Yeşeren Yapraklar
Büyük bir tipiye eşlik eden rüzgar,adeta çılgınca esiyordu.Sabahın erken saatlerinde başlayan ve belirli aralıklarda yağan kar,İstanbul’un beyaza bürünmesine neden olmuştu.Ara caddelerde oynayan çocuklar,adeta karın yağmasından memnun bir şekilde gülüp oynuyorlardı.Çocuklar,yapmış oldukları kardan adamlara kar topu fırlatıyor ve birbiri ile şakalaşıyorlardı.Yetişkinler ise evlerinin ve dükkanlarının önünde birikmiş olan karı kürüyor,bazı yetişkinler ise meskenlerinin kenarlarından sarkan buzdan uzantıları kırıyordu.
Kar,o kadar fazla yağmıştı ki,okullar tatil edilmiş ve yetkililer tarafından büyük önlemler alınmıştı.Ana caddelerde karı kürüyen araçlar ve zincir takmayan şoförlerin trafiğe çıkmasını önleyen polisler bu önlemlerden sadece bir kısmıydı.
İstanbul’un oldukça dışarısında kalan bir boya fabrikasında vardiyalarını tamamlayan işçiler ,çay ocağında oturmuş,birbirleri ile şakalaşıyorlardı.Bir taraftan çay içiyorlar ve bir taraftan da gündelik olayları şaka yoluyla ifade ediyorlardı.Bir masanın etrafında oturmuş olan iki arkadaştan iri yapılı ve pos bıyıklı olanı,zayıf ve bıyıksız olana doğru dönerek konuştu:
-Bu zamanda geçinmek ve çoluk çocuğu okutmak çok zor.Benim üç oğlanın üçü de çalışarak bana destek oluyorlar,onlar olmasaydı benim durumum çok kötü olurdu.
-Ama sen onların geleceklerini çalmış olmadın mı?Onların okuyarak bir yerlere gelmesi daha iyi olmaz mıydı?
-Ahmet,yaşım kırk oldu,eğer daha genç olsaydım ek işler yapar ve çocuklarımın okuması için elimden geleni yapardım.Ancak bu yaştan sonra çalışmak bana zor geliyor,beni çok yıpratıyor.Ben çocuklarımın okuyarak rahat edebilecekleri bir mesleği elde etmelerini istemez miyim?
İri yapılı olan kendi sorusunu yine kendisi cevaplar:
-Tabi ki isterim…Ancak şartların olumsuzluğundan dolayı,çocuklarımı okutma şansım olmadı.Keşke imkanlarım yeterli olsaydı da onları okutma imkanım olsaydı.
Zayıf olanı servis dolmuşlarının olduğu bölüme bakarak konuşmaya başladı:
-Servis araçları gelmeye başladı,istersen kalkalım…
Bunları söyledikten sonra iki arkadaş aynı anda kalkarak servis dolmuşlarının olduğu yere doğru gayet ağır bir şekilde yürümeye başladılar.En önde bulunan servis dolmuşuna binerek aynı koltuğa oturdular.Fazla konuşmayan iki arkadaşında kafasında evlerine bir an önce ulaşma isteği yatıyordu.İki arkadaştan iri yapılı olanın evi daha yakındı,arkadaşı ile vedalaştıktan sonra dolmuştan indi.Zayıf yapılı olan ise bir an önce evine gitmek istiyordu.Mesaiye kalmış ve çocuklarını özlemişti.Çocuklarının okuyarak insanlara faydalı birer insan olmaları genç adamın en büyük emeliydi.Onların doktor olduklarını,hastalara yardımcı olduklarını hayal eder ve bu onu çok mutlu ederdi.Bunları düşünürken evinin olduğu caddeye geldiklerini fark etti.Dolmuştan hızlı bir şekilde indi ve caddenin sonundaki eve doğru yürümeye başladı.Bir taraftan kar yağıyor ve bir taraftan da rüzgar esiyordu,ancak bunların hiç birisi genç adamı yıldırmıyordu.Biraz sonra çocuklarına kavuşacağını hayal ediyor ve bu onun daha hızlı yürümesine neden oluyordu.Bir kaç dakika sonra demir kapılı ve maviye boyanmış olan bir evin önünde durdu.Kapıyı çalmasından birkaç dakika sonra büyük kızı koşarak kapıyı açtı ve babasının boynuna sarılarak konuşmaya başladı:
-Canım babacığım,seni bekliyorduk,hoş geldin.
-Hoş bulduk evladım,hava soğuk,hemen evimize girelim.
Bunları söyledikten sonra kızıyla beraber içeriye girdiler.İçeride diğer iki kızı ayakta onu bekliyorlardı,kızları ile kucaklaşarak onların yanaklarından öptü.Küçük kızı:
-Canım babacığım,sen gelmeden yemeğin bile tadı olmuyor…
-Benim bir tanecik evlatlarım,Allah sizden razı olsun.Fabrikada her dakika aklımdasınız,sizlerle kucaklaşacağım bu anı hep dört gözle bekliyorum.
Bu arada sofrayı hazırlayan eşi de bu konuşmaya katıldı:
-Ahmet,hoş geldin canım,yemek hazır,bir an önce sofraya oturalım.
Genç adam gülümseyerek çocukları ile beraber sofraya oturur.Büyük bir neşe içerisinde yemeklerini yedikten sonra anneleri ile beraber sofrayı kaldıran çocuklar,babalarının etrafında çömelerek oturdular.Konuşmalar genel olarak havaların soğukluğu ve kızlarının istekleri üzerinde yoğunlaşmıştı.Bir ara genç adam büyük kızının bir şeyler söylemek istediğini ve söyleyemediğini fark etti.Büyük kızına dönerek sordu:
-Hayırdır kızım,sanki bir şeyler söylemeye çalışıyorsun,söylemek istediğini çekinmeden söyleyebilirsin.Söylemek istediğin bir şey var mı?
-Babacığım,maddi durumumuz çok kötü,bizler de okuyarak sana külfet oluyoruz.Yan taraftaki kuaför Necla abla gelip çalışabileceğimi söyledi,sizlere ekonomik olarak destek olmak istiyorum.
En büyük hayalinin evlatlarının okuması olan genç adam bu sözlere üzülmüştü ve bu yüzünden rahatça belli oluyordu.Yaklaşık otuz saniye sessizlik olduktan sonra genç adam konuşmaya başladı:
-Kızım,bizim maddi durumumuz senin şu an kafanı yoracağın şey değil.Sizler bizlerin umutlarısınız.Hangi mevsimde olduğumuzu söyler misin?
-Kış mevsimi…
-Bu mevsimde ağaçlar yapraklarını dökmüştür ve her tarafı beyaz örtü kaplamıştır.Ancak bu mevsimden sonra gelen baharla beraber ağaçların yaprakları yeşermeye başlar.İşte,yeşeren yapraklar gibi bizim yeşeren umutlarımızsınız.Benim sizden beklediğim tek şey okuyarak bizlerin umutlarını yeşertmeniz…
Bu konuşmadan sonra birkaç dakika sessizlik oldu ve daha sonra büyük kızı konuşmaya başladı:
-Babacığım,bir an sizin yeşeren umutlarınızı sararttım.Size söz veriyorum,sizin umutlarınızı sarartmayacak,aksine yeşerteceğim.İlkbaharda yeşeren yapraklar gibi,bizler sizlerin umutlarınızı yeşerteceğiz ve sizin güveninize layık olacağız…
ALINTI