Âşık olunca kalbiniz küt küt atıyor, eliniz ayağınız birbirine dolaşıyor, belki yemek yiyemiyor, belki de uyku bile uyuyamıyorsunuz.
Bunlar sizin bildiğiniz değişiklikler. Bir de bilmedikleriniz var!
Aşık olmak demek; etrafınızdaki tüm mutsuzlukları unutup, hayata pembe gözlüklerle bakmak demek... Canınız ne kadar acısa da, eğer âşıksanız, ne moraliniz bozulur ne de hayata küsersiniz. Çünkü âşık olunca baktığınız her şey size güzel görünmeye başlar. İngiltere’de yapılan bir araştırma da bunu doğruluyor. Bu araştırmaya göre aşk, ağrı kesici rolü oynuyor. Nasıl mı? Araştırma kapsamında, deneye katılanlardan, sevdikleri kişinin bir fotoğrafı ile çekici buldukları başka birinin fotoğrafını yanlarında getirmeleri istendi. Araştırmaya göre, sevilen kişinin fotoğrafına bakmak acı algısını, çekici bulunan kişinin fotoğrafına bakmaktan daha fazla düşürdü. Kısacası, yalnız ve mutsuz hissedenlerin acı eşiği çok daha düşük. Buna karşın âşık olanların acı eşiği daha yüksek.
Aşk gerçekten acıyı azaltıyor mu?
Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal, “Aşk, acıyı azaltmıyor, ağrı hissini azaltabiliyor. Çünkü âşıklarda, normal bireylerde de salgılanan ve endojen morfin diye bilinen endorfin salınımı artıyor. Bu hormon da ağrıyı daha az hissetmeyi sağlıyor” diyor.
Aşkın dönemleri de ağrının hissedilmesinde etkin rol oynuyor. Aşkın ilk döneminde, endorfin salınımı daha yüksek oluyor; bu da ağrının daha az hissedilmesine neden oluyor. Fakat sonrasında bu etki giderek azalıyor. Beyinde yapısal değişiklikler olmadığını belirten Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal, “Ancak beynin çalışmasında temel olan birçok hormon ve molekülün seviyesinde artma veya azalma gibi değişiklikler görülebiliyor. Kişinin depresyona girme eşiğini düşüren serotonin azalıyor. Bunun gibi, birçok hormonun seviyesinde değişim olabiliyor” diyor.
Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal’a göre, ilk bakışta aşk var. Hatta erkekler, kadınlara göre daha çabuk âşık oluyor. Erkekler, fiziksel özelliklere daha çok önem verirken, kadınlar sosyal konumu iyi, gelecek endişelerini giderecek kişileri tercih edebiliyor.
Cinsel çekicilik ön planda
Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal’a göre; aşk, genetik olarak, türün devamı için gerekli bir süreç. Türlerin devamlılığı için her canlı âşık oluyor. Başlangıç aşamasında genetik, sosyal, ekonomik, kültürel ve geleneksel birçok neden, âşık olmak için etkili; ancak genellikle cinsel çekicilik, âşık olabilmek için daha ön planda oluyor. Sanıldığı gibi, ruh güzelliği en başta önemli değil. Önemli olan, öncelikli olarak fiziksel çekicilik. Kadın ve erkeklerin tercihlerinin, her kültürde ortak olan kriterleri de bulunuyor.
Dikkat! Aklınızı başınızdan alabilir
Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal, “Aşk, öncelikli olarak bir hastalık değil. Âşık olan bireylerde melankoli denilebilecek psikolojik değişiklikler görülebiliyor. Ümitsizlik de bu sürece eklenirse, aşk, depresyona dönüşebiliyor. Âşık olunca enerji, motivasyon artıyor. Engelleri aşma gücü hissediliyor ve daha kontrolsüz davranılabiliyor” diyor. Âşık olduğunuzda cinsel ilişki sırasında ‘kortikal inhibisyon’ yani, aklını kullanamama durumu oluşabiliyor. Akıl kullanılmadığında ise savunmasız kalınıyor, düşüncesizce hareket edilebiliyor.
Yaz aşkı yalan mı?
Bazı araştırmalar, yaz mevsiminin âşık olmayı kolaylaştırdığını söylese de, Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal, “Aşkın mevsimlerle hiçbir ilgisi bulunmuyor. Kutuplarda da, ekvatorda da her mevsim, her an âşık olunabiliyor, yeter ki ortam uygun olsun” diyor.
Aşkın ömrü üç yıl
Aşkın ömrü uzmanlara göre ortalama olarak üç yıl kabul ediliyor. Romantizmin süresiyse kültürel, ekonomik ve sosyal birçok etkene bağlı olarak değişebiliyor. Kibarlık, bir romantizm ölçüsü ise ömür boyu sürebiliyor; kapı açmak, yerini bir kadına vermek, elindeki ağırlıkları taşımasına yardım etmek, merdiven inip çıkarken nerede duracağını bilmek gibi birçok şey de romantizm sayılabiliyor