ESKİDEN OYNANAN ÇOCUK OYUNLARI
Bundan otuz beş,kırk sene öncesine kadar büyük şehirlerimizde,o zamanlar parklar,çocuk bahçeleri,Internet kahveler,evlerde televizyonlar,atariler,play station veya elektrikli oyuncaklar yoktu.
Çocuklar kendi oyuncaklarını ve oyunlarını yaratmak zorunda idiler.
Genelde sokakta şu oyunlar oynanırdı.
TOPAÇ OYUNU:Sert ağaç cinslerinden topaçlar yapılırdı,genelde şimşir ağacı tercih edilir ve topacı yere hızlıca atınca kırılmaması için bu ağaç tercih edilirdi.
Topacın ucuna kabara dediğimiz ve yerde dönmesini sağlıyan çivi çakılırdı,topaçın dengesi önemliydi ve bu denge güzel olursa daha fazla dönerdi.
Topaça bal mumu yedirilmiş ip sarılır ve ustalıkla yere atılırdı.
Topaç oyunları iki türlü oynanırdı.
1-Büyükce yere bir daire çizilir ve boş topaçlar bunun içine konurdu,oyuncu topacını bunun içine atarak,yerdeki boş topaçları dairenin dışına çıkarmaya çalışırdı,çıkardığı topaç onun olurdu.
2-Birde zaman yarış yapılırdı,aynı anda döndürülen topaçlardan hangisi daha fazla dönerse o galip sayılırdı.
Yaz akşamlarının vazgeçilmez oyunu tabi ki saklambaçtı.
Aileler sıcaktan bahçelerine çıkarlar ve çay faslı başlayınca,mahallenin gençleri kızlı erkekli saklambaç'a koyulurdu ve geç vakitlere kadar sürerdi.
Saklambaçta çanak,çömlek patladı değimi vardı.
Ebeyi şaşırtmak ve karanlıkta başkasının ismini ona söyleterek sobelemekten ibaretti ve devamlı kıyafetler değiştirilirdi.
Bu herkesin bildiği klasik saklambaçtı.
KUKALI SAKLAMBAÇ :(Bursa)Eski bir teneke ile oynanırdı.
Teneke uzağa atılır ebe gidip onu getirinceye kadar,herkes saklanırdı,Yalnız kukayı getirirken geri geri gelmesi oyunun kuralıydı.
Ebe saklananları ararken birisi kukayı yine uzağa fırlatırdı.
Ebe kimi görürse gidip kukaya basar ve kukaladım derdi.
TAŞLI KUKA: (bursa/karacabey) dediğimiz bir oyun oynanırdı.
Yine eski bir teneke küçük bir daire çizilir ve onun içine konurdu.
Oyuncuların elinde yassı bir taş herkes var gücü ile çizgiden tenekeye taşını atardı amaç kukayı devirmek ve uzaga göndermekti.
Ebe kukayı almaya gidince de herkes taşını alır çizginin dışına çıkardı.
Eğer ebe çabuk davranıp kuka dikili halde o çizgi sınırları içinde,birisine değerse ebe o olurdu.
YAKAN TOP: Yakan top oyunu en az 4 kişiyle oynanırdı.
Oyuncular ya sayışarak yada eşleşerek iki eşit sayıda grup oluştururlar ve ortaya geçen gurubu belirlemek için sayışma yapılırdı.
Atış mesafesi için iki tarafa da çizgi çizilirdi ve bu çizgiyi geçmeden her iki taraftan topla çizginin içindeki oyunculara atış yapılırdı.
Top kime değerse o çıkardı.
Havadan gelen topu yere düşürmeden tutan bir hak daha kazanmış olurdu.
ZIRZIR ZINBA: denilen bir oyun oynanırdı.
Büyük bir daire çizilir içine ebe girerdi ve seksek tek ayak üzerinde,zırzır zımba diye bağırarak birine değmeye çalışırdı.
Yalnız bu oyun sertti,ebenin sırtına yumrukla arkadan vurmak serbesti,ebe can havli içinde yine sekerek dairesine kaçardı..
DONBİK –DALYA: Oyunu yası taşlardan veya çanak,çömlek parçalarının üst üste dizilerek,topla oynandığı oyun türüydü.
Bir çizgiden dizili dombik dediğimiz üst üste dizilmiş taşlara top atılır ve amaç onları vurarak yıkmaktı,
Ebe topu almaya gidince oyuncular tarafından taşlar üst üste dizilmeye çalışırdı. Ebede elindeki topu birsine atarak vurmaya çalışırdı,top kime gelmişse ebe o olurdu..
ADAM GÖMMECE:Herkesin bir sağlam sopası olurdu ve yumuşak bir toprakta kendisine bir daire çizer ve kimin ebe olacağını belirlemek için herkes elindeki sopa ile çeliği saydırırdı,kim az saydırırsa o ebe olurdu.
Ebe sıra ile elindeki çeliği kişilere atar eğer o kişi çeliğe vuramazsa yani ıskalarsa ebe o olurdu.
Burada amaç hızlıca çeliğe vurmak ve uzağa göndermekti.
Ebe çeliği getirinceye kadar kuyusu kazılırdı ve kuyu belli bir derinliğe gelmişse,kuyunun içine oyuncular tarafından altı okka denilen hareket yapılırdı, yani yaka paça atılırdı.
ÇELİK ÇOMAK:Her yerde farklı oynanan çeşitleri vardı.
Yine herkesin elinde bir sopası olur buna çelik denirdi.çomak ebe tarafından rakiplerine atılırdı.
Birde yerden med denilen parçaya çomağı yerden vurarak havaya kaldırıp küvetlice ileri vurmak,ne kadar uzağa vurursan o kadar rakibinin sırtında medin yanına kadar, binilerek gidilirdi.
BİRDİRBİR:Hala,yeni nesiller tarafında bilinen bir oyunumuz,ama onunda kuralları vardı.
Birdirbiri yöneten başkanın,ebenin üzerinden altlarken yaptığını aynısını,kendisini takip edenler tarafından yapmak zorunda idi oyuncular yapamayan ebe ile yer değiştirilirdi.
Her atlamanın değişik sitilleri ve her atlamada ebe yerden biraz daha yükseğe durma kuralı vardı.
Amaç yüksekten atlamaktı,atlıya mayan ebe olurdu.
GÜVERCİN TAKLA: Denilen bu oyun, vücudunu iyi kullanmak isteyen şimdiki beden derslerindeki,kasadan atlama gibi bir şeydi.
İki guruba ayrılır ve ebe gurup kasayı oluşturur,öbür gurubun oyuncuları koşarak gelip bu insan kümesinin eğilmiş vaziyetteki sırtlarından takla atarak ve öbür tarafa ayak üzerinde düşülecek şekilde geçmekti.
Elin yere değmesi veya takla aşamama yanma sebebi idi.
UZUN EŞEK: İki türlü olanı vardı,birisi ferdi tek eşek olur,öbürü ise eşli oynanırdı.
İki gurup halinde oynanan eşli uzun eşek, ,oyunu yöneten bir kişinin ilk baştaki kafasını bacaklarının arsına sokup eğilirdi ve arkadaşları da ardı ardına,onun arkasına dizilirlerdi,bur da amaç eşeği çökertmekti.
Herkes bir kişinin üzerine atlayarak bütün ağırlık ona verilir ve o şahıs üzerindeki yükü çekemeyip,yere düşerdi, buna eşek çöktü denirdi.
Oyunu yönetene Üsteki ekip başı,parmakları ile bir sayı gösterirdi ve alttakilere sorardı.
Çattı pattı kaç attı?
Altta ki sözcü bir sayı söylerdi eğer,gösterilmiş rakamı bilmişse,guruplar yer değişirdi.
Bu oyunda resmen altta kalanın canı çıkardı ve mızıkçılık çok olurdu.
HARPCİLİK:
Denilen bazılarının komen dediği oyun guruplara bölünerek takım halinde oynanırdı.
Amaç bura da karşı takımdan herkesi vurmaktı ve saklanarak yani siper alınarak oynanırdı.
Vurulmanın kuralı bütün vücudunun görülme pozisyonunda yakalanması idi,sadece kafanın
görülmesi vurulma sayılmazdı;vurulan oyundan çıkar ve bir tarafta kimse kalmayıncaya kadar devam edilirdi…
O zamanlar,hazır silah oyuncaklar yoktu,herkes kendi silahını tahtadan yapardı.
LİMON
: oyunu denilen bir oyun vardı.
Yarım bir limonla oynandığı için bazı yerlerde bu ismi almıştı.
Üç metre çapında bir daire çizilir ve herkes ayağında limonu veya başka bir şeyi top saydırır gibi saydırıldı,en az saydıran ebe olur ve dairenin dışında olurdu.
Dairenin içine belden yukarıya limon havaya doğru atılır ve burada ki amaç limon dairenin içinde yerle buluşmasını önlemekti.
dairenin içindeki kişi atılan nesneyi dairenin içine düşmeden,ayak ,diz kafa ile, el kullanmak yasaktı.Dairenin dışına ve uzağa vurmaktı.
Ebe nesnenim düştüğü yerden nesneyi veya limonu dairedeki kişiye atmak zorundaydı.
MİSKET OYUNU-
Misket oyunun da değişik versiyonları vardı.
Baş dediğimiz oyun türü: Misketler yan yana sıra ile dizilir ve elimizde ki en gösterişli ve ağır misketi ona başlık denirdi.
tabi önceden yere kaç misket dizileceği konuşulurdu ve herkes yere o kadar misket koyardı veya dizerdi.
Başlık ile herkes dizili olan misketlerden açılır ve en uzağa açılmış olan ilk atışı yapma hakkına sahip olurdu. Herkes yerdeki misketlerden uzaklığına göre atma sırası belirlenirdi.
En yakında olan,misketlerin başında kalırdı ve ilk atacak kişi ona şunu sorardı,Hangi baş?
Sağ baş veya sol baş denirdi, o taraftan vuran vurduğu kadar misketi alırdı. En başta ve o baş söylenmişse o başı vuran yerdeki misketlerin tamamını alırdı.Tabi kimse vuramamışsa veya baştan itibaren kalan misketlerde,misketlerin başında durana kalırdı.
Burada kural dizili misketlerin aynı hizadan çıkması ve tartışmaya mahal vermemesiydi.
Misket oyunundan karlı çıkan yüttüm hepsini yüttüm derdi.
Tabii yine Misket ile oynanan Miselles denilen ve yere bir eşit kenar üçgen çizilip,içine misketlerin konması ile oynanan bir tür vardı.
Burada amaç başparmağın ile sıkıştırdığın başlığını tek tek üçgenin içindeki misketleri vurarak çizgilerin dışına çıkarmaktı.
Eğer başlığınız üçgenin içinde kalırsa yanar ve o ana kadar yerden topladığınız,misketlerde tekrar yere bırakırdınız.
Kuyu denilen bir misket oyunu vardı ve bu da iki türlü oynanırdı.
Herkes misketin rahatlıkla gireceği bir kuyu açardı ve o kuyudan bir karış mesafeden öbür misketlere atış yapardı veya rakibini kuyusuna misketini sokarsa,oradan oyuna devam ederdi kuyusu ele geçirilmiş oyundan çıkar ve oyunun bitmesini beklerdi.
Burada da yine kural misketi başparmak ile fırlatıp rakibinin misketini vurmaktı.
Ortada bir kuyu boş ve sahipsiz olan türü de oynanırdı buna da kaptan denirdi.İleriye bir çizgi çizilir bu çizgiye misketler atılır,çizgiye en yakın misketin sahibi birinci olur ve oradan,misketini kuyuya sokan birinci olarak oynamaya hak kazanırdı. Kuyuyu ele geçiren öbürlerini kuyuya yaklaştırmaz ve burayı savunurdu.
YAĞ SATARIM BAL SATARIM OYUNU:
Bu oyun genellikle,İlkokullarda beden derslerinde öğretmen nezaretinde oynanan bir oyundu.
Sınıfta ki kişiler,yere çömelir ve bir daire oluşturulurdu,elinde mendil olan ve mendilin bir ucuna da düğüm atılırdı.
Daire olmuş kişilerin etrafında,yağ satarım,bal satarım,ustam ölmüş ben satarım diyerek gezerdi ve birisinin arkasına mendili bırakırdı,arkasında mendil olduğunu fark etmeyen kişi mendil ile dairenin etrafında kovalanır ve yerine oturuncaya kadar,kendisine mendil ile vurulurdu.
Yağ satarım, bal satarım
Ustam ölmüş ben satarım
Ustamın kürkü sarıdır
Satsam on beş liradır
Zam-bak, zum-bak
Dön arkana iyi bak
Yağ satarım bal satarım
Ustam ölmüş ben satarım
Alacağına, bulacağına
Bir kaşık ayran
Yarın sabah bayram.
MENDİL KAPMACA:
Yine bu oyun okularda oynanırdı.
Sınıftakiler ikiye ayrılarak, karşılıklı dizilir ve ortada elinde bir mendil tutan,kişinin vermiş olduğu işaretle,guruplardan karşılıklı iki kişi çıkarak mendili rakibine yakalanmadan kendi tarafına getirmeye çalışırdı
CIZ: Bu oyun üç taş ile oynanır ve yere bir kare çizilir,ve tam ortadan kareyi enine ve boyuna bölen artı işareti şeklinde çizgi çekilirdi,amaç üç taşı yan yana getirip cız yapmaktı.
KÖREBE:
Genellikle herkesin bildiği bu oyun,ebenin gözlerini bağlayarak,zevkle oynanan oyundu.
Gözleri bağlı ebe birisini yakalıyarak ismini söylerdi ve ebelikten kurtulurdu.
AÇ KAPIYI BEZİRGÂNBAŞI
Genelde kız çocuklarının tercih ettiği bir oyundu.
Oyuncular içinden iki elebaşı seçilir. Elebaşılar bir kenara çekilerek kendilerine birer isim alırlar. Ancak diğer oyuncular elebaşı olan arkadaşlarının aldıkları isimleri bilmeyeceklerdir. Diyelim ki elebaşlarından birisi "ayva" diğeri "nar" adlarını almış olsun.
"Ayva" ile "nar" karşılıklı durarak elele tutuşurlar ve kollarını kaldırarak bir köprü oluştururlar. Diğer oyuncular bu dizilişi bozmadan aşağıdaki tekerlemeyi söyleyerek köprü altından geçerler:
"Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı..."
"Kapı hakkı ne verirsin? Ne verirsin?"
"Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun."
Tekerlemede yer alan "Kapı hakkı ne verirsin?" sorusu elebaşılar tarafından sorulmaktadır. Kapı, dizideki ilk oyuncu tarafından açtırılır. Ancak dizinin en arkasında yer alan oyuncu yadigâr edilmiştir. Bunun için en arkada yer alan oyuncu köprü altından geçerken köprü indirilir ve kendisi halkaya alınır. Bu oyuncuya ancak onun duyabileceği bir sesle:
- Ayva mı? Nar mı? diye sorulur.
O da aynı sessizlikte bu isimlerden birini söyler. Hangi ismi söylemişse onun arkasına geçer. Oyuna dizi bitinceye kadar devam edilir. Daha sonra ortaya bir çizgi çekilir. Elebaşılar karşı karşıya geçerler. Birbirlerini çekmeye başlarlar. Hangisi diğerini kendi tarafına çekerse, oyunu o taraf kazanmış olur.