Bebeklik döneminde (0-2) fiziksel gelişim, doğum öncesinde olduğu gibi, doğum
sonrasında da kalıtım ve çevrenin etkisiyle oluşmaktadır.Doğumda döl yatağının
güvenli ortamından ayrılan bebek, çeşitli dış uyaranların etkisi altındaki yeni yaşam
alanına geçer. Fiziksel gelişimin en hızlı olduğu dönem ilk aylardır.Doğum sırasında
bebeğin boyu hızla uzamaya başlar, ancak yaş ilerledikçe uzama giderek yavaşlar
örneğin bebek doğumdaki boy uzunluğunu; üçüncü ayın sonunda % 20’sini, bir
yaşına dek %50, iki yaşına kadar ise %75 oranında geliştirir.Benzer bir durum ağırlık
içinde geçerlidir. Bebek beş aylıkken doğumdaki ağırlığının iki katına, on iki aylıkken
üç katına ulaşır ancak ikinci yaşın sonuna doğru, ağırlık arştın da yavaşlama başlar.
Kız bebekler, boy ve ağırlık açısından erkeklere oranla daha yavaş gelişirler. Fakat her
iki cinsiyette de doğumdaki boy ile yetişkinlik döneminde ulaşılabilecek boy arasında
bir ilişki vardır. Bununla birlikte diğer bedensel gelişme öğeleri için olduğu gibi, boy
için de beslenme ve çevre koşulları önemi bir etkendir.
Bu dönemde baş toplam beden uzunluğunun dörtte biri kadardır.Bacaklar,
kollara oranla daha kısadır.Sinir sistemi gelişiminde önce, baştaki sinirler, daha sonra
kol ve bacak sinirleri gelişir. Bebeklerin solunum yapma sayısı, yetişkinlere göre
yaklaşık iki buçuk kat daha fazladır. Bebeklerin kalp atışları da yetişkinlere oranlara iki
kat daha fazladır. Bebeğin her türlü besini sindirecek bir sinir sistemine sahip olması
ikinci yaşın sonun da gerçekleşir.boşaltım sistemi de sindirim sisteminin gelişimine
paralel olarak gelişir. Ancak bebeğin çişini tutmasını sağlayan sidik torbasının kas
gelişimi 12-30 aylar arasında gerçekleşir.Bu nedenle anne babaların tuvalet
eğitiminde, gelişimin kritik dönemleri ilkelerine uygun davranmaları ve bebeklerine
gerekli hoşgörü ve esnekliği göstermeleri gerekir.
Bebek ilk süt dişlerini 5-8 aylar arasında çıkarmaya başlar. Kasların gelişiminde de
önce kalın sonra ince kaslar gelişir.
0-2 yaş döneminden sonra fiziksel büyüme nispeten daha yavaştır. Bu dönemde
kızların, erkeklere oranla ince motor kasları hızla gelişir. Bu nedenle kızlar denge
sağlama, makas kullanma veya kalem tutma becerileri açısından, erkeklerden
daha başarılıdırlar. Altı yaşındaki çocuk beyni büyük ölçüde yetişkin beyninin fiziksel
büyüklüğüne ulaşır. Gelişim baştan bedene doğru olduğu için çocuklar kas-zihin
koordinasyonunda çeşitli güçlüklerle karşılaşırlar. Örneğin sağa sola hızlı dönüşlerinde,
dengelerini yitirirler. Tırmanma, zıplama, topla oynama becerileri de yeterince
gelişmemiştir. Altı yaşındaki çocuk doğum ağırlığının 7-8 katına erişir. Dört yaşında bir
çocuk, doğumdaki boyunun iki katına ulaşırken, altı yaşındaki çocuk, bundan 10-12
cm daha uzundur.
FİZİKSEL GELİŞME SÜRECİNDE YETİŞKİNLERİN DİKKAT ETMESİ GEREKEN KONULAR
Çocuklar, değişik genetik yapılara ve çevresel koşullara sahip oldukları için fiziksel
gelişimin her döneminde bazı farklılıklar gösterebilirler. Anne babalar, öğretmenler
bu durumu doğal karşılamalı ve çocuklar arasında fiziksel gelişme açından
karşılaştırmalar yapmamalıdır.
Belirli bir gelişme ve olgunlaşma düzeyine yetişemeyen çocuğun,
başaramayacağı etkinliklere zorlanması öğrenmeye karşı olumsuz tutumlar
göstermesine neden olur. Örneğin öğrenme yaşantıları, özellikle 0-6 yaş arasında
oyunlaştırılarak kazandırılabilir.
Çocukların fiziksel gelişme dönemlerinde yetersizlikler göstermeleri doğal
karşılanmalıdır. Uygun eğitim yaşantılarının sağlanmasıyla bu yetersizlikler kolayca
giderilebilir. Örneğin 2-6 yaş grubu çocuklarının büyük fırçalarla tuvale resimler
çizmeye özendirilmesi, lego gibi kas zihin koordinasyonunu güçlendiren,
oyuncaklarla oynama olanağına kavuşturulması, hazırbulunuşluk düzeyine
yükselmesine neden olur.
Çocukların fiziksel gelişimleri hakkında önce yetişkinlerin, yetişkinler tarafından da
çocukların bilgilendirilmesi gerekir.
Çocuklar her dönemde yetişkinlerin yönlendirmelerine gereksinim duyarlar. Bu
yönlendirmeler, belli fiziksel gelişim dönemlerinin özelliklerine göre değişir.
Çocuklar fiziksel donanımları yetersiz olduğu için, bazı etkinliklerde başarısız
olmaları halinde, kesinlikle suçlanmamalıdır.
PSİKO-SOSYAL GELİŞİM
Psiko-sosyal gelişme, bilişsel, duyuşsal ve ahlaki boyutları olan kompleks bir
kavramdır. Bu kavramların hepsi büyük ölçüde eş zamanlı olarak oluşan ve karşılıklı
olarak birbirleriyle etkileşen değişkenlerin ürünüdür.
Biliş: çevremizi öğrenme ve anlamayı içeren zihinsel etkinlikler karşılığı olarak
kullanılır ve yaklaşık olarak düşünme terimi ile eş anlamlıdır. Örneğin çocuk belli bir
biyolojik gelişme evresine ulaşmadan konuşamaz. Ayrıca eğer çocuğun konuşma
denemeleri, anne baba tarafından gerektiği şekilde ödüllendirilmez ve
yönlendirilmezse, konuşma becerisinin yeterince gelişmesi beklenemez.
Piaget’in Bilişsel Gelişme Evreleri (0-6 yaş)
Duyusal Motor Evre (0-2 yaş)
Bu evrede bebek dış dünyayı ve kendini keşfetmek için duyularını ve motor
becerilerini kullanır. Çevreyi keşfetme çabasında, doğuştan gelen duygusal,
hareketsel yeteneklerini kullanır. Çocuk bu evrede nesnelerin ne olduğunu anlamak
için tuttuğu şeyleri ağzına götürür.Ayrıca emme, tutma, yakalama gibi basit
edimlerle kendi vücudunu ve çevresini tanımaya çalışır.Duyu organlarını ve bedenini
kullanabilmeyi öğrenir. Örneğin bebek beş aylıkken, bir çıngırağı bilinçli olarak sallar,
ellerinin vücudunun bir parçası olduğunu anlar, hoşlandığı edimleri haz duyarak
tekrarlar. Ancak bebek, bilişsel olarak kendini yönetme ve uyaranlara bilinçli bir
biçimde tepkide bulunma yeteneğinden yoksundur.
Bu evrede önemli bir başka gelişme, nesnelerin kalıcılığını keşfetmektir.Örneğin
beş aylık bir bebek, elindeki oyuncak, bir örtünün altına saklandığında ilgisini
kaybeder ve oyuncağı aramaz ancak on aylık bir bebek, nesnenin yok olmadığının
bilincindedir, nesnenin varlığını sürdürdüğünü bildiği için arayarak ona ulaşmaya
çalışır, bu ulaşma eyleminin uzun süreli bir arama olamayacağı açıktır. Bu evredeki
gelişme de çocukların içinde bulundukları sosyo-kültürel koşullara göre farklı düzeyde
oluşur.
Bu evrenin sonuna doğru bebek basit zihinsel etkinlikler göstermeye başlar
örneğin sınama yanılma yoluyla, nesne ve olayları sembolleştirir.Daha önce gördüğü
nesneleri anımsar. Basit problem durumları ile karşı karşıya bırakıldığında, önceki
deneyimlerden yararlanarak veya başkalarından yardım isteyerek sorunu çözmeye
çalışır. Bebek ertelenmiş taklit özelliği gösterirse zihninde kavramları taşımaya
başlamış demektir.
İşlem Öncesi Evre (2-7 yaş)
Bu evrenin karakteristik özellikleri, ben merkezci düşünce, oyuna düşkünlük ve
şematik algı olarak özetlenebilir. Bu evrenin başında çocuklar bir ölçüde sınırlı sözcük
dağarcıkları ile simgesel düşünebilmekte ve kelimeleri kullanmaya başlamaktadırlar,
ilkel düzeyde nesns ve semboller arsındaki ilişkiyi anlarlar. Fakat bu evredeki çocuklar
henüz konular arasında mantıksal ilişkiler kuramazlar çünkü henüz olayları oluşturan
neden sonuç ilişkilerini anlayacak bilişsel yeterlilikten yoksundurlar. Ayrıca korunum ve
tersine dönebilirlik olarak adlandırılan bu kavramlardan yoksunluk, dönemin
karakteristik özelliklerindedir.
Korunum : örneğin aynı miktardaki bir sıvı, büyük bir bardaktan küçük bir bardağa
döküldüğünde sıvı miktarı değişmediği halde çocuğa göre su çoğalmıştır. Aynı
şekilde küçük bardaktaki su daha büyük bir bardağa dökülürse, çocuk suyun
azaldığını düşünür. Korunum kavramı ile ilgili çok bilinen bir başka örnek ise bir kilo
pamuğun mu, yoksa bir kilo demirin mi daha ağır olduğu şeklindedir. İşlem öncesi
evredeki çocuklara göre, bir kilo demir daha ağırdır.
Tersine dönebilirlik(çevrilemezlik): Bir işlemin sonuçlarından hareketle başlangıç
durumuna ulaşmayı tanımlar. Bunu iki örnekle açıklayalım:
Annesi dört yaşında bir çocuk olan Gökberk’e ‘pastanı istersen dörde, istersen
sekiz bölerek yiyebilirsin’ deyince Gökberk ‘ama anne sekize bölersem pastam
çoğalır, o kadar yiyemem’ diye yanıt verir.
Dört yaşındaki Can’a öğretmeni sorar ‘erkek kardeşin var mı Can? Can ‘evet’ der.
Öğretmeni ‘adı nedir’ Can ‘Taylan’ diye cevap verir. Öğretmeni ‘peki Taylan’ın erkek
kardeşi var mı? Can ‘yok’ der.
Öte yandan son dönemlerde bu evrede bilişsel işlem yeteneğinin belirgin bir
biçimde geliştiği yönündeki görüşler psikologlar arasında giderek
yaygınlaşmaktadır.Aşağıda dört yaş çocukları üzerinde bu amaçla yapılan
araştırmadan (Cherkes ve Miriam 1996) alınan kesit bu yöndeki görüşleri doğrular
niteliktedir.
Yetişkin: Kaya yürüyebilir mi? İnsan yürüyebilir mi?
Çocuk: Hayır Evet
Yetişkin: Neden? Oyuncak asker yürüyebilir mi?
Çocuk: Bacakları yoktur Hayır çünkü yapma bacakları vardır
Görüldüğü gibi bu evrede çocuklar bir ölçüde nedensel düşünme yetisine sahip
olmaktadırlar. Ancak bu tür bulguların genellenmesi konusunda hala bazı çekinceler
vardır.
Ben merkezcilik: bu dönemde çocuklar başkalarının duygu ve düşüncelerini fark
etmezler, başka çocuklarla alay edip hayvanları incitebilirler, karşısındakinin duyduğu
acıyı anlayamazlar. Örneğin, çiftçiler inekleri niçin besliyor? sorusuna iki yaşındaki
çocuk ben sütünü içeyim diye, dört yaşındaki çocuk ineklerle oynamak için cevabını
veriyor.
Birlikte oynuyormuş gibi görünseler de herkes kendi oyununu oynar, kendi
düşünceleriyle ilgili konuşur.
Koşullara göre değil sonuca göre karar verir: örneğin, vitrinde gördüğü elbiseyi
almak ister, paranın olup olmadığını düşünmez.
Hayal ile gerçeği ayırt edemez: örneğin, rüyasında annesinin kendisine kızdığını
görür ve onu gerçek zannederek anneye tavır alır.
Devresel tepkiler görülür: çocuk aynı şeyi tekrar tekrar yapmaktan zevk alır. Bu o
davranışı özümlemeye çalıştığını gösterir.
Sürekliliği bu dönemde kazanır: örneğin, çocuk elbisesini giydiği kişi olacağını
düşünür.
Özelden özele akıl yürütme: işlem öncesi çocuk tümdengelim ve tümevarımı
kullanamaz örneğim, haşlanmış yumurtasını o gün yemezse kahvaltı yapmadığını
söyleyebilir.
Kategorilere ayırabilmeyi öğrenme: renk ve biçim olarak kategorilere ayırmayı
öğrenir.
Yapaycılık ve canlandırmacılık: yapaycılık, doğal olgulara birinin neden olduğunu
düşünmektir. Canlandırmacılık ise cansız nesneye canlılık özelliği yüklemesidir.( araba
hareket eder canlıdır)
Kavramsal düşünce bütünleşmemiştir: Örneğin çocuk bir kadını öğretmen ya da
anne olarak sınıflandırabilir ancak aynı kadının hem anne hem de öğretmen
olabileceğini anlamayabilir.
Piaget’nin Eğitim Sistemine İlişkin Görüşleri
Öğrenme yaşantısı, her gelişim evresinin bilişsel özelliklerini yansıtan bir içeriğe
sahip olmalıdır.
Okul gerçek yaşamın canlı ve dinamik bir kesintisini oluşturmalıdır. Bu amaçla
sosyal yaşam, bütün öğeleriyle eğitim sistemine yansıtılmalıdır.
Öğrenme yaşantıları çocuğun hazır bulunuşluk düzeyine ve mevcut biliş yapılarının
niteliğine uygun olmalıdır.
Program içeriklerinin belirlenmesinde çocuğun beklenti ve gereksinimlerinin
merkeze alınması gerekir. Ayrıca çevre çocuğun bilişsel gelişim düzeyine uygun bir
şekilde düzenlenmelidir.
Öğretme öğrenme sürecinde öğretmenin görevi dersi anlatmak değil, öğrencinin
öğrenmesine kılavuzluk etmektir. Öğretmen öncelikle uygun pekiştireçler kullanarak
öğrencileri güdülemeli, öğrencinin soru sorması özendirilmelidir.
Eğitim olanaklar ölçüsünde bireyselleştirilmelidir.