kara Bomba kendileri ni karşılayan çiftlikteki atların ön sırasındaki Yekta’yı görüp yanına geldi:
“ Yekta, nasılsın? Beni tanıdın mı? “
Bunun üzerine gülümseyen Yekta şöyle konuştu:
“ Tanımam mı? Kara Bomba’yı nasıl tanımam? Senin bilmem kaçıncı yarışındı ya, benim ilk yarışımda kıyasıya mücadele etmiştik. Daha sonraki zamanlard a pek çok defa yarışmıştık. Ben bölge şampiyonu olduktan sonra, bir daha yarışamadık. “
“ Doğru. Sonradan sen Türkiye ve Avrupa Şampiyonu olunca şöhretin iyice arttı. Bütün tanıdığım yarış atları sana benzemek ve senin gibi üstün başarılar elde etmek için, çalışmalarını iki, üç katına çıkardılar. Anlayamadığım bir şey var: Neden dünya ikincisi olunca ortadan kayboldun? Sonrası hakkında türlü hikâyeler duydum. “
“ Bak Kara Bomba, ben birincili k için yaratılmışım. Girdiğim her yarışı birinci bitirmeli yim. Dünya ikinciliği beni sarmadı. İlk günler sevinmiştim ama sonradan birinci olamamanın verdiği üzüntü giderek ağırlaştı. Beni tanıyan her şeyden uzaklaşmak istedim. Bu çiftlikten ayrılıp dağlara gittim. O dağlarda, Mustangla rla tanıştım. Mustangla rla tanışmamın bana faydası büyük oldu. Onların başkanı Gera’yla dost olduk. Bu arada bir oğlum oldu. Adı: Rüzgâr. Gel seni onlarla tanıştırayım. “
Yekta, daha sonra Kara Bomba’yı, ailesiyle ve Mustangla rla tanıştırdı. Bir arada olmanın verdiği hazla, güzel sohbetler yaptılar, şeker yediler, tatlı konuştular.
Ertesi gün sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yarış atı çiftliğinin sınırları dışına çıkan Yekta ile Kara Bomba, en derin yeri bir karış olan derede ilerlemey e başladı. Bu ilerleme enine değil boyunaydı. Derenin akış istikamet inin ters yönüne doğru gidiyorla rdı.
Yekta:
“ Sorması bilmem yanlış olur mu? Kara Bomba, sen Avrupa kaçıncısı oldun da buraya geldin? “
Kara Bomba:
“ Bak onu söylemeyi unuttum. Avrupa üçüncüsü oldum, ama sen buna aldanma. Buraya kesin dünya şampiyonu olmak için geldim. “
Yekta:
“ Dünya şampiyonu olmak istemene sevindim. Hedefinde n asla şaşma. Umarım yarışmada elinden gelenin fazlasını yaparsın ve dünya şampiyonu olursun. Türkiye, uzun yıllardır bu yarışmaya katılıyor fakat bir dünya şampiyonu çıkaramadı. Yazık bize. “
Kara Bomba:
“ Hiç de yazık değil. Acınacak halde değil, özenilecek haldeyiz. Herkes sana özeniyor, imreniyor . Türkiye’deki yüzlerce yarış atının hayalleri ni süslüyorsun. Nerede üç, beş yarış atı görsem, hepsi senden bahsediyo r. Bir yıl içinde girdiğin her yarışı kazanıp dünya ikinciliğine kadar yükselmen akıl almaz bir gücün, kuvvetin, kudretin sembolü. Yekta, vazgeçmez, hedefine ulaşır, zirveye çıkar, döner döner yine yener, diyorlar. “
Kara Bomba’nın son sözleri üzerine Yekta aniden durdu. Kara Bomba da Yekta’dan iki adım ilerde durdu. Kara Bomba geriye döndü. Yekta sordu:
“ Dur bakalım, Kara Bomba! Sen ne demek istiyorsu n? Ne söylemek istiyorsu n? Çıkar ağzındaki samanı. “
“ Ben ağzımdaki samanı çıkarırım. Eteğimdeki sırları da dökerim. Yarış atları arasında aldatmaca olmaz, yalan söylenmez. Şu son bir yıldır sırf Türkiye ve Avrupa şampiyonu olup, Amerika’daki bu yarış atı çiftliğine gelebilme k için, geceleri bile antrenman yaptım. Türkiye şampiyonu oldum, Avrupa şampiyonu olamadım ama olsun, buraya gelmeyi başardım. Amacım, kaybolduğun bu yerlerde seni arayıp bulmak ve dünya şampiyonluğu yarışına katılman için, seni ikna etmekti. Geçen yıl ikinci olduğundan dolayı, bu yıl yapılacak yarışmaya kontenjan dan katılabilirsin. Bildiğin gibi ilk üçe girenler, sonraki yarışmaya direk katılabiliyor. Avrupa’dan bu yarışmaya katılmak için gelen diğer beş arkadaş da, benimle aynı görüşte. Yekta mutlaka bu yarışmaya katılmalı diyorlar çünkü Avrupa on yıldır dünya şampiyonu çıkaramadı. Hepimizin hızı, derecesi, gücü belirli. Bu yılki yarışmaya diğer kıtalardan katılanlar arasında geçen yılın şampiyonu Avustraly alıyı geçecek at yok. Avustraly alı, bu gezegende kimse beni geçemez, diyormuş.
Şu son bir yıldır beş kıtada girdiği elli iki yarışmada hiç geçilmedi. Söylediği yalan değil. Boş keseden atmamış, dolu keseden atmış. Şimdi o dolu keseden atıp tutarken, ben orada olsam ve ona desem ki: Birincisi n ama seni geçecek bir at mutlaka bulunur. Avustraly alı derse bana:
“ O at sensen çık karşıma. Benimle teke tek bir yarışa var mısın? 2400 metrelik yarışta 50 metre avans veririm. Eğer beni geçersen, söz sana, bir daha yarışlara katılmam. “
İşte böyle Yekta. Avustraly alıyla yarışırım yarışmasına ama rezil olmak var işin ucunda. Bir de beni geçer, sonra dünya bana güler. Avustraly alı bana değil de sana, çık karşıma avanssız yarışalım, dese onunla böyle bir uğraşa girer miydin? Sence Avustraly alıyı yarışta geçer misin? Bence geçersin. Bilmem kaç kilometre koşarak buraya geldik, sende yorgunluk belirtisi görmedim. Dağ havası sana yaramış. Enerji dolusun. Bir yıl önceki Yekta ile şimdiki Yekta arasında ortaçağ ile yeniçağ arasındaki fark kadar fark var. Boyun uzamış, irileşmişsin, adaleleri n fazlasıyla gelişmiş. Yarışman mümkün olsa, geçen yılki Yekta’yı farklı geçersin. Avustraly alı girdiği her yarışı kazanıyor ama geçen yıl yaptığı dereceyi fazla ilerletem edi. Şu takdirde sen Avustraly alıyı geçersin. “
Kara Bomba’nın uzunca konuşmasının ardından söz sırası Yekta’ya geldi:
“ Bana vermek istediğin mesajı aldım. Avrupa’dan gelen arkadaşlarla da konuşalım. Sen Avrupa üçüncüsü olmuştun. Birinci, ikinci kimler olmuştu? “
“ Birinci İngiliz, ikinci Fransız, üçüncü ben yani Türkiye, dördüncü Rus, beşinci İspanyol ve altıncı Polonyalı. “
“ Artık dönelim. Sen arkadaşlarla konuş. Konu hakkında ne söylemek istiyorla rsa söylesinler. Eleştirilecek durum varsa eleştirsinler. Ben dünyada eleştirilemeyecek hiçbir fikir ve düşünce sistemi olacağını sanmıyorum. Çelişkilerle dolu fikirleri yüzde yüz doğrudur diye sunamazsın. Bir hayali gerçektir diye lanse edemezsin . Bu budur daha iyisi yoktur, çatlarsın, diye tehdit edemezsin . Aklımın, mantığımın almadığı, doğruluğu ispatlanm amış bir olayı kabul etmem mümkün değil. Kara Bomba, birinci İngiliz demiştin değil mi? Nasıl biri bu İngiliz? Bana kısaca tanıt. “
“ Başkalarının fikirleri ne önem veren, onları dinleyen fakat kendi fikirleri ni her zaman geçerli kılan bir tip. Siz düdüklerinizi öttürün oysa benim borazanım farklı öter ve daha kalıcıdır, demesiyle meşhurdur. Yarışmalarda bambaşka bir kimliğe bürünür. Koşarken, temposunu rakibine göre değil, kendine göre ayarlar. Geride kaldım, öne geçmeliyim, diye bir çaba içine girmez. Bütün amacı, ipi en önde göğüslemektir. Birinci olmaktan büyük keyif alır. "
Daha sonra Yekta ile Kara Bomba çiftliğe geri döndüler. Ertesi gün taylar arasındaki koşularda Rüzgar fazlasıyla dikkat çekti. Genç yaşına karşın, yarış atları arasında gücünü gösteriyor ve birinci oluyordu. Yekta'nın sahibi ve Amerikalı arkadaşı işte bu dediler ve Rüzgar'ı çalıştırmaya başladılar. O yıl Avustraly alı dünya şampiyonu oldu. Yekta'nın katılmadığı bu yarışta İngiliz ikinci oldu. Avrupa'dan katılanlar arasında diğer en iyi dereceyi Kara Bomba yaptı ve altıncı oldu. Ertesi yıl önce Türkiye sonra Avrupa şampiyonu olan Rüzgar dünya şampiyonluğu yarışında Avustraly alıyı geçti ve birinci oldu. Sonraki yıllarda Rüzgar arka arkaya dünya şampiyonu olarak Türk'ün gücünü dünyaya duyurdu. Bu zaman süresince Yekta hep Amerika'da kaldı. Dağlarda Mustangla r arasındaydı. Ara sıra düze inip yarış atı çiftliğine geldi ve bahçedeki dev ekrandan Rüzgar'ın yarışlarını izledi. Oğlu birinci oldukça kendi kazanmışcasından bin kat fazla sevindi.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım